Arama

Popüler aramalar

‘’İkinci bile kazanacak!‘’

İkinci olacak takımı ise olağanüstü bir üzüntü, hayal kırıklığı beklemiyor. Üzüntü ve hayal kırıklığı olacak ama, galiba ilk defa ligimizde ikinci takdir toplayacak ve alkışlanacak. Hele ki Trabzonspor ikinci olursa, şampiyon muamelesi görecek ve kalan 16 takımın gönül şampiyonu olacak.

Peki şampiyonluğu kaçıran takımın kayıpları olacağı gibi, geride bırakılan sezonda kazanımları olacak mı? Cevap: Kesinlikle evet. Nasıl? Şayet Trabzonspor şampiyon olursa, Fenerbahçe'nin elinde hangi artılar kalacak?

1_ Yıllardır birbirini bekleyen iki aşık: Fenerbahçe ve Aykut Kocaman'ın uzun zaman sonra vuku bulan buluşmaları ve Aykut Kocaman'ın büyük takımda muvaffak olacağına dair işaretleri camia adına çok büyük kazanım olacaktır.

2_ Hooijdonk'tan beri kendine yakışan bir forvet bulamayan Fenerbahçe'nin Niang'la birlikte bu hasretine son vermesi, büyük bir artı kulüp için,

3_ Avrupa'nın en iyi sağ beklerinden biri olabileceğini ispat eden Gökhan Gönül'ün varlığı parayla satın alınamayacak kadar değerli,

4_ Fenerbahçe futbol takımının çok uzun yıllardır uygulayamadığı takım oyunu anlayışının yakalanmış olması, önümüzdeki sezonlar için umut verici,

5_Diğer Süper Lig takımlarının Trabzonspor'un şampiyonluğunu istemeleri ve genelinin bunu açık bir dille beyan etmeleri, camianın bütünleşmesini ve kenetlenmesini sağladı. Bu, şampiyonluklarla bile elde edilemeyecek kadar önemli.

Trabzonspor'un şampiyonluğu kaçırıp ikinci olması halinde arkasına baktığı zaman görebileceği artılar ve umut verici gelişmeler ise:

1_ İki büyük takımda kendini ispat edemeyen Burak Yılmaz'ın olağandışı formu en büyük artılardan biri olacaktır Trabzonspor için,

2_ Trabzonspor efsanesi Şenol Güneş'in geri dönmesi ve camiaya kattığı olumlu ve değişik hava,

3_ Uzun yıllar sonra şampiyonluk yarışı içinde olmaları, Trabzonspor'lular için kendilerini hatırlatmaları açısından son derece dikkat çekici,

4_Kişisel performanslarını tavan noktaya çıkarmaları, hem oyuncular hem de takım için ilerisi adına umut verici,

5_ Trabzonspor'un bütün Karadeniz'in desteğini alma çabası ve muhtemelen bu çağrılara gelecek olumlu tepkiler bölge adına heyecan verici.

Maddeleri artırmak mümkün olacağı gibi, şampiyonluğun kaçması halinde ikincinin kaybedecekleri de uzun maddeler halinde yazılabilir.

21 Nisan 2011, Perşembe 02:00
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolun adaleti dirildi..‘’

Bu 17 takımın iddiaları olsun olmasın, Fenerbahçe'yle oynadıkları maçlar hayati önem taşır onlar için. Çünkü çok büyük bir vitrine çıkmışlardır ve Fenerbahçe'ye karşı alacakları olası zafer onları kahraman yapmaya yeter. Fakat bu maçlarda kimi takım ve oyuncular ciddi iz bırakırken, kimileri ise sadece camda el izlerini bırakıp camı kirletirler.

