‘’Şampiyonluk Fenerbahçe'yi arıyor!‘’
Fenerbahçe, Y.Malatyaspor deplasmanından bir puanı kurtardı. Tek sevindirici olay bir puanın deplasmanda alınmış olması.
Sergen hocalı Y.Malatyaspor, oyun kurucu/Guilherme’ye dayalı futbol sistemi ile oynuyor. Forvetin kanatlarında hızlı kanat oyuncuları var. Ama bu oyuncuları rakibi tehdit olarak kullanıyor. Göbekten Guilherme servis yapıyor. Yahoviç golü atıyor. Sağ gösterip sol vuruyorlar. Nitekim Y.Malatyaspor ilk yarı istediği golü de buldu. Hakem Mete Kalkavan golü geçersiz saydı.
Bu Sisteme karşı, kendi sistemi olmayan Ersun Hoca orta sahayı kalabalık tutarak orta saha üstünlüğünü ele geçirmek ve Guilherme’yi oyun dışı bırakmak istedi. Teorik olarak düşünce doğruydu. Ama tercih ettiği orta saha oyuncuları Kaptan Emre, Gustavo, Ozan, Tolga aynı tip oyuncular. Futbol tabiri ile “ düz topçular”.
Final pası atmaktan uzak,
Gol atma özellikleri az,
Oyun temposunu yükseltmekten uzak,
Kıvraklıktan ve serilikten uzaklar.
Bu nitelikteki Çalışkan oyuncular sadece topun Fenerbahçe’de daha fazla kalmasını sağladı. O kadar.
Gustavo iyi oyuncu ama doksan dakikayı ikinci vitesle oynuyor. Bu tempo ile Gustavo peş peşe üç doksan dakika çıkarır. Uzun zamandır oynamayan, maç eksiği olan Alper Potuk dahi seriliği, kıvraklığı ile Fenerbahçe’nin oyununa pozitif farkındalık getirdi. Fenerbahçe orta sahasının çeşitlendirilmesi lazım.
Vedat Muriç’in olmadığı bu kadronun tek gol şansı duran toplardı. İlk yarının uzatmalarında penaltı ile yakalanan bu şansı Kaptan Emre değerlendiremedi. İkinci yarıda da farklı bir görüntü yoktu. Stresi yüksek, ikili mücadelesi bol, faulü bol bir maç izledik.
Gözüken, Fenerbahçe’nin Şampiyonluğunu için bütün şartlar hazır! Fenerbahçe kendi Camiası ve Türk futbol ekonomisi için Şampiyon olmak zorunda. Zamanı da geldi. Ama bu kadro şampiyonluk için yetersiz.
Bakalım Başkan Ali Koç kendine doğru koşan bu Şampiyonluk sürecini nasıl yönetecek?
‘’Ümit Milli Takımımız‘’
Ümit Milli Takımımızın aldığı başarısız sonuçlar ve gördüğü kırmızı kartlar neticesinde kamuoyunda Vedat İnceefe üzerinden bir tartışma başladı. A Milli Takımımızda başarılı olan gençlerimiz “Neden altyapı Milli Takımlarında istenilen başarıyı gösteremiyor?” Bir çok sebep sayabiliriz tabi ki… Ama ben şahıslar üzerinden tartışmayı tercih etmiyorum.
15 Kasım 2019 da, Fanatik.com.tr’de yayınlanan yazımda altyapıların desteklenmesi için TFF’in teşvikleri ve yaptırımlarının olabileceğini yazmıştım. Bugünkü yazımda da TFF’in yapabilecekleri ile ilgili bir-iki konuyu paylaşmak istiyorum.
Yeni seçilen TFF yönetimi bu konuda çalışmalar yapıyordur. Eminim…. Fikir bazında yardımcı olmaya çalışayım.
TFF’in Futbolu Geliştirme bölümünü “Çocuk Futbolu” ve “Gençlik Futbolu “ diye bölümlendirilmeli.
Çocuk Futbolu ile Gençlik Futbolunun sınırlamasını 12 yaş olarak alabiliriz. Aslında bu sınırlamayı ergenlik dönemi belirlemektedir. 12 yaşı, ülkemizin ortalama ergenliğe ulaşma yaşı olarak kabul ediyorum.
