Arama

Popüler aramalar

Modern futbolun babası kimdir?

Abone OlGoogle News

Öncelikle iki ismin birbiriyle karıştırılmaması için bir açılım yapmakta yarar var. Abraham Maslow ABD’li bir psikolog. “İhtiyaçlar piramidi” adlı buluşunu teorileştirmiştir. Çalışmasının basit özeti şudur:” Birey, bir kategorideki ihtiyaçlarını tam olarak gidermeden bir üst düzey ihtiyaç kategorilerine dolayısıyla kişilik gelişimi düzeyine geçemez. Örneğin, karnını doyurma çabasında olan bir insanın kitap okumak gibi bir çabası olamaz. Futbola çok da benzemiyor değil! Temel teknik hareketleri yeterince geliştirmeden taktikleri uygulamaya koyamazsınız.

Haberin Devamı

Bizim, modern futbolun babası diyebileceğimiz kişi ise Sovyet Rusya döneminde yaşamış teknik adam Viktor Maslow’dur. İnsani özellikleri gelişmiş, insan ilişkilerinde sevecenliği ile dikkat çeken Maslow’un kafasını kurcalayan iki takım vardır. 1950’li yılların Aranycsapat(Altın Takım) unvanıyla taçlandırılan Macar ulusal takımı ve 1960’ların Brezilyası. Bu iki takımın oyuncuları da üstün teknik becerileri ile istedikleri kadar topu ayaklarında tutabilirlerdi. Çünkü onların bu oyununu bozacak, onlara müdahale edecek kimse yoktu. Peki, onlara müdahale edilip yakın oynandığı zaman ne olurdu? Maslow’un kafasında karşılık bulmak isteyen soru buydu.

Haberin Devamı

Önce presi buldu

İşte, presi bulup, rakip oyuncuları rahatsız etmeye dayalı oyunun temellerini atarak modern futbola doğru kapıları ardına kadar açan Ukrayna’da yaşayan Rus teknik adam Viktor Maslow’dur. Hollandalı Rinus Michels ve Valeri Lobanovski pres futbolunu yıllarca uyguladılar denebilir. Ne var ki, Maslow onlardan çok daha önce bu yöntemi kullandı ve Lobanovski’nin Dinamo Kiev’den Maslow’un futbolcusu olduğunu unutmamak gerekir. Rus teknik adamın buluşunun Avrupa’ya erken yayılmamasının nedeni de o günlerde dışarıyla çok az ilişkisi olan Sovyet yaşam tarzıyla ilgili olsa gerek.

Maç taktiklerini oyuncularıyla paylaştı

1910’da Moskıva’da doğan Maslow dayanıklı bir orta haf oyuncusuydu. 1936-39 yılları arasında Torpede’nun kaptanlığını da yaptı. 1942’de futbolu bıraktıktan sonra Torpedo’nun başına geçti ve iki sezon üst üste ikincilik edindikten sonra üçüncü yılında Sovyet Ligi şampiyonluğunu kazandı. Ancak O asıl büyük başarısını Dinamo Kiev ile gerçekleştirdi. Öyle ki, Sovyet Rusya’da futbolun başkenti Moskova’dan Kiev’e taşındı bir bakıma.

Danışmak, paylaşmak Maslow’un yönteminin anahtar faktörüydü. Herbert Chapman ve Helenio Herrera her şeyi bir merkezde(kendilerinde) toplarken Maslow bilgiyi paylaşmayı öncelikli görüyordu. Maçlardan bir gün önce futbolcularını toplayıp onların görüşlerini alır, maç taktiklerini ona göre hazırlardı. Yarattığı güven ve karşılıklı anlayış ortamı takımı bir bütün olarak hareket ettiriyordu.