Harika bir maç beklentisi içinde milyonlar maça kilitlenmişti ki, maçın başlamasıyla birlikte o harika hücum hattına sahip ve ligin en iyi takımları arasında gösterilen Gaziantepspor'un niyetinin iki hafta önceki Bursaspor'la aynı olduğu görüldü. Öyle ki o muhteşem hücum hattı, ilk şutunu ikinci yarı attı. İlk kornerini ikinci yarı kullandı. Daha 10. saniyeden itibaren üstüne gelen Fenerbahçe'yi faullerle durdurup, ligin en iyi kafaya çıkan adamlarından Lugano'yu da milli takıma kadar yükselen stoperiyle adeta yapıştırıp, oyunu soğutarak gol yemememenin planlarını yapmıştı Gaziantepspor. Muvaffak oldular da. Her atağı faulle kestiler ve Lugano'ya uyguladıkları olağanüstü markajla Fenerbahçe'nin duran toplarını da etkisizleştirdiler. 10 oyuncusunun sarı, bir oyuncusunun kırmızı kart görmesi ve 3 oyuncusunun gelecek hafta için cezalı duruma düşmesi, Gaziantepspor'un sadece bu maça kilitlendiğinin ve önündeki maçları o kadar da önemsemediğinin göstergesiydi. Buna bir de sahanın en formsuz adamı Hüseyin Göçek de eklenince ayaklar yerine çeneler konuşmaya başladı.

Aykut Kocaman klasik Kadıköy maçlarından birine çıkarmış takımını. Orta alanda kapacakları toplar ve Alex'in ara topları en büyük artılardı ve bu artıları kullanmaya çıktılar sahaya. Fena sayılmayacak sayıda pozisyon da buldular ama pasların şiddetini ayarlayamamanın handikapını yaşadılar. Ceza sahası etrafına kadar getirdikleri toplar ayarsız paslar nedeniyle boşa gitti ve kontra ataklara dönüştü. Gökhan Gönül'ün olağanüstü oyunu çok benzetildiği Alves'i bile gölgede bırakacak düzeydeydi. Sağ tarafı tek başına kullanması, takımın orta alanda bir fazla oyuncuyla mücadele etmesini sağlıyor ve bu da çok büyük avantaj halini alıyor. Yani, Fenerbahçe Gökhan Gönül sayesinde bir kişi fazla oynuyor maçlarını. İki hafta öncesine kadar taraftarların kadroda istemedikleri Caner Erkin'in oyundan alınışı sırasında üzüldüklerine ve yanlış değişiklik olduğuna inandıklarına eminim. Bu da Caner'in hanesine yazılabilecek çok büyük bir artıydı dün akşam.

Kısa bir özet yapmak gerekirse, Fenrbahçe'nin yükseltmeye çalıştığı oyun kalitesini, Gaziantepspor, hakem ve hatta yayıncı kuruluş aşağı çekmeyi bir yere kadar başardı. Fakat, golden sonraki olağanüstü sevinç hakkın ve adaletin varlıklarını hissettirdiklerinin KOCAMAN bir resmiydi.

17 Nisan 2011, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’En heyecanlısı bizim lig...‘’

Serie A ve Ligue 1, heyecan anlamında bize en yakın ligler. La Liga'da Barcelona, Bundesliga'da Borussia Dortmund ve Premier League'de Manchester United kamuyounun şampiyon olacaklarına kesin gözüyle bakılan takımlar. Kaliteli oldukları hakkında hemfikir olunan liglerde yarış heyecanı alt düzeylerdeyken, ligimizde son 1 ay içinde lider 8 kez değişti. Hafta sonları iki kez lider değiştiriyoruz. 1 hafta içi Fenerbahçeli'ler şampiyonluk kutlaması hayallerini kurarken, bir sonraki hafta içi ise Trabzonsporlu'lar çok büyük kutlama hazırlıkları yapıyorlar. Yani bir hafta sonu bu iki takımın taraftarları için heyecan, mutluluk, korku, üzüntü, hayal kırıklığı gibi duyguları barındırıyor.

Ligimizin son 4 yılında hep farklı takımlar şampiyon oldu. Art arda 4 sezonda 4 farklı şampiyon çıkması lig tarihimizde de bir ilk. Bu durumun tesadüf olmadığına inanmak bile heyecan verici. Ligimizin kaliteli olmadığı düşüncesini desteklememekle beraber bu düşünceye katılabilirim ama biri çıkar ve heyecansız bir ligimiz var derse amiyane tabirle ayıp etmiş olur.