12 yaş altını çocuk futbolu, 12 yaş üstünü gençlik futboluna dahil edebiliriz. Hormonların insan bedeni üzerinde çok büyük etkisi olduğu için, bu iki gruba göre antrenman yaptırılmalıdır. TFF, ergenlik öncesine ve ergenlik sonrasına göre antreman metodlarını geliştirip kulüplerimizin altyapıları ile paylaşmalıdır.
Hepimizin yakından tanıdığı futbol okulları var. Kulüplerimizin isimleri altında ama kulüp dışından çalıştırılan özel futbol okulları. İşletenlerin çoğunluğu buraları daha çok kazanç kapısı olarak görüyorlar. İşte bu okullara giden çocuklarımızın çoğunluğu 12 yaş altı. Çocuk futbolu bölümüne aitler. Futbol eğitimlerinin ilk ve önemli bölümünü burada almaktalar. Bundan dolayı bu okulların TFF’in gözetimi altında olmalıdır. Burada ki çalıştırıcıların eğitimini ve yönlendirmesini TFF yapmalıdır. Çünkü bu yaşta koordinasyon ve esneklik çalışmaları teknik çalışmalardan daha önemli. Futbol eğitiminde bilinçlendirilmiş bu çalıştırıcılar daha sağlıklı bir futbol eğitimi verebilirler. Bu okullardan daha fazla futbolcu yetişmesini sağlayabiliriz. Böylece bu okullar cüzdanların yanında futbolumuza da hizmet edebilirler.
Çocuk futbolunda TFF’in yapabileceği ikinci bir faaliyet, orta eğitim okulları arası futbol ligi. Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak yürütülecek bu faaliyetin organizasyonunu TFF üstlenebilir.
Gönüllülüğe bağlı olarak orta eğitim bölümündeki okulların katılımı ile çarşamba günleri bu lig oynanabilir. Böylelikle okullarda futbolun daha yaygınlaşmasını ve çocuklar arasında futbol heyecanını sıcak tutabiliriz. Su yüzüne çıkamayan yetenekleri burada keşfetme imkanı da doğmuş olur. Ne kadar çok çocuğa ulaşabilirsek, ne kadar çok çocuğu bu yaşlarda topla buluşturabilirsek, futbolcu olarak ve ileride seyirci olarak dönüşümü büyük olacaktır.
Gençlik futbolu ile önerilerimi başka bir yazıma bırakıyorum. Yoksa yazı çok uzun olacak. Ama yazımı bitirirken paylaşmak istediğim, Altyapı çalıştırıcılarının öğretmen-antrenör olması gerektiğine inanıyorum.
Yazımı bitirmeden TFF yönetimini, A Millilerimizi ve Şenol hocayı EURO 2020 gurup maçlarındaki üstün başarıları için tebrik ediyorum. Finallerde de bu üstün başarıyı göstereceklerine bütün kalbimle inanıyorum.
‘’Futbolcu yetiştirmek bu kadar zor mu?‘’
Kulüplerimizin Avrupa’daki başarısızlıkları sonrasında sık sık gündeme gelir. Ligimizdeki yabancı futbolcu sayısı düşürülsün mü yoksa artırılsın mı?
Milli maçlar için ligimize ara verilmişken konuyu tartışabiliriz.
Hafta içinde Avrupa temsilcilerimiz Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor Avrupalı rakipleri karşısında mağlup oldular. Uzun yıllar Türk takımları, Avrupalı rakipleri karşısında bu denli ezik futbol oynamıyorlardı. Şampiyonlar Ligi temsilcimiz Galatasaray dört maçta bir puan, sıfır gol. Avrupa liginde oynayan temsilcilerimiz, Trabzonspor dört maçta bir puan, üç gol ile oynuyor. Beşiktaş ise dört maçta sıfır puan çekti.
Tabii ki üç takımımızda gruplarında sonuncu. 80’li yıllara geri döndük. O zamanki gazete manşetleri “ yenildik ama ezilmedik” idi. Hafta içinde hem yenildik hem de ezildik. Demek ki daha kötü durumdayız.
Diğer temsilcimiz M.Başakşehir kötü başladığı Avrupa ligini başarılı bir şekilde sürdürüyor. Kulüp yönetiminin doğru antrenör tercihi ve Okan hocanın üstün performansı, Başakşehiri daha iyi noktalara taşıyacaktır. ( Bana göre, Okan hocalı Başakşehir, Süper Ligin gizli favorisidir ) Okan hoca, Türk futbolu için büyük kazanç. Diğer yazılarımda bu konuyu işlerim.
