EURO 2016 Grup Analizleri: D Grubu

Haberin Devamı ›
Kazanırsak merkezden, kaybedersek defanstan
EURO 2008 çeyrek finalindeki efsanevi Hırvat maçından sonra Slaven Biliç, 'Türk'ler tanımlanamayan bir oyun oynuyor' ifadesiyle aslında total futbolun Terimcesini tarif ediyordu. Aslında bu tarifi mümkün olmayan bir oyun değil. Futbolun süslü cümlelerle konuşulmadığı 90'lardan itibaren Fatih hoca; Rinus Michels ve Cruyf'un total futbol felsefesini 'Toplu hücum toplu defans' olarak tanımlıyor ve uyguluyor.
Tarifi basit ama uygulanması zor bir oyun modeli bu. Mottosu hareket olan, top hakimiyetine dayalı Terim oyunu için bolca esnek futbolcuya ihtiyaç var. 96-2000 dönemi Ümit Davala, EURO 2008'de Tuncay-Arda-Nihat, son dönemde Topal-Ozan Tufan tarzı oyuncular bu sistemi destekliyor.
Oyun repertuarımız geniş
Fransa'da zor bir grupta yer alacağız şüphesiz. Gruptan çıkmak için Hırvatistan'a yenilmeyip Çek'leri yenmek bile yeterli olabilir.
Forvet ve stoper rotasyonlarında üst düzey seçeneklere sahip olmasak da bu tip turnuvalar için yeterli oyun portföyüne sahibiz aslında. Santrfor grubuna Burak ve Cenk'in ardından Yunus Mallı'yı ekleyen Terim, 4-6-0'ı portföyünden çıkarmadığını gösteriyor.
Mehmet Topal'ın stoperde tercih edilmesi şimdilik en büyük sorunumuzmuş gibi görünse de Terim'in esnek oyuncu projesine güvenmek zorunda kalacağız.
İyi tarafından bakacak olursak, top hakimiyetine endeksli Terim felsefesinde en güçlü yanımız orta sahamız. Oğuzhan, Hakan, Arda ve Volkan gibi aktörlerin form grafiklerinin yukarı yönlü olması İspanya ve Hırvatistan gibi orta saha takımlarına karşı şansımızı yükseltiyor .
Kabuk değiştirdik
Ev sahibi Fransa'yı bir kenara koyarsak, UEFA'ya üye 54 ülke arasında 23'ten biri olmak Türk futbolu için kolay bir hedefti. Ama bunu başarmak kolay olmadı. İlk İzlanda maçına çıkarken Terim'in 22 kişilik kadrosunda 3, ilk 11'in de ise sıfır 1990 ve üzeri doğumlu oyuncu varken, elemeleri bitirdiğimiz son İzlanda maçının ilk 11'inde 5, 23'ünde 10, 1990 ve üzeri doğumlu oyuncuya sahip olmak kabuk değişiminin en net göstergesiydi. Terim'in 23 kişilik Fransa kadrosunda da 9 tane 90'dan sonra dünyaya gelmiş oyuncu var.
İspanyol'lar ölümüne pas oyunundan uzaklaşıyor
Hayat ne garip. Bazen düşeceğini bile bile uçurumun kenarında yürümeye çalışırsın. Del Bosque'nin 2014 Dünya Kupası'na giderken yaptığı hataları hatırlayınca insanın aklına ister istemez böyle garip şeyler geliyor işte. Bir jenerasyon ülke futbolunu iki turnuva taşıyabilirse iyi iş çıkarmıştır, 3 turnuvada şampiyon yapmışsa destan yazmıştır, dördüncüsünde taşımasını beklemek ise ya saflık ya da iş bilmezlik göstergesidir. Del Bosque gibi kariyeri şampiyonluklarla dolu bir teknik adam için iş bilmez denemez ama hocanın akıl tutulması yaşadığını düşünen İspanyol sayısı 2014'te hiç de az değildi. Brezilya'ya giderken takımı gençleştirmesi beklenen Del Bosque'ye, Julen Lopetegui altın tepside yepyeni bir jenerasyon sunmasına rağmen o, tadına bile bakmayacağı ikisini (De Gea, Koke) alarak kalanını elinin tersiyle itmişti.
Del Bosque yoğurdu üfleyerek yiyor
Türk futbolu için Hamdi Serpil Tüzün, Belçika için Francois De Sart, Fransa için Pierre Mankovski ne ifade ediyorsa, İspanyol futbolu için Lopetegui aynı şeyi ifade ediyor. Yani bu adamlar oyuncu yetiştiriciliği ve jenerasyon yenileme konusunda alanlarının uzmanları. 2013 yılında İspanya U21 takımıyla İsrail'deki Avrupa Şampiyonası'nı kazanan Julen'in, U20 Takımı Dünya Kupası çeyrek finalinde elenmişti. Aynı turnuvanın 2. turunda, şampiyon olan Fransa'ya elenen Türkiye'de Feyyaz Uçar görevinden alınsa da Lopetegui üretmeye devam edebildi. Sanırım aramızdaki fark buradan kaynaklanıyor.
Brezilya 2014'e devşirme kontratak santrforu Diego Costa ile giden Del Bosque şimdi yoğurdu üfleyerek yiyeceğe benziyor. Fernando Torres ve Diego Costa milli takım kadrosunda yok. Lopetegui'nin yetiştirdiği çiçek gibi jenerasyondan 7 oyuncu EURO 2016 için kadroya çağrıldı.
Pep'in izleri siliniyor
Şampiyonlar Ligi finalini Real ile Atletico oynadığı için Del Bosque tam kadro idman ve hazırlık maçı yapma fırsatını geç buldu. Bosna Hersek'i 3-1 yendikleri maçta bu iki takımdan oyuncu yoktu. Mart ayındaki İtalya ve Romanya maçlarında olduğu gibi Bosna Hersek'e karşı da alışılagelmiş tiki-taka oyunundan bahsetmek mümkün değil. Galiba Del Bosque, Pep Guardiola'nın izlerini temizlemenin hesaplarını yapıyor. Bu gayet doğal bir süreç. Xavi bıraktı, İniesta yaşlandı, Barcelona forvet hattında da İspanyol kalmadı.
Konu uzuyor sanırım ama burada oyun etkileşimlerinden bahsetmezsek ayıp olacak. Pep, çok baskın bir oyun karakterine sahip. Hangi kulüpte çalışırsa o ülkenin milli takımını kendi yörüngesine oturtuyor. Barcelona-İspanya ilişkisini Bayern-Almanya arasında kurması başka türlü açıklanamaz herhalde. Pep, Barça'da 2010 sonrası santrforsuz oyuna döndüğünde Del Bosque EURO 2012'de Torres'i kenara koyup, Fabregas'la tiki-taka'nın zirvesine çıkmıştı. Guardiola'nın Barçası sayesinde kariyerine 2 Avrupa, 1 Dünya Kupası sığdırdı diyenlere acaba Del Bosque'nin itirazı olur mu? Bilemem. Ama bildiğim bir şey var ki artık o eski tiki-taka İspanyasından eserin olmadığı. Ölümüne pas oyunu oynamıyorlar. Bu da bizim gibi topa hükmetmeyi planlayan ekiplerin ekmeğine yağ sürebilir.
Bu orta saha İspanya'yı bile korkutur
EURO 2016'da orta sahaların en belirleyici olacağı grup kesinlikle bizimkisi. Hırvat futbolunun son yıllarda gösterdiği gelişim göz kamaştırıcı boyutlara ulaştıysa bunda Rakitiç, Modriç ve Kovaçiç gibi yetenekli orta sahaların payı hayli fazla. Real ile Atletico San Siro'da Şampiyonlar Ligi finaline çıkarken, Hırvat Milli Takımının iki orta sahası Modriç ile Kovaçiç de Milano'daydı. Bu tatlı bir sıkıntı elbette. Hırvatlar orta sahada Modriç ve Rakitiç varken müthiş bir takıma dönüşüyorlar. Bizim için anahtar Topal'ın stoperde değil ön liberoda oynayarak rakibin merkezine yapacağı baskı olabilirdi.
Merkezi İspanya Ligi, forveti İtalya Ligi'nden kuran Cacic grubun en şanslı antrenörlerinden şüphesiz. Fatih hoca santrfor sıkıntısı çekerken Hırvat hocanın elinde İtalya Ligi'nde Juventus ile harikalar yaratan Madzukiç ve Fiorentina'yı sırtında taşıyan Kaliniç olacak. Şüphesiz Hırvatlar 2008'in çeyrek finalinde elediğimiz Biliç'in takımından çok daha gelişmiş durumda. Onları geçmenin yolu yine Biliç'in ifadesiyle, tanımlanamayan bir oyun oynamaktan geçiyor.
Çek'ler herkesin hedefi olacak
EURO 2016 elemelerinde aynı grupta yer aldığımız için en aşina olduğumuz ekip şüphesiz Çekler. Kadıköy'de oynadığımız maçta sahada kazanmamıza rağmen tabelada kaybederek büyük bir girdabın içine sürüklenmiştik.
Çekler Hollanda, Türkiye ve İzlanda'yı geçip grubu lider bitirseler de oynadıkları oyun finaller için yeterli olmayacağa benziyor. Grubun genel durumu düşünüldüğünde Çek'lerin kadrosu çok vasat kalıyor. Zira İspanya, Hırvatistan ve Türkiye'nin sahip olduğu oyuncu grubu başka bir seviyeyi işaret ediyor.
Şüphesiz Çek futbolunun Mourinhosu olarak kabul gören Pavel Vrba'nın taktiksel yüklemeler kadar ekstra motivasyon konuşmaları yapması gerekecek.
Andreas Beck'i Beşiktaş'a sattıktan sonra Sparta Prag'dan Kaderabek'i transfer eden Hoffenheim sağ bekini 5 yaş gençleştirerek önemli bir işe imza atmıştı. Fakat Kaderabek'in Bundesliga istatistikleri 28 maçta 1 asist olunca Alman'ları da bir endişe almadı değil. Yine de tüm eleme grubunu Kaderabek ile oynayan Pavel Vrba açısından endişeye mahal yok. Zira Werder Bremen'in sağ beki Gebre Selasie de çok iyi bir alternatif.
Çek'lerin hücumdaki en büyük güvencesi hala koca bir sezonu Arsenal'de oynamadan geçiren Rosicky. Arkasında ise Plzen'de Pavel Vrba ile doğan, Freiburg'taki iki sezonun ardından soluğu Hertha Berlin'de alan Darida takımın tüm organizasyonunu yapıyor. Ama o da limitli bir yetenek. Bu sezon Arsenal'de iyi bir sezon geçiren kaleci Petr Cech hala onlar için tutunacak en önemli dal olacak.