‘’Volkan‘’
Hadi çok basit pasları, çok basit bir şekilde arkadaşlarına iletememen neyse de, arkanda neler olup bittiğini fark etmeyerek takımını tam devre biterken bir golden etmek de ne! Bunun neresinde tecrübe, neresinde profesyonellik!
İlk karşılaşmanın en kötü oynayan üç oyuncusu Mehmet Topal, Semih ve Stoch’u kulübeye çekmekte ne kadar haklı ise Aykut Kocaman, Kuyt’u santrfor oynatma ısrarında da o kadar haksızdı. Kuyt’tan santrfor olur mu hiç! Hadi yeri bırakın, havadan bir top aldığına kaç kez şahitlik ettiniz! Öyle olsa zaten, onun mücadele ve savunma gücünü çok iyi bilen Cruyff, “Kuyt’u sağ bek oynatın” demezdi, değil mi!
Ya, orta alanın ortası da dahil, savunmanın adam paylaşımı, zamanlama, top kullanma, ileri çıkma vaziyetlerindeki göz yaşartıcı hali! Bu amatörce yetersizlikler, sadece futbolcuların bireysel yetenekleri ve form durumları ile mi ilgili!
Yukarıdaki satırlar devre arasında yazıldı ve tabii ki değişmeyecek. Maçı ve turu Kuyt, Gökhan ya da Kocaman veya bir başkası aldı sanmayın sakın, tek başına Volkan aldı! Böyle bir rakibe karşı, Fenerbahçe gibi hedefleri olan bir takım iki maçta da bu kadar çok saçmalamamalıydı! Halâ çok eksiği ve gediği var Sarı-Kanaryalar’ın, tepeden tırnağa!
Bu arada, biz mi duymadık yoksa, Ahmet Çakar halâ anırmadı mı, Taksim Meydanı’nda!
‘’İyi sonuç‘’
Sezon başı hazırlıklarını sürdürme aşamasındaki Sarı-Lacivert Çubuklular, sanki sabah kros yapmış gibi! Ne baskı kuracak, top aldırmayacak halleri var, ne top çalacak ne de hücuma kalkacak halleri. Kuyt sanki Kadıköy’deki ilk maçında değil de, futbol hayatının ilk maçında gibi! Mehmet Topal da onu aratmıyor hani! Stoch, Semih ve Gökhan baştan teslim olmuş, psikolojik savaş kaybetmiş gibi! Baroni’ye laf yok, geri döndü! İşte, bizim bilip bolca eleştirdiğimiz, rakipten uzak oynayan, zamana aykırı bir orta saha örneği!
Çubuklular o kadar yorgun ve argın ki sezon başı hazırlıklarından dolayı, Caue, Pele-Maradona-Cruyff karışımı gövde gösterisinde sanki! Neyse ki bir Volkan var kalede, yoksa ilk yarı golsüz bitmezdi!
Kanaryalar, ikinci yarıya doğal olarak gazla girdi. Kocaman’ın değişiklikleri de yerindeydi. Ancak, hiç biri galibiyet için yetmedi, yetemezdi!
Çok açık ki, Mehmet Ali Aydınlar’ın ödemeye söz verdiği milyonların bir kısmı ile mutlaka çok etkili bir santrfor ve Egemen ya da Bekir’in yanına da ayağına hakim bir stoper transfer edilmeli. Gerçi artık kim verdiği sözleri tutuyor ki! Taksim’de anıran oldu da, sesi bize mi gelmedi!
Bir de Baransu’ya acil cetvel gerekli. ‘Kiminki ne kadar’ diye ölçmesi için yani!
‘’Sopa aşındı!‘’
Nasıl bir rezillik, sefilliktir bu, bir yıldır! Ülke futbolunun ve kulüplerinin sözde akilleri ve medyanın büyük bir kısmının ileri gidenleri, geri kalanları hep o sopa ile devam etti. Çokları o sopa ile haşır neşir oldu, gece onunla yatıp sabah onunla kalkacak genişlikle!