Şimdi konumuza geri dönelim.
Peki, nasıl oluyor da aynı Ligde oynayıp, takımın biri Avrupa Liginde grup lideri iken diğer üç takım grup sonuncusu?
Yerli oyuncu sayısı mı suçlu?
Ya da yabancı oyuncu sayısı mı suçlu?
Örneğin Galatasaray,
Acaba Galatasaray’ın ilk on birinde yabancı futbolcu sayısı düşük olduğu için mi yenildi? Yoksa fazla olduğu için mi yenildi? Galatasaray son oynadığı Şampiyonlar ligindeki rakibi Real Madrid’den altı/6 yedi. Galatasaray’ın ilk onbiri Muslera(1), Mariano(22), Luyindama(27), Marcao(45), Nagatomo(55), Seri(6), Nzonzi(92), Lemina(99), Feghuli(89), Anone(23), Babel(11)
Tabii ki bu örnek sorumuzu cevaplamıyor ama bir fikir sahibi olmamıza yardımcı oluyor. “Taşıma suyu ile değirmen dönmüyor” gördüğünüz gibi.
Biz Yabancı futbolcu sayısını tartışmakla tartışmayı eksik yapıyoruz. Tartışmanın içerisinde “Biz Türk futbolcusunun kalitesini nasıl arttırırız” konusu da olmalı. Kaliteli yerli oyuncular yetiştirdiğiniz sürece, yabancı oyuncuya bağımlılığınız azalacaktır. Yeterli, kaliteli oyuncu yetiştirmeden yabancı sayısının azaltılması başka sorunları getirecektir.
Öz varlığınız, öz kaynaklarınız, öz sermayeniz ne kadar güçlü ise siz o derece güçlüsünüzdür. Altyapınızda yetişen kaliteli futbolcular, ligin kalitesinde büyük söz sahibidir. Eksik noktalarda yabancı oyuncu transferlerine başvurulur. Yani?
İlk önce üretim..
Üretimi geliştirici düzenlemeyle yabancı oyuncu sınırlama sorunu da çözülebilir.
Türk Futbol Federasyonu bu konuda yönlendirici olabilir.
Olmalı da.
Türk futbolunun çatı kuruluşu futbol federasyonudur. Federasyon, altyapıdan futbolcu yetiştiren kulüplere teşviklerinin yanında bir de yaptırım getirmelidir. Bana göre yaptırımın zamanı gelmiştir.
Şöyle ki ,
Her futbol takımına, ilk on birinde kendi altyapısından yetiştirdiği futbolcu oynatma mecburiyetini getirsin. Süper Ligde oynayan bir futbol Takımının ilk on birinde iki/2 altyapısından yetişmiş futbolcu, birinci Ligde oynayan bir futbol Takımının ilk on birinde üç/3 altyapısından yetişmiş futbolcu, ikinci Ligde oynayan bir futbol Takımının ilk on birinde dört/4 altyapısından yetişmiş futbolcu, üçüncü Ligde oynayan bir futbol Takımının ilk on birinde beş/5 altyapısından yetişmiş futbolcu oynatma mecburiyeti getirilmelidir. Bu yaptırım kulüplerin ve bazı futbol lobilerinin hoşuna gitmeyebilir. Yaptırım Uygulamaya girdikten üç—beş yıl sonra Türk futbolunda yerli futbolcu patlaması yaşanacaktır. Futbol federasyonunun böyle bir uygulaması ile iki sorunu birden aşabiliriz.
1. Altyapıdan oyuncu yetiştirme sorununu,
2. Yabancı oyuncu sınırlama sorununu.
Benim amacım akıl vermek, ukalalık etmek değil. Fikir üreterek çorbada tuzumun olmasıdır.
Rahmetli Seba başkanlığında Beşiktaş kulübü Özkaynak modelini başlattı. Beşiktaş’ın mali sıkıntıları sonucu böyle bir çalışmaya gitmek zorundaydılar ama sonucu çok başarılı oldu. Kulübün kendi tercihi idi. Bu saatten sonra kulüplerin tercihine değil, futbol federasyonunun teşviklerinin yanında yaptırımı ile olacak.
Böyle bir uygulama bütün profesyonel kulüplerimizi altyapılarından oyuncu yetiştirmeye mecbur bırakacaktır. Türk futbolu tüketen değil, üreten durumuna geçecektir. Yurt içinde istediği futbolcuyu bulan kulüplerimiz yabancı oyuncu talebi de düşecektir.
