Arama

Popüler aramalar

‘’Dikkat! Kavga konusu aranıyor‘’

İnternetten, gündemde neler olmuş diye bakıyorum. Bir gazetenin internet sitesindeyim. Her başlığın tek bir amacı var beni diğer sayfaya yönlendirmek. Haliyle her bir başlık beni rahatsız ediyor, çünkü eminim arkasından fos bir haber çıkacak. Okur olmanın bir gün bu kadar stresli olacağı aklıma gelmezdi. Zaten internet sitesinin her yerinden bir reklam çıkıyor. Haber değil reklam takip ediyor gibiyim. Sonra bir başlık dikkatimi çekiyor “Arda Turan sessizliğini bozdu ” ayrıca Arda ile Fatih hocanın yan yana eski mesut, mutlu günlere ait fotoğrafı mevcut başlıkla beraber. Konuyu herkes gibi ben de anlıyorum Fatih Terim’in yaptığı açıklamalara Arda tarafından cevap verilmiş de basına açıklama yapılmış gibi bir tavır yaratılmış. Belli ki, Fatih hoca kendi görüşlerini ortaya koyunca basınımızın tek bir amacı açığa çıkmış, iki eski dostu birbirine düşürecek hamleleri nasıl gerçekleştiririz gibilerinden çabaya girişilmiş.
Zaten bizler barışanları değil, kavga edenlerin haberlerini okumayı ve izlemeyi daha çok severiz. Dostluk cümlesinin bir raitingi yoktur ama kavga ettiler, kapıştılar daha çok istenir beklenir. Aradığımız huzur değil huzursuzluktur çünkü besin kaynağımızdır bu. Taraftarımız da böyledir, yöneticilerimiz de, yorumcularız da, yazarlarımız da.

Sevgimiz kin ve nefret dolu

Taraftar, tuttuğu takımın kulüp yöneticilerinin açıklamalarını “rakip takıma lafı gediğine nasıl koydu beee ” demek için bekler ve rahatlar.. Yöneticiler “önemli açıklamalar yapıcam” deyip ekranlara çıkar, herkes bekler heyecanla. Bir bakarsınız açıklama rakipleri karalamak üzerinedir şu tarihte şu takım bunu yaptı, bilmem kaç yılında eğer hakem penaltımızı verseydi şampiyonduk, üzerimizde çok oyunlar oynandı, elimde belgeler var bla...bla

Kimse fair play geyiğine girmesin, Rahmetli Özhan Canaydın Fenerbahçe’yi alkışladı diye ne laflar yedi başkanı olduğu Galatasaray kulübü taraftarlarından hatırlayananız var mı?
Bizim taraftarlık ve kulüp sevgimiz böylesine kinle ve nefretle doludur. Dostluk mesajları maç başlayana kadardır hakem düdüğü çalar, savaş başlar.

Neyse daha fazla uzatmayayım hepimiz böyle olduğunu biliyoruz, devran böyle deyip geçiştiriyoruz sadece. Oysa önce bu tavırları değiştirmeliyiz ki sonra futbolumuz, yorumcumuz, yöneticimiz, taraftarlar değişsin.