İnfartino kullanıldı genellikle ‘sopa sevdalıları’ tarafından! Son olarak da, geride bıraktığımız haftanın kura çekimi günü geldi gündeme, müptelaların ‘Uefa Sopası’, “İnfartino açıkladı..” salya, sümüğüyle! Mehmet Ali’lerden biri twitter’da atıştığı bir Fenerbahçeli’ye “okudun mu Uefa’nın son açıklamasını” bile dedi, tüm ezikliği ile! Sonra, bir çok kez olduğu gibi, bunun da bir spekülasyon, bir dezenformasyan olduğu çıktı ortaya. AP ile çalışan, içimizdeki İrlandalılar ile çok şeyi paylaşan birinin sopasıymış yine, meğerse!
Tepeden tırnağa ayrışmaya devam eden şu ülkede, futbolla ilgili bir yıldır yürüttüğünüz ayrıştırma çalışmaları yetmedi mi! Bir yıldır ‘sopa’ ile yatıp kalkıyorsunuz, hala tatmin etmedi mi! Cuma namazından çıkanlara “şikecilerin işi ne burada” diyecek hale getirdiniz insanları, bu da sizi ürkütmedi mi! Bırakın artık şu ‘Uefa Sopası’nı, başka bir fantezi bulun kendinize! Yeterince aşındı zaten; bilginize...
Cuma sonrası Fenerbahçeli futbolculara yapılan densizliğe gelince; orada duracaksınız işte! Bakın, şikeyi Fenerbahçe’yi yönetenler yaptı deniliyor, üstelik neredeyse her maçta! İşin içinde hakemler de yoksa, nasıl yapılır şike? Akıl ve mantık gereği, rakip futbolcular olmadan olmaz! O zaman neymiş; aslında sadece Fenerbahçe Futbol Takımı’nın sporcuları temizmiş! Çok basit bir mantık. Düşünmeye çalışın; öyle ise böyle olduğunu idrak edeceksiniz!
Hiçbir zaman geç değildir. Aklınızı başınıza alın, sopanın üstünden kalkın ve şu cümleyi hatırlayın, “ne şikesi memleket elden gidiyor”!
Çevremizde yaşananlara iyice ve görerek bir kez daha bakın! “Çevremiz” derken ülkemizden söz ediyoruz yani! İçeride ve hemen dışarıda, yanı başımızda yaşananlardan!
Kalkın o sopanın üzerinden, gerçekten çok geç olmadan!
‘’Üç gün güldüm!‘’
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı ve yöneticileri, şike ve teşvik girişiminde bulundukları gerekçesiyle toplumun önüne atıldılar 349 gün önce. Başka takımlar ve kişiler de var iddialarda da, sadece Fenerbahçe gündemde oluyor ‘adalet’ denince!
Duruşmalar yapıldı, daha da yapılacak. Bir sürü harf ziyan olacağı için isimlerini tek tek yazmadığım adaletin farklı farklı bekçileri de ellerinden geleni artlarına koymadılar bu dönemde. Adalet için, yalnızca adalet için yazdılar, konuştular, çalıştılar sadece! Meczuplar, zanlı olarak arananlar, bir zamanlar türlü suçlardan, hatta devleti dolandırmaktan yargılananlar bile ‘hak’ için konuştu söz sırası gelince! Milletin bazı vekilleri de çalıştı; kimi açık açık, kimi ince ince! Adalete düşkün bir milletiz sonuçta, milleti temsil akla gelir zaten “vekil” denilince!
Asılsız, daha doğrusu yalan olduğu ortaya çıkan ve en son, eski özel savcı tarafından da öyle olduğu teyid edilen binlerce düzmece haber, suç olduğu halde yayımlanan fotoğrafa gazeteciler cemiyeti tarafından verilen ödül ve daha neler gördü, yaşadı 349 günde bu ülke! Bırakın ‘kamu hizmeti’ndeki özel medyayı, devletin televizyonu bile ne yakışıksız yayınlar yaptı, yüz binlerce Fenerbahçeli’nin hislerine aldırmadan, gönlünce!