Kazan, kazan!
Konumuza Avrupa’daki 5 elit ligde oynayan Yabancı Oyuncu sayısını inceleyerek devam edelim isterseniz.
İspanyanın La Liga’sında, Fransa’nın Ligue 1’ında ve İtalya’nın Seri A’sında prensip olarak Yabancı oyuncu kuralı aynı.
La Liga’da AB pasaportu bulunmayan 3 Yabancı Futbolcu serbest,
Ligue 1’de AB pasaportu bulunmayan 4 Yabancı Futbolcu serbest,
Seri A’da AB pasaportu bulunmayan 5 Yabancı Futbolcu serbest.
İngiltere’nin Premier Lig’inde Yabancı Futbolcu sınırlaması şartlı olarak yok. Yani Yabancı Futbolcunun Premier Lig’de oynayabilmesi için son 2 yılda kendi Milli Takımının maçlarının % 75inde oynamış olmalı. Yüksek bir kriter. Bu kriterde Premier Lig’i Dünyanın en kaliteli futbolunun oynandığı bir cazibe Lig’i yapıyor. İngiltere’nin AB’den çıkması gerçekleştikten sonra bu kural kalırsa, AB vatandaşı oldukları için İngiltere’de futbol oynayıp yabancı kapsamı dışında kalan birçok futbolcu İngiltere dışında kulüp aramak zorunda kalacaklar.
Almanya’nın Bundesliga’sında Yabancı Futbolcu sınırlaması şartlı olarak yok. Yani Kadroda en az 12 Alman futbolcu ve Almanya sınırlarında altyapıdan yetişen en az 8 Futbolcu bulundurma mecburiyeti var. Fakat 1. takımda oynatma mecburiyeti yok. Alman futbolcuların çoğunu 2. takıma göndererek ilk on birlerini yabancı Futbolculardan oluşturuyorlar. Yeterince uluslararası tecrübesi olmayan bu oyuncuların Alman Milli Takımı’na bir katkısı olmuyor.
Bizde ise yabancı futbolcu sayısında sınırlama var. En fazla 14 Yabancı Futbolcu ve en az 14 Türk Futbolcu kadroda bulundurabilir. Bu 14 Türk Futbolcunun 2’si altyapıdan, 4’ü Türkiye’de yetişme şartı var. Ayrıca bir Türk kaleci bulundurulma zorunluluğu var. Kadronuza dahil edip de oynatmıyorsanız yine istenilene ulaşamıyorsunuz.
Yapmamız gereken kaliteli futbolcu yetiştirmeye katkı sağlayacak Yabancı/Yerli Futbolcu kuralını geliştirmek. Futbolcu yetiştirmeden yabancı oyuncu sayısını düşürmek, yerli futbolcuya talebi artıracak. Bu durum yerli oyuncuların olması gerekenden daha pahalı hale getirecektir. Mali zorluklar yaşayan kulüplerimize ek yük bindirecektir.
Bu önerinin sert olduğunu biliyorum ama Türk futbolunun buna ihtiyacı var. Başarısı altyapısından yetiştirdiği futbolculara bağlı kalan kulüplerimizin , altyapıya yatırım yapmaktan başka şansı kalmayacaktır. Bu da bizim kaliteli futbolcu yetiştirmemize ve futbolcu ihraç eden ülkeler sınıfına sokacaktır. Tüketen bir futbol ülkesinden üreten bir futbol ülkesine geçiş yapacağız.
‘’Fenerbahçe Şampiyon olacak mı?‘’
Kayserispor maçından sonra kaptan Emre “Devre arasına en az 2-0’la girebilirdik, Giremezseniz…” diyor. Yılların tecrübesine sahip Kaptan Emre’nin bu sözlerine şapka çıkartırım.
Şampiyonluk için oynayan takım, maça yüksek tempo ile başlayıp, oyunu domine etmeli, rakibi kendi yarı sahasına hapsedip rakibi hataya zorlayıp ilk yarıda istediği skora ulaşıp soyunma odasına gitmelidir. Bu rahatlıkla ikinci yarıya başlayan takım oyunun temposunu düşürür, oyunu kontrolü altında tutarak sonuca gider.
