‘’Başarıya giden yol, baskıyla değil vizyonla olur‘’
Türk futbolu, yıllardır çözüm bekleyen yapısal sorunlarla boğuşurken, Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) 3. Lig’de aldığı yeni bir karar tartışmaların odağına oturdu: 25 yaş üstü oyunculara sınırlama getirildi. Gerekçe açık: Genç futbolculara daha fazla şans tanımak. Ancak yöntem, tartışmasız şekilde hatalı.
Söz konusu karar, yalnızca sahadaki oyunu değil, yüzlerce profesyonel futbolcunun hayatını da doğrudan etkiliyor. Öyle ki karar sonrası Riva’da siyah kıyafetlerle toplanan futbolcuların sessiz ama çarpıcı protestosu, bu düzenlemenin sosyal ve insani boyutunu gözler önüne serdi. Bu bir maç öncesi yürüyüş değil, bir meslek grubunun haykırışıydı. Geleceği karartılan insanların sessiz isyanıydı.
Yaş Sınırı Değil, Vizyon Gerek
25 yaş üstü oyuncu sayısını kulüp başına 5 ile sınırlamak; sadece futbolcuya değil, kulübe de müdahaledir. Bu, futbolun doğasına aykırı bir mühendislik çabasıdır. Çünkü futbol, sadece gençlikle değil; tecrübeyle, liderlikle, oyun aklıyla ve saha içi dengeyle oynanır. Tecrübeli oyuncular; gençlerin gelişimine yön veren, onları saha içinde ve dışında besleyen mentorlar, rol modellerdir. Onları kenara itmek, gençleri yalnızlığa terk etmektir.
Bu karar, teknik adamların özgürlük alanını daraltırken, kulüplerin rekabetçi kadrolar oluşturma hakkını da ellerinden almaktadır. Başarı, yaşa göre değil, niteliğe göre gelir. Bu düzenleme; yetenekli ve çalışkan, ancak 25 yaşını geçmiş yüzlerce futbolcuyu sistem dışına atmak anlamına geliyor.
Niyet Güzel, Yöntem Yanlış
Genç futbolculara daha fazla şans verilmesi elbette önemli ve değerli bir hedef. Ancak bunun yolu, yaşa dayalı kısıtlamalar getirmek değil; altyapıya yatırım yapmaktan, tesisleri geliştirmekten, eğitimi öncelemekten geçer. Bu ülkede gençler forma bulamıyorsa bunun nedeni “yaşlı” oyuncular değil, eksik altyapı sistemleri, yetersiz antrenör kadroları ve günü kurtarmaya odaklı plansız yönetimlerdir.
Genç oyunculara şans vermek istiyorsak; onları nitelikli antrenörlerle eğitmeli, fiziksel ve mental olarak hazırlamalı, rekabetçi ortamlarda pişirmeliyiz. 25 yaş üstünü dışlamak, gençleri geliştirmek değil, sadece yer açmaktır. Ve boşlukla gelişim olmaz.
Çözüm Var, Yeter ki Uygulansın 1. Performansa Dayalı Teşvik Sistemi:Kulüpler, 23 yaş altı oyunculara süre verdikçe oynadıkları dakika başına maddi teşvik alabilir. Bu sistem İsveç, Norveç ve Belçika gibi liglerde başarıyla uygulanıyor. Böylece genç oyuncu oynatmak bir zorunluluk değil, rasyonel bir tercih haline geliyor. 2. Mentor Oyuncu Modeli:25 yaş üstü oyunculara “mentorluk” rolü verilebilir. Bu oyuncular; gençlerin gelişiminde rehberlik edecek, kulüplerin oyun kültürünü taşıyacak ve saha içi dengesini koruyacak figürler olur. 3. Altyapı Teşvik Sistemi:Profesyonel lisans alacak kulüpler için altyapıya yatırım, antrenör eğitimleri ve altyapıdan A takıma oyuncu çıkarma kriterleri zorunlu hale getirilmeli. Başarı burada ölçülmeli. 4. Lig Yapılarının Gözden Geçirilmesi:Alt liglerin yapısı yeniden planlanmalı, kulüplerin mali sürdürülebilirliği için federasyon destekleri artırılmalı ve genç oyuncu gelişimini önceleyen programlar hayata geçirilmeli.
Peki Avrupa Ne Yapıyor? • Almanya (3. Liga & Regionalliga):Yaş sınırı yok. Genç oyuncu teşvikleri doğrudan kulüp altyapı sistemine bağlı. Kulüplerin antrenör eğitimi, tesis kalitesi ve oyuncu üretkenliği federasyon tarafından denetleniyor. Başarılı olan kulüpler ödüllendiriliyor. • Hollanda (Eerste Divisie):Ajax, PSV gibi kulüplerin genç takımları (Jong Ajax, Jong PSV) ikinci ligde mücadele ediyor. Gençler üst düzey rekabetin içine doğrudan katılıyor. Yanlarında ise mutlaka birkaç tecrübeli oyuncu bulunuyor. • İspanya (Segunda B & RFEF Ligi):B takımlar sistemiyle gençler profesyonel deneyim kazanıyor. Aynı takımda 30 yaşında da, 18 yaşında da oyuncu forma giyebiliyor. Çünkü saha yaşa değil kaliteye bakıyor.
Saha Kaliteye Bakar, Yaşa Değil
TFF’nin bu kararı, futbolcuları “genç” ve “yaşlı” diye ayırıyor. Oysa futbol sahası bu ayrımı tanımaz. Saha, kim daha iyi oynuyorsa ona yer verir. Yaş dayatması, kaliteyi değil kimliği hedef alır. Bu karar, Türk futbolunun gençleşmesini sağlamaz; aksine futbolun doğasına müdahale ederek tüm paydaşları mağdur eder.
Futbol, adalet ister. Adalet ise fırsat eşitliğiyle başlar. 25 yaş üstü sınırı kaldırılmalı; futbolculara kariyerlerini sürdürebilecekleri adil, sürdürülebilir bir ortam sunulmalıdır. Aksi takdirde ne genç oyuncular gelişir, ne de Türk futbolu ilerler. Geriye sadece kırılan hayaller ve bitirilen kariyerler kalır.
Özetle: Niyet doğru olabilir. Ama yol yanlış.Ve yanlış yolda hiçbir hedefe varılmaz.
‘’Kayseri rahatladı‘’
Kayseri ve Konya’nın karşılaştığı maçta gerilim hayli yüksekti. Burak Yılmaz yönetiminde çok önceden rahatlaması gereken Kayseri son viraja sıkıntılı bir şekilde girince Konya’nın da kazanma mecburiyeti tansiyonu tavana çıkardı. Gerginlik Kadir Has Stadı’nın her yerine hakimdi adeta. Oyuncuların da bu baskıda futboldan çok stratejik bir maç oynadığını söylemek zor olmaz. Özellikle Nazon’un atılmasıyla yeni bir skandalla daha burun buruna geldik. Rakibine bariz şekilde yumruk attığı için kızardı deneyimli oyuncu. Ancak iki gün önce hakemlere ve federasyona destek açıklaması yapan Kayseri Başkanı Ali Çamlı bir anda kabadayıya dönüşerek sahaya atladı. Polisler izin verse belki Faruk Koca’dan daha fazlası yaşanacaktı. Halil Umut Meler bu maçtan sonra ne düşünür bilmiyorum ama Türk futbolunun bu yöneticilerden temizlenmesi gerektiği artık gerçek.
Kavga ve gürültüyle
Maça dönersek golü bulan 10 kişi Kayseri’ydi. Konya’nın cevabı gecikmedi. 1-1’lik eşitlik heyecanı artırırken ikinci yarıda da birer gol geldi ve maç 2-2 bitti. Konya rakibinin 10 kişi kalmış olmasını değerlendiremedi. Kayseri ise deyim yerindeyse kavga ve gürültüyle 1 puanı söktü aldı, ligde kaldı.
‘’Pendik hayata tutundu! ‘’
Antalyaspor’da maddi sıkıntılar olduğu artık ciddi şekilde duyuluyor. Sergen Yalçın’ın da yeni sezonda devam etmemek üzere opsiyonunu kullanmama kararı almasındaki en büyük faktör bu. Ayrılacak oyuncu sayısı oldukça fazla. Durum böyle olunca Pendikspor gibi kazanma mecburiyeti olan bir rakibe karşı hiç karakter koyamadılar. Çoğu oyuncu ‘bitse de gitsek’ modundaydı. Takımı 10 kişi bırakan Van de Streek’in de ülkesine dönme acelesi bu yüzden. Konuk takım ise ara transferdeki hamlelerini tabelaya bir türlü yansıtamamanın sıkıntısını yaşayarak son 4 maça geldi. Pendik maçı da dahil tüm maçlarını da kazansa yine rakiplerine bağlı kalacak Pendikspor... O yüzden işleri çok zor. Badou Ndiaye’nin yaptırdığı akılalmaz penaltıyla geriye düşerek havluyu atmak üzere ringin kenarına da geldiler ama Thiam’ın VAR kontrolüyle gelen uçurumun kenarından geri çevirdi İbrahim Üzülmez ve öğrencilerini.
Mucizeye ihtiyaçları var
Halil Akbunar’ın devre bitmeden önce takımını öne taşımasıysa sıkıcı bir ikinci yarının habercisiydi. Çünkü Antalya zaten gerek teknik ekibiyle gerek ise oyuncuylarıyla kafada bitirmiş sezonu. Skoru çevirmek gibi bir düşüncelerinin olmayacağı belliydi. Nitekim öyle de oldu. Maç 2-1 Pendik’in galibiyetiyle bitti. Küme düşme potasının en zayıf halkası olan Pendik için dirilişin fitilini ateşleyen bir galibiyet olmak zorunda. Zira tek beraberlik yaşarak 3 maçtan 7 puan alsalar dahi ligde kalmaları hala mucize.
‘’Başakşehir ters gelir‘’
Çağdaş Atan’ın Başakşehir kariyeri sancılı başladığı kadar iyi devam ediyor. Yeni nesil teknik adamlar içerisinde oyunu bir plan dahilinde oynamaya çalışan isimlerden birisi. Yani ülke futbolu içerisinde sabır gösterilmesi gerekenlerden. Göreve geldiğinde inşa etmeye başladığı oyun anlayışını kusursuza yakın işlemeye başladığı bir dönem içindeyiz. En önemli özelliği oyun dinamizmi. Fiziksel kalitesi oldukça yüksek bir takım ortaya çıkardı genç hoca. 7 maçlık yenilmezlik serisinde ise takım savunması çok net öne çıktı. Defans 4’lüsünün hepsi oyun kurmakta, atak yönlendirmekte kalite koydular ortaya. Fenerbahçe’nin ön alan baskısına karşı belki de topla oyun kurma becerisi en ciddi takım olarak sahaya çıkacaklar. Zaten topu 2. bölgeye taşıdıktan sonra geniş alan oyuncularını çok iyi kullanarak sonuç üretebiliyorlar. Deniz Türüç, Ömer Ali ve Figueiredo bu anlamda Fenerbahçe savunmasını zorlayacak isimler.
Taktiksel detaylar değerli
Fenerbahçe’ye karşı olmasa da İsmail Kartal’a en ters gelen takım Başakşehir. Teknik adamlık kariyerinde en fazla yenilgiyi onlara karşı yaşadı. Diğer yandan Çağdaş hocanın da bugüne kadar Fenerbahçe’ye karşı ligde galibiyeti yok. Taktiksel detayların fazlaca değerli olduğu bir maç bizi bekliyor.
‘’Başakşehir, Gümrük’e takıldı!‘’
Şota Arveladze’nin oyuna, oyun kalitesine hiçbir etki yapamadığı bir dönem Karagümrük için. O yüzden sormadan edemiyor insan. Alparslan Erdem’i neden yolladınız? Genç hoca döneminde, takım çok daha üretken, tempolu, planı olan ve buna sadık kalan bir görünüme sahipti. Dünkü oyun Şota döneminin tipik bir özeti. Takım kaleden oyun mu kuruyor? Yok... Önde baskı mı yapıyor? Yok... Pas oyunu, set hücumu mu uyguluyor? Hiç yok... Savunmada bekleyerek kontra mı kovalıyor? Vallahi o da yok... Aslında hepsinden karmakarışık bir şekilde azıcık var ama her şey tamamen spontane. Serdar Dursun gibi ceza alanı içinde bitiricilik kalitesi çok yüksek bir oyuncu elinizde, sadece bir kez topla buluşturabiliyorsunuz. Başakşehir ise baştan sona fiziksel kalitesini koruyan, yoğun yağışa ve ağırlaşan zemine karşın kendi anlayışından vazgeçmeyen bir yapıyla ‘Ben bu maçı kazanmak istiyorum’ diyordu.
Salih Dursun piyangosu
Berkay’ın yoklamalarından golü de buldular. Fakat 2’ye dair üretkenlikten uzak kaldılar. Yine de bir taraf kazansaydı bu Başakşehir olmalıydı. Üstelik bu kadar kötü oynayan Karagümrük 10 kişi de kaldı. Yani bu kayıp biraz da Çağdaş Atan’a yazdı. Son haftalardaki çıkışı perçinlemek adına kazanmak önemliydi ama başaramadılar. Salih Dursun’la ölü toptan golü bulan Karagümrük için ise 1 puan piyango gibiydi adeta.
‘’Adana'da zafer Samsun'un‘’
Adana Demirspor’a karşı deplasmanda nasıl oynanması gerekiyorsa öyle bir taktik uyguladı Marcus Gisdol’un takımı. Alman çalıştırıcının şu ana kadar çizdiği profili beğeniyorum. Cesur işler yapıyor. Gücü kabullenmek yerine zayıf yanların üzerine gidiyor, zorluyor, fazlasını istiyor ve karşılığını da alıyor.
Adana deplasmanında da beklemek, kapanmak, tamamen dar alana hapsolmak yerine şiddetli bir pres uyguladı ve bunu mümkün olduğunca topun olduğu her yerde yapmaya çalıştı. Elbette bu yoğun baskı zaman zaman bariz defolar ortaya çıkmasına nedendi ama Adana Demirspor’un alışılagelmiş süratli geçişlerine de birçok kez engel oldu. Niang’ın penaltısıyla ev sahibi öne geçse de cesaretinden eksiklik yaşamayan Samsun, 35’te Ntcham’ın penaltısıyla karşılığını verdi.
Emre’nin atakları ve gol
40 ile 45 arası ise maçtaki temponun tavan yaptığı bölüm. İki penaltılı ilk yarıya 10 dakika uzatma eklenince Rus ruletine dönüştü oyun bir anda. Ayakta kalan ise yine Samsun. Bu kez Holse sahnede ve skor 1-2... İkinci yarıda Kluivert erken hamlelerle Samsun’u bozmaya çalıştı ama hiç karşılık alamadı. Hatta cesareti artan Samsun’un orta sahayı tamamen ele aldığını gördük ve günün yıldızı Emre’nin üst üste akınları asiste dönüşüp Mouandilmadji’nin golüyle fark 2’ye çıktı. Demir, Barasi ile umutlansa da sonuç değişmedi. Samsun, zorlu deplasmanda tamamen hak ettiği bir galibiyet aldı.
‘’Başakşehir'e bahar geldi!‘’
Zirve yarışında belirleyici olabilecek kalitedeki kadrosuyla ateş hattına demir atan Başakşehir, karşısına 3 puan yazması gereken Pendik maçında sonunda kendisini hatırladı. Çağdaş Atan, aldığı ilk teklifte bırakıp gittiği Kayseri’nin ilk 5’teki keyfini iç geçirerek izlerken Başakşehir yönetimine de ‘of’ çektirdiği bir ilk yarı izletti yine. Hem puan olarak hem de oyuna dair istatistiklerde 2014’ten bu yana en kötü sezonunu geçiren Turuncu-Lacivertliler, nihayet 3 puana uzanabildi.
12. dakikada Abeid, Başakşehir adına ligde ilk kez gol sevinci yaşarken oyun ise ‘Pendik atar’ diyordu bariz şekilde. Nitekim sezonun yıldızı Erencan Yardımcı’nın sahne olaması pek uzun sürmedi. 36’da fileleri havalandırıp skora denge getiren 20’lik forvet gol sayısını 5’e çıkarırken Avrupalı takipçilerine de yine resital sundu. ‘Golcü yetişmiyor artık’ tezini çürütmeye en net aday olan Erencan bence kısa süre içinde Edirne ötesini görecektir.
Yine hakem sakatlandı
Devreden vites artırmayı hatırlamış bir Başakşehir çıktı. 49’da Figuereido’yla karşılığını da çabuk aldı. 59’da ise Lima işi bitirdi. 63’’te Piatek fişi çekti. Çağdaş hocanın son maçı olabilirdi. Bu galibiyetle en azından sondan bir önceki olmasını garantiledi. Şiddetle seri yakalamak zorunda. Yoluna kredisi tükenmiş bir şekilde devam edecek.
Bu arada maçın yardımcı hakemi Cemil Tunç, 21. dakikada sakatlanarak sedyeyle saha kenarına geldi, 28’de ise oyuna devam edemedi. Bu hafta ikinci hakem sakatlığı. Hakemler mental ve teknik olarak zaten sıkıntılılar ama fiziksel olarak da problem yaşıyor olmaları MHK’yı kara kara düşündürüyordur.
‘’Sheriff'te parlayan Türk!‘’
Türk futbolundan teknik adam ihracatı yapmak istiyoruz. Milli Takım oyuncularımızın birçoğunun lejyonerleştiği futbolumuzda hocalarımızın da Edirne ötesine geçmeleri en büyük arzumuz. Son dönemde Erol Bulut bu zinciri kırdı, yenilerinin de olmasını bekliyoruz. Bu zinciri sessiz sedasız kırıp kariyer inşaa edenler de var. Pekçoğumuzun haberi yok belki ama Süper Lig’in unutulmaz isimlerinden biri olan Bülent Bölükbaşı, tam 2 yıldır Sherrif kulübünde önemli bir yer edinmiş durumunda. Stjepan Tomas’ın yardımcısı olarak gittiği Kuzey ekibinde Victor Mihailov, Roman Philipchuk ve Roberto Bordin’in başyardımcısı olarak çalıştı. Küçücük bütçesiyle dünya devlerine kafa tutarak herkesin farkındalığını kazanan Sherrif takımının tüm saha içi organizasyonundan o sorumlu.
Tüm taktiksel gelişim onun eseri
Antrenman programları, taktiksel verilerin işlenmesi ve oyun kurgusunun iyileştirilmesi, bireysel performansların gelişimi gibi konularda yaptığı çalışmalar, gelişimiyle dikkat çeken Sherrif Kulübü’nün değerlisi haline gelmesini sağladı. Old Trafford’da maça çıkan nadir Türk antrenörlerden biri. Yine pek haberimiz yok ama 26’nın üstünde Avrupa maçında görev alarak tecrübesine tecrübe kattı. İngilizce’nin yanına Rusça da ekledi, İspanyolca üzerinde çalışıyor son dönemde. Kulüp yakın zamanda ona tüm futbol organizasyonunu emanet etmek üzere bir planlama içerisinde.
Pro Lisans için daha ne yapsın!
Toparlayacak olursak... Bülent Bölükbaşı; futbolculuk kariyerinde çoğunluğu Süper Lig olmak üzere 400’ün üzerinde profesyonel maça çıkmış, oynadığı tüm takımlarda profesyonelliğinden ötürü kaptanlık pazubandı takmış, teknik adamlığa öyle formasını çıkardığı gibi değil tüm eğitimlerden geçerek atılmış. Antep’te ve Kayseri’de sportif direktörlük yaparak idari anlamda da kendisini geliştirmiş, tecrübeli hocaların yanında yardımcılık yapmış bir futbol adamı. Bugün tüm teknik ve taktik edinim ve becerileriyle birlikte ülkeyi Avrupa arenasında başarıyla temsil ediyor. Ancak şimdiye kadar defalarca başvurmasına rağmen Pro Lisans’a kabul edilmedi hala. Tamam anladık, burada değer vermiyoruz kendisini geliştirmek isteyen pekçok futbol adamına ama en azından zinciri kırıp Avrupa’da kendisini kabul ettiren insanlara da destek olalım.