Arka Bahçe

Haberin Devamı ›
Demokrasi bize lüks!Yunanca “halk” kelimesinin karşılığı olan “demos” ile “idare” manasına gelen “kratos” kelimelerinden meydana gelmiş olan “demokrasi” teriminin karşılığında Türk Dil Kurumu sözlüğünde şunu yazar: Halkın egemenliğine dayalı yönetim biçimi. Yani, halkın temel hak ve hürriyetlerinin korunması, halk kitlesinin görüş, kanaat ve çıkarlarının ülke yönetimi ve işleyişi üzerinde etkili olması anlamına gelen demokrasi, ne yazık ki, bir ütopya olmaktan öteye gidememiştir. Tıpkı, insanlığa evrensel barışı, refahı ve mutluluğu vaadeden diğer sistemler gibi... Bugün batı toplumlarının denemeye çalıştığı, ancak bir türlü tam olarak hayata geçiremedikleri demokrasinin ülkemizdeki serüveni ise kavga, kargaşa, darbe, acı, yokluk ve gözyaşı doludur. Cumhuriyetin ilanından itibaren yönünü batı medeniyetine çeviren Türk toplumu, zaman zaman demokrasinin ucundan tutmaya çalıştıysa da, her seferinde legal-illegal güçler tarafından hedefinden uzaklaştırılmıştır. Bunun elbette çeşitli nedenleri vardır ve siyaset ile toplum bilimcilerin ilgi alanına girer, ancak en önemli sebeblerinden biri, toplumun bir demokrasi kültürüne sahip olamayışıdır. Demokrasi, her seferinde bu topluma birileri tarafından lütuf olarak sunulmuştur. Ve lütufta bulunanlar, günü geldiğinde verdiklerini geri almakta beis görmemişlerdir. Dolayısıyla demokrasi, geleneksel değerlerimiz ve evrensel hedeflerimiz arasında hiç bir zaman yerini alamamıştır. Kökleşememiştir. Sahiplenebileceğimiz, uğruna herşeyimizi feda edebileceğimiz bir amaç değil, çeşitli menfaat gruplarının elinde bir araç olmuştur. Bizlere demokrasi diye yutturulan seçimler, zümre oligarşisisinin egemenliğini sağlama almaktan öteye gitmemiştir. Halk, sadece lobilerin, cemaatlerin, çıkar gruplarının iktidarına payanda vazifesi görmüştür. İşleri bittiği zaman hurdalığa atılabilecek bir payanda... Mamafih, hiç bir zaman demokrasiyi özümseyemeyen, benimseyemeyen ülkemiz, batı toplumlarını felakete sürükleyen “diktatörlük” deneyimini de tam olarak yaşamamıştır. Buna müsaade etmediği için değil, ortam oluşmadığı için... Belki de demokrasinin kıymetini bilmememizin en büyük nedeni budur. Yıllarca Faşizm rejimi altında inim inim inleyen, iç-dış savaşlarda tarumar olan Avrupa’nın demokrasi ülküsüne sıkı sıkıya sarılması büyük ölçüde bundandır. Yokluğu da gördüler, varlığı da... Keza tutsaklığı da yaşadılar, özgürlüğü de... Gerek yönetim biçiminde, gerekse toplumsal ilişkilerimizde yaşamımıza sokamadığımız demokrasi, doğaldır ki, spora da pek sirayet etmemiştir. Ülke yönetiminde bugüne kadar tam olarak vücut bulamayan diktatörlük, federasyon ve kulüp idarelerinde her zaman “geçer akçe” olmuştur. Hatta takımların teknik yönetiminde dahi... Geçmişte de zaman zaman tanık olduğumuz bu durumun şimdiki en bariz örneği Fenerbahçe’dir. “Cumhuriyet” olarak anılan bu güzide camiamız, bugün Başkan Aziz Yıldırım’ın faşizan yöntemlerine razı duruma gelmiştir. Baskı, korku, sindirilmişlik öylesine hakim olmuştur ki, muhalefet bir buz kalıbı gibi giderek eriyip kaybolmuştur. Eski başkanlar tarafından bile “Fenerbahçe tarihinin en başarılı başkanı” olarak lanse edilen Aziz Yıldırım’ın yönetim tarzı, giderek diğer kulüplere de model olarak gösterilebilmektedir. Üstelik sözkonusu kulüplerin kendi camiaları tarafından... Başarının tek anahtarı olarak “tek adamlık” görülmektedir. Hatta Sayın Yıldırım’ın her seferinde azarladığı, aşağıladığı, horladığı basın bile, kendisine gizliden gizliye hayranlık duymaktadır. Her sözü bir kanun gibi enine boyuna tartışılmakta, günlerce sayfaları işgal edebilmektedir. Aziz Yıldırım’ın tarzı giderek başka alanlara da sirayet etmektedir. Bazı hakemler futbolcuları azarlamakta, bazı teknik direktörler işi öğrencilerini darp etmeye kadar götürmektedir. Bazı kulüp başkanları hoşgörüsü nedeniyle yetersiz bulunmakta, bazı federasyon başkanları da, hiçe saydıkları camialarını adeta kendi uzantıları gibi görmektedir. Bu gidiş, çok tehlikeli bir gidiştir. Hemen her branşta duraklama dönemine giren Türk sporunun bugün, her zamankinden daha fazla katılıma, paylaşıma, çok sesliliğe ve birlikte üretime ihtiyacı vardır. Bugün ülkemiz koşullarında başarılı olan Aziz Yıldırım’ın yöntemini, demokrasi bilincinin eksikliği, kendini değersiz ve yetersiz hissetme, güce tapınma gibi nedenlerle tek kurtuluş reçetesi olarak görenler, Dünya futbolunun en büyük markaları Barcelona, Manchester United gibi örnekleri de unutmamalıdır. Evet, en temel demokratik hak olan seçimlerde bile elimizdeki gücü değerlendiremiyoruz, kullanmasını, seçmesini bilmiyoruz ama yine de demokrasi hedefinden şaşmamalıyız. Çünkü bu hepimize gereklidir. Aziz Yıldırım’a da, ona özenenlere de...Kansere bir umut da siz olunKemik kanseri teşhisi konulduğunda 18 yaşında olan Kanadalı Terry Fox’ın sağ bacağı, 1977’de dizinin 15 cm. üstünden kesilir. Hastanede kaldığı sürede kanser hastalarından etkilenen Fox, geliri kanser araştırmalarına bağışlanmak üzere Kanada’yı bir uçtan bir uca koşmaya karar verir. 1980 yılında başladığı bu yolculuğu “Umut Maratonu” olarak adlandıran Fox, 143 gün boyunca her gün ortalama 42 kilometre koşar. Kanser akciğerlerine de sıçrayınca koşuyu bitirir. 28 Haziran 1981’de 21 yaşındayken hayata veda ettiğinde tek bir isteği vardır: Umut Maratonu’nun devam etmesi. Talihsiz gencin son arzusunu yerine getirmeyi bir görev olarak kabul eden Kanadalılar, her yıl dünyanın bir çok yerinde Terry’nin, “kanserin tedavisinin bulunması”na ilişkin hayalini canlı tutmak için “Umut Maratonları” düzenliyor. Bugüne kadar düzenlenen Terry Fox Koşuları ile kanser araştırmaları için dünya çapında 340 milyon Amerikan Doları’nın üzerinde para toplanmış. Bu etkinlik 2002 yılından itibaren ülkemizde de yapılıyor. Koşudan sadece geçen yıl 20.000 ABD Doları gelir elde edilmiş. Katılımın ücretsiz olduğu koşuda isteğe bağlı olarak yapılacak bağışlardan toplanan paranın tamamı Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu’na bağışlanıyor.Umut Maratonu 2005, önümüzdeki pazar günü (13 Kasım) saat 12.00’de İstanbul Teknik Üniversitesi Maslak Kampüsü’nde gerçekleştirilecek. İsteyenin koşacağı, isteyenin yürüyeceği, isteyenin de bisiklete bineceği yarışta toplanacak para, belki de yarın sizin ya da bir yakınınızın tedavisinde bir umut olarak geri dönecek. Ne dersiniz? Hayat bu...