Daha da sürecek, hatta ne yazık ki hiç bitmeyecek, düzelmeyecek gibi geliyor insana, aylardır yaşanılanlar, yaşatılanlar düşünülünce! Hemen her alanda yozlaşan, ayrışan, düşmanlaşan büyük bir kesim ve koyunlaşan bir başka kesimden oluşan bir topluluk haline geldi güzel Türkiye!
İnsanın içi ‘cız’ ediyor; spor mahkemesinde görülmesi gereken bir davayla ilgili onlarca yıl hapis isteyen savcı, “üç gün güldüm” deyince! Öyle umursamaz, bizden olmayanlara değer vermez olduk, doğru yoldan öylesine ayrıldık ki, insanın tüyleri ürperiyor; Allah’ın böyle toplumları nasıl helak ettiğini anlatan Ayetler akla gelince!
Dinde de, ideolojide de, siyasette de, iş hayatında da, bireysel ya da sosyal yaşamın her evresinde de, vicdan aslında en önemli meleke. Vicdan hasar görmüş ya da bozulmuşsa; doğru yoldan ve doğru sondan söz etmek nafile!
Hemen herkes denk gelmiştir, rakip ya da kendi takımının sporcusu için “ayağın kırılsın” diyene! Üç gün gülmek de, işte böyle bir mesele!
‘’Fenerbahçe kümeye!‘’
Çok kez “bilmem kaç milyon Fenerbahçeli var bu ülkede” diye yazdım.
Geç de olsa, geri çekiyorum yazdıklarımı, dördüncü Çağlayan ‘adalet meydanı’ndan sonra!
Yokmuş o kadar, anladım ‘adalet meydanı’nda!
Herkes bir tarafa en azından kırk yıllık ‘Büyük Fenerbahçeli’ arkadaşlarım ve çocukları bile yoktu hiçbir duruşmada! Ki, çocukları da genç yani! En enerjik ve delikanlı yıllarında!
Bağdat Caddesi’nde mi olmalıydı duruşmalar ya da bir maç öncesi statta, salonda mı yapılmalıydı acaba!
400-500 bin gerçek Fenerbahçeli var benim hesabımla bu diyarlarda! Gerisi, transfer, kupa, başarı, vs.. Allah rahmet eylesin İslam usta!
Şimdi bir de transfer sezonu ya; Kuyt’u’, Diarra’yı konuşuyorlar, gelecek sezonun onbirini yapıyorlar büyük umutlarla! Çağlayan’a gelmeyenler, kombine kart alıyor, görüş açısı ve taksit hesabıyla...
14 yıl verdiği emek ve mücadelelerle Fenerbahçe Spor Kulübü’nü dünyanın en büyük spor kulübü haline getiren insan 339 gündür özgürlüğünden yoksun, ‘Sarı-Lacivert aşk’ nedeniyle. “Fenerbahçe’nin büyüklüğünün adı konamaz” diyenler hâlâ başka hesap ve hayaller peşinde! Peki, transfer ve başarı peşinde koşanlar hiç mi düşünmüyorlar, Başkan’larının ceza alması durumunda takımlarının 1. hatta belki 2. Lig’e düşeceğini! Herhalde, Başkan’ı ‘şike’den hüküm giyerse, federasyon düşürmese bile, Süper Lig’e devam etme yüzsüzlüğünde bulunmayacak koskoca Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimi, kongre üyeleri ve de taraftarı! “madem öyle bizi düşürün” diyecek, olmadı kendileri çekilecek bu oyundan, onurlu bir şekilde!
Bu yapılmazsa kimse konuşamaz, “Fenerbahçe’nin büyüklüğü şampiyonluk ya da kupa büyüklüğü değildir, onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür adı konamaz” diye! Böyle bir tezat oluşursa millet bir tarafıyla güler, bilginize!
