‘’Bunca yıldır göz yummak?‘’
Tuhaf bir işleyişi var bizim futbolun. Giovanni Van Bronkhorst’u gönderen ‘Beşiktaş kültürü’ yerine benzeri Ole Gunnar Solskjaer’i getirdi!
Öte yanda Kayseri’de Sinan Kaloğlu’nun seçen yöneticiler ‘Hiç benzemez’ Sergej Jakirovic’i de seçti! Tuhaf bir işleyişi var bizim futbolun! Yeni hocanın ardından toparlanma içinde olan Kayseri, Solskjaer ile yeni hikayelerin peşine düşen Beşiktaş’a karşı ilk devre ciddi bir şeyler yapamadı doğrusu. Buna rağmen her istatistikte Beşiktaş’ı kovaladı! İlk 10 dakika içinde sondan bir önceki paslara takılıp duran Beşiktaş ise topla oynayıp oynayıp nihayet 45’te çoklu bir baskın hücumla, ki bundan iki kez yakalayıp heba etmişti, golü buldu. Aslına bakarsanız ‘Övgüler ülkesinin övgücüleri’nin dahi övebileceği az şey vardı ilk devrede. İkinci devre başlangıcında belli ki Kayseri soyunma odasında konu enine boyuna eline alınmıştı. 60’a kadar topu da oyunu da ellerine aldılar ki gidişatı gören Solskjaer, 60’ta Keny Arroyu’yu oyuna gönderdi. Ve maç hücum eden açısından yeniden yön değiştirir gibi oldu ama olmadı! Getirildiğinde yöneticilerin büyük sükse yaptığı Ciro Immobile ‘Bir zamanlar önemli’ olduğunu göstermeyi sürdürüp durdu! Yerine giren ve kendisinden bir şeyler öğrenmesi önerilen Semih Kılıçsoy da ‘Öğretmen’inden çok şey öğrenmiş gibi görünmedi. O kadar basit pozisyon hataları yapıyordu ki, ‘Kim öğretemedi acaba bu çocuğa?’ sorusu havada öylece asılı kaldı!
Çözdü ama...
Kayseri baskısını çözen Beşiktaş kimi zaman hücuma çıkmasına çıktı ama o anlarda öndekilerle takım arasındaki kopukluk öylesine büyüktü ki, şimdiye kadar çözümün takım değil ‘Birey’ tarafından halledildiğinin göstergesi gibiydi. Solskjaer’in takımı bu maçı öyle ya da böyle çözdü ama Beşiktaş Denetleme Kurulu’nun raporları işin sahada olandan çok daha ileri olduğunu gösteriyordu. Taraftar açısından Beşiktaş’ı desteklemek ‘Eve’’ ama ya bunca yıldır olana göz yummak! Buna ne demeli?
‘’İki takımın da istediği oldu‘’
‘’Dünya derbisi!..’’ ‘’Yılın maçı!..’’ ‘’Kader maçı!..’’ ‘’Yabancı hakem gelirse adalet gelmezse bile şüpheler ortadan kalkar!’’ Daha neler neler… Sonuç! Harcanan milyonlarca euroya rağmen oynanamayan futbolu hakem yönetimlerine yıkarak aradan sıyrılanların memleketinde vasat altı bir yarı daha. Değil ‘’Gol beklentisi’’ gol pozisyonun mumla arandığı devrenin ironisi 40’ıncı dakikaya yaklaşırken spiker Murat Yenersoy’dan geldi: ‘’Şu ana kadar etkili pozisyonlar izledik!’’ Aynı Yenersoy devre bitiminde ironisini süratle tekzip etti, ‘’Çok fazla pozisyon yoktu ilk yarıda.’’ Topu gezdiren - daha doğrusu oyalayan - Galatasaray gol tehlikesi yaratamazken, ki korner ya da isabetli şut da atamadı, ağırlıklı olarak Przemyslaw Frankowski’nin rakip kaleci İrfan Can Eğribayat’ı ‘’çalıştırdığı’’ ortalara bel bağlar görüntüdeydi. Topa daha az temas eden ve ‘’beklemede kalan’’ Fenerbahçe ise sadece fırsat bekliyor gibiydi. Onlar da korner ya da isabetli şut atamamışlardı. Neticede iki teknik adamın da istediği oldu ve maçın süresi tek devreye indi!..