Yok, eğer Kayseri’de olduğu gibi Ersun hocanın risksiz “bekle ve gör” taktik anlayışıyla oyuna başlarsa, Fenerbahçe Camiası şampiyonluğu daha çok bekler. Ersun Hoca sahaya üç tane 6 numara (önlibero) özelliklerine sahip Emre, Gustavo, Ozan’la çıktı. Ama bu oyunculara oyun içerisinde Kayserispor’un en etkili oyuncusu Mensah’ın, golden sonra da Adebayor’un oyun alanlarını daralttırtmadı. Risksiz, temposuz oyunla lig sonuncusuna karşı üç puan kaybedildi.
Şampiyonluk için oynayan takımların istedikleri puanları toplayamadıkları bu süreçte, Fenerbahçe’nin puan kaybetmemesi lazımdı. Bu günlerde toplanan yüksek puanlar Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu belirleyecektir. Kısa süre içinde Fatih Hoca Galatasaray’ın tempo sorununu çözecektir. Hocanın bu sorunu çözmesiyle şampiyonluğun en iddialı takımı Galatasaray olacaktır. Şampiyonluk, ligin son çeyreğine kalırsa ipi Fatih Hoca göğüsler. Fatih Hocanın ligin son yüz metresindeki deparları çok güçlüdür. Geçen sezon 2018/19 bunun en güzel örneğidir.
Ersun Hocanın deplasmanlarda alacağı risk oranı, deplasmanlarda toplayacağı puanlar, Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışındaki süreci belirleyecek.
‘’Galatasaray'da gerçek suçlu Ryan Babel mi?‘’
30.10.2019 günü Fanatik.com.tr sitemizde, “Galatasaray’da gerçek suçlu Ryan Babel!” başlığı altında yayınlanan yazıda Belhanda’nın ve Nagatomo’nun Babel’a serzenişte bulundukları yazıyor. Özellikle Nagatomo’nun bindirmelerine Babel’in cevap vermediği sorunu dillendiriliyor. Babel, Nagatomo sıkıntısı Galatasaray oyununun küçük bir *sorunudur*.
*Galatasaray takımının problemi, oyun içinde tempoyu yükseltememesidir. Bu sorun, sezon başından beri devam ediyor...
* Daha vahimi Galatasaray’ın teknik kadrosunun sorunudur bu.
Şimdi Galatasaray’ın oyununun soruncuğu olarak isimlendirdiğim kanat forvet oyuncusu Babel ile kanat savunmacı Nagatomo’nun oyunlarını ele alalım. Türk futbol seyircisinin yakından tanıdığı Ryan Babel, Ricardo Quaresma gibi kanat forvetlerinin tipik özelliği driplinglerle kendi getirdikleri topları kendilerinin sonuçlandırmalarıdır. Avrupa’da bunlara örnek olarak gene aynı takımda, Bayern Münih’te uzun yıllar birlikte oynamış Arjen Robben, Frank Ribéry örneğini verebilirim.
Quaresma ve Ribéry diğer ikiliye göre daha paylaşımcı, asist yapmayı da tercih ediyorlar.
Ülkemizde futbol hayatlarını devam ettiren Babel ve Quaresma geçen yıla kadar Beşiktaş takımında birlikte oynadılar. Bu ikilinin arkasında Türkiye’nin en iyi ofansa çıkan, bindirme yapan bekleri Caner Erkin ve Gökhan Gönül vardı. Caner’in ve Gökhan’ın bindirmelerine bu ikili istenildiği oranda cevap vermemişlerdi. Beşiktaş’ta işler iyi gittiği için bu sorun dillendirilmedi.
Ama Beşiktaş takımı Caner’in ve Gökhan’ın ofansa üstün katkılarını değerlendiremedi. Ta ki Babel’in ve Quaresma’nın Beşiktaş takımından ayrılmalarına kadar. Geçtiğimiz Pazar günü oynanan Beşiktaş-Galatasaray derbisinde sahanın en iyi oyuncuları arasında Caner ve Gökhan vardı. Çünkü önlerindeki oyuncular bu ikilinin koşu yollarını, Babel ve Quaresma’ya göre daha açık tutmaktalar. Bu ikilinin Beşiktaş takımındaki performansları artarak devam edecektir. Milli takım formalarına tekrar kavuşacaklarını düşünüyorum.