Günü bile değil, kendilerini düşündüler...
Adnan Polat Galatasaray'ın en iyi niyetli ve çalışkan başkanlarından biri olarak hatırlanacaktır ve öyle olmalıdır da. Galatasaray'ın geleceği adına attığı adımlar oldukça değerli. Yönetiminin mali açıdan ibra edilmesini sağlayan da buydu. Ancak idari anlamda ibra edilmemesinin sebepleri de haksız sayılmaz.

Hagi'nin gelmesinden kısa bir süre sonra takımın ligi çok da iyi sıralarda tamamlayamayacağı ve giderek karanlığa doğru gittiği görülüyordu. Zaten efsane kontenjanından ikinci kez takımın başına getirilen Hagi de tam anlamıyla yönetimin zaman kazanma çabasıydı. Yeni stada Galatasaray idarecileri olarak gitmek, mali açıdan olumlu gelişmeleri sergileyebilmek için zaman kazanmaya çalıştılar. Öyle ki takım uçuruma sürüklenirken bile, kulübün bekasını düşünerek gelecek sezon takımda yer almayacak oyuncuları gönderip bir sezon sonrasının hazırlıklarına başlamak varken, yine kendilerini kurtarmaya çalıştılar ve ilginç transferler yaptılar. Böylelikle ne kendilerini kurtarabildiler, ne bugünü, ne de yarını.

Tek düşünceleri kendilerini kurtarmaktı madem, Hagi'yi ikinci kez değil de Hakan Şükür'ü veya Tugay'ı ilk kez takımın başına getirebilirlerdi. Bu şekilde bu iki futbol adamının kredilerinden de faydalanabilirlerdi. Kısacası, yanlışı bile doğru yapamadılar galiba.

İftar vakti Beşiktaş...
İftar saatine az bir zaman kala buzdolabında dünden kalma bir iki domates,birkaç biber ve kahvaltılık gören Gülsüm Hanım küçük oğlu Efe'yi de yanına alıp semt pazarına koşar. Henüz pazara girmişken Efe çok sevdiği çilekten istedi. Oğlu'nu kıramayan Gülsüm Hanım çilek aldı.

Gülsüm Hanım ailesinin mutlu olabilmesi için ne gerekiyorsa yapıyor ve gecesini gündüzüne katarak bunun için uğraşıyordu. Pazarda ilerlerken kızının çok sevdiği meyveden aldı, biraz sonra eşinin olmazsa olmaz meyvesini gördü ve ondan da aldı. Derken geniş ailesinde herkesin sevdiği meyvelerden ayrı ayrı aldı. Çünkü herkein sevdiği meyveden alırsa tek tek bütün ailesini mutlu edebilirdi. Henüz yemeklik sebze almamıştı. Mahalle bakkalına uğrayıp ordan da yemeklik almalıydı. Fakat, cüzdanında parası kalmamıştı. İlk başta bu duruma pek de aldırış etmedi, iftar saati sevdiği meyveleri görenler zaten çok mutlu olacaklardı. Zaten evde dünden kalma biraz sebze ve kahvaltılık vardı.

Artık iftar saati gelmişti ve aile fertleri eve giriş yapıyorlardı. Gülsüm Hanım ailesinin biraz sonraki mutluluğunu hayal ettikçe heyecanlanıyor ve sabırsızlanıyordu. Lakin aile sofraya oturduğunda ummadığı surat ifadeleriyle karşılaştı. İftar sofrasında yemek olmadığını, sofranın sadece meyve ve kahvaltılıktan oluştuğunu gören aile fertlerinin yüzleri buruşmuş ve aile büyük hayal kırıklığına uğramıştı. Gülsüm Hanım tüm iyi niyetiyle onların mutluluğu için çaba sarfetmesine rağmen, ailesini hayal kırıklığına uğratmış ve mutsuz olmalarına neden olmuştu.

Galiba Beşiktaş'ın durumu da bu hikayeye yakın...

14 Nisan 2011, Perşembe 17:40
YAZININ DEVAMI

‘’1'de bitti, 67'de başladı‘’

Buradan Yekta çıkmasaydı Galatasaray çok gol atardı çıkarımı yapılmamalı, zaten oyuna santraforsuz başlayan Galatasaray, gole en yakın adamının yerine çok daha ön libero gibi oynayan Mustafa Sarp'ı alınca; kendi gol umutlarını tükettiği gibi,rakibinin gole ulaşmasını da zorlaştırdı.

