Gönül giderse kale düşer!

Haberin Devamı ›
2006 yılında Juventus küme düşürüldüğünde Pavel Nedved, İnter’e giden İbrahimoviç’e atfen, ‘Takımdan futbolcular gider adamlar kalır’ demişti. O günden beri hem Nedved Juventuslular’ın gönlünde, hem de bu beylik cümlesi futbol literatüründe en müstesna yerlerden birine sahiptir.
Fenerbahçe tam 8 yıldır (3 yılı cezadan) Şampiyonlar Ligi’nden uzak. Doğal olarak UEFA’nın ballı gelirlerinden de faydalanamıyor. Her bir Devler Ligi katılımı minimum 25 milyon Euro demek. Fenerbahçe’nin yatırımlarını artırabileceği 2011/12 sezonu öncesi gelen 3 Temmuz darbesi sonraki 5 yılı da kötü etkiledi. Küme düşme söylentileri ortada dolaşırken Niang, Lugano, Andre Santos gitti, Emenike Samandıra’ya ayak basmadan Moskova’nın yolunu tuttu. Bunların gidişlerini bir Zlatan kaçışı olarak değerlendirmek mümkün değil. Bu transferler böylesi bir krizde Fenerbahçe kasasını ayakta tuttu.
Ama kabul etmek gerekir ki; Aykut Kocaman, Emre, Volkan, Alex ve Gökhan Gönül’lerin bu süreçte koydukları karakter en az Nedved’inki kadar değerliydi. Fenerbahçe’yi ayakta tutan tüm bu isimler tek tek ayrılmaya başladı. Alex, Kocaman derken limanın son sakini Emre oldu.
Sıra kimde?
Sırada kim var bilinmez. Belki Gökhan Gönül. Ya da sonradan katılsa bile Fenerbahçe’yle bütünleşen Mehmet Topal. Futbolcu aranır, bulunur, alınır. Daha yeteneklisi gelir, belki daha golcüsü. Ama Gönül-Topal meselesinde yönetim ağırdan almaya devam eder ve gitmelerine müsaade ederse yanlışın büyüğünü yapar. Bunlar sıradan oyuncular değil. Ayrıca bu gidişler başka kopuşların da fitilini ateşler.
Fenerbahçe’de 3 Temmuz kadrosundan geriye kalan hepi topu 4 oyuncu var zaten. Gönül, Topuz, Caner ve Volkan. Eğer Gönül ile Caner de giderse sıranın kime geldiğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Fernandao’nun derdi
Andres İniesta ‘Cennette bir yıl’ adlı kitabında oynamadığı dönemdeki psikolojisini anlatırken en büyük eziyeti zihninde yaşadığını söyler. Oynamayan oyuncu kendini değersiz hisseder. Hele hele 2. seçenek olmak psikolojik kırılmayı daha da tetikler. Fernandao’nun derdi de bu esasında. Sezon başı iyiydi. Çünkü gol krallığını nefis bir transfer ve rüya gibi bir kontratla taçlandırdı. Ama Van Persie gelir gelmez rekabeti kafasında kaybetti.
Bursa’da Josue, Ozan, Belluschi merkeziyle oynarken Topal, Souza, Diego üçlüsüne geçiş onu kötü etkiledi. Josue ile yakaladığı pas pratiğini Diego ile geliştiremedi. Bu aslında Şenol Güneş’in Bursa’daki efektif 4-2-3-1’i ile Pereira’nın çift 8 numaralı 4-3-3’ü arasındaki farkı da anlamamıza yardım edebilir.
El frensiz oynarsa
Pereira, Galatasaray derbisinden bu yana Nani’yi santrforun arkasında oynatıyor. Bu tercihiyle hem Nani’ye hem de santrforuna konforlu bir alan yaratıyor. Fernandao ya da Persie’nin, Topal ile arasında 30 metrelik alanlar kalmıyor ve sürdürülebilir hücum düzenini sağlıyorlar böylelikle. Yani daha Türkçe’si artık 2. topları kullanacak bir çubuklu oyuncu var sahada. Bu düzenin devamı için Souza’nın dışarıda beklemesi Fenerbahçe’nin hayrına olacak galiba. Ve tabii bunun için de cesaret gerek.
Bu saatten sonra Vitor Pereira’nın cesur olması çok daha kolay aslında. Mersin maçının son çeyreği ile kupadaki Konya maçının ilk bir saati Fenerbahçe’nin uzun zamandır ideali olsaydı Portekizli hoca belki de şimdi bu kadar cesur olmak zorunda kalmazdı.