Arama

Popüler aramalar

Fenerbahçe'nin kurtuluş savaşı

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

İki yıl geçmişti üzerinden... Fakat halen sakız gibi uzayıp gidiyordu '3 Temmuz' süreci... 2011'de başlamış bir kâbustu, bitmek bilmiyordu. Başkan Aziz Yıldırım, yöneticiler İlhan Ekşioğlu ve Şekip Mosturoğlu özgürlüklerine kavuşmuştu; fakat mahkemeler sürüyor, her alanda sayısız belirsizlik can sıkıyordu. 10 Haziran 2013'te bir büyük şok daha yaşandı; Fenerbahçe Spor Kulübü, UEFA Disiplin Kurulu'na sevk edildi. Ersun Yanal ve futbolcuları, bir taraftan yeni sezon hazırlıklarını yaparken, diğer taraftan UEFA'dan gelecek kararı bekliyordu.

25 Haziran 2013'te güneş karardı! Çünkü Disiplin Komitesi'nden 2 artı 1 yıllık ceza çıkmıştı. Bunun anlamı şuydu: Avrupa Kupaları'na katılamayacaksınız... Gökyüzünde güneş, tüm cömertliğiyle ısıtıyordu yeryüzünü... Fakat Fenerbahçe'nin üzerinden kara bulutlar eksik olmuyordu. 15 Temmuz 2013'te Tahkim Kurulu, artı biri kaldırdı, 18 Temmuz'da da CAS, UEFA yürütmesini durdurdu. İşte bu müjdeydi, çünkü karar, Sarı-Lacivertliler'e, Şampiyonlar Ligi ön eleme maçlarını oynama hakkını veriyordu.

Nihayet, kara bulutların arasından sıyrılmış, yüzünü göstermişti güneş... Mahkeme duvarlarından, futbol sahasına göç başlamıştı. Yanal ve futbolcuları, böylesine bir ortamda sezonu açtı! 31 Temmuz'da deplasmanda 1- 1 berabere kaldıkları Salzburg'u, 1 hafta sonra Kadıköy'de yerlebir ediyor; Şampiyonlar Ligi'nde gruplara bir adım daha yaklaşıyorlardı.

Ağustos süper başladı, ancak büyük bir felaketle sonuçlandı. Hem masada hem de sahada...

11 Ağustos'ta Süper Kupa, Galatasaray'a kaptırıldı... 17 Ağustos'ta Süper Lig'e, Konyaspor yenilgisiyle başlandı. 21 Ağustos'ta Kadıköy'de Arsenal karşısında alınan 3-0'lık yenilgi soğuk duş etkisi yarattı. 24 Ağustos'taki Eskişehir galibiyeti 'pansuman' görevi görürken; 27 Ağustos'ta Arsenal'e karşı bu kez 2-0'lık yenilgi alındı. Ve bir gün sonra... 28 Ağustos 2013'te... Sezonun ilk hezimeti yaşandı... CAS, UEFA'nın kararını onadı ve Fenerbahçe'yi 2 yıl boyunca Avrupa Kupaları'ndan men etti...

18 Temmuz'da başlayan süreç, meğerse 'yalancı baharmış', anlaşıldı.

Ne Arsenal yenilgileri ne de Konyaspor mağlubiyeti bu kadar acıtmamıştı Fenerbahçeliler'in canlarını...

Acı artıyor, isyan büyüyordu. Çünkü hiç bir Fenerbahçeli, Fenerbahçe'nin şike yaptığına inanmıyordu.

Fenerbahçe'nin yol haritası, çıkmaz sokaklarla dolmuştu. Fakat 3 Temmuz 2011'de başlayan o malum süreç, yakıp yıkmadı Fenerbahçe'yi...

Aksine, biraraya topladı. Şampiyonluk geldiği gün, futbol takımının sahaya çıktığı pankart, bunun kanıtı olacaktı.

