Arama

Popüler aramalar

‘’Acil!‘’

Avusturya’daki maçın Galatasaray adına tek önemli yanı az sayıda oynama şansı bulan oyuncuların son durumlarını görmekti. Artık takımın eksik yerlerinin son röntgeni çekilip gerekli transferlerin yapılması kaçınılmaz. Hele de defansa acil olarak bir değil en az iki stoper transfer ihtiyacı Graz maçında da bariz ortaya çıktı.

Maçta en tecrübeli ve sürekli forma şansı bulan Servet ve Emre yenilen golde ciddiyetten çok uzaktılar. Emre’nin gelen topu vurduğu yer yanlıştı. Bu yanlışa ceza alanında Servet’in, rakibin baskısı altında topu kontrol etme çabası ve golun yenmesi ise ciddiyetsizliktir. Servet, her pozisyonda çalım yedi, her pozisyonda rakip arkalarına sarktı. Böyle defansif anlayış olur mu Allah aşkına!

Beyler karşınızdaki takım grubun sonuncusu, bizim birinci lig takımları ayarında. Keita hariç rakibin üstüne giden yok. Galatasaray’ın ilk yarıda bir pozisyonu var.

Aydın kardeş, bunları gol yapmazsan dalga geçersen, futbol da seninle dalga geçer, o formayı çok ararsın. Ayhan ve Linderoth’u hazır bulmadım. Ne tempo olarak, ne de kuvvet anlamında.

İmam cemaat misali takımın büyükleri bu kadar arzusuz ve coşkudan yoksun olursa gençleri nasıl olabilir?

Avusturya’dan çıkan sonuç; bu oyunculardan şu anda Rijkaard’ın gözüne çarpacak oyuncuyu ben göremedim. Transferler acil yapılmalı, yoksa her iki cephede de zor günler kapıda.

17 Aralık 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Borçları yok mu sizce?‘’

Galatasaray’da eskiden sorun savunmadaydı. Şimdi hem defans, hem orta saha, hem de forvet, adeta dökülüyor. Antalya’daki maçta ev sahibi maça iyi başladı ve daha dirençliydi. Galatasaray duran top organizasyonlarında amatör takımların yapmayacağı hataları yaptı. Böyle ofsayt taktiği uygularsanız, sonu golle biter, biletinizi keserler. 2. gol de aynı birinci golün kopyasıydı. Yenilen gollere baktığımızda, forvetler mi defansı tutuyor defans mı forvetleri? Resmen komedi gibi. Bu kadar üst düzey takımda, böyle basit goller yenilir mi? Galatasaray, savunmada top kaybedince arkalarında inanılmaz boşluklar veriyor. Takım oyunu konusunda da, rakibine oyununu kabul ettiremiyor. Sarı-Kırmızılılar, top kendinde iken rakibine ne tempo olarak, ne de agresif oyunda üstünlük sağlayamadı. Top rakipte iken de kopuk, dağınık bir takım durumundaydı.

İkinci yarıda Galatasaray da elle tutulur ve takımda bir şeyler yapan, takımı ateşleyen, kazanmayı isteyen tek oyuncu Keita’ydı. Rijkaard daha önceki maçlarda nasıl olur da, böyle bir oyuncudan yararlanmaz! Antalyaspor oyuncularını ve Mehmet Özdilek’i tebrik etmek gerek. Çok koşan, mücadele eden , oynamayı düşünen bir takım olmuşlar. Sonuç olarak Antalya’da yoklardan, var olmayı başaran Galatasaray ve Rijkaard’ın, Keita’ya bu galibiyet için teşekkür borçları yok mu sizce?

12 Aralık 2009, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vay anam vay‘’

Yazılan çizilenleri okuduğumda Fenerbahçe takımında ne sorunlar varmış dedirtti bana. İyi de bu takım değil mi ligde lider olan ? Bu takım değil mi Avrupa Ligi’nde H Grubu’nu lider tamamlayan ?
İnsanlar neye inanacaklar. Bu tablolara mı, yoksa devamlı üretilen kötü senaryolar mı ?

Tabii ki Daum’un hatası vardır. Oyuncuya dayalı sistem Avrupalı bir teknik direktöre hiç yakışmadı. Ama arkadaşlar Cesar’ın hakkını da Cesar’a vermek gerekir. Futbol sonuç oyunu mu, değil mi ?

Bence sonuç oyunu ve sonucuna baktığımızda bu kadar eksiğe rağmen hala her iki ayakta da Fenerbahçe yol almaya devam ediyorsa, tekere bu kadar çomak sokmak yakışık almadı.
Maça gelince... Fenerbahçe takımı Kayseri beraberliği, Beşiktaş ve Kasımpaşa yenilgilerinden sonra Twente karşısında oynadığı oyun ve mücadele ile gönülleri almayı başardı.
Aldıkları galibiyet ile seri başı oldular.

Son olarak Herr Daum’un maçtan önce ilk defa bu kadar iddialı demeç verdiğini gördüm.