Delirtecek bir söz bekliyorduk

Gelelim yazımın girişindeki konuya. Gazetenin internet sayfasında “Arda sessizliğini bozdu” başlığı altındaki sayfayı önce tıklamak istemedim. Emin olduğum tek şey tüm haber ve spor sitelerinin her zaman yaptığı gibi merak uyandırıp beni sayfaya yönlendirmek istiyordu bu başlık. Tek bildiğim tıklayıp başka sayfaya geçince her zaman olan olacaktı. Kocaman bir reklam ve alt köşede geriye saran saniye ve ben sayfayı kapat anlamına gelen bir yerlere saklanmış çarpı işaretini arayacak, reklamı bir an önce kapatmak isteyecektim ve arkasından hiç bir şey çıkacaktı. Sonuçta hepsini yaptım ve bu tüm anlattıklarım başıma geldi. Arda sessizliğini bozmamış twitter’dan milli takımımıza dünya kupası elemelerinde başarılar dileyen bir mesaj paylaşmıştı. Yani Arda sessizliğini bozmamış hayırlı ve efendice bir mesaj paylaşmıştı. Ortada kavgaya değer ne bir cümle, ne de bir tavır vardı. Arda’nın bu yaptığı bildiğimiz ve yaşadığımız ortama göre etik bir duruş sergilemiyordu. Çünkü bizler tartışma istiyorduk, lafı gediğine koyacak cümleler, Fatih hocayı delirtecek bir söz bekliyorduk. Hüsrana uğradık!
Anlayacağınız gazeteciliğimiz artık haberi, futbolcu twitter’ı takip ederek bulacak zavallılığa gelmişti.
Ama merak etmeyin bugün yarın ne yapar eder bizleri heyecanlandıracak bir gelişmeye şahit oluruz. Çünkü basınımız tüm futbolcuların facebook, instagram, twitter’ını takip ediyor,eninde sonunda elbirliğiyle bir kavga konusu buluruz.

02 Eylül 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eyvah! Lig başladı‘’

Dikkat... Dikkat... Süper Lig başlamıştır. Yeni sezonda kalitesi düşük futbol izlemeye hazır değilseniz, maç sonu teknik direktör, futbolcu, yönetici ve yorumculardan abuk, subuk laflar dinlemek istemiyorsanız, maç saatlerinde koltuklarınızdan kalkın, çocuğunuzu eşinizi alın; evden dışarı çıkın onlara zaman ayırın. Eğer bekarsanız, arkadaşlarınızla bir çay bahçesi veya kafede muhabbet edin, bol bol gülün eğlenin. Her hafta 90 dakikayı kendinize ayırın, yürüyüş yapın kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Sağlıklı yemekler yiyin, kendinizi şımartın. Eğer futbola aşıksanız ve çok seviyorsanız La Liga’yı, Premiere Ligi veya Bundesliga’yı izleyin. Emin olun size daha iyi gelecek ve futbol nasıl bir şeymiş onu hatırlama şansınız olacak.

Bizimkiler boşa koşuyor

Hatta mümkünse her hafta takımlar maç yapmasın, statlarda sahanın ortasına dev ekranlar kurulsun, futbolcular, teknik ekip, yöneticiler ve seyirciler hep birlikte yabancı bir ligdeki maçı izlesinler. Emin olun futbolcularımız da bundan memnun olup kendi aralarında ‘abi, yabancı liglerde futbol başka oynanıyor yahu’ diye kendi aralarında konuşacaklar. Zaten futbolcular sahada boşa koşuyorlar, en azından yorulmamış olurlar. Lig TV’de her hafta haybeye futbolcuların koşu mesafeleri ile ilgili maç anında istatistikler veriliyor. Gerek yok! Siz sevgili okuyucularıma soruyorum ‘hayatınızda boşa koşarak yılda 2.5 milyon Euro kazandınız mı?’

Herkes para peşinde

Şimdi diyeceksiniz ki; ya Avrupa maçlarımız ne olacak onları da mı izlemeyelim? Tabii ki izleyelim ama size acı bir şey söyleyeceğim... Aslında uzun yıllardır katılma nedenimiz belli; Şampiyonlar Ligi’nden ayak bastı parasını nasıl alırız hesabında herkes. Yani takımlarımızın kafasında final falan yok. Zaten öyle bir altyapı da yok sistemde. Bunu futbolcu da biliyor, yönetici de. Maksat seyircinin ağzına iki parmak bal çalmak. Her sene ‘katılmak önemli, tecrübe kazanıyoruz’ demeçlerini dikkate almayın kısacası.

Şampiyonlar Ligi’nde aslında dünya devi takımların yarı finalde ve finalde karşılaşmaları için birilerinin elenmesi gerekiyor. Biz ve bizim gibi liglerden gelen takımlara ihtiyaç var, yoksa Mayıs ayına kadar aynı heyecanı nasıl ayakta tutacaklar. Boşuna üçüncü veya dördüncü torbalarda yer almıyoruz yıllardır.