Toptan anlamayan adalet suçlu bulur ve ceza verirse Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı’na, gereği yapılarak 1. ya da 2. Lig’den yola devam etme talebi yazılı olarak federasyona iletilmelidir. Fenerbahçe’ye yakışan bu olacaktır.
Her türlü kurum ya da bireyin yargısına rağmen, Başkanı’nın suçsuz olduğuna inanan Fenerbahçe, tarihinden gelen sorumluluğu ancak böyle taşıyacak ve onurlu bir şekilde sonsuza kadar yaşayacaktır. Aksi halde...
‘’Hizmet!‘’
Son yıllarda büyük bir ‘hizmet’ yarışı var ülkemizde ve hiç kuşku yok, ‘hizmet’ iyi bir şeydir! Ancak bir kişiye, kuruma ya da bir şeye ‘hizmet’ ederken, bir başkasına, bir diğer kuruma ya da şeye zarar vermemek gerekir! Oysa son zamanlarda insanlar, kurumlar zarar görür, hedef gösterilir hale geldi ‘hizmet’ adına! Bu, hoş ve kabul edilebilir değil!
Türk sporunun lokomotifi olan, neredeyse her gün bir sportif başarı haberi ile anılan ve spora gönül vermiş aklı selimlerin takdirini toplayan Fenerbahçe Spor Kulübü ve Fenerbahçeliler de, son dönemde ‘hizmet’ meselesinin öznesidir!
Sözü fazla uzatmadan, herkese “hayırlı hizmetler” dileyerek, Pazar günü 10. kongresini kazanıp yeniden seçilen Aziz Yıldırım’ın ve dolayısıyla Fenerbahçe Spor Kulübü’nün ‘hizmet’lerinden söz edelim biraz da. Sportif alanda 9 branşta 14 yılda kazanılan başarıları, şampiyonlukları, kupaları, madalyaları, Türk Sporu’na kazandırılan sporcuları bir kenara koyarak göz atalım ‘hizmet’ konusuna:
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı, Fenerbahçe Merkez Yönetim Binası, Fenerbahçe Samandıra Tesisleri, Fenerbahçe Faruk Ilgaz Sosyal Tesisleri, Fenerbahçe Can Bartu Tesisleri, Fenerbahçe Lefter Küçükandonyadis Kamp Tesisleri, Fenerbahçe Altyapı Tesisleri, Fenerbahçe Samim Göreç Kapalı Basketbol Salonu, Fenerbahçe Fikirtepe Tesisleri, Fenerbahçe Vefa Küçük Kapalı Yüzme Havuzu, Fenerbahçe Tam Olimpik Yüzme Havuzu, Fenerbahçe Todori Tesisleri, Fenerbahçe Türk Telekom Ankara Tesisleri, Fenerbahçe Düzce Topuk Yaylası Tesisleri, Fenerbahçe Muhtar Sencer Kapalı Voleybol Salonu, Fenerbahçe Kürek Sapanca Tesisleri, Fenerbahçe Uluslararası Spor Kompleksi, Fenerbahçe Konuk Evi, Fenerbahçe Üye ve Aileleri Yüzme Havuzu, Fenerbahçe Eğlence ve Dinlenme Salonu.
14 Şubat 1998 ile 3 Temmuz 2011 arasına sığdırılan, Fenerbahçe Spor Kulübü ve Türk Sporu’na sunulmuş ‘hizmet’ler bunlar.. Ve bugün 325. gün. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı özgürlüğünden yoksun 325 gündür.
‘’Ayıp be ayıp!‘’
Gazetecinin “Kaleminden pislik akan’, Genel Kurmay Başkanı’nın ‘Terör örgütü lideri’, bebek katilinin ‘Sayın’, şehit askerin ‘Kelle’, Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü liderinin ‘Çete reisi’, laiklerin ‘Anti Müslüman’ olarak görüldüğü ve Sadri Şener’e hala bir kupanın verilmediği bu ülkede, en popüler spor kulübünün taraftarı da ‘Terörist’ olarak değerlendirilebilir. Buna hiç şaşırmamak gerekir!