Avrupa’daki diğer örneğimiz Bayern Münih’in ofansif kanat oyuncusu Arjen Robben ve onun arkasında defansif kanat oyuncusu Philipp Lahm ile ofansif kanat oyuncusu Frank Ribéry ve onun arkasında defansif kanat oyuncusu David Alaba’yı ele alalım. Robben ve Ribery’nin kanatlardan kendi getirdikleri topları, kendilerinin sonuçlandırmaları veya az da olsa santrfor mevkiinde oynayan Lewandowski’yi tercih etmeleri, Lahm’ı ve Alaba’yı kanat bindirmeleri yerine daha ortadan, ofansif kanat organizasyonlarına katılmalarını gerektirdi. Bu ofansif oyununu geliştiren Bayern Münih, 2013 yılında UEFA Şampiyonlar Ligi’ni kazandı. Bayern Münih takımı sorunu kazanca çevirmiş oldu.
Alaba’nın defanstan Ribéry’nin sağından ofansa çıkışları “Alaba koşuları” olarak Alman futbol literatürüne geçti.
Bu örneklerde de görüleceği gibi Nagatomo, ofansif performansını geçen sezon gibi yüksek tutması için kanat bindirmelerinin dışında ofansif varyasyonlara katılmalıdır. Ryan Babel şu ana kadar Galatasaray’ın gollerinin 1/3’ünü atmıştır. Babel, kendi stili içinde, kendisinden bekleneni yapmaktadır. Babel’e yapılabilecek eleştiri temposu düşük oyunudur.
Gelelim Galatasaray Takımı’nın *büyük sorununa...* Galatasaray’ın düşük tempolu oyunu, gol pozisyonlarına girmesini zorlaştırmaktadır. Şu ana kadar 9 Süper Lig maçında, 9 gol atarak ligin en az gol atan 5 takımından biri.
Şampiyonlar Ligi’nin ilk üç maçında golü yok. Galatasaray camiası, Falcao’nun gol sorununu çözmek için takıma dönmesini bekliyor. Falcao tipi santrforlar ceza sahasının çevresinde, içinde final paslarıyla neticeye giden santrfor tiplerindendir. Babel gibi kendi getirdiği toplarla gole giden bir forvet değildir. Falcao servis ister. Bu servisi, Babel yapmayacağına göre temposu düşük Galatasaray takımı bu serviste zorlanacağına göre, o büyük bedellerle getirilen Falcao’dan beklenen goller gelmeyince asıl o zaman Galatasaray camiasında kıyamet kopacak.
Hepimizin yakından tanıdığı Fatih Hoca, üstün futbol zekası ve tecrübesi ile bu sorunu takım içinden mi yoksa Ocak ayında yapacağı transferle mi çözecek?
Bekleyip göreceğiz.
‘’Abdullah hoca ile Beşiktaş nereye kadar?‘’
Son Yılların başarılı Türk antrenörlerinden Abdullah Avcı ile yine son yılların başarılı futbol takımlarından biri olan Beşiktaş’ın 2019/20 sezonunda başlayan beraberlikleri için bir çok futbol otoritesi gibi eski Başkan Fikret Orman da 'Rüya birliktelik' olarak düşünüyordu herhalde.
Acaba sayın Orman sadece bir antrenör tercihi mi yapmıştı yoksa antrenör ile birlikte farklı bir futbol ekolünü mü de bilerek veya bilmeyerek tercih ediyordu?
Ne demek istediğimi anlamak için, iki farklı futbol ekolünün temsilcileri olan Abdullah Avcı’nın ve Beşiktaş Futbol Takımının son on yıllarındaki başarılarına bir göz atalım.
Abdullah hocayı Mayıs 2005 yılında U-17 Futbol Milli Takımı'nı Avrupa Şampiyonu yaptığından beri takip ediyorum. A Milli futbol Takımı ile 2011/13 yılları arasında yaşattığı hayal kırıklığından sonra 2014’ten 2019 Haziran’a kadar Başakşehir'de başarılı 5 sezon geçirdi.
Başakşehir'e oynattığı Barcelona'daki Guardiola ekolü, kaleciden başlayan kısa paslar, kendi yarı sahasında enine bol paslar, sabırla hücum etme, topa daha fazla sahib olmaya çalışma, fazla aksiyonu olmayan ve bazen sıkıcı olan bu ekol ile Avcı başarıyı yakaladı. Gerçi son 5 sezonda Avcı’nın Türkiye Süper Ligi'nde şampiyonluğu, Türkiye Kupası'nda finali yok. Ancak Türk antrenörleri arasında tırnakları ile kazıya kazıya bu kariyeri yakalamış birisidir. Uzun çalışmalar sonunda bu sabırla, kısa pas futbolunu içselleştirmiş ve seyircisiz Başakşehir'e önemli katkıları olmuştur.
