Arama

Popüler aramalar

Galatasaray Muz Cumhuriyeti mi?

Abone OlGoogle News

Önce Galatasaraylılar’ı rahatsız edecek bir kaç soru soralım: Fenerbahçe’nin son 10 yılda Galatasaray’ı idari ve mali açıdan sollamasının nedenleri nelerdir? Fenerbahçe’nin iyi yönetilmesi mi, Galatasaray’ın kötü yönetilmesi mi? Yoksa ikisi birden mi? 10 yıllık Aziz Yıldırım iktidarı boyunca Galatasaray’ın 4 başkan değiştirmesi Sarı-Kırmızılı kulübe ne getirdi, ne götürdü? Aziz Bey’in bu kadar uzun süre başkanlık yapmasının nedenini salt tesis hamlesine bağlamak doğru mudur?
Eğer Fenerbahçe’deki grupların tahakkümüne son verilmeseydi Aziz Yıldırım her şeye rağmen koltuğunu koruyabilir miydi? Aziz Yıldırım başkan seçildikten sonraki ilk kongrede kaşından aşağı gözün var denilerek devrilseydi, Fenerbahçe bu hale gelebilir miydi? Fenerbahçe’de yaşanan değişim ve dönüşüm, büyük kulüplerdeki yönetim istikrarının ne kadar önemli olduğunun göstergesi değil mi? Ve bu istikrar neden bir türlü Galatasaray’da sağlanamıyor? Bunda camiadaki bölünmüşlüğün ne kadar payı var?



Neden Galatasaray hala liseli-lisesiz gibi manasız bir çekişmenin ve gruplaşmanın içinde debelenip duruyor? (Şimdi de bu kavgaya bir de üniversite eklendi.) Kim ya da kimler yapıyor bu kötülüğü Galatasaray’a? Eğer bu kısır çekişmeler olmasaydı UEFA Kupası’nın getirmiş olduğu fırsatlar kaçırılır mıydı?

Üzerinde uzun uzun düşünülmesi ve cevap aranması gereken bu soruları aklıma getiren, mart ayında yapılacak kongre öncesi camiada yaşanan hareketlilik. Ezelden beri Adnan Polat antipatisine sahip olan lisecilerin alternatif arayışında olduğu zaten biliniyordu. Şimdi harıl harıl bunun çalışmasını yapıyorlar. Galatasaray yeniden bir seçim sath-ı mailine giriyor. Girilirken de ortaya saçılan söylemler, dünyada en çok tanınan Türk takımı-markası olan Galatasaray’ın neden ezeli rakibinin gerisine düştüğünün en açık göstergesi. Bilgin Gökberk televizyonda aynen şunu söyledi: Şimdi Kalamış Tesisleri’nden geliyorum. Orada Liseli bir Galatasaraylı bana, “Benim 700 oyum var”, bir diğeri de “Benim 300 oyum var” dedi. Özhan Canaydın’da bana bir görüşmemizde kendisinin 1300 oyu olduğunu söylemişti.

Şimdi bu ne demek oluyor? Ey okur, soruyorum: Bir kişinin bu kadar oya sahip olması camia için sağlıklı mıdır? Demokratik midir? Kendisine kayıtsız şartsız bağlılık gösteren bir gruba hükmeden kişi, bütün yönetimlerin üzerinde bir ‘Demokles’in Kılıcı’ gibi asılı durmaz mı? İstediğini seçtirir, istemediğini devirmez mi? Galatasaray gibi ‘batıya açılan pencere’ olmakla övünen bir kulüpte hala kişi ve zümre tahakkümünün olması, feodal yöntemlerin geçerliliğini koruması gelişimin önündeki en büyük engel değil midir? Galatasaray hızla bir yol ayrımına geliyor: Ya çağdaş bir yapılanmaya giderek dünya kulübü olacak, ya da erken kalkanın devrim yaptığı bir Muz Cumhuriyeti’ne dönüşecek. Tıpkı Fenerbahçe’nin eski hali gibi!..

Haberin Devamı

Forvetin ilacı Sercan Yıldırım
Son yıllarda Türk futbolu iki büyük yıldız yetiştirdi: Arda Turan ve Sercan Yıldırım. Arda zaten Galatasaray’da, Sercan da transfer edilmek isteniyor. Haldun Üstünel’in bu transferi bitirmek için görüşmeler yaptığı iddia ediliyor. Eğer alınırsa, Galatasaray Tanju Çolak ve Hakan Şükür’den sonra en büyük yerli transferini gerçekleştirmiş
olur.

Haberin Devamı

ASY’deki değişim
Galatasaray’ın bu sezon Ali Sami Yen’de oynadığı üç maçta da dikkatimi çeken en önemli şey, seyircideki değişimdi. Geçtiğimiz yıllarda küfürlü tezahürat nedeniyle Sarı-Kırmızılı takımın epey ceza almasına neden olan taraftarın bu sezon küfürden arındığını görüyorum. Özellikle de her maçta rakip kim olursa olsun Fenerbahçe aleyhine yapılan küfürlü tezahüatların bu sezon kalktığına şahit olmak beni bir hayli mutlu etti. Küfür, yerini büyük bir coşkuye ve ‘hep destek, tam destek’ düsturuna bırakmış. Eski açık denilen yer, Liverpool’un ünlü Kop Tribünü’nü anımsatıyor. Çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu taraftar grubu, tribünü karnaval alanına çeviriyor. Öyle gözüküyor ki, Galatasaray taraftarı Ali Sami Yen Stadı’nı son sezonunda şanına yakışır şekilde uğurlayacak. Umarım bu değişim bir kaç kötü sonuçta tersine dönmez. Umarım hep böyle kalırlar.

Haberin Devamı

Kalemim satılıktır!
Bu mesleğe başladığım anda maaşımla geçinemeyeciğimi anladım ve kalemimi satmaya karar verdim! Fiyatım kişilerin ekonomik gücüne ve yazacağım yazının etkisine göre hep değişti! İyi fiyat aldığım anda benden ne istenirse yaptım! Kalemim bazen savunma, bazen de hücum silahı oldu! Müşterimin menfaatleri neyi gerektiriyorsa ona göre bir kılıç gibi salladım kalemimi! Şöyle geriye dönüp baktığımda o kadar çok tetikçilik yapmışım ki, paraya para dememişim! “Sahalardan çekilen zerafet: Özhan Canaydın” diye yazmışım; Canaydın’ın adamı olmuşum!
Sonra daha yağlı kapı bulmuşum! Rahmetli anasına küfür edilen Aziz Yıldırım için, “Aziz Yıldırım’ın anası, benim de anam” demişim. İyi bir işti! Bazen Fatih Terim’e satmışım kalemimi, bazen Mustafa Denizli’ye! Ve daha nicelerine! Şimdi de duydum ki, Murat Yalçındağ ile Haldun Üstünel için çalıştığım açığa çıkmış! Cin fikirli bazı liseciler tespit etmişler! Murat Bey patronumun kardeşi, ondan pek fazla bir şey istemedim, Haldun Bey’den ise karınca kararınca!.. Ne yapalım geçim dünyası! Anlayamadığım bir tek şey var: Bu kadar çok adama iş yaptım da ben niye hala yat-kat sahibi olamadım? Ucuza mı gidiyorum ne?!!

Haberin Devamı