Arama

Popüler aramalar

Derslik maç

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Uğur, Bekir, Yalçın, Ferhat... Bu dörtlüye karşı 90 dakikanın tamamında ya da bazı bölümlerinde Eren, Bruma, Sneijder, Selçuk, Sinan ve Josue ile saldırıp, bu kadar kısır kalmak normal değil. Sneijder'in tehditkar birkaç şutunu çıkarın, bireysel yeteneklerin kullanılarak varedildiği pozisyon bile yok gibi. Volkan Babacan'ın aşırı güven veren hali, Başakşehir'in bir blok halinde çok sağlam bir yapı olarak rakiplerine duvar örmesi takdir edilesi.

Peki ya Galatasaray'ın, bir bütün halinde bu kadar etkisiz kalıp, klas ayaklarını bile kullanamıyor olması? Ve bu kriz anlarında kenardan destek alamaması?

Galatasaray-Başakşehir maçı bu nedenle futbol okullarında 'örnek maç' olarak izletilebilecek bir mücadele. Bir tarafta yapabileceğinin ötesine giden bir teknik adam. Diğer yanda ise sahip olduklarına bile sırt çeviren bir portre. Abdullah Avcı-Riekerink kapışması bu bakımdan çok önemli. Kulübeleri değiştirseler de fark etmez. Yine Avcı kazanır. Çünkü bu kez Bruma'ya vurulan prangayı kırmanın yollarını arar. Eren Derdiyok'u Mehmet Batdal gibi kullanır. Bunlar ilk aklıma gelenler...

Başakşehir'li oyuncuların emeğine haksızlık etmeden kapasitelerini göz önünde bulundurarak analiz etmeli bu maçı. Bir hoca Yalçın Ayhan'dan, Bekir'den, sahip olduklarının yüzde 100'ünü alabiliyor. Hatta ötesine geçiyor. Kusursuz bir 'ikili' performansı sergiliyorlar, duran toplarda rakip kaleyi tehdit ediyorlar. Ve hatta gol buluyorlar. Diğer yandan Galatasaray'ın santrforu kaleyi bulan şutu olmadan maçı tamamlıyor. Çünkü bu yapı ancak Bruma'nın ortasında ıskaladığına ve birkaç cılız ortaya kafayla dokunmasına olanak sağlıyor.

Tüm 90 dakikaya sırt çevirip, sadece duran topları izlemek bile yeterli. Her şey çok ortada.

Başakşehir sınırlarını aşıyor, Galatasaray ise çalışması gerektiği kadar bile çalışmıyor.