Ersun Yanal doğru yolda

Haberin Devamı ›
Bakınız, 9 bin metre koşuyor diye forma vermediği Sow, 18 kişilik kadroya giremeyince işin şakası olmadığını anladı. Uyanık adammış. Baktı ki pabuç pahalı, 10 gün içinde toparlandı. Koşu mesafesini 11 bin metreye çıkardığı gibi 3 de gol attı. Artık yavaş yavaş taşlar yerine oturmaya başladı. Türkiye’nin en pahalı kadrosuna sahip Fenerbahçe‘de Ersun hocanın değişik “11” tercihleri de “cuk“ oturuyor. Bu yüzden “bilimsel futbolunu” eleştirmeyi bırakalım. Fenerbahçe geçen yılın aksine son dakikaya kadar gol kovalayan bir ekip olma yolunda hızla ilerliyor. Bu arada Baroni’nin, bu takımın “maestrosu” olması gerekirken ciddi bir form düşüklüğü içinde olduğu görülüyor. Keza Emenike’nin “gol siftahı“ olmaması düşündürücü. Bu iki problem de çözülürse Fenerbahçe tutulması zor bir ekip olur.
Demirören ve Demirel de istifa etmeliydi
Abdullah Avcı başarısız bir 21 ay geçirdi. Kötü sonuçlardan sonra istifaya davet edildi. Ama, Başkan Yıldırım Demirören her defasında O’na güvenoyu verdi. İnandığını söyledi. ”Arkasındayız” dedi. Yenilgiler serisi devam edince Avcı, milli takım teknik direktörlüğünü bırakmak zorunda kaldı. Yıldırım Demirören de Fatih Terim’i göreve getirdi. Terim, iki galibiyetle milli takımın FİFA sıralamasındaki yerini 9 basamak birden atlatarak 58’incilikten 49. sıraya çekti... Aslında, Yıldırım Demirören, eleştirileri kulak ardı etmese ve de Fatih Terim’i daha önce işin başına davet etse milli takım şu anda final şansını çoktan yakalamış olurdu. Bu nedenle, gerçekleri göremediği için Yıldırım Demirören’in de Avcı ile birlikte koltuktan kalkması gerekiyordu. Ama oturuyor. Bu olayın aynısı basketbolda yaşandı. 12 Dev Adam, son şampiyonada abandone oldu. Tanjeviç de eleştiri oklarının hedef tahtası haline geldi. Federasyon başkanı Turgay Demirel de hep O’na destek çıktı. Sonunda Tanjeviç gözyaşları içinde milli takıma veda etti. Ama Demirel kaldı. Futbol milli takımının hali ortada. Keza basketbol milli takımının da öyle. Al birini vur öbürüne.
M.Ali Aydınlar ‘Adayım’ demeliydi
Başkan Aziz Yıldırım,”Benimle mücadele etmek için demokratik yol açıldı. Adaylık için ilk adımı atan taraf olmayacağım. Önce herkes ortaya çıksın“ demişti. M.Ali Aydınlar’dan, o meşhur basın toplantısında net ve açık olarak “ben adayım arkadaş“ demesini bekledim. Heyhat o, “2 Kasım’daki kongrede aday değilim. Ancak mevcut zihniyet, şayet emanetçi bir aday aracılığı ile kulüp üzerindeki vesayetini sürdürmeye kalkarsa kararımı gözden geçiririm“ diyerek şartlı konuştu. Adını açıklamadığı bir yönetici kendisine “şu anda en güçlü rakip sensin. Bu yüzden sana bunlar yapılıyor“ diyor, ”Senden çekiniyorlar“ demeye getiriyor. Böylesine büyük bu koza rağmen Aydınlar’ın tutumunu anlamış değilim. O ses getiren toplantıyı ”Aziz Yıldırım tekrar aday olursa M.Ali Aydınlar da adaylığını açıklar“ şeklinde yorumlayanlara da katılmıyorum.
Geçmişteki olaylar ve gelecek
M.Ali Aydınlar, 3 Temmuz olaylarını açık açık ortaya serdi. Ancak, UEFA ve CAS cezayı verdi bir kere.. Dönüşü yok. Bu yüzden geçmişi deşmenin de Fener’e bir faydası olmaz. Önemli olan gelecek. Aslında iyi bir Fenerbahçeli olan M.Ali Aydınlar aday olsaydı inanın başka isimler de ortaya çıkardı. Bana göre, Aziz Yıldırım son dakikaya kadar bekleyecek ve tekrar adaylığını koyacak. Bunu bilen ve gönlünden adaylık geçen kişiler ‘kaybederim’ korkusu ile harekete geçmiyorlar. O toplantıda M.Ali Aydınlar’a rahmetli oğlu ile ilgili sorulan soru yanlıştı. Fenerbahçe Kulübü’nün M.Ali Aydınlar’a “5 Ekim’de Yüksek Divan Kurulu’na gel, ardından da tüm medya önünde yüzleşelim” çağrısı yanlıştan da öte bir şeydi. Aziz Yıldırım’ın kendisi ile yapılan röportajda konuşmaları yaralayıcı idi. Doğru olan M.Ali Aydınlar’ın “Nerede ve nasıl konuşacağıma kendim karar vereceğim. Bundan sonra muhatabım da, konuşacağım yer de genel kuruldur“ demesi idi. Hesap kongrede verilir. Divan’da veya medya önünde değil. Bu böyle biline.