Arka Bahçe

Haberin Devamı ›
Kudüs’e giden bir gazeteci, o ünlü ağlama duvarının önünde dua eden bir adam görmüş. Ertesi gün bakmış adam yine orada. Daha ertesi ve sonraki her gün... Durum aynı. Adam saatlerce duvarın önünde dua edip duruyor. Merak edip yanına gitmiş, adamla biraz sohbet etmiş. Adam Polonya’dan göçen bir yahudi olduğunu söylemiş gazeteciye. “Her gün gelip barış için, dostluk için, insanlık için dua ediyorum” demiş. Gazeteci sormuş: - Ne zamandan beri dua ediyorsunuz? - Geldiğim günden beri, yani 40 yıldır.- Peki kendini nasıl hissediyorsun?- Bilmem! Son zamanlarda sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var içimde.v v vHer geçen gün hayatımıza giren yeni alışkanlıkların şaşkına çevirdiği toplulumuzda, yitip gidip değerlerimizin başında “duyarlılık” geliyor, hiç kuşkusuz... Çevremizde olan bitene karşı yaşadığımız kayıtsızlık, yalnız kimliğimizi, kişiliğimizi, benliğimizi değiştirmekle kalmıyor, yarınlarımızı da ziyan edecek yeni olumsuz gelişmelerin tetikleyicisi oluyor. Çünkü bugün yaşanan herhangi bir sorun, üstüne gidilmediği, görmezden gelindiği için toplumsal dokumuzda sinsi bir hastalık gibi ilerliyor, ardından başka dokulara sıçrıyor, nihayetinde de tüm gövdeyi çürüterek devre dışı bırakıyor. Tarihin en köklü medeniyetlerine beşiklik eden Türkiyemiz’in, uygarlık yolunda sürekli patinaj yapmasının en büyük nedeni de budur, aslında... Bir türlü çözülmeyen, biriktirilen sorunlar. Ve en nihayet, biriktirenle biriktirilenlerin birbirine karışmasıyla oluşan kaotik düzen... Ülkesinin göz göre göre medeniyet trenini kaçırmasından dolayı yoğun acılar çeken duyarlı insanımızın şikayetlerinin başında yozlaşma geliyor. Ekonomiden, politikaya, eğitimden spora, her alanda kendini gösteren yozlaşmanın doğurduğu sonuçların bedelini, çocuklarımız, torunlarımız ödeyecek, ne yazık ki... Son yıllarda spor dünyamızda hızla yükselen ve neredeyse bütün sporcuların, takımların, teknik adamların, yöneticilerin şiarı olan “Başar da, nasıl başarırsan başar” anlayışı, spordaki yozlaşmanın en belirgin sonucu. Bir puan, bir madalya, bir kupa, bir kürsü için herşeyin mübah sayıldığı bir düzende, biz kalem erbaplarının işi de bir hayli zorlaşıyor. Ya olan bitene göz yumacak, bu tuhaf oyunun bir parçası olacaksın, ya da bıkmadan usanmadan yozlukları gündeme getireceksin. Değişen bir şeyin olmadığını görsen de... Duvara söylesen, buza yazsan da...Sanki şike kanıksanmış gibi...Ülkemizde, futboldan sonra en önemli branşların başında güreş geliyor. Gelmesi de normal. Son zamanlarda bazı çevreler, başka toplumlara maletmeye çalışsa da, güreş biz Türkler’in Ata sporu... Kirliliğin her alana sirayet ettiği bir ortamda güreşin de temiz kalması beklenemez, elbette. Öyle olduğu, bundan yaklaşık iki hafta önce FANATİK’te çıkan haberle teyit edildi zaten. Bulgaristan’daki şike skandalının kahramanı eski güreşçi Fatin Özbaş, olan biteni bütün çıplaklığıyla bizzat bana anlattı. Türkiye Güreş Federasyonu’nu töhmet altında bıraktı. Suçlananlar, kendilerine iftira atıldığını savundu. Ertesi gün camianın bir kısmı isyan etti. Ata sporuna yapışan bu kirin, bir an önce temizlenmesini istediler. Gençlik ve Spor Genel Müdür Vekili Mehmet Atalay olayı teftiş kuruluna havale ettiğini açıkladı. Hepsi o kadar... Bitti.Başka ülkelerde olsa ortalığı toz dumana katacak bir olay, bizde bu kadar yankı uyandırdı. Üstelik Ata sporumuzda yaşanmasına rağmen. Üzerine en fazla titrememiz, en çok özen göstermemiz gereken kendi öz sporumuzda... Ne devletin, ne güreş camiasının ileri gelenleri olayın üzerine gitti, ne de Milliyet ve Ercan Güven dışında Türk basını, Türk spor yazarı... Teftiş kurulu, gerçekten kuruldu mu, kurulmadı mı bilemiyorum. Kurulduysa nasıl çalıştığını da... Ama bildiğim bir şey var: O da, skandalın başaktörü, şike itirafını yapan Fatih Özbaş’ın ifadesinin henüz alınmadığı... Oysa ilk ifadesine başvuralacak kişi odur. Teftiş kurulu Özbaş’ın ifadesini almayacaksa, kimin alacak? Öyle anlaşılıyor ki, eveleyecekler, geveleyecekler, oyalayacaklar; sonunda da olayı, toplumun duyarsızlığına ve balık hafızasına güvenerek kapatacaklar. Bundan öncekilerde olduğu gibi... Sen sağ, ben selamet!..Bu ahvalde, güreş yazsan ne olur, yazmasan ne olur... Spor yazarı olsan ne yazar, olmasan ne yazar... Bizim ruhumuz kirlenmiş...