Ayrım yapmadan, kadına, erkeğe, çocuğa, gence, yaşlıya gaz veren, tekme atan, cop sallayıp, silah çeken, plastik mermiyle yaralayan ve sonunda helikopterden biber gazı sıkanlar ise, şüphesiz bu ülkenin kusursuz görevlileridir!
Sezon boyunca takındığı sahte itidal ve centilmenlik maskesi yüzünden düşürülen Fenerbahçeliler’in,maçtan sonra güzide bir kulübün oyuncularını korumak adına kalkanlarla sahaya dalanlardan dolayı tahrik olduğu söylemi de, hiç inandırıcı değildir! Hani diyorlar ya “pkklı’ya insan hakları, Fenerbahçeli’ye indir copları”, bu da palavranın önde gidenidir!
Daha önce iki kez son maçta şampiyonluk kaybeden ev sahibi 10 aydır büyük sıkıntılar içindeyken, Türk futbol tarihinin en gergin maçlarından birinden sonra kupayı onların evlerinde rakibe vermek, çok asil ve alkışlanacak bir düşüncedir! “Kupa sahada verilmeden buradan çıkmayız” duruşu ise, tarif edilemez farklı bir büyüklük göstergesidir!
Hani Souness yıllar önce 1-1 biten maçtan sonra Kadıköy’e bayrak dikmişti! Yekta da Cumartesi akşamı bayrağı kapıp sahanın ortasına dikmek istemiş, ancak işgüzar bir görevli buna izin vermemiş! Derhal o görevlinin tespit edilip, görevinden uzaklaştırılması da insaniyet gereğidir!
Burada atlanılan, gözden kaçırılan tek şey; tutuklu bulunan herhangi biri bahane edilerek kupanın Metris’e götürülmemesidir! Kupa oraya kadar götürülüp, hep beraber üçlü çekilerek, daha da taçlandırılabilirdi aslında bu anlamlı tören! Ancak, henüz vakit geç değil, yeni bir formül de üretilebilir!
Bir de şu yorumculuk yapan milletvekili konusu var! Memlekette onca öğretmen, memur, emekli, simitçilik, taksicilik, seyyar satıcılık gibi ek işler yapar sesinizi çıkarmazsınız, vekil yapınca avaz avaz bağırırsınız; ayıp be ayıp!
‘’316. gün!‘’
Maddi anlamda şampiyonu belirleyecek dün akşamki karşılaşma stres yüklüydü. Her iki kulüp yöneticileri, federasyon ve güvenlik görevlilerinde, 10 aydır “kupa, kupa” diye tutturan ‘şakacı başkan’ nedeniyle tedirginlik büyüktü!
Manevi anlamda şampiyonluğu çoktan hak eden Sarı-Lacivert Çubuklular, üçüncü kez son maçta şampiyonluğu ve futboldaki 28. Ulusal Lig Şampiyonluğu kupasını müzesine götürme şansını kaybetti. 6 Milli Küme, 3 Türkiye Futbol Birinciliği ve 18 Süper Lig=27...
Başkanlarının özgürlüğünden yoksun geçirdiği 315. günde onca sıkıntı, baskı, hakaret ve iftiraya rağmen, bir futbol sezonunu daha ibretlik dersler vererek, zirvede geçirdi Sarı-Lacivert Çubuklular. Şimdi, bir de kupa finali var.
Kaçan maddi şampiyonluğa, 315 gündür direnen Fenerbahçe Spor Kulübü sevdalıları üzülmemelidir. Atatürk’ün “ebedi başarılar” dilediği Dünya’nın en büyük spor kulübünün tüm branşlardaki büyük yürüyüşü devam edecektir.
Geride kalan 315 gün göstermiştir ki, maç ya da yarış kaybedebilir sadece; Fenerbahçe itaat etmez, boyun eğmez, yenilmez!
Artık, 316. gün. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı özgürlüğünden yoksun 316 gündür.