Arama

Popüler aramalar

Arka Bahçe

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Neyin anlamı var ki?Bugün elim spor yazısı yazmaya gitmiyor, her ne kadar ekmeğimi spor yazarlığından kazansam da... Her geçen gün ülkemin kör bir karanlığa doğru çekildiğini görmek, an be an bunu yaşamak, benden öncekiyle benim kuşağımı da zebil ziyan eden o uğursuz oyunun yeniden sahnelenmesine şahit olmak, başta spor olmak üzere hayatımıza anlam katan her şeyi manasızlaştırıyor. Yurdumun bir tarafı yangın yerine dönmüşse, o yangın her tarafı sarmaya başlamışsa, dağlarda gençler birer birer kırılıyorsa, güle oynaya gittikleri vatan görevinden Ay-Yıldız'a sarılı tabutlarla evlerine dönüyorlarsa, mermiler yeniden namlulara sürülmüşse, duraklarda, kaldırımlarda genç-yaşlı-çoluk-çocuk demeden masum insanlar kahrolası bombalarla katlediliyorsa, yoksul kürt çocukları birer piyon haline getirilerek sokaklara sürülüp asker-polis taşlatılıyorsa, kör kurşunlar üç beş yaşında bebeleri dahi bu dünyadan koparıyorsa; kimin kimi yendiğinin, kimin şampiyon olduğunun, kimin küme düştüğünün ne anlamı olabilir ki? Fenerbahçeliliğimiz de, Galatasaraylılığımız da, Beşiktaşlılığımız da, Trabzonsporluluğumuz da, ayağımızın altından kayan zemin kadar, zamansız ölümler kadar mutlak mıdır? Oğlunu, babasını, kızını, anasını lanet bir teröre kurban veren komşumuzun evine ateş, yüreğine kor düştüğünde, biz kazandığımız maça yine çılgınca sevinmeli miyiz? Yanıbaşımızda, bu dünyanın en yakıcı gerçeği yaşanırken, hayatın en acımasız yüzü, kendini içimizden birilerine gösterirken, bir kaç puan daha kazanmak için birbirimizin gırtlağına basmaya, gözünü oymaya hakkımız var mı? Çocuklarımız, gençlerimiz bir kum tanesi gibi avuçlarımızın içinden akıp giderken, bir yerlerde ocaklar sönerken, mezarlar taze ölüleri hoyratça yutarken, kendimizi futbolla bu kadar afyonlamalı mıyız? Bir kısmımız, sırf biz daha iyi yaşayalım, daha güvende olalım, bu ülke emperyalist hesaplara kurban olmasın, parçalanmasın diye sarp kayalarda göğsünü hain mermilere siper ederken, stat tribünlerine gidip birbirimize ana avrat küfür etmekten, koltukları söküp sahaya atmaktan, birbimizin kafasını gözünü yarmaktan utanmamız gerekmiyor mu? Ey yöneticiler, futbolcular, teknik adamlar, taraftarlar, spor medyası!.. Ey futbol ahvali!..Etrafı bu kadar düşmanla çevrili bir ülkede bizim de çıkıp futbol nedeniyle suni düşmanlıklar yaratmamız ayıp değil mi, günah değil mi, yazık değil mi?Futbol hayatımızın bir parçası olmalı sadece... Tümü değil. Futbol topu bizim oyuncağımız olmalı, biz onun değil... Biz başka ülkede yaşamıyoruz. Bu ülke bizim. Doğusu da, batısı da, kuzeyi de, güneyi de... Olana bitene kayıtsız kalmamalıyız. Yüzlerce yıl birarada yaşayan iki halkın birbirine düşman edilmeye çalışıldığı, tarihimizin en kritik günlerinin yaşandığı şu günlerde, her zamankinden daha sorumlu davranmalıyız. Bugün anlamını yitirmiş olsa da, futbolumuzu yine oynamalıyız, yine kazanmalı ve kaybetmeliyiz. Ama kendimizi kaybederek değil... Bilinçle, bilgiyle, akılla, sağduyuyla futbolu yaşamalı ve yaşatmalıyız. Ülkemizin gerçeklerinden asla kopmadan... Şimdi itidalli olmanın, kenetlenmenin, ülkemize sahip çıkmanın tam zamanıdır. Bundan başka Türkiye yok. Türkiye yoksa, biz de yokuz. Futbol da yok. Gol de, aut da, korner de...Ali Tandoğan ah almış!Her geçen gün hayatımızdan çekilen 'saygı' kavramının arkasından ağıt yakarken, daha acımasız bir dille karşı karşıya kalmanın şaşkınlığını yaşıyorum, bir kaç gündür. Kayserispor-Ankaragücü maçına gittiğimde, basın tribününde masalara bırakılmış bir dergi vardı. Adı, Kayserispor. Her alanda kurumsallaşma yolunda önemli adımlar atan ve bunun meyvesini de bu sezon ki flaş çıkışıyla alan Kayserispor da, Üç Büyükler gibi bir dergi çıkarmış. Pırıl pırıl, kuşe kağıda basılı, güzel bir dergi. İçeriği de zengin. Profesyonel ellerden çıktığı belli. Ancak ne var ki, derginin kapağını açıp üçüncü sayfaya geldiğinizde sizi tokat gibi çarpan bir haberle karşılaşıyorsunuz: "Ali Tandoğan ahımızı aldı."Söz konusu haberde; bir Kayseri maçı öncesi Tigana tarafından Ali Tandoğan'ın kolunun kırıldığı açıklamasının yapıldığı, ancak daha sonra bunun doğru olmadığı ve tecrübeli futbolcunun söz konusu karşılaşmaya çıkarak oynadığı hatırlatılarak, bunun etik bir yaklaşım olmadığı vurgulanıyor. Haberin devamı ise tüyler ürperten cinsten: "Sakat olduğu ilan edilmesine rağmen o maçta bize karşı oynayarak kamuoyunu yanıltan Ali Tandoğan, ahımızı almış olacak ki, antrenmanda kolunu kırmış ve 1 ay futboldan uzak kalacakmış." Ardından, "kimsenin sakatlanmasını istemeyiz ama..." diye devam eden bir cümleyle habere nokta konmuş. Dergicilik, habercilik ciddi bir iştir. Kayseri gibi Anadolu'nun hoşgörülü kentlerinden birinin takımı için yapılan dergiye böylesi bir haber dili yakışıyor mu, Sayın Recep Mamur?.. Bir futbolcunun sakatlığından keyif almak nasıl bir anlayışın ürünüdür? Size yakışan, sizi aldatmış olsa bile Ali Tandoğan'a geçmiş olsun dileğinde bulunmaktı. Bunu en kısa zamanda gerçekleştirmenizi umuyorum. Aksi takdirde, size geçmiş olsun...Özür ve düzeltmeGeçtiğimiz hafta 'Arka Bahçe'de Cem Papila'nın 2 yıl, 2.5 aydır Beşiktaş maçlarına verilmediğini yazmış ve MHK'yı eleştirmiştim. Ama okur kül yutmuyor işte... Kadir Güngörsün isimli Beşiktaş taraftarı bir okurum beni uyararak Papila'nın geçen yıl ki Diyarbakır maçını yönettiğini hatırlattı. Doğruymuş. 432 gün sonra (!) Beşiktaş'ın bir maçına vermişler Cem Papila'yı... Bunu düzeltir ve siz sevgili okuyucularımdan özür dilerim. Ancak şunu da ilave etmek istiyorum: O yazıdaki fikrimin arkasındayım. Papila o günden sonra yine hiç bir Beşiktaş maçına verilmedi. Daha önce Üç Büyükler tarafından istenmeyen başka hakemlerin de verilmediği gibi... İnönü'ye ise, dünya durdukça ayak basabileceğini sanmıyorum.