Her sene aynı senaryo

Kısaca taraftarsanız, boşu boşuna takımlarınızın aşkına arkadaşlarınızla tartışmayın, takımınız kaybedince üzülmeyin veya sinirlenmeyin. Hayatın tadını sevdiklerinizle çıkarın.

Sıkılmadınız mı her sene lig başlayınca aynı demeçleri duymaktan?

Sezonun ilk haftalarında ‘takım tam hazır değil, önemli olan sezon başında iyi oyun değil, puan almaktı’ diyecekler. Sezonun ortalarında ‘lig uzun maraton, ara transferde takımı güçlendireceğiz’ vaadleri... İlk yarı bittiğinde bir kaç hoca göndermeler. Sezonun ikinci yarısında ‘hakemler hakkımızı yiyor’ demeçleri. Sezon sonuna doğru ‘şampiyon biz olacağız’ ve sezon başında olduğu gibi ‘önemli olan iyi oyun değil, puan almaktı’ yalanları, sonucunda malum takımlardan birinin şampiyon olması... Arkasından bir kaç havai fişek, 2-3 şampiyonluk tişörtü bastırılır ve lig biter.
Bu köşenin adı boşuna ‘Komiklig’ değil. Bu yüzden ciddiye almayın gülün eğlenin. Bizim ligimiz ancak böyle çekilir. Artık önümüzdeki yazılara bakacağız.

26 Ağustos 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Değişmez‘’

Aslında daha giderken ne bekliyorduk? Şampiyonluk, grup birinciliği veya muhteşem bir patlama ve inanılmaz bir oyun mu! Bunların gerçekleşmesi için bütün yıl oynanan ligimize bakmak lazım aslında. Çünkü Milli Takım’ın başarısı ligde oynanan maçlardan gelir. Geçtiğimiz sezon Türkiye Ligi nasıldı? Süper gollü maçlar mı gördük! Veya mücadelesi yüksek karşılaşmalar mı izledik! 34 haftada ancak birkaç tane. Sonuçta fazla derinlemesine yazmayacağım sadece. Türkiye Ligi gol kralı kim? Mario Gomez. İlk 5 içinde Türk futbolcu var mı? Yok! Peki; asist kralı kim? Jose Sosa! İlk 5 arasında tek Türk futbolcu var. Çaykur Rizespor’dan Eren Albayrak. Kendisi Milli Takım kadrosunda var mıydı? Hayır!

Stoper düşünülmemiş

Gelelim tek umudumuz Arda Turan’a. Onun geçen sezon Barcelona’daki performansı ise ortada. Burak Yılmaz aylar boyu sakattı. Nuri Şahin zaten Dortmund’da iyi bir sezon geçirmedi. Caner Erkin haftalar boyu oynamadı. Gökhan Gönül kampa psikolojisi bozuk gelmişti. Nasıl olduysa kadroya bir stoper düşünülmemiş. Oraya da Mehmet Topal yerleştirildi. Kısaca Türkiye Ligi’nde oynayan takımların performansları her zaman Milli Takım’ı etkiler. Ama orada da yöneticiler yıllık düşündüğünden eldeki parayı alt yapıya değil yabancılara verir. Federasyon zaten ne düşünüyor anlayan yok. Açıklama yok! Kısaca tık yok! Ortada en çok konuşulan para olursa koskoca sorunlar unutulur. Konu parada takılı kalır.