Beşiktaş'ın son 10 yılda kendi yarı sahasından hızlı çıkan, dikine rakip kaleye giden, beklerinin kanatlardan bindirdiği ve kanat ortaları bol olan ofansif futbolu tercih eden Mustafa Denizli, Slaven Bilic, özellikle son 4 sezonda çok başarılı olan Şenol Güneş gibi isimlerle çalıştı.
Beşiktaş, Şenol Güneş ile 2015/16-2016/17 sezonlarında 2 Süper Lig Şampiyonluğu yaşadı. Yine Türk Futbol Tarihinde ilk defa Beşiktaş 2017/18 Şampiyonlar Ligi'nde gurubundan 14 puan toplayarak namağlup çıktı.
Kısa analizimden de anlaşılacağı gibi başarılı bir teknik adamdan ve başarlı bir futbol takımının farklı futbol yapılarından bahsediyoruz.
2019/2020 sezonunun başında Beşiktaş'ın başına Şenol Güneş’in yerine Abdullah Avcı’yı tercih eden eski Başkan Sayın Orman ne yaptığının farkında mıydı?
Hazırlık maçlarında yaşanan facia görülmemezden gelindi. Lig maçları arkasından Avrupa kupası maçlarında gelen başarısız sonuçlar başarıya alışmış Beşiktaş seyircisini harekete geçirdi. Beşiktaş’ın Göztepe’ye karşı oynadığı maçı seyretmiştim. Abartısız söylüyorum son otuz yılda seyrettiğim en kötü Beşiktaş futboluydu.
Beşiktaş futbol ilahlarının, çok uzun süre geçmeden kurban isteyecekleri netti. Sayın Orman bu kadar farklı iki futbol ekolünün (gece ve gündüz gibi farklı) kısa sürede birbirlerine uyum sağlamayacağını nasıl düşünemezdi. Ve bu düşünemezliğinin sonucu olarak koltuğunu Sayın Çebi’ye bırakmak zorunda kaldı. İlahlar ilk kurbanını almıştı bunla da kalmayacaklar.
Uzun çalışmalar sonucunda Beşiktaş, seyircisi ve camiası hızlı, heyecanlı, bol gollü, başarılı ofansif futbolu içselleştirdi.
Yeni Başkan sayın Çebi, Abdullah hocayla devam edeceklerini söyledi. Peki bundan sonra Beşiktaş’ta neler yaşanır?
1-Abdullah hoca kendi ekolünü terk eder ve Beşiktaş’ı eskisi gibi oynatmaya çalışır. Nitekim kaybedilen bir maç sonu bunu dile getirdi. Bu da Abdullah hocayı sıradanlaştırır. Sıradan bir Abdullah hoca Beşiktaş’ı başarıya götüremez.
2-Biraz ondan ( Avcı Ekolü ) biraz bundan ( Beşiktaş Ekolü ) oynamaya çalışan Beşiktaş, işleri Arap saçına çevirir. Burdan kurtulmak Siyah-Beyazlı ekibin senelerine mal olur.
3-Ocak'ta Beşiktaş takımının yarısı gönderilir. Onların yerine Abdullah hocanın futboluna uyan oyuncular transfer edilir. Yaklaşık 2,8 milyar lira borcu olan bir kulüp için çok pahalı bir çözüm. Çünkü Ocak ayında alınan oyuncular yetmeyecek, yeni sezonun başında yine transferler gerekecektir. Fenerbahçe örneğinde görüldüğü gibi.
Avrupa kupalarına katılamayan Beşiktaş’taki mali delik daha da büyüyerek devam edecektir. İnşallah Beşiktaş, Seba döneminin öncelerine dönmez.
4-Umarım “Zararın neresinden dönülürse kardır” atasözünü Beşiktaş başkanı sayın Çebi uygulamaya sokar ve Beşiktaş’ın ve Avcı’nın daha fazla yıpranmasına müsaade etmez. Beşiktaş’ın ekolüne uygun bir teknik adamlar en kısa sürede çalışmayı tercih eder. Abdullah hocanın kendi isteği ile istifa edeceğini tahmin etmiyorum.
Peki Siz Beşiktaş Başkanı olsanız tercihiniz ne olur?