Boşa oynanmış bir maç
Ancak iki takım da alan yaratmak için gerekli bilgiyi ve çabayı sahaya koyamayınca alan kapatmak konusunda iki taraf da zorlanmadı. Haliyle ikinci devre de ilk gibi aynı yavanlıkta sürüp gitti. Derken değişliklikler, bunlara bağlı sistem düzenlemeleri… Fenerbahçe bir iki girişimde bulunduysa da bu kadar münakaşa, bağırış çağırış, itham, serzeniş, talep, öfkeye rağmen boşa oynanmış bir maç izledik. Korner olacak da herkes biraz heyecanlanacak! O bile olmadı… Maç bitti, saha birden polis doldu. Geri 12 maç kaldı ve bu maça kadar biriken gerilim gelecek maçlara aktarıldı. Bakalım bundan sonra hangi maçta, hangi yabancı hakem adaleti nasıl sağlayacak?
‘’Beşiktaş’ta gelişme var‘’
Futbolda hücumu önceleyip savunmayı ikincil gören anlayışlarca yönetilen takımların maçları izlenirlik açısından zevklidir. Maceracı takımlar arzuyla rakip kaleye giderken oyuncuları arasındaki mesafeler de ister istemez açılır. Dolayısıyla tamamlanamayan hücumlarda kaptırılan toplar karşı hücuma dönüşür ki, buna süslü ifadeyle artık ‘’geçiş oyunu’’ deniyor! Dün akşam da maç ilk devre aynen böyle geçti. Git, gel tarzdaki oyunda bu tür savunma anlayışları için ‘‘Hak getire’’ denir. Öte yandan gol atıcılar da ‘‘kaçırma yarışı’’ndaydı adeta. Evet Beşiktaş ilk devre boyunca rakip kalede daha fazla arayan, topu daha doğru kullanan görünümdeydi ancak bu arada ilk dakika içinde yediği gole benzer pozisyonlar da vermedi değil. Yani ‘’Yediğinden fazla atacaksın’’ diye onca yıldır yutturulan saçmalığın tezahürüydü iki takımın sahadaki icraatı!..
Basit goller...
Maçta ikinci devreye ilkinde çok kaçıran Ciro İmmobile’yi kenara alarak başladı Ole Gunnar Solskjaer. Yerine giren Semih Kılıçsoy da Rafa Silva işbirliğiyle doğru koşu, doğru hamleyle maçı 1-3 getirdi. Bu hücumda da Eyüp, maç başından beri yaşadığı savunma sorunlarını sürdürdü! Yani atacağından fazlasını yemiş oldular anlayacağımız! Onlar açısından bence sorulması gereken şuydu; Bu savunma kurgusuyla bu maça kadar ligin nasıl en az gol yiyen takımı olarak kalmışlardı? Sanırım, ‘‘Basit goller yiyen rakipleri Beşiktaş’ın yaptığı gibi ‘’basit golleri’’ atamamıştı!’’
Kırmızı top neyin nesiydi...
Sezon başından bu yana ciddi sıkıntılar yaşayan Beşiktaş son maçlarda gözle görülür gelişme içinde. Tam da bu nedenle gönderilecekler listesine yazıldıkları iddia edilen Arthur Masuaku ile Joao Mario’yu gibi oyuncular da yükselişte görünüyor. Dolayısıyla bu sezonu bitirebilecekleri en iyi yerde bitirmeye uğraşırken esasen gelecek yılın hazırlığında görünüyor Beşiktaş. Bakalım sürdürmelerine izin verilecek mi?, Ve son soru; yemyeşil saha ve bembayaz çizgiler varken o kırmızı top neyin nesiydi? Haydi ilk devre kar riski vardı ya ikinci devre?