Özür dilemeyi geçtim

Sezon boyu futbolcu transfer paraları, menacer paraları, primler, maç başı kazançlar bu kadar milyon Euro ortaya dökülürse, cebindeki üç beş kuruşluk kazançlarıyla bilet veya evde televizyondan seyretmek için kutulara para ödeyen taraftarlar, sağdan-soldan, sosyal medyadan dalar. Bugüne kadar kulüp yöneticilerinin borç bataklarına soktukları takımlarını kurtarmak için ilk adresleri taraftarlardır. “Takımının aşkına forma al”, “Aplikasyon indir”, “Bileklik tak” diye kampanyalar yaparlar. Ama taraftar kötü oynayan takımına tepki gösterince, “Kendini bilmezler” diye aynı yöneticiler tarafından aşşağılanıyorlarsa, bu ülkede her suçlunun geçtim özür dilemeyi, sakin kalmak yerine Ali Kıran baş kesen olması normaldir. Türk futbolunun içinde yıllardır hüküm süren bu kişileri incelerseniz, uzun vadede bir şeylerin değişeceğini düşünmenin hata olacağını anlarsınız.

25 Haziran 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Biz bizi sevmeyiz‘’

Yabancı hayranlığımız hiç bitmedi bizim ve bitmeyecek gibi de duruyor. Yabancıların futbolumuza bir yararını gördük mü? Ancak, oynadığı takımın o seneki şampiyonluğuna bir yararı olmuştur o kadar. Birkaçı dışında da çoğunu da hatırlamıyoruz. Peki bu kadar çok yabancı transferine ne kadar para ödendi ve geri dönüşü ne oldu? İsterseniz sadece teknik direktörlere
ödenilen tazminatları hatırlatayım:



İçimizden biri olmak...

Bu kadar boşa ödenen tazminatların yarısını alt yapılarımıza yatırsaydık bugün ne olurdu sizce? Eğer Fatih Terim’in adı Fabio Alcantara, Arda Turan’ın Andres Santos, Ergin Ataman’ın Eric Van Bergman olsaydı bugün nasıl tavrımız olurdu onlara karşı? Yazardık heyecanla, milli takımımızın başına İtalyan hoca Fabio Alcantara, Galatasaray’dan dev transfer Andres Santos imzayı bugün atıyor. Büyük başarı! Galatasaray, Eric Van Bergman’la basketbolda Avrupa kupasını kaldırdı dev yazı dizisini kaçırmayın. Kısaca Türklüğümüzle gurur duyarken, diğer yandan yerden yere vurmakta sakınca duymuyoruz. Çünkü içimizden biri olmak, kolayca dışlanabilmektir.

Terim’i sevin sevmeyin...

Fatih Terim beğenin beğenmeyin sevin sevmeyin bu ülkeden çıkmış bir başarı hikayesidir. Adana’nın sokak aralarından yetişmiş,Galatasaray’da top oynamış biri olarak ilginç olan, on dört yıl oynadığı ve kaptanlığını yaptığı Galatasaray’da tek bir kupa kaldıramamış Fatih Terim, antrönörlüğü döneminden pek çok kupa ve bir de UEFA kupası kaldırmıştır. Onun başarısız olmasını istemek bizlere ne kazandırır?

Arda’yı üzdük

Arda Turan. Mütevazı bir ailenin sıcak gülümseyen yüzünü bile asık hale getirdik. Geçen Ocak ayında Barcelona’da ilk maçına çıktığında basınımız onu yere göğe sığdıramıyordu. Ama şimdi Barcelona Arda’dan memnun değil gönderilercek haberleri yaparak pek çok kişi içten, içe memnun oluyor. Hangi birimiz çocukken Arda’yı keşfettik? Çevresinde ona emek veren bir kaç kişi ve kendi kişisel yeteneğiyle başaran bu kişiye eleştiri hakkımız olabilir ama yok olmasını ve gözden düşmesini isteme hakkımız olamaz.

Ataman’a haksızlık yapıldı

Ergin Ataman, elindeki kısıtlı kadro ve olmayan bütçe ile Avrupa’da kupa kaldırdı kimsenin umurunda olmadı. Ama diger yandan Obradoviç i yere göğe sığdıramıyoruz. Her gün tam sayfa haber yapıyor yazı dizisi hazırlıyoruz. Hakkını verelim Obradoviç de, Ataman da basketbolun tekrar ilgi odağı olmasının mimarlarıdır bu ülkede. Bu diğer yandan fırsattır yeni bir jenerasyon yetiştirmek için.

Hüzünlü ve acı bir durum

Avrupada oynayan takımlarımızı desteklemekten aciziz. Fenerli, Galatasaray elensin, Galatasaraylı, Fener elensin istiyor. İstedikleri olunca mutlu oluyorlar. Sizce dramatik , hüzünlü ve acı değilmi bu durum? Bizden biri olmanın zorluğudur bu. Kolayca baş tacı ederiz, kolayca alaşşağı. Birbirimizle uğraşmaktan garip bir mutluluk duyarız. Basitleşemiyoruz, rahatlayamıyoruz. Oysa bu başarı hikayeleri bir sonraki neslin ilham kaynaklarıdır. Onlar için kitaplar yazmalı, belgeseller hazırlamalı, sinema filmleri çekmeli ve nesilden nesile güçlü bir bağ oluşturmalıyız.

Bizim bize ihtiyacımız var

Milli takım yakında Avrupa şampiyonasına hazırlanıyor.Daha ilk hazırlık maçının ardından şimdiden sallayan sallayana. Kim hazır, kim değil, Bu oyunla kupada neler yaparız, gruptan çıkar mıyız, çıkmaz mıyız? Adı üstünde hazırlık maçları daha bunlar, bir beklentimiz olmaması gerekir. On atarız, beş yeriz bir önemi yok. Unutmayalım, birbirimizi ezerek yükseleceğimiz bir gelecek yok. Bizim, bize ihtiyacımız var.

28 Mayıs 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol sezonu bitti!‘’

Lig TV’nin yeni hoca arayışları başladı

Mustafa Denizli’yi Galatasaray’a kaptırdıktan sonra Ersun Yanal’la anlaşan Lig TV Ersun hocayı da Trabzonspor’a kaptırınca, yeni hoca arayışlarına başladı. Yeni sezona güçlü bir kadro ile girmek isteyen ekip gözlerini Avrupa’ya dikti, hedefte Manchester City’den ayrılan Pellegrini var. Pellegrini olmazsa Atletico Madrid’in hocası Simeone ile telefon bağlantısı yapmayı planlıyor. Tüm bu gelişmeler Tümer Metin’i etkilemiş ki çevresine “Bu kanala gelen herkes bir takımla anlaştı ben iki sezondur bir teklif alamadım” diye dert yanıyormuş. Lig TV yetkilileri ise “Tümer Metin istediği yere gidebilir ama Pierro’yu kimseye kaptırmayız o bizim evladımız” açıklaması yapmışlar.

Galatasaray’dan transfer atağı

Bu sene her yönden hüsrana uğrayan Galatasaray bildiğiniz gibi sezonu dört hoca ile bitirmişti. Yönetim yeni sezona hazırlıklı girmek istiyor. Bu yüzden yıldız futbolcu transferi yerine “Her mevkiye bir hoca” sloganıyla yöneticiler kolları sıvamış. Planlamalar arasında en az iki defansif, üç dört tane ofansif, ayrıca bir tane çilek, iki de kabak hoca geleceği konuşuluyor.

Fenerbahçe’nin yeni sezonda hedefi ikincilik

Fenerbahçe’nin önümüzdeki seneki stratejisi belli oldu. Her sezona şampiyonluk parolasıyla hazırlanan Fenerbahçe devamlı sezon sonunda ikinci olduğu için yeni sezonda ters mantık yürütmeye karar verdi. Tüm yöneticiler ve oyuncular bundan sonra basına ve taraftarlara olan açıklamalarında “Yeni sezonda, hedef ikincilik” diyerek şampiyon olmayı planlıyormuş.

Fatih Terim tedavi merkezi kurdu

Avrupa şampiyonasına hazırlanan milli takımın teknik direktörü Fatih Terim futbolcular için kampa bir rehabilitasyon ve travma merkezi kurmuş. Sezon boyu kendi takımlarında yaşadıkları sorunlar yüzünden milli takım kampına morali bozuk ve çökmüş olarak gelen futbolcular için bu kararı aldığını söyleyen Terim. “Caner eşinden boşanmış, kulübüyle kavga etmiş mental olarak hazır değil, günde iki kere hipnoz tedavisi uyguluyoruz, Burak artık çince konuşuyor, onu da Türkçe öğrensin diye kursa yolluyoruz, Arda top değil, dizide oynamak istiyor, Gökhan Töre geçen gün topu silahla vurdu geçmişte yaşadıklarını unutamıyor çok agresif, Selçuk ayağına gelen topa seyirci yuhlayacak korkusuyla dokunmuyor, Gökhan Gönül kaçan şampiyonluk aklına geldikçe hüngür, hüngür ağlıyor, eğer bu tedavi süreçlerini hızlıca gerçekleştirirsek takım olarak antremanlara başlıyacağız” açıklaması yaptı.

Transfer haberleri

l “Neymar, Beşiktaş’a göz kırptı”

l Ronaldinho, “Yıllardır geldi, gelecek haberleri yaptınız, artık ben de sıkıldım bu sene mutlaka gelicem” dedi!

l Lucescu, “Zenit’le anlaştım ama sorun yok, ilk fırsatta gelirim siz yazmaya devam edin” diye konuştu!

l Messi: 40 yaşında oradayım.

l Ronaldo, “Türkiye de oynamak isterim”deyip ekledi
“Türk Telekom reklamlarında oynadım, Turkcell’de de oynarım sonuçta, profosyenelim” sözlerini sarf etti!

l Tabii ki bu yazdıklarım yalan ve abartılı, ama Türk futbolunda tüm bunların olma olasılığı olmamasından daha fazla...

18 Mayıs 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’KEHANET VE MEDET‘’

Osmanlıspor maçı sonrası Pereira basın toplantısında konuşuyor, “Beşiktaş da puan kaybedecek” birincisi tutuyor, spor basınımız sürmanşetten haberi giriyor: “Kahin Pereira”.

Tabi hocamızın gözden kaçırdığı, kendi takımı için bir kehaneti yok. Fenerbahçe de puan kaybediyor. Arkadaşın semtte İddaa oynayan gençten bir farkı yok, durmuyor, bir kere tuttu ya, bir daha sallıyor.

Konyaspor’a 2-1 yenildikleri maçın ardından, “Lig bu akşam bitmedi, Beşiktaş’ın da puan kaybedeceğine inanıyorum” açıklaması yapıyor. Pereira, Beşiktaş kaybedecek dedikçe kehanet hep tersine işliyor. Fenerbahçe olur olmaz puanlar kaybetmeye devam ediyor.
Derbiye konsantrelermiş!
Başakşehir yenilgisinden sonra açıklıyor, “Galatasaray-Beşiktaş derbisine daha konsantreydik” diye. Bravo!Gerçekten bir teknik direktör başarısı. Kendi takımına konsantre olacağına başka takımlardan medet uman taktik anlayışı.

Açıklamaya devam ediyor, şampiyonluğu kendi elleriyle Beşiktaş’a hediye ettiklerini söylüyor. Aslında Pereira’nın dediği gibi Fenerbahçe’nin kendi elleriyle hediye ettiği bir şampiyonluk yok. Yeni sezonun ilk haftalarında Fenerbahçe iki veya üç kere liderliği yakalamış, 13. haftadan sonra liderlikten hiç inmemiş Beşiktaş. Yani bir şampiyonluk hediyesi yok, işkembe-i kübradan
sallama çok.

Su falı, fincan falı...

Asıl sorun Pereira’da mı peki? Bizim insanımız sever böylelerini. Bu yüzden boldur ülkemizde her türden hoca. Mesela suya bakanı vardır, “Üzerinde çok nazar var, develer görüyorum yolda gelen para var” der, “Gönlünden ne geçiyorsa” deyip umut arayan garibanın parasını cukkalar. Kahve falı bakan kahinlerimiz boldur kafamızın üstünde fincanı taktik gereği 3 kere tur attırıp açarlar fincanı, “Birileri arkandan konuşuyor, üç vakte hanene gün doğuyor”. Eğer su veya kahve falı tutmazsa mahalleli hemen aynen kulüp yöneticileri gibi, yeni hoca arayışlarına başlıyor: Edirne’de bir hoca varmış ne söylese çıkıyormuş!
Kısaca bizim yaşamımız budur. İnanırız, inanmak isteriz.

Birkaç kehanet de benden

Hatırlayın, Galatasaray, Şükrü Saracoğlu’nda Fenerbahçe’yi uzun yıllar yenemeyince, statta büyü var diye az haber yapılmadı. Herkes futbolu bıraktı, stadyumda muska aradı. “Papaz büyüsüymüş” diye söylentiler çıktı.

Yöneticiler kehanetle takım çalıştıran hoca alacağına teknik kadroya üfürüğü kuvvetli hoca koysalardı şampiyonluk şansları daha fazla olurdu!

İsterseniz ben de bir kaç kehanette bulunayım. Birkaç haftaya Pereira gider. Takım komple yenilenir, yeni sezona yeni hedefler belirlenir. Yöneticiler birkaç haftaya, “Üzerimizde oynanan oyunlar var, hocaya gittik, nazar var, başarımızı kıskanıyorlar” demeçleri verir. Seyirci iki haftada her şeyi unutur, kurbanlar kesilir, dualar okunur, belki yeni sezonda futbolumuz kurtulur.

12 Mayıs 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şiir gibi Türk futbolu‘’

4-4-2 veya 3-5-2
Bizde futbol 2 ileri 1 geri
Yorumcular kaybedilmiş maçın ardından
Nasıl kazanılırdı diye, gerzekçe yaparsa kritiği
İşte, futbolumuzun düştüğü vay hali.
Futbolcu hakeme gösterirse kartı
Kahraman olur verilirse sokaklara adı
Normaldir, seyirci iner sahaya yer her haltı.
Yöneticiler duru r mu,
Onlar da atar rakipleri trübünden aşağı.
Başkanlar konuşur, diğerleri cevaplar
İtinayla gerilir ortamlar
Şampiyonluk gidince aynaya bakmadan
Sağda solda suçlu ararlar.
Sezon başı harcanır milyarlar
En büyük biziz, arkamızda milyonlar
Takım dökülüyor, boşa gitti yatırımlar
Hemen kaçalım, yönetim kurulu toplansın
Eller kalksın, yapılsın ibralar.
Futbolumuz büyüyor geleceğe gidiyor
Avrupa’da takımlar tel tel dökülüyor
80 milyonluk ülkemden futbolcu çıkmıyor
Konuşuyoruz sonra,
Futbolumuz nereye gidiyor?
Panik yok!
Hep aynı yerde duruyor.
Yazarım ben bunları boşuna
Biliyorum gitmez kimsenin hoşuna
Değişmez bu düzen,değişmez sistem
Acaba gidip golf mü izlesem?

28 Nisan 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arda unutma! Bizim buralar el Clasico!‘’

Sen, Atletico Madrid’de top koştururken bizim basın ve çevrendekiler bu kadar senin üzerine titremezdi. Genelde gol atınca veya takımın kupa kaldırınca haber olurdun. Magazin haberlerini saymıyorum, beni ilgilendirmez. Barcelona futbol takımını ve Avrupa futbolunu şunun surasında birkaç yıl önce keşfeden basınımız, sayende daha fazla ilgi göstermeye başladı oralara.

Tatil mi, ceza mı!

Eminim basın dışında etrafındakilerin de ilgisi artmıştır. Sana devamlı “Arda evde misin? Mangala geliyoruz kardeşim” veya “Arda bize bu haftaki maça bilet ayarlasana gurban” Bir diğer grup da İstanbul’dan plan yapıyorlardır “Barcelona çok güzellll şehir, bu hafta sonu atlayıp gidelim Arda’nın çok güzel evi var, orada kalırız” planları da yapıyorlardır.

Kısaca Bodrum’da yazlık sahibi aileden farkın yok. Gelen giden bitmez, halaoğlu, dayıoğlu, arkadaşlar, komşular. Yani tatil mi yaptın, ceza mı çektin anlamazsın ya, senin durum da o durum.

Tabii ki dostlardır, arkadaşlardır, sevdiklerindir. Sen de iyi bir insansın kırılırlar, yanlış anlarlar diye düşünüp gelme diyemezsin. Sonuçta kanımızda var misafirperverlik. Öncelikli olarak artık oraları iyi biliyorsun sistemi, düzeni, organizasyonu.

Kimseye malzeme verme

Bugünlere gelmende ailen ve çevrendeki birkaç kişi dışında sana kimse yardımcı olmadı, her şeyi tek başına gerçekleştirdin. Bir an olsun kop bu durumdan, enerjini ve konsantrasyonunu kendine ver, başarılı olur veya olmazsın ki zaten başardın. Ama, senin gibi olmak isteyen çocukların idolü, seni seven pek çok kişinin gururusun sadece onları ve kendini düşün. Bu yıllarda işine konsantre ol sevdiklerini basının önüne atıp malzeme verme kimseye kısacası. Seni sevenler seni anlayacaklardır. Bu tavrını beğenmeyenlerin pek çoğu zamanla seni unutur başkalarının peşinde koşarlar merak etme.

Geçmişe bir bak kimleri harcadı bu insanlar. Yani, demek istiyorum ki, bizim buralar hiç değişmiyor, hep El Clasico...

FORMA

Bir takımı tutuyorsanız onun renklerine, amblemine her şeyine aşık olursunuz taraftar olarak. Gördüğünüzde heyecanlanırsınız. Yabancı ülkede birinin üstünde görürseniz gözleriniz dolar gururlanırsınız. Hediye edersiniz sevdiklerinize. Bazıları yeni doğmuş bebeklerine tuttuğu takımın kıyafetlerini giydirir olur ya büyüyünce başka takımı tutmasın diye. Gömleğini, gravatını, t-shirtünü seçerken bile dikkat eder. Ne olur, ne olmaz yanlışlıkla rakip takımın renklerini içinde barındırabilir korkusuyla.

12. adam farklıdır

Aslında 12. adam diye adlandırılan taraftarların, sahadaki 11’den bir farkları vardır. Onlar maç başına para almazlar, para öderler. Sezonluk anlaşmaları, transfer görüşmeleri yoktur, tuttukları takımı ölene kadar bırakmazlar çünkü, gönülden sözleşmelidir takımlarıyla.

Tek bir beklentileri vardır tuttuğu takımlarında oynayan futbolculardan, 90 dakika onları gururlandıracak şekilde oynamalarını, yani, üzerlerine giydikleri formanın hakkını vermelerini isterler.

Bütün takımların formaları,renkleri değerlidir ve öyle olmalıdır. Ama bazı takımlar vardır ki sahada rakip, karşı takımın oyuncularını değil, formayı görünce korkar.

Böyle devam edecekse

Galatasaray da o takımlardan biridir. Bu sene futbolcular hangi takımda oynadıklarını unutmuş gibi oynuyorlar. Sadece giydikleri forma bile performanslarını en az yüzde yirmi artırır haberleri yok veya farkında değil hiç biri.

Şunun şurasında önlerinde sezon sonuna kadar birkaç maç daha var. Zaten kimsenin bir beklentisi ve umudu da yok.

Eğer, Galatasaraylı futbolcular önümüzdeki maçlarda, uzun zamandır oynadığı ruhsuz heyecansız oyununu sürdürecekse, sahaya futbolcular değil, formaları çıksın...

07 Nisan 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI