Carlos'a rağmen...

22. hafta, dün İnönü’deydim... Zaman öyle çabuk geçti ki haftalarımızla birlikte feleğimizi de şaşırmış durumdayız. Hele bir de ligimizde belirsizlikler var ki neden, ne için maçlar oynanıyor, lig hâlâ muamma. Hele eski günler var ki, tribünler de böyle mi olmalıydı. Her ne kadar Beşiktaş taraftarlarının pankartları “boşlukları ruhumuzla dolduruyoruz” dese de bir aldatmacadır, orta oyunudur, oynanıyor.
Haberin Devamı ›
Carlos Carvalhal çaresizlikten bir tarafa Ekrem’i, diğer tarafa Tanju’yu yerleştirmiş. Tamam da ikisi de çıkmıyor. Sağlam oynayalım diye düşünseler de dün en aksayan bölge onlarındı. Hilbert’i de İsmail’i de hücumlarda çok aradık, çok. Kaleci Cenk başta olmak üzere her top doldur boşalt, Almeida aranıyor. Dikine oynayan oyuncu yok, Fernandes hariç. Bekledik ölü top olsun, Fernandes ortalasın uzunlar işe yarasın. Ama Antep yerden hiç kalkmadı. Maçın ana fikrine gelmek istiyorum... İkinci yarıya o kadar iyi başlamıştı ki Beşiktaş, yürüyen Simao canlandı, Almeida-Edu Antep kalesi çevresinde her an gol geliyorum dedi, geldi de. O anda Antep’in imdadına Carlos Carvalhal yetişti. Simao, Edu dışarıya, fren oldu. Başlık ‘fren Carlos’ desek yanlış olmaz. Ne diyelim bu maç için söylenecek çok şey var ama satırlar yetmez, sadece yazık oldu. Tolga Özkalfa nasıl liglerimizde maç yönetiyor. İzmirli kardeşmiz maalesef torpille geldi, galiba torpille gidecek. Yazık, ben bu hakem adına çok üzüldüm. Hele yardımcıları ondan da kötüydü. Hem Beşiktaş için hem de Antep için... Ha güzel bir şey yok muydu? Tabii ki vardı. Antep’te Orhan Gülle, Beşiktaş’ın çocuğu. Sorarım, yüzde ellisine milyon Euro’lar verilen Alves’ler kulübede otururken, Orhan sahada. Dakika 90, dediğim oldu. Ölü top, uzunlar ileride, Egemen gol! Carlos sahaya koşuyor. Haybeye koşma bu sıkıntı senin eserindi.