Kaybedilecek hiçbir şeyleri yok düşüncesinin aksine maça çıkan Galatasaray, çok daha kontrollü ve sakin oynayıp hızlı bir iki topla gole gitmenin hesaplarındayken, Yekta'nın sakatlanması planlarında değişikliğe gitmelerini gerektirdi.Buna rağmen ve hatta Kazım'a rağmen rakibinden çok daha fazla pozisyona girdi Galatasaray. Mustafa Sarp'ın da oyuna girmesiyle orta alanda sayısal anlamdaki üstünlüklerini iyi kullandılar ve maçı sıkıştırdılar.

Trabzonspor'a hızlı ve çok paslı atak fırsatı vermediler. Stoperlerinin Burak Yılmaz'ı arkalarına kaçırma ihtimali tam da orta sahanın etkisiyle aşağılara indi. Ligimizde kafası en karışık oyuncular Galatasaray'dadır. Ne bu sezonki ne de gelecek sezonki akıbetleri belli. Bu oyuncuların arasında kafası en karışık isimlerin başında da Arda geliyor. Fakat dün akşam belki de hayatının en profesyonel maçlarından birini çıkardı. Takımının en iyisiydi, hatta maç berabere bitseydi ya da Galatasaray kazansaydı; maçın en iyi adamı seçilirdi. Yalnız kalmasa, muhakkak gol kazandırırdı takımına.

Şundan eminim ki Trabzonspor'un son dakikalarda ve özellikle Burak Yılmaz'la gol atıp kazandığı maçların ilkini hatırlayan yoktur. Çünkü çok uzun zamandır bu şekilde goller atıyorlar ve galip geliyorlar. Rakip isterse kendi sahasında çaklılı oynasın, evet zorlanıyorlar ama son dakikalarda rakibin bir anlık konsantrasyon hatasından dahi yararlanabiliyorlar. Tıpkı dün akşam olduğu gibi. Maç boyunca konsantrasyonu üst seviyede olan ve uzun zamandır ilk defa bu kadar uyumlu oynayan Galatasaray savunması bir anlık dalgınlığından golü yedi. Zaten Pino oyuna girdikten ve Kazım atıldıktan sonra, hızlı ataklarda ya Pino ya da Burak Yılmaz'ın gol bulacağı aşikardı. Pino değerlendiremedi ama Burak klasik golleriden birini daha attı.

Jaja, Alex'in olmadığı farzedilirse Süper Lig'in takımına en yararlı orta saha oyuncusu olur. En iyi demiyorum, takımının en etkili ve en faydalı oyuncusu. Çok hızlı, uzaktan şut çekebiliyor ve muhteşem ara pasları atıyor. Bencilliği en büyük handikapı. Burak Yılmaz ise, kendisinden beklenilenin kat kat üzerinde. Çok hızlı yükseliyor. 2 sene önce "Burak, Trabzonspor'da oynayacak ve takımının en faydalı oyuncusu olmakla kalmayıp; ligin de en formda oyuncularından olacak, hatta ve hatta Trabzon'da şampiyonluktan bahsedilmesini sağlayacak" denilseydi, buna Burak bile inanmazdı. İnansa inansa Şenol Güneş inanırdı. Zaten onun inancı değil mi, Trabzonspor'u bu noktaya getiren?

Ufak birkaç not:

- Ligimizde en caydırıcı cezanın seyircisiz oynama cezası olması ilginç. Çözüm bulunması gereken asıl konu bu.

-Bünyamin Gezer'i topun hareket alanı içinde çok fazla gezindiğini hissettim sanki.

-Taraftar hakkında o kadar yazılıp çizilmesine rağmen, yokluğu hiç kimseyi mutlu etmiyor, aksine herkese ceza oluyor.

-Trabzonspor'un golünde 5 Galatasaray'lının kümelenmesi, farklı yorumlanmamalı, sadece konsantrasyon kaybı.

11 Nisan 2011, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hara kararmadan önce ve sonra‘’

Özellikle ikinci yarı eski hastalığına yakalanan Fenerbahçe,ilk yarı 10 maçlık galibiyet serisinde nasıl oynadıysa ona yakın oynadı.Henüz hava kararmadan oynanan ilk yarıdaki Fenerbahçe ile,karanlık çöktükten sonraki Fenerbahçe arasında siyah ile beyaz arasındaki fark kadar fark vardı.

Klişeleşmiş bir söz dün gece bana göre anlamını yitirmeye başladı.Alex'in her zaman takımı eksik bıraktığı söylenirdi.Fakat,bence takım Alex'i yalnız bırakıyor ve bu durum takımın görüp görebileceği en büyük tehlike halini alıyor.Topla ilk buluşması 9.dakikada oldu ve golü getirdi.İkinci buluşmasında ise 2. gol.Kısacası, takımın Alex'i oyuna soktuğu maçı kaybetme olasılığı oldukça az.Alex'i ilerde yalnız bırakıp oyuna sokamadığı müddetçe ise kazanacağı maç sayısı oldukça sınırlı olacaktır.

Maç kadrosunu gören her Fenerbahçe'li taraftar yakalanan seride önemli etkisi olan hızlı sol kanat oyuncusunun eksikliğinde tedirginlik yaşamıştır.Lakin,ben Aykut Kocaman'ın Eskişehirspor'un seri ve genç orta sahasını ve sol kanatta oldukça etkili olan Burhan'ı göz önünde bulundurarak daha defansif ve orta sahaya daha fazla yardım edebilecek Caner'i oynattığı düşüncesindeyim.Caner'den müthiş ara pasları veya harika ortalar beklenmesi zaten hayal olurdu.Fakat,Caner kendisinden bekleneni yaptı.Dia ve Stoch'un yapamadığını yaptı,orta sahaya yardım etti ve zaman zaman en az onlar kadar sol kanadı iyi kullandı.Gökhan Gönül'ün müthiş oyunu da Mehmet Topuz'un orta sahaya daha fazla gelmesini sağlayınca orta alanın üstünlüğün eline aldı Fenerbahçe.

Fenerbahçe,takım savunmasını önde başlatmak zorunda.Çünkü kendi sahasında savunma yapabilecek oyunculara sahip değil.Bu özelliği taşıyan oyuncusu Selçuk'un oyunda olmaması da bunu gerektiriyordu.Takım savunması ile takım halinde savunmayı birbirine karıştırdığı her dakika pozisyon verdi ve tehlikeler yaşadı.İlk yarı boyunca sağ kanadı tek başına kullanan Gökhan'ın ikinci yarıda fazla çıkamamasıyla birlikte,karşısında oynayan Volkan da o kanadı kullanmaya başladı.Bununla birlikte ileride 40 dakika boyunca tehlike yaratılamaması tam da bu kanattaki yardımlaşma eksikliğinden kaynaklandı.Yaklaşık 13 haftadır sayısız kontra atak yakalayan takımın bunlardan hiçbirini gol yapamaması en büyük dezavantaj olarak göze çarpıyor.Yani takım organize atak yapamadığı zamanlarda kontra ataklar da devreye giremiyor.Oyuncu değişikliklerinin geç gelmesi takımın başına bela olabilirdi.İlerde top tutulmasını sağlayacak en önemli adam olan Semih daha erken girebilirdi diye düşünüyorum.

Kazanmayı isteyince kazanabilen ve istediği zaman tempoyu ayarlayabilen bir takım olma özellikleri,Fenerbahçe'nin şampiyonluk yolundaki en önemli artıları.

10 Nisan 2011, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yalnız adamın Rüşt"ü"‘’

Yıllarca Fenerbahçe'de oynarsın, milli takımda ter dökersin, türlü fedakarlıklar yaparsın, Rüştü olursun. Bir maçta topa yanlış çıkarsın, kötü kaleci olursun ve hiç büyük maç kazandıramamış olursun.

Dünyanın en iyi kalecisinin kurtaramadığı topu kurtarırsın, Dünyanın en iyi takımlarına kafa tutarsın, Rüştü olursun. Hakkını ararsın, hedefini yükseltirsin, hain olur ve yalnız bırakılırsın.

Bileğinin hakkıyla Barcelona'ya gidersin, hayalini yaşar ve yaşatırsın, Rüştü olursun. Ülken Avrupa dışı kabul edilir, çıkar bir adam ve hakkını yer, beceremedi olursun.

Her tepkiye göğüs gerersin, ıslıklar altında bile profesyonel olursun, Rüştü olursun. İstenmediğin yerde durmazsın, kapıyı sessizce örtüp gidersin, düşman olursun.

Kulübede beklersin, yapayalnız kalırsın, 20'lik gençler gibi heyecanlı ve arzulu olursun, Rüştü olursun. Bir gün formsuz olursun, senede bir hata yaparsın, yaşlanmışsındır ve jübilen istenir.

Adam olmak zordur, yalnız kalmak daha zor, hem yalnız kalıp hem de adam olmak çok daha zor, Hem adam olmak, hem yalnız kalmak, hem de Rüştü olmak, senden sonra imkansız. . .

Neden Yıldırım Demirören neden?
Yıldırım Demirören açıklamış, "Yeni hoca yabancı olacak" diye. Çünkü, yerli hocanın ne yıldızları ne de Beşiktaş'ın hayallerini kaldırabileceğine inanıyor başkan.

Şayet yıldızlarınızın iş ahlakı yüksek ise ve de profesyonellerse, değil yeni, yerli hoca, şu anda faal bir futbolcuyu bile takımın başına getirirseniz, ona saygı duyarlar ve sadece işlerini yaparlar. Yerli, yabancı ayrımı yapmak haksızlık. Aynı şekilde, futbolumuza herhangi bir fayda sağlayamayacak bir yabancı hocanın getirilmesinin, hem yerli hocalara hem de takımlara karşı büyük haksızlık olduğu kanaatindeyim. Hele ki tam da Türk hocaların perdenin öbür tarafını keşfetmeye başladığı ve yabancı meslektaşlarına nazaran daha muzaffer sayılabilecekleri bugünlerde.

En büyük pişmanlığı olarak Del Bosque'yi göndermesini gösteren başkan, Schuster'i gönderdiğine pişman olmayacağına emin olmalı. Del Bosque, her anlamda futbolumuza değerler katabilcekken, Schuster'in kazanımlarının sınırlı olacağı aşikardı. Evet istikrar önemli ama, nasıl ki Mesut Özil Almanya'yı tercih edip Real Madrid'e kadar yükseldi diye, her gördüğümüz gurbetçi oyuncuyu Milli takıma davet etmek yanlışsa; istikrar uğruna yanlışta ısrar etmek de bir o kadar kötü sonuçlar doğurabilir.

Şu istikrar nelere kadir...
Bir an için Spor Toto Süper Lig'in ve Avrupa'nın önde gelen liglerinden bazılarının puan durumunu bilmediğinizi düşünün, futbolu çok seven ve elinden geldiği kadar takip etmeye çalışan insanlara ligimizin ve Avrupa'nın birkaç liginin göz önündeki takımların ilk 11'lerini sormayı deneyin. Bu şekilde bile sorduğunuzun ligin liderini ve en yakın takipçilerini öğrenmek mümkün olabilir galiba.

Kadrolarını sorduğunuz takımlardan hangilerinin ilk 11'i daha doğru ve daha hızlı sayılabiliyorsa, liglerinde o takımlar ya lider, ya da liderin en yakın takipçileridir. Aslında çok da fala uzağa gitmeye gerek yok. Fanatik Fenerbahçe'li 3 taraftara takımlarının ilk 11'ini sorun, 3'ü de aynı kadroyu sayacaktır ve hepsininde ilk 11'de görmek istediği oyuncular aynı olacaktır. Trabzonspor'lular için de aynı durum geçerli. Fakat 3 Beşiktaş'lı size 3 farklı 11 sayar. Hele ki 3 Galatasaray'lı saydıkları farklı kadrolarda oyuncularının yerlerini bile değişik isteyebilir. Bu iki paragraftan çıkarılabilecek en can alıcı kelime istikrar mıdır dersiniz?

08 Nisan 2011, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI