Cuma babaları...

Haberin Devamı ›
Her hafta cuma günleri Edirnekapı Şehitliği’nde bir hareketlilik yaşanır. Boş mezarların her geçen gün azaldığı şehitlikte evlatlarını teröre kurban veren anne-babalar görürsünüz. Her mezarın başında bir bayrak asılıdır. Şehitlik, gelincik tarlası gibidir. Anne-babalar, bir çiçek bahçesine çevirdikleri mezarların toprağını okşarlar; çocuklarının başını okşar gibi. Sevgiyle, şefkatle... Diktikleri gülleri, karanfilleri koklarlar; çocuklarını koklar gibi. Kederle, acıyla... Mezartaşına sarılırlar; çocuklarına sarılır gibi. Hüzünle, hasretle... Çocuklarının saçını tarar gibi parmaklarıyla çapaladıkları toprağı, gözyaşlarıyla sularlar. Her şey derin bir sessizlik içinde olur. Mezarın etrafı adeta tavaf edilir, ayrık otları toplanır, mermerler yıkanır; ardından dualar okunarak evlerinin yolunu tutarlar. Paramparça olmuş ruhlarını mezarın başında bırakarak... Her cuma günü, dünyada eşi benzeri olmayan bu ritüeller tekrarlanır durur. Anneler çoğunluktadır. Lakin son yıllarda babaların da bir hayli arttığı göze çarpar. Oysa bize yıllardır babaların ağlamadığı öğretilmişti. Meğer onlar da ağlarmış. Ancak biz görmezmişiz. Bize göstermezlermiş ağladıklarını. Anne yüreği kadar baba yüreğinin de yandığını öğrendik, genç ölülerimiz sıkça toprağa düştüğünden beri. Evet, şehit anneleri kadar şehit babaları da var bu memlekette. Ve onların da kanı çekiliyor, adres soran kurşunlar çocuklarını bulduğunda. Onlar da darmadağın oluyor. Onların da bedenini, ruhunu ağu gibi bir acı kavuruyor. Onlar da kan göz yaşlarını içlerine akıtıyor. Onlar da ellerinden alınan evlatları için ağıtlar yakıyor. Onlar da hayata küsüyor. Zifiri bir karanlık, onların da ömrüne kıyamet bulutları gibi çöküyor. Gece olduğunda bir battaniyeyle mezara gidip, üşümesin diye oğlunun üstünü örten, sabahleyin de onu uyandırmak için kulağına bir şeyler fısıldayan şehit babaları duydum ben. Yıllardır odasına kapanıp bir yorganın altında saklanan ve hiç kimseyle, bir daha hiç bir şey konuşmayan, hayatı susarak protesto eden babalar olduğunu da biliyorum; bu ülkenin köylerinde, kasabalarında, şehirlerinde...Her cuma günü gerek Edirnekapı, gerekse diğer şehitliklerde anneler kadar babalarla da karşılaşırsınız. Yumruk şeklindeki elleri göğüslerinin üzerinde kavuşmuş, sarsıla sarsıla ağlayan şehit babalarıdır onlar. O kadar çoğaldılar ki, saklayamazlar artık hıçkırıklarını, gözyaşlarını... Babaların da insani duyguları olduğunu, metanetlerinin asaletlerinden geldiğini çok daha iyi anlarsınız, o zaman. Bu gün de istedim ki, bir babalar gününü daha geride bıraktığımız şu günlerde, şehit babalarını bir hatırlayalım. Bundan böyle babalarımızın ellerini öperken, onlara sarılırken, hediyeler sunarken, şehit babalarının da tarifsiz acılarına ortak olalım. Onları da kendi babamız gibi kucaklayalım, bağrımıza basalım. Onlara da evlatlık yapalım. Ve bu trajedinin daha fazla devam etmemesi için taşın altına elimizi sokalım. Aklımızı, sağduyumuzu yitirmeden...Bu nasıl spor?Oldum olası boks sporuna karşı durdum. Boksun bir spor olmadığını savundum; her ne kadar son yıllarda amatör boksta kask gibi önlemlerle, yeni kurallarla risk azaltılmaya çalışılsa da... Zira uzun yıllara yayılan etkileri olduğunu bilim insanları ne zamandır haykırıyor. Profesyonel boksun ise spor olduğunu savunmak için insanın sporun anlamını bilmemesi gerekir. Bugün profesyonel boks, milyonlarca doların döndüğü bir kumar sektörü haline gelmiştir. Burada boksörler, sporcudan ziyade birer kumar aracı olarak algılanırlar. Bütün kurallar da, daha fazla paranın dönmesi üzerinedir. Tıpkı horoz ya da köpek döğüşü veya at yarışı gibi. Aralarında nitelik olarak hiç bir fark yoktur. Böyle olduğunu Sinan Şamil Sam’ın, ABD’li McCall ile yaptığı maçta bir kez daha anladık. İkinci raundda gözü patlayan Sam, tam 12 raund ringde kaldı; her arada gözüne, kaşına bir dikiş atılmak suretiyle... Maç sonuna kadar tam 28 dikiş atılmış. Başlangıçta pes etmediği, ne kadar dayanıklı olduğu şeklinde yorumlar yapılarak Sinan Şamil Sam takdir edildi. Ancak kazın ayağının öyle olmadığı daha sonra anlaşıldı. Menacerinin, ‘12 raund ringde kalacak’ şeklinde rakibiyle bahis yaptığı ve bu bahsi kaybetmemesi için Sam’ın hayatını dahi riske atarak rakibinden dayak yediği ortaya çıktı. Tabii bu arada, Sam’ın maç öncesi şehit aileleri için ringe çıkacağını söylemesinin de ne kadar içi boş, yaldızlı bir laf; dahası bir istismar olduğu da...Bu işler hep böyledir zaten. Bir yerde toplumsal bir hassasiyet varsa, istismar da kaçınılmazdır.