Sevilla günlüğü
Haberin Devamı ›
Yerel saatle 21.15 sularında vardığımız Sevilla’da dikkatimizi ilk çeken olay, çöken karanlıkta evlerin tamamına yakınının lambalarının yanmıyor olmasıydı. Sanki ‘ölü kent’. Ancak bir kaç dakika sonra olaya vakıf olduk! Yol boyu sıralanmış apartmanların bir çoğunun camından ışıkların kapatılıp maç izlendiğini rahatlıkla görebildik. Real Betis - Chelsea karşılaşması başlamıştı çoktan...Sevilla, 750 bin nüfuslu bir kent. 17 eyaletten oluşan bölgenin aynı zamanda başkenti. Betis ve Sevilla, La Liga’nın iki güçlü temsilcisi. Ama bu iki takımın arası da, tıpkı bizdekiler gibi!Öyle ki, Betis’in 1-0 kazandığı maç sonrası, kent merkezi ‘Taksim Meydanı’ gibi... Arabalar, korna sesleri, ellerinde Betis bayraklı taraftarların zafer şarkıları. Kıyamet kopuyor... Bunu da daha çok Sevillalılar’ın bulunduğu Luis Morales bölgesinde yapıyorlar inadına. Ve Beşiktaş’a ilk destek de onlardan geliyor. “Betis, Betis...” diye tezahürat yaptıktan sonra, “Beşiktas cinco, cinco (beş)” diye tempo tutuyorlar. Benzer görüntüleri daha önce başka Avrupa kentlerinde de görmüştük, ama bu kez destek çok değişik. Yürekten ve sonsuz...Nedenini araştırıyorum; burada Sevilla ile Beşiktaş’ın bir ortak yönü çıkıyor ortaya...Real Betis bir ‘burjuva takımı’, Sevilla ise ‘halkın takımı’. Yani Beşiktaş gibi! Aslında Beşiktaş’ın kuruluşu, İmparatorluk’tan, yani ‘saraylılar’dan geliyor. Saraydaki ileri gelenlerin, arabaları ile gelip kurdukları asırlık çınarın, ‘arabacı takımı’ olarak anılmasının nedeni de bu zaten. Ancak buna rağmen, Beşiktaş, Türkiye’de ‘halkın takımı’ unvanına sahip. Tıpkı İspanya’daki Sevilla gibi!Kaldığımız Melia Otel’de Chelsea taraftarları var. Tam 3 bin kişi İngiltere’den gelmişler. Üzüntüden kendilerini alkole vermişler! Beşiktaş deyince hemen Sergen’i soruyorlar. Öyle ya, nasıl unutsunlar ki, Londra’da fark beklerken 2-0 yenilmelerini. “Sergen yok ama...” deyip yan masada oturan babası Özer Yalçın’ı gösterdik. Asık suratlı İngilizler bir anda kahkahayı bastılar.Adalılar’ın teknik patron Mourinho’ya tepkisi büyük. Takıma savunma oynattığı için bir de isim takmışlar Portekizli’ye; ‘Kale Ustası...’Sevilla, tarihle modernizmi birleştiren bir kent. Tarihi doku aynen korunmuş, yeni yapılanma ile birlikte. Dükkanlar, gece 24.00’e kadar açık ve pek alışılagelen bir durum değil bu. Avrupa’nın arka bahçesi gibi görülse de, en büyük geliri turizm. Ve kentte üç büyük eğlence var. Futbol, balık ve boğa güreşleri. Denize 90 km. mesafede olmasına rağmen büfelerde bile balık satılıyor. Tarihinde ise Emeviler’in etkisindeki Endülisler’in müslümanlığı taşıdığı topraklar. Din adına kurulan ilk enginizasyon mahkemeleri ile de ünlüler! Yahudiler’in kovulması ve Osmanlılar’ın başka hiç bir ülkenin kabul etmediği bu insanlara kapılarını açmasına kadar eski ve ibret verici otantik bölge. Bölgede yabancı olarak Fas ve Rumenler’in nüfus gücü var, hepsi o kadar.Turist çok dedik ya... İspanyolca dışında lisan bilen yok! Ama buna rağmen, tek kelime İspanyolca bilmeyenlerle telapati ile anlaşan güler yüzlü sıcak kanlı halk var.Bunu da, “Dünyada en fazla insanın konuştuğu dil İspanyolca” diye açıklıyorlar. “O zaman Çinliler ne oluyor?” diyoruz. Pek aldırış etmiyorlar, dünya nüfusunun 4’te birini oluşturan koca Çin’i yok sayıp, kendi mantıklarına ters düşüyorlar.17 Ekim’de 100. kuruluş yıldönümünü kutlayan Sevilla, ligdeki çıkışını UEFA’da sürdürmek istiyor. Ancak Sevillalılar kırgın. Nedeni, maçın Arena Stadı’nda oynanacak olması. Zira önemli maçlar(!), Olimpiyat Stadı’nda oynanıyormuş. Real Betis - Chelsea karşılaşması burada yapıldığı için, Beşiktaş maçını mecburen de olsa Sevilla Arena’da oynamaktan dolayı şikayetçiler!