Sezon nasıl başladı, diye soruyoruz bir futbolcu dosta... Sözlerine, "Herkesin bildiği ve takip ettiği 3 Temmuz sürecinin gerginliğiyle" diye başlıyor.. Ve devam ediyor: "Bizler, yani futbolcular olarak sezona nasıl başlanılacağını çok merak ediyorduk. Teknik heyetimiz de çaresizdi, çünkü sezonun ne zaman başlayacağını onlar bile bilmiyordu. Avrupa'ya gidecek miyiz, gitmeyecek miyiz? Bilmiyoruz. Süper Kupa maçından sonra bir karar alındı; Avrupa'da mücadele edilmeyeceğine dair... Kısa süre sonra bir haber geldi; Avrupa'da oynayacaksınız diye... Bir varız, bir yokuz kısacası... Zaten muammalı bu durum yüzünden doğru dürüst bir sezon öncesi kampı yapamamışız. Buna rağmen, tamamen bir takım duruşu sayesinde, Salzburg gibi hazır, genç ve kaliteli bir ekibi elemeyi başardık... Fakat Arsenal gibi üst düzey bir takım karşısında, sezona ne kadar hazır olmadığımız da apaçık ortaya çıktı. Çok çalışıp, bu durumu çözebilirdik. Ancak çok çalışıp çözemeyeceğimiz bir karar daha karşımıza çıktı: Avrupa'dan men cezası aldık. O an için yapılacak tek tanım var: Büyük bir hayal kırıklığı... Bir kez daha cezalandırılmıştık..."

Ya tası tarağı toplayıp gideceklerdi... Ya da kalacak, inadına mücadele edeceklerdi...

İkinci şıkkı seçti Sarı- Lacivertliler... Koskoca Fenerbahçe camiası, Başkan Aziz Yıldırım'ın etrafında birleşti yeniden. Teknik heyet ile futbolcular kenetlendi.

Takım içindeki tecrübeli isimler, devreye girmişti. Yaşanan süreci hiç bir şekilde anlayamayan yabancılara durum anlatıldı. Yabancılar da dahil, artık herkes, içinde bulundukları bu 'saçmasapan durumu' kabullenmişti. Bu durum böyle devam edecek, fakat Fenerbahçe, 'Kurtuluş Savaşı'na devam edecekti. Volkan Demirel, Emre Belözoğlu, Selçuk Şahin gibi isimlerbaşta olmak üzere; takım içinde sık sık toplantılar düzenleniyor, adeta 'Kurtuluş Savaşı'nın anayasası hazırlanıyordu.

Bu anayasanın ilk maddesinde şunlar yazılmıştı: "Şartlar ne olursa olsun, Fenerbahçe'nin tek hedefi vardır: Şampiyonluk... Şampiyon olmak için yapılması gereken belli: Savaşmak... Savaşırsak kazanırız... Kaybedersek bile kazanırız."

UEFA Disiplin Komitesi, UEFA Tahkim Kurulu, CAS... Silivri, Metris, Çağlayan... Zekeriya Öz, Mehmet Berk, Mehmet Ekinci... Polisler, mahkemeler, cezaevleri... Yarışı en önde bitirmek için, işte bunların hepsini geride bırakmak gerekiyordu.

CAS'tan gelen 'felaket karar'dan sadece 3 gün sonra oynanan Sivasspor maçında o karar alındı...

Oynanan müthiş futbol...
Rakip kaleye gönderilen 5 gol...
Bitmek-tükenmek bilmeyen enerji...
Bir an olsun bile pes etmeyen futbolcular...
Tribüne çıksa bile küsmeyen yabancılar...
Dopdolu tribünler...
İnanmış yöneticiler...
İnanmış teknik kadro...
İnanmış futbolcular..
Ve elbette yazılacak muhteşem hikayenin baş aktörleri;
İnanmış taraftarlar...
31 Ağustos 2013 günü...
Sezonun henüz 3. maçıydı ve bir yemin etmişti Fenerbahçe camiası: Şampiyon olacağız...



Yarın: Filmin adı: Doksanlar... Başrol oyuncusu: Pierre Webo... Karabük, Eskişehir ve Sivas'ta neler oldu neler... Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için..