4.4.2’yi de Maslow buldu

1960’lara doğru Sovyetler Birliği Milli Takımı da dahil olmak üzere çoğu ülke “Brezilya Sistemi” olarak bilinen 4.4.2’yi uyguluyorlardı. Ancak Zagallo’nun kanattan orta alana gelerek ikinci bölgede görev yapması Maslow’un dikkatini çekmişti. Bu, Brezilya’nın başarısındaki anahtar faktördü. Maslow bir adım daha ileri giderek sağ kanat oyuncusunu geriye çekip 4.4.2’nin yolunu açan ilk teknik adam oldu. Görevleri çoğunlukla santrfora orta yapmak olan kanat oyuncularını daha işlevsel hale getirmek Maslow’un aklına gelmişti.

Haberin Devamı

Daha sonra 4.4.2’nin farklı varyantları uygulandı. Örneğin orta alanda görev yapan dört oyuncudan biri forvet arkası diğeri de savunma önünde ön libero oynayarak “Eşkenar Dörtgen” yani batıda adına “Diamond” denilen deyim uluslararası literatüre girdi. “Baklava Dilimi” hiçbir zaman söz konusu olmadı. Bu deyim bizde uyduruldu. Ancak bazı durumlarda orta alandaki dört oyuncu dikdörtgen şeklinde pozisyon alıp, dikdörtgenin iki ucundan çekilerek diyagonal pozisyonuna getirildi. Bunda da amaç diyagonalın bir ucundaki orta alan oyuncu stoperlerle bekin arasına gelip savunma güvenliği sağlamaktı.

Lobanovski’yi takımdan uzaklaştırdı

Sevecen ve baba tavırlarıyla dikkat çeken hatta kendisine büyükbaba denilen Maslow’un öğrencisi Lobanovski ile geçimsizliği dikkat çekiciydi. Ancak Masolw sevecen olduğu kadar ilkelerinden ödün vermeyen bir yapıya sahipti.

Macaristan ve Brezilya milli takımlarının topla çok oynadıklarına eleştirel yaklaşan Maslow, topu ayağında fazla tuttuğu için “bağcık” lakabını alan Lobanovski’ye ödün veremezdi. Çok teknik bir oyuncu ve muz ortanın mucidi olan Lobanovski ile Maslow’un yolları bu şekilde ayrıldı.

Alan savunması da onun eseri

Maslow o günlerde şunu söylüyordu: Oyuncu ne denli becerili olursa olsun, bütünün bir parçası olarak işlev görmüyorsa, o bütünün içinde yeri yoktur. Zaten Lobanovski de ona hak vermiş, teknik direktörlük günlerinde “ben de olsam Lobanovski’yi oynatmazdım” demiştir.

Haberin Devamı

Viktor Maslow’un modern futbolun yolunu açan bir diğer uygulaması ise adam savunmasından alan savunmasına geçişteki kararlılığıydı. Öyle ki, bu durumu etik bir ilke olarak ele alıyor ve şöyle diyordu: “Adama adama savunma oyuncuları küçük düşürüyor, aşağılıyor ve ahlaken eziyor.” Ayrıca Dinamo Kiev’in oyuncularında fizik kalite arayan ilk teknik adan sanıldığı gibi Lobanovski değil, Maslow’dur.

Mirasçısı Lobanovski oldu

Rus teknik adam fiziksel kalite üstün olduğunda sahanın her bölgesinde daha fazla oyuncuyla var olabileceklerine inanıyordu. Maslovun oyununda herhangi bir savunma oyuncusu istediği zaman hücuma çıkabilirdi. Çünkü fizik kalite ile onun arkasını toplayacak başka oyuncular mutlaka olacaktır.

Futbol dünyasında insanların büyük çoğunluğu Total Futbol’u, Ajax’ın öncülüğünde Hollanda’nın geliştirdiğine inanır. Oysa bu tür futbolun babası da Victor Maslow’dur ve uygulayıcısı O’nun Dinamo Kievi’dir. O yıllarda Avrupa Dinamo Kiev’i bilmiyordu. 1977’de öldüğünde onun mirasına takımdan uzaklaştırdığı futbolcusu Valeri Lobanovski sahip çıkacaktır.