‘’Kazanmak şart değildir!‘’
İki takım açısından da hayli önemli bir maç! Biri üçüncülük yarışında ev sahibi düşmeme derdinde. Lakin ilk devre boyunca sahada futbol adına herhangi bir şey olmuyor. Öyle ki, iki takım açısından ‘’yarım gol beklentisi’’ dahi yok. Yine de ‘’1’’ gol var, o da ev sahibinden. Beşiktaş şut attı, Alanya kalecisi Ertuğrul Taşkıran kurtardı. Koreli Ui-Jo Hwang attı, Beşiktaş savunması dahil Mert Günok kurtaramadı! İlk devre olan biten bunlarla sınırlıydı. İki takım ‘’ligin şampiyonluk gecesi’’nde ikinci devrede de bir şey yapmaya niyetli görünmüyordu. Derken Rafa Silva’nın attığına ofsayt verip vermemek için ‘’yarı ofsayt sistemi’’nin emrine girdik bu maçı izleyenler hep birlikte. Hayli bekledik ve gol! İkinci devre Beşiktaş ‘’sınırda’’ bir gol attı ama ilkine göre görece daha iyiydi. Neticede maç berabere bitti ve Samsun üçüncü sıraya yerleşti. Şampiyonluk yarışına etki koyan Beşiktaş için artık kalan iki maçta ligde kalıp kalmayacak olanlar ile üçüncülükteki kendi yerini tayin maçlarına çıkacak..
Ezberlenmiş alışkanlık...
Maç anında bir kaç kez de Fenerbahçe maçına geçtim yayın sırasında... Ülkede ‘’Büyük taraftarı övmek’’ ezberlenmiş bir alışkanlıktır, bilirsiniz. Ve biliyorum protesto haktır ve yaşamım boyunca bunu savunmuş birisiyim. Ancak yine biliyorum ki, sevmek için ‘’kazanmak’’ şart değildir ve ‘’sevmek’’ tek yönlüdür... Katlanılamaz görünen tüm acıya rağmen! Neden mi? ‘’Biz babadan böyle gördük’’ de ondan. Kadıköy’de tribün boş sayılırdı... Orada ol, takımı sev, protesto edeceksen maç sonunda et. Çünkü yönetim gider taraftar, takım, forma, kültür kalır ve büyüyecekse büyür. Elbette büyütürsen!.
‘’Üstünlük tecelli etti!‘’
Maç öncesi Galatasaray’ın kağıt üzerindeki üstünlüğü başlama vuruşunun hemen ardından hissedilmeye başladı. Galatasaray golü atılmadan öyle ya da böyle atılacağı belli olmuştu. Lakin atılan gol de atmaktan çok ‘’yenilen gol’’dü sanki. Oleksandr Zubkov’un manasız vuruşu Victor Osimhen tarafından Yunus Akgün’e ulaştırıldığında basit bir ‘‘al ver’’ ile yapılacaklar biraz da ‘’tesadüfen’’ gol oldu. Ters tarafına yönelen Yunus rahat pozisyondaki Osimhen’e atacağı topu ‘’belirsizliğe’’ kesti ve savunmanın yetişebileceği yerde önce davranan Barış Alper Yılmaz golü buldu. Akabinde Trabzon topla daha haşır neşirdi hatta Zubkov’unkine benzer bir Davinson saçmalığında Ozan Tufan ile golle burun buruna geldi lakin Ozan hücumcu sakinliğine sahip değildi ve acele bir vuruş denedi... Olmadı! İlk devrenin ilginç notlarından biri de son maçta kornerden gol yiyen Trabzon’un ilk devre rakibine tek korner vermiş olması ama ona da Galatasaraylılar’ın vurmasıydı… Hareketli bir ilk devreydi ama verimlilik iki takım açısından da düşük kaldı.
Öven biri çıkacak mı?
İkinci devre başlar başlamaz maç da bitti ve Galatasaray kupayı kaldırdı! Önce 46’da Osimhen attı… Ardından bir önceki maçta duran toptan gol yiyen Trabzon, bu kez de kullandığı duran topun ardından golü yedi!.. Alvaro Morata’yla öne çıktı Galatasaray ve Yunus, Osimhen işbirliğinden rahat bir gol attı… Maç başındaki ‘’kağıt üzerindeki üstünlük’’ tecelli etti ve ligde epeydir alıp başını giden Galatasaray bu formuyla kupayı da kazandı. Onlar için büyük belirsizlik Osimhen’in geleceği! Bunun için de gerek Galatasaraylılar gerekse rakip takımların yöneticileri bir süre daha bekleyecek.. Ve son bir not; ben asla yapmam ama bakalım 2, 3 santimlik ofsaytı VAR hassasiyeti ile çözen yardımcı hakemler Mustafa Savranlar ve Hakan Yemişken’i öven birileri çıkacak mı ülkede?
‘’Güç farkı büyüktü‘’
Öyle bir akşam ki, BarcelonaReal Madrid arasında oynanan ve ‘’futbol’’ adı verilen karşılaşmadan ara ara küme düşmesi kesinleşmiş Adana Demirspor ile lig üçüncülüğü yarışındaki Beşiktaş maçına dönüyorum... Katalunya’da maç bittiğinde sahada sakatlık nedeniyle üç değişiklik vardı. Haliyle Beşiktaş başlangıç formasyonu iki değişiklik nedeniyle 20. dakikada allak bullak olmuştu. Fakat bu durum sahada olacaklara olumsuz etkiyecek gibi değildi. Sağlı sollu zorlamalar, yerli yersiz şut denemeleri, ‘’rakip ceza sahası içi’’ni mesken edinmeler,
Demirspor kalecisi Deniz Eran Dönmezer’in kurtarışları, Ciro İmmobile ile Mustafa Hekimoğlu zorlamalarında Milot Raschica ve Rafa Silva golleri... Demirspor mecalsiz ve çaresiz ama gol de atıyor! İkinci devre de ilkinden farklı akmıyor, top Beşiktaş’ta ve sıklıkla onların gol girişimlerine tanıklık ediyoruz lakin ‘‘Çalışmamış olmak mı?’’ denir yoksa ‘’acemilik’’, ‘’beceriksizlik’’ mi ayırt etmek zor! Bu kadar tuhaf bir oyun rakibi de maça alıyor.
Belirleyici olacaklar...
Demirspor eğlenmeyi unutmuştu, 60’a doğru hatırladı ve öne gidip üst üste kornerler denedi ancak gerek oyun gerek oyuncular dolayısıyla güç farkı büyüktü. İlginç bir takım Beşiktaş ve ilginç fikstürleri var! Sırasıyla Alanya, Rize, Bodrum maçları. Tuhaf ama kimi zaman delip geçen kiminde uykuya dalan oyunların takımı olarak bu kadar çalkantı, fevkalade önemli değişikliklerin yaşandığı sezonda ligi üçüncü bitirme mücadelesindeler. Ve geldikleri noktada, tıpkı iki maçta yenip 6 puandan ettikleri Fenerbahçe gibi küme düşmeme mücadelesindeki üçlünün de ligde kalma serüvenlerinde belirleyici olacaklar.
‘’Büyük sorun‘’
Fenerbahçe için zor geçecek bir maç olacağı bir gün öncesinden belliydi. Galatasaray kazanmıştı, puan farkı açılmış, üstelik ‘Moral değerler’ açısından zaten zor olan bir rakiple oynamak zorunda kalınmıştı! Beri yandan Jose Mourinho kariyerinden öte Fenerbahçe açısından da hayli güç bir maç. İlk devre oyun değilse de ‘Sayısal olarak’ üstün görünen Beşiktaş devre sonuna önde girdi. Üstelik bir de kazanılan penaltıyı Gedson Fernandes’in kaçırmış olmasıyla.
Ancak aynı isim Mert Müldür’ün zaafiyetinden kaynaklanan pozisyonda Beşiktaş’ın golünü buldu. Haliyle tribün açısından iyice belirsizleşen durum ‘Gelecek kaygısı’nı artırdı ve devre bitmeden tribünden ‘Yönetim istifa’ çığlığı patladı yayına! Bu bağlamda dil bilmeseler bile yaşamsal gerçekler sahadaki ‘Yabancı oyuncular’a neler olup bittiğini öğretiyordur şüphesiz! İkinci devre yüklendikçe yüklenmeye çalıştı Fenerbahçe.
Galatasaray şampiyon diyebiliriz
Ancak Beşiktaş sakindi ve beklemedeydi. Gol atamıyordu lakin rakibini ‘Yanlış’a sevk ediyordu. Üstelik alanını da gayet iyi savunuyordu. Fenerbahçe açısından ise büyük sorun maç boyu 39 orta yapmış olmalarıydı. Ancak bu konu ülkede hala el üstünde tutulur! ‘39 orta’ ve gol yok! Ne anlatıyor acaba bu durum? Beşiktaş ‘Zor maç’ konusunu öyle ya da böyle hallediyor lakin şampiyonluk yarışı içindekilerden Fenerbahçe bu konuya doğru yaklaşıyor mu, işte onlar açısından büyük sorun bu? Galatasaray artık şampiyon diyebiliriz fakat onca kıyametin ardından Fenerbahçe resmi dili ne diyecek, bekleyip göreceğiz!
‘’5 dakikada hayale devam‘’
Ülkedeki hakim anlayış genellikle o haftalarda sahada olmayanın teknik ekip tarafından bilinçli olarak takıma alınmadığını, almayanın futbolu bilmediğini kendilerinin ise ‘ordinaryüs’ olduğunu vaaz eder. Nihayet geçen hafta adları çeşitli mecralarda sıkça yazılan İrfan Can Kahveci, Oğuz Aydın, İsmail Yüksek ile Yusuf Akçiçek birlikte sahada. Ancak ilk 30 dakika Fenerbahçe sahada değil! Öyle ki, 10 milyon Euro değerindeki Antep ile sahadaki 90 milyon Euro değerindeki Fenerbahçe’nin ilk yarıda ‘rakip ceza saha içinde topla buluşma’ istatistiği 12’ye 11 ev sahibi lehine. Üstelik Antep 1-0 önde. Beri yandan ilk devre boyunca iki takım oyuncularının çoğu ‘performans ölçümü’nde vasata dahi ulaşamamış görünüyor. Yine de ikinci devreye İsmail Yüksek ile Youssef En-Nesyri’yi değiştirerek başlayan Fenerbahçe golü buluyordu. Fenerbahçe’yi değerlendiren yorumcularının çoğunun ideal ikili gördüğü Dzeko ve En-Nesyri ‘yarı ofsayt sistemi’ne takıldılar ama ardından VAR incecik bir penaltıda uyardı ekrana bakan hakem de hükmü verdi. Önce Talisca penaltıyı attı ardından İrfan Can’ın yerine giren Tadiç kornerden Dzeko’nun ‘ince görmesi’ni sağladı!
Antep esasen ilk devre de ortalıkta pek yoktu ama Fenerbahçe ‘görünmez’ olunca onlar var gibiydiler. Ancak 4 dakikada 3 gol yiyerek aslında sahada olmadıklarını da göstermiş oldular. Elbette bu durumu bir önceki hafta verilen kartlara bağlayacaklar olacaktır ama o zaman da 9 eksikle İstanbul’a gelen Kayseri’nin yaptığını açıklamak zor olur... Sonuçta maçta pek matah şeyler olmadı ama Fenerbahçe rahat kazandı ve puan farkı yine 2’ye düştü. Bu akşam Eyüp’ün yapacaklarını beklemeye koyuldular elbette ama kontrol hala Galatasaray’da. Belki yarın maç bitimi yeni bir gelecek hayal edebilirler!
‘’Beşiktaş gösterisi‘’
Maçın sadece ilk 30 dakikasını izleyen birinin "ev sahibi ile deplasman takımını", ligde üçüncülük hedefi olan ile küme düşmesi kesin görüneni ayırt etmesi imkansızdı. Ancak 20. dakikada geri düşmüş olan Beşiktaş 30’dan sonra toparlayabildi ve maçı önce dengeye getirdi sonra da kopardı. Devre bitiminde ilginç olan ise "pas istatistiğinde" 215/221 üstün olanın Hatay olmasıydı. Attıkları maçın ilk golü, alan yaratımı, toplu davranış ve bitiricilik açısından ideale yakındı lakin bunları çoğaltarak sürdürmek esastır ve Hatay’ın böyle bir gücünün olmadığı da bilinmektedir. Onlar için mevcut durum ‘’Yapılabileceğin en iyisini yapmak’’tan öte değil bundan sonrasında. Belki ikinci yarının hemen başında Carlos Strandberg karşı karşıyı atabilse maçı yeniden başkalaştırabilirlerdi ancak kısa süre sonra VAR’dan gelen penaltıyla Ciro Immobile ilkinde olduğu ikinci vuruşunda da hesabı şaşırmadı! Hatay sahneden çekilmek üzereyken ve daha golün sevinci soğumamışken ilk kez 11’e çıkan Emre Can Terzi ile Rafa Silva işbirliğinden üçüncü gol geldi ve maç oracıkta bitiverdi! Gerisi bir "Beşiktaş gösterisine" döndü.
Yol haritası...
Takımların ligdeki durumu, harcama kapasitelerine bağlı oyuncu nitelikleri, sosyopolitik avantajlar, deprem felaketinin onulmaz yaraları gibi belirleyici faktörler bu maçın sonucunu anlamayı kolaylaştırıyor muhakkak.. Ya Beşiktaş’ın bundan sonraki durumu? Kuşkusuz tüm planlar gelecek sezon için yapılıyor. Avrupa’da hangi turnuvada olunacağı "transfer politikasının" -bence gerek yok ama - yönünü de belirleyecek. Bu nedenle önümüzdeki hafta oynayacakları Fenerbahçe maçı ligin nihai gidişatını olduğu kadar Beşiktaş’ın gelecek sezon yol haritasını da belirleyecek gibi görünüyor
‘’Finale titiz hazırlanmalı‘’
İlk devre boyunca topla oynayan, bazıları düzenli, bazıları doğaçlama görünümlü hücumlarla tehlike yaratan, goller kaçıran ev sahibi Trabzon’du. Tuhaf olan şuydu ki, finale ramak kalmışken yaklaşık 41 bin kişilik stadyum tıka basa dolmuştu.
‘Futbol kenti’ olarak anılan Trabzon için bu işte bir tuhaflık yok muydu sizce de? Daha çok durup bekleyerek fırsat gözleyen Göztepe, başlarda önde bastıysa da Trabzon’un etkiyi kırmasının ardından temas oyununa geçti. Yine de savunmada gözle görülür boşluklar bırakmadılar diyemeyiz. Onlardan birinde Nwakaeme’nin kestiği topta altı pas içinde bomboş bırakılan Banza kafayı dışarı vurmasa, devre bambaşka bir atmosferde geçebilirdi, olamadı. İlk devreye göre ‘Rakip ceza sahası içinde topla buluşma’ istatistiğinde (27/20) geri düşen Göztepe, ikinci devrede 60’a kadar bu istatistikte öne geçti (3/10) ancak 52’de penaltıya da sebebiyet veren onlardı! Lakin Banza, dün akşam onlara sıkıntı çıkaracak gibi görünmüyordu, kaçırdı. Bahse konu ettiğim istatistik, Göztepe lehine gittikçe artarken, Trabzon’daki tedirginlik de aynı oranda yükseliyordu.
Golden sonra kayboldu
Ancak penaltıda olduğu gibi 78’de kornerden gelen top ‘Başıboş’ halde Ozan Tufan’a yöneldi. O da ilginç bir reaksiyonla golü buldu. Göztepe, ikinci devre biraz görünür olduysa da golü yedikten sonra ortadan kayboldu. Ardından Oleksandr Zubkov golü ve Trabzon, sosyal medya spekülasyonuna uğrayan Eskişehir’deki finalde! Elbette tek maçların, özellikle de finallerin sonucunu öngörmek zordur. Ancak bu maçta da görüldüğü üzere Trabzon’un Galatasaray ile oynayacağı finale daha titiz hazırlanması şart gibi.
‘’Bir hikaye yazıcı: Gökhan Sazdağı‘’
Güçler dengesi açısından bakıldığında iki takım arasında uçurumdan öte farkın olduğu aşikar. Fenerbahçe 11’inin piyasa değeri yaklaşık 140 milyon Euro iken Kayseri 9 milyon Euro’yu bulamıyor bile. Haliyle ilk devre boyunca ev sahibinin baskın Kayseri’nin ‘’fırsat kollar’’ tarzda olması şaşırtıcı değildi kuşkusuz. Fenerbahçe ağırlıklı olarak Gökhan Sazdağı’nın üzerine gitmeyi planlamış olmalı ki Mert Müldür, Sebastian Szymanski, Allan Saint-Maximin hattını kullandı hücumlarda.
Golünü oradan buldu bulmasına ama golü de oradan yedi! Milan Skriniar’ın pas hatası gibi görünse de Szymanski’ye baskıya giden Gökhan Sazdağı kaptığı topla golü Ramazan Civelek attırdı. Ancak devre ilerledikçe aynı Sazdağı’nın Saint-Maximin’in çalımlarına dayanaklılığı da düşmeye başlamıştı ki, oradan da beraberlik golü geldi.
Jakiroviç’le başlasa...
İkinci devrenin hemen başında Sazdağı üzerine gelen Fenerbahçe hattındaki Szymanski’ye yine üstünlük sağladı. İkinci kez söktüğü topla ilerledi ve golü yaptırdı… Devamında ise yine bir tekrar sahne! SaintMaximin tıpkı Sazdağı’nın yaptığı gibi bir kez daha Sazdağı bölgesinden başlayarak ‘’çorap söker’’ gibi söktü savunmayı, golü de o attı. Favorinin, ‘’tedirginlik katsayı’’ yüksek maçı kazandığı düşünülürken yine Gökhan Sazdağı göründü Fenerbahçe savunmasının solunda ve beraberliği getirdi. Üstelik cezalı ve sakatlar nedeniyle ‘’Takımın yarısı yok’’ denirken. Acaba Kayseri sezona ‘’yerli mucitler’’le değil de Sergej Jakiroviç’le başlasa neler oldu diye düşünmeden edemiyor insan. Futbol polemik, spekülasyon, komplo teorisi sever sevmesine de daha çok sevdiği antrenman, metod, yaklaşım, tavır vb. olumluluklardır.