‘’Ezberlenmiş yanlışlar!‘’
Son derece önemli bir maçın önündeki daha az önemde görünen bir maç! Ve maça, ülke futbolunun büyük tehlikelerinden biri olan ‘ezberlenmiş yanlışlar’ın bolca dile getirildiği bir atmosferle gelindi. Maç başlamadan önce yorumcular başta, çoğunluğun dilinden ‘erken gol bulma’ klişesi dökülüp duruyordu. Bu ifadeyi kullanmasa da Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk da baskılı başlayacaklarından söz etmişti maç önü konuşmasında. Oysa bu ‘dönüş hikayesi’ beklenen maça örnek verilen 5-0’lık Neuchatel Xamax maçının dört golü, 55 ile 84. dakikalar arasında atılmıştı! ‘Önde baskı çağrıları’nı AZ Alkmaar da duymuş olacak ki ilk 30 dakikada üçü gole çok yakın, 5-6 pozisyon yakaladılar Galatasaray kalesi önünde. Galatasaray’ın ilk tehlikesi ise 15. dakikadaki Sallai şutuydu sadece ve onun da arkası gelmedi devre sonuna kadar. Mertens’in kaybolduğu(!), Sara’nın ortalıkta görünmediği bir ilk yarı izledik hep birlikte. Dağınık, birbirini bulmakta güçlük çeken, Osimhen’e ulaşma dışında başka planı var gibi görünmeyen Galatasaray soyunma odasına 0-1 ile girdiyse bunu biraz kalecileri Günay Güvenç, biraz şansları, biraz da Alkmaar’ın gol vuruşu tercihlerine borçluydu. İkinci devre goller bulmuş olmalarına rağmen zaman zaman oyunu tamamen kaybettikleri bölümler vardı. Neyse ki Alkmaar’ın gençleri ilk devre olduğu gibi bu devrede de hayli cömerttiler.
Sakin kalabilecekler mi?
Görünen o ki Galatasaray yönetiminin Fenerbahçe ile girdiği yersiz polemiklerin yarattığı hasarlar ufak ufak uç vermeye başlamış. Yabancı hakem kararı ile Jose Mourinho’nun bu akşamın okumasını yapacağı düşünülürse, pazartesi Galatasaray’ı kendi sahasında ilginç bir atmosfer bekliyor olacak. Bu maçın gerilimini hafta başına taşımamak onlar açısından ilk önemli adım olacak. Ardından sahada ve tribünde sakin kalıp kalamayacakları da maçın, haliyle ligdeki geleceklerinin de belirleyicisi olacak.
‘’Doğru oynayan kazandı‘’
İyi kalecinin karşılıklı kalelerde olduğu maçın ilk 15 dakikası Beşiktaş’ın oyun çeşitliliği ve üstünlüğü ile geçti. Ne var ki o ana kadar takımı lehine işleri çekip çeviren Rafa Silva, savunma önüne kadar kovaladığı rakipten topu kapıp al, ver için arkadaşı yerine Edin Visca’ya gönderince olanlar oldu! Trabzon rakip kaleye yaklaştığı ilk pozisyonda Simon Banza ile golü buldu. Sonrasında baştaki o baskılı Beşiktaş aniden ortadan kayboluverdi. Trabzon da maçı önce dengeye getirip topu ele aldı ardından etkili olamasa bile çok adamla oyunu Beşiktaş alanına yıktı. Peki ne oldu golden sonra Beşiktaş’a, nasıl kayboldu ortadan? Kafaları o kadar dağılmış olmalı ki, 45’teki Trabzon serbest vuruşunda Muhammed Cham’ı penaltı noktası üzerinde bomboş unutuverdiler!.. Maçta ikinci yarıya da ilki gibi baskıyla başladı Beşiktaş. Acaba bu da 15 dakikada sönecek mi diye merak ederken önce 53’te ilk devrenin sonunda Beşiktaş’ın ‘’Cham’ı unutması!’’ gibi bu kez de Trabzon savunması Rafa’yı ceza sahası içinde unuttu! 65’e varıldığında ise öndeki üçlü baskıdan Milot Rashica üzerinden ikinci golü buldular. İlk devre erkendi, ikincisinde geç oldu ama 75’e doğru yeniden öne çıkmakta zorlanmaya başladı Beşiktaş. Haliyle Trabzon yeniden alanı doğru kullanıp Beşiktaş ceza sahası önüne yığılıp tehlikeli olmaya başladı. Bu bölümde Beşiktaş kaleyi savunmak için maç boyu harcadığı kadar enerji harcadı desem yeridir!
Tedirgin atlatsa da...
Zor bir maçtı ama çoğu bölümü doğru oynayan Beşiktaş son bölümü tedirgin atlatsa da maçı kazandı. Kaç sezonu ‘’kurtarıcı büyük oyuncular’’dan medet umarak ziyan eden çoğu kulüpten biri de Beşiktaş. ‘’Transferci rakipleri’’nin dümen suyuna girdikçe belki bu formülle zaman zaman şampiyonluklar yaşadı ama geleceği heba ettiği de bir gerçek. Artık özellikle gençler için öğretme, öğrenme ve çalışma zamanı. Çok para harcamadan da bu oyunun oynanabileceğini göstermek her takım gibi Beşiktaş’ın da ülkeye karşı sorumluluğudur.
‘’Dengeli oyunla istediğini aldı‘’
İlk devrenin birbirine yakın istatistiklerine rağmen skoru belirleyen Fenerbahçe’nin başta Yusuf Akçiçek olmak üzere bazı oyuncularının göz ardı edilemez performansları oldu. Savunma merkezinden oyun kuran Sofyan Amrabat ile Yusuf'un orta alandaki Fred ve Sebastian Szymanski ikilisinin uyumu parlayıp sönse de ciddi oyun gücü kazandırdı Fenerbahçe'ye. Sorun, iki golün pasında olmasına rağmen Filip Kostiç’in gelişigüzel ortalarının fazlalığındaydı. Sonuçsuz ortaların Anderlecht’e getirisi ise ''git gel’' anlarındaki ve özellikle 20 ile 30. dakikalar arasındaki bilinçli baskıları oldu. Yine de kenar oyunlarındaki eksikleri apaçıktı ortadayken Fenerbahçe'nin rakibin bu zafiyetini yeterince kullanamadığı gözlemdi.
Rota nasıl olacak?
Beri yandan yaş ortalaması yüksek Fenerbahçe forvetinin ön alan baskısını sürdürememesi de ‘’genç Anderlecht’’in işine yaradı. Yine de orta sahası ve savunmasının yüksek direnciyle Fenerbahçe soyunma odasına iki farkla önde girdi. İkinci devrenin başındaki durgunluğu yine Yusuf’un alanından yine Yusuf’la başlayıp yaklaşıp 80 metre öteye pasla taşınan Szymanski, Youssef En Nesyri işbirliğiyle gol olarak nihayete erdirdi Fenerbahçe. Bundan sonrası kolay oldu Jose Mourinho takımı ve tribündeki taraftarı için... Zaman zaman kopuşlar yaşasa da genel olarak maç boyu dengeli göründü Fenerbahçe. Bu maçta, oynamaya çalışan rakibi Anderlecht karşısında istediğini aldı kuşkusuz ama futbolun polemiğe, münakaşaya, oyunsuzluğa tercih edildiği bizim ‘’Süper Lig’’de bundan sonra nasıl bir rota izleyecek Fenerbahçe... İşte orası koca bir soru işareti!..
‘’Fazla zorlanmadı‘’
Tuhaf zamanlardan geçiyor Fenerbahçe. Takıma stoper kattıkça stoperlerden oluyorlar! Çağlar Söyüncü’nün erken sakatlığının çözümünü takım içinden buldu Jose Mourinho.
Kimi maçta üçlü savunmanın ortasına çektiği Sofyan Amrabat’ı yedek kulübesinden oyuna gönderdi. Klasik stoper olmadığından kimi anlarda yerleşim sorunları yaşasa da Amrabat önce oyun kurulumuna katkı verdi ardından bir de Alanya gol girişimini önledi. Derken Fenerbahçe’nin Anderson Talisca’yı arayan pas oyunu Sebastian Szymanski’ye rahat bir gol attırdı. Sahaya doğru yayılıp Alanya’nın boşalttığı alanları doğru kullanan Fenerbahçe, Fred merkezli oyunlardan rahat bir Talisca golü daha çıkardı ve devreyi önde tamamladı. İkinci devreye de rahat başladılarsa da devamını getiremediler ve 60. dakikanın ardından Alanya maçta görünmediği kadar görünür hale geldi.
İyi hocalığını gösterdi
Art arda birkaç gol girişimiyle birlikte bir memleket klasiği haline gelmiş olan vara yoğa hakem nezdinde itiraz edip, faul ya da penaltı istemeyi de ihmal etmediler! Fenerbahçe geri kalır mı? Onların da ev sahibinden aşağı kalır yanları yoktu. Alacağını almıştı Fenerbahçe fazla zorlamadı devamında ama izleyenler de futbol adına çok şey göremedi dersek yanlış olmaz. Öyle ya, futbolda aslolan izleyenlerin değil takımın ihtiyaçlarıdır. Böyle söyler kimi teknik adam ve futbolcular! Demişti ya Mourinho, “Fenerbahçe’nin maçlara ikinci devre müdahale eden iyi bir hocası var” diye bu maç ilk devre işi bitirdi bu kez takımı. Yani ilk devre de iyi hocalığını göstermiş oldu böylece hepimize!..
‘’Futboldan uzak!‘’
O kadar futboldan uzak bir ilk yarı ki, insan ne yazacağını şaşırıyor! Devre sonuna doğru kendi kendime soruyordum, ‘Bu kadar oyunsuz bir karşılaşmada hangi takımın daha iyi hocası var? İkinci devre hangi özel hoca maçı değiştirecek düzenlemeleri yapacak acaba?’ diye. Bu soruları düşünürken Beşiktaş golü atmasın mı? Üstelik taraftarlarının ‘Gitsin de gitsin!’ diye ter ter tepindiği Arthur Masuaku’nun iki takımın da top kaybetme yarışına girdiği devrenin son anlarındaki orta değil pas niteliğindeki işçiliğinden! Ciddiye alınacak şeylerin az olduğu haliyle bunun sadece hava ısısıyla ilgili olmadığı ilk yarının bana düşündürdüğü şu oldu: ‘Bu haldeki iki takım için kesinlikle transfere ihtiyaç yok çünkü getirilecek tüm ‘Kurtarıcı nitelikli’ oyuncular bu takımlarda kaybolur gider! Haliyle öncelik eldeki kadroları futbol oynar hale getirmek olmalı.’ İkinci devrede de hocalardan beklenen o ‘Mucizevi dokunuş’ gelmeyince ilkine benzer bir yavanlığı izleyip durduk. Öyle ki, normalde yayıncı kuruluş spikerleri çoğu maçta en sıradan hadiseleri bile büyük bir coşkuyla anlatır!
Hiç oyuncu kazandı mı?
Maçı anlatan Çağatay Uysal’da tıpkı bizim gibi ‘Oyunsuzluk efsunu’na tutulduğu için çoğunlukla sadece futbolcu isimlerini söyleyip, geçti. Başka ne yapsın? Çünkü fazladan anlatacağı, süsleyebileceği bir şeyler olmuyordu sahada. Birilerini inandırmak için sık sık söylenir ya; ’Kötü oynarken de kazanmayı bileceksin!’ diye... İyi de, ‘Bu kadar para batırıldıktan sonra kötü oyun neden demektir?’ diye sorulmaz mı hiç? Belki kazanmasına kazandı Beşiktaş ama gelecek adına başta genç oyuncular olmak üzere herhangi bir oyuncusunu kazandığını düşünen var mı aramızda?