Arama

Popüler aramalar

Aslan'ın Selçuk'a ihtiyacı var!

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

2010-11 sezonu tamamlandığında Galatasaray puan cetvelinde 8. sıradaydı. Tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşayan Sarı-Kırmızılı takım o sezona Rijkaard ile başlamış sonrasında da Hagi ile dibe vurmuştu. Öyle ki, sezon bitiminde 46 puanın yanında -5 averaj yazıyordu. Bu bile başlı başına bir utanç vesilesiydi, müsebbibleri için. O takımın kalesinde Zapata/Ufuk, stoperinde Servet/Gökhan Zan/Lucas Neill, orta sahasında ise Ayhan/Mustafa Sarp/Barış/Lorik Cana vardı.

NBA’de yaygın bir tabir vardır ‘Bir takım oyun kurucusu kadar konuşur’ diye. Futbolda da bir takım orta sahası kadar takımdır. Sadece Galatasaray’ı analiz ederek bile bu tezin sağlamasını yapabilirsiniz. Orta saha rotasyonu kötü ve yetersiz olduğu için Sarı-Kırmızılı takım sezonu çöpe atmıştı. 3. Terim dönemindeki en köklü değişimlerden biriydi Selçuk-Melo ikilisinin göbeğe yerleşmesi. Selçuk 33 maçta 11 gol, Melo ise 30 maçta 10 gol atarken, aradan geçen 12 ayın sonunda Galatasaray 8.likten şampiyonluğa uzanmıştı.
Artık Galatasaray da orta sahası kadar konuşuyordu. Sonra bir kez daha...

Yeni sezon arifesinde Galatasaray en hazır takım görüntüsü veriyor, buna şüphe yok. İngiltere ve Slovenya kamplarındaki neşeli fotoğraflar, hazırlık maçlarında alınan parlak sonuçlar ve herşeyden önemlisi de Fatih Terim’in insan yönetimindeki başarısı. Galatasaray Emirates Cup’ta önce kendinden çok daha hazır ve genç olan Porto’yu devirirken Selçuk’un oyuna etkisi ‘yok’ düzeydeydi. Tıpkı geçen sezon Şampiyonlar Ligi ilk turunda olduğu gibiydi; isteksiz ve bezgin. Kasabada yıldız olan bir çocuğun şehirdeki akrabalarına gittiğinde yaşadığı ikilemi ve özgüven problemini yaşıyor sanki Selçuk. Fatih hocanın takımlarına bakarsanız orta sahaların baş aktör olduğunu görürsünüz. Galatasaray Terim’in ilk döneminde tarih yazarken orta sahasında Okan-Suat-Tugay, son iki yılında da ilaveten Emre vardı. Euro 2008’de Emre-Mehmet Topal-Aurelio başroldeydi. Galatasay’ın sahada yüksek sesle konuşabilmesi için Selçuk’a çok ihtiyacı var. Belli ki onsuz Galatasaray daha dingin, daha durağan. Tek sorun özgüvense bunu Fatih hoca halleder. Yeter ki Selçuk istesin.

Galatasaray eğlenceli takım


Galatasaray’ın 2000 yılındaki UEFA Kupası hikayelerini Hakan Şükür’den, Arif Erdem’den ve Okan Buruk’tan ayrı ayrı dinledim. Hepsi de, ‘Birlikteyken çok eğleniyorduk.’ cümlesini üstüne basa basa vurguladı. Birlikteyken eğlenmek önemlidir, çünkü içinde bulunduğunuz zaman dilimini daha kaliteli hale getirirsiniz, hayattan daha çok keyif alırsınız. Hepsinden önemlisi takım olursunuz. Fatih Terim, Euro 2008’de yarı final oynarken de çok eğlenceli bir takıma sahipti. Arda’nın yemeklerde yaptığı taklitler farkında olmadan onları birbirlerine bağlıyordu. Çünkü birlikte çok eğleniyorlardı. Tıpkı şimdiki Galatasaray gibi. Fatih hoca dışarıdan sert görünebilir, oyuncuları karizmasından çekinebilir ama insan yönetimini çok iyi bilir. Drogba’nın, Sneijder’ın, Kazım’ın, Burak’ın İngiltere ve Slovenya kamplarındaki renkli hallerini görmüşsünüzdür. Fatih hocanın takımı yine çok eğlenceli, bir o kadar da renkli. Birlikte eğlenceli vakit geçiren insanlar mutludur. Mutlu insan da daha üretkendir. Bu gücü yabana atmamak gerek. Galatasaray’ın en büyük artılarından biri bu.

Riera saygıyı hak ediyor

TFF’nin yabancı kısıtlaması en çok Galatasaray’ı vurdu, buna şüphe yok. Fatih Terim defans hattında yerli opsiyonları sonuna kadar zorluyor. Belli ki Fatih hoca sezonu stoperde Chedjou’nun yanında Semih ve Gökhan Zan ile götürecek. Sağ bek Eboue-Sabri solbek ise Riera-Hakan Balta. Riera’nın performansı Hakan’ın çok önüne geçer mi derseniz, çok düşünmek gerek derim. Fakat hangisi diye sorarsanız kesinlikle Riera cevabını veririm. Riera, Mallorca’da futbol topunun peşinden koşarken bir gün sol bek olacağını hiç aklına getirmişmidir bilinmez ama doğduğu şehrin takımıyla Copa Del Rey’de fırtına gibi eserken sol açık oyuncusuydu. Yani klasik 11 numara. Peşinden Bordoeux’a transferi gerçekleşti, iki yıl Fransa Ligi’nde sol açıktaydı, sonrasında Espanyol ile 2006-07’de UEFA finali oynarken takımın 11 numarasıydı. Liverpool, Olimpiakos ve tabii ki İspanya Milli Takımı’nda da. Hayatında sol beki sadece arkasındaki oyuncunun kademesine girdiğinde gören Riera’nın Galatasaray’da birden sol bek olması, yerini yadırgamaması takdire şayan bir durum. En azından gelişime ve öğrenmeye açık bir kişilik olduğunu gösteriyor. 30 yaşından sonra yeni bir pozisyonu oldu. Yerinin hakkını standart ölçülerde vermeye çalıştı, elinden geleni yaptı. Bu çabası kesinlikle saygıyı hakediyor. Taraftar bir de bu gözle baksın derim.