Verdiği oran yüzde yüz gerçekleşti. İşte olması gereken teknik adam tavrı budur bence.

03 Aralık 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş dur dedi‘’

Beşiktaş oyuna kontrollü ve canlı başladı. İki takımda ikinci bölge diye tabir ettiğimiz alanda, orta saha mücadelesi yaptı. İlk yarıda iki takımda birbirini yumruk almaktan kollayan boksör gibi davrandıklarından üstünlük sağlayamadılar. Beşiktaş Fenerbahçe’nin etkili ismi Alex’i, Fink ile adam markajı uygulayarak etkisiz hale getirdi.

İkinci yarıya risk alan ve baskı ile başlayan yine Beşiktaş’tı. İbrahim’in ortasına gelişine vole vurarak gol yapan Fink bugüne kadar en yararlı maçını oynadı bana göre.

Fenerbahçe takımında bariz bir şekilde göze çarpan eksiklik, vites büyütmeyen oyuncu sayısının çokluguydu. Herkes birbirinden imdat bekler şekilde oyundan kopuktu. Buna birde Daum’a yeten bir puan da eklenince maçın hakimi Beşiktaş oldu.

Sarı-Lacivertliler’de göze çarpan iki oyuncu vardı: Baroni ve Emre. Emre de çıkınca Fenerbahçe takım olarak çok düştü. Lugano da uzun yolculugun verdiği yorgunlukla ikinci golde resmen uyudu. Bobo’nun topu alması, dönmesi ve vuruşunda Lugano’da algılama ve müdahale eksikliği vardı.

İleride yalnızları oynayan Kazım’ın tam seyircisi ile barıştı diye düşündüğümüz anda yine şımarıklığı yüzünden gördüğü kırmızı kart ile takımını derbide on kişi bırakması büyük bir sorumsuzluktu.

Maçın hakemi Fırat Aydınus, oyunun genelinde başarılı maç yönetti. Bir tek Beşiktaş’ın 3. golünde ofsaytı ıskaladı. 3-0 gibi net bir skorla bu derbiyi geçen Beşiktaşlı oyuncular hem seyirci ve başkan arasındaki gerginliği, hemde kötü giden gidişata dur demeyi başardılar.

22 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aslan'a şans yardım etti‘’

Maç öncesinde yaşananlar karşılaşmanın önüne geçti, hatta 90 dakikaya büyük etki etti. Bana göre Galatasaray’lı futbolcular da bunu biraz yanlış anladılar ki, maç boyunca zıp zıp zıpladılar, mücadele etmediler, her attıkları pası rakibe verdiler. Sahada ileriye değil geriye ve yanlamasına oynayan, çabuk değil karınca hızıyla hücuma çıkan bir takım vardı. Buna kanatlardaki Kewell ve Arda da eklenince durağan bir futbol ortaya çıktı. Diyarbakırspor, ilk 4 dakikada iki net gol fırsatı kaçırdı. 11’de de Mendoza atılan ara pasını iyi değerlendirip, Gökhan ve Servet’i kafa kafaya vurarak topu ağlara yolladı. Golden sona gücünün bu olduğunu bilen ev sahibi takım, skoru koruma düşüncesine çok erken kapıldı.

İleride tek forvet oynayan Nonda’ya yardım gelmeyince Galatasaray pozisyon bulmakta bir hayli zorlandı. Ve ilk yarım saatlik bölümde Diyarbakır kalesine şut dahi atamadılar. Ancak 43. dakikaya kadar ne savunmada ne de defansta başarılı olabilen Sabri, skoru eşitledi. İkinci yarıya, oyunda gözükmeyen Arda’nın golüyle Galatasaray moralli başladı. Formayı zor bulup, kolay kaybeden Barış’a ise bir haller olmuş olmalı. Kısacası oynamadan kazanmak buna denir, ama her zaman papaz pilav yemez. Çünkü Galatasaray, dün akşam Diyarbakır’da sadece 2 pozisyona girdi ve ikisini de gol yaptı, açıkçası biraz ballıydı.

09 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yine Alex‘’

Rumen takımlarında eskiden çok yetenekli oyuncular vardı... Rotariu, Hagi, Popescu, İlie gibi... Hem Fenerbahçe’nin hem de Galatasaray’ın oynadığı Bükreş takımları ve Rumen futbolu oldukça gerilemiş.

Fenerbahçe deplasmanda oynanan ilk karşılaşmada 1-0 kazanmanın avantajı ile sahaya çıktı. Ligde Kayserispor maçındaki kötü oyunun üzerine bu mücadele ilaç gibi gelir diye düşünüyordum. Gerçekten de sonuç olarak öyle oldu, ama oyun olarak Fenerbahçe’de eksikler göze batıyor.

Maçın ilk yarısında defansın akıl almaz uzun top oynama isteğine, Emre Belözoğlu’nun anlaşılamaz basit oyun ve basit pas yerine fanteziye kaçması ve bunun akabinde orta alanda top kayıplarının yoğun yaşanması, 3. bölgeye topun geçmemesi, gol posizyonlarında da kısır bir görüntü verdi. Nitekim bu durumda Fenerbahçe’nin gol atması ya kişisel beceriyle ya da duran topla olabilirdi. Atılan goller de böyle oldu. O oynarsa Fenerbahçe bambaşka bir takıma bürünüyor, Alex’iniz varsa sorun yok. Hem attırıyor, hem atıyor. Daha ne yapsın Alex?

Uzun zamandır ortalıklarda görünmeyen Dos Santos, 15. dakikada öyle bir gol attı ki, tamamen kişisel becerisiyle pozisyonu kendisi hazırladı ve golle sonuçlandırdı. Neden Brezilya Milli Takımı aday kadrosunda olduğunu bize hatırlattı. Ama tekrar hayalet adam kimliğine bürünmesi gecikmedi.

Fenerbahçe’nin yediği golde Bilica hatalıydı. Hatasını Alex’in ortasını gol yaparak kapadı.
Sonuç olarak; Alex, Alex ve yine Alex...

06 Kasım 2009, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Volkan olmasaydı!‘’

Fenerbahçe’nin, Galatasaray galibiyetinden sonra Kayseri’de aynı oyunu ve mücadeleyi göstereceğini beklemiyordum. Bir düşüş yaşamaları kaçınılmazdı. İlk yarıda Fenerbahçe birkaç kez rakip çıkarken yakaladığı topları ve gol pozisyonlarını, Güiza ile harcadı. Her iki ekibin de önde top tutan futbolcuları, etkili olamadı. Ya ofsayta yakalandılar, ya da topu çabuk kaybettiler. 20. dakikada Fenerbahçe’nin attığı gol, kaleci Souleymanou’nun büyük hatası, Baroni’nin çok büyük şansıydı. Bu dakikaya kadar maçın büyük bölümü, ikinci bölgede geçen bir orta saha mücadelesiydi.

Kayserispor, kazandığı topları çok kolay kaybetti. Cangele ve Makukula, ofsayta kaldılar. 2. yarıda Cangele’ye, Carlos tarafından yapılan hareket penaltıydı. Bu devrede ev sahibi yakaladıklarını atsa, maçı kazanabilirdi. Fenerbahçe’de Volkan’ın kurtarışları, mağlubiyeti engelledi. Sarı-Lacivertliler’de Volkan, Baroni ve Emre akılda kalan isimlerdi. Emre’nin top kayıpları olsa da, dikine oynaması, hırsı ve çalışkanlığı ile her geçen gün daha iyiye giden performansı, sevindiriciydi.

Mehmet Topuz çok yönlü ama hiçbir zaman bir Alex değil. Alex olmayınca Fenerbahçe, hücumda çok pasif kalıyor. Kazım’ın kötü oyununa ve gereksiz sarı kartına Daum bile, 63 dakika dayanabildi. ‘Güiza’yı anlamak’ diye bir deyim kullanacağım. Bu oyuncunun ne yapacağını, benim gibi takım arkadaşları da çözemiyor. Sonuç olarak bu kötü oyunla, bu puanın alınması bile mucize.

02 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu oyuna bu kadar‘’

Kadıköy’deki maça her yönüyle diri ve arzulu başlayan takım Fenerbahçe’ydi. Fenerbahçeli oyuncular sahanın her yerinde top rakipteyken ikili sıkıştırmayı çok iyi yaptılar. Defansta, orta alanda, ileride her yerde, Fenerbahçe’de herkes kazanmak için yüreklerini koydu. Bu oyun anlayışında Fenerbahçe’de ileride tek forvet oynayan Kazım, iki stoperle çok iyi boğuştu. Adeta Sevet ile Gökhan’ı döverek takımını öne taşımada çok etkili oldu. Buna Alex eklenince, Fenerbahçe’nin farkı ortaya çıktı. Galatasaray’ın stoperleri Gökhan ve Servet’in uyum bozukluğu ve koordinasyonsuzluğu adam yerine topu marke etmelerine bir de Sabri ve Balta’nın etkisiz oyunları eklenince, savunma adeta rezaletti. İlk yarıda bu mücadele karşısında oyuncular sadece sinirlendiler, oyundan düştüler. Galatasaray’ın iki ön liberosu ve defansı çıkışta çok yavaştılar. Nerede Arda? Nerede Keita, Ayhan, Elano?.. Hepsi sahada yokları oynadılar. Bir tek Mustafa mücadele etti ve diri gözüktü. Galatasaray’da top rakipteyken ne mücadele ne de agresifliği görebildim. Galatasaray oyuna asılmada eksikti. Takım tutumu, arzusu, oyuna ortak bir görüntü vermedi. Her yazımda belirttiğim Galatasaray’ın en zayıf karnı, Gökhan ve Servet’le beraber defansın bütünü. Buna çareyi Rijkaard’la beraber yönetimin bulması zaruridir. Yoksa sizin ayarınızda bir takım ya da takımlar karşınıza çıktığında, görülmeyen ve idare edilir yanı kalmadığını, 10. kez yenilerek anlamak gerek.

26 Ekim 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI