Toplu firar !

Haberin Devamı ›
Türk atletizmini ikinci kez doping hadiseleriyle yazmaktan hicap duyuyorum. Ancak son zamanlarda ceza alan sporculardaki artış da dikkat çekici. İşin daha vahim tarafı ise denetçiler ile sporcular arasında yaşanan kovalamaca! Denetçilerin, Antalya’daki milli takım kampına yaptığı baskında 20 sporcu birden kirişi kırıyor! Denetçiler de yakaladıkları yıldız atletlerden ancak numune alabiliyor. Bundan birkaç ay önce gazetem FANATİK’te ‘Pis’t kokular!’ başlığıyla bir yazı kaleme almıştım. Söz konusu yazıda Türkiye Atletizm Federasyonu’nun doping yüzünden başının ağrıdığını dile getirmiştim. Doping kontrolleri, numuneleri pozitif çıkan sporculara verilmeyen veya az verilen cezalar vb. nedenlerle Uluslararası Anti-Doping Ajansı (WADA), Türkiye Anti-Doping Ajansı (TADA) ve Uluslararası Atletizm Federasyonu (IAAF) gibi kuruluşlarla federasyonumuzun başının derde girdiğini anlatmıştım.
Federasyon sert çıkmıştı
Atletizm Federasyonu’nun bu yazıya reaksiyonu oldukça sert olmuştu. Beni yalan yazmakla suçlamışlardı. Ancak yaşanan süreç, beni değil federasyonu yalanlamıştı! Zira o yazıda bahsi geçen üç sporcu da ceza aldı. IAAF, biyolojik pasaportundaki kan değerlerinde saptanan anormallikler nedeniyle Bekele’ye 4 yıl ceza verirken, Türkiye Atletizm Federasyonu Ceza Kurulu da, Ali Ekber Kayaş ile Nilgün Öztürk’ü 1 yılla geçiştirdi. Gelgelelim, bu iki sporcuya verilen cezaya Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Dopingle Mücadele Komisyonu itiraz ederek olayı Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulu’na taşıdı. Tahkim Kurulu’nda görülecek dava sonunda Kayaş ve Öztürk’e verilen 1 yıl cezanın 2 yıla çıkarılması kuvvetle muhtemel. Çünkü sporcularda çıkan yasaklı maddeler anabolik steroid cinsinden. Bunun da cezası en az 2 yıl!
Dopingli atletler artıyor
Dopingle olan derdimiz sadece bunlarla sınırlı olsa ‘eyvallah’ diyeceğiz. Ama ne yazık ki öyle değil. Son 1 yıl içinde doping nedeniyle ceza alan Türk atleti sayısı 8’e yükseldi. Bu rakam çok yüksek. Halterden sonra en fazla dopingli çıkan sporcu atletizmde. Devletin bu nedenle özerkliği hiçe sayarak Halter Federasyonu’na el koyduğunu göz önüne alırsak, Atletizm Federasyonu’nun da çok dikkat etmesi gerektiği gün gibi aşikar. Kayaş ve Öztürk olayı da federasyonun dopingle mücadele konusunda gevşek davrandığının bir göstergesi. O kadar ki, geçmişte bir müsabakaya yapılan baskında denetçilerin milli takım sorumlusu tarafından tartaklandığını da burada hatırlatmakta fayda var. Hal böyle olunca federasyonun bu tutumundan cesaret alan sporcular da her türlü aymazlıkta bulunabiliyor.
WADA ve TADA yakın takipte
Son yaşanan hadise pes dedirtecek cinsten. Bu ayın başında milli atletlerin Antalya’da kamp yaptığı Akropol Hotel’e TADA denetçileri baskın yapıyor. Bunu haber alan 20 sporcu birden kirişi kırıyor! Denetçiler aynı gün bir daha baskın yapıyor, bir kez daha toplu firar yaşanıyor! Denetçiler üçüncü baskında ise bazı genç atletlerden ancak numune alabiliyor! Çemberin daraldığını gören bazı tecrübeli sporcular (!) dilekçe yazarak mazeret bildiriyor ve kampı 5 gün önceden terk ediyolar. Denetçilerle sporcular arasında yaşanan bu kaçan-kovalayan hadisesini federasyon bilmiyor mu? Elbette biliyor. Neden göz yumduğunu ise bizim bilmemiz mümkün değil. Belki ‘bu durum, bütün dünyada böyledir’ diye düşündüklerindendir! Ama mesele küçümsenecek, geçiştirilecek bir mesele değil. Gerek WADA, gerekse TADA dopinge karşı gösterilen bu tolerans nedeniyle Türk atletizmini yakın takibe almış durumda. Umarım ileride büyük sürprizlerle karşılaşmayız!