Arama

Popüler aramalar

‘’Kaybettiren şampiyonluklar‘’

Ülkemizde bir yanda spora ilişkin yapılması planlanan heyecan verici işlerden bahsederken, diğer yanda sporumuzun en büyük sorunlarından biri olarak şiddet ve tribün teröründen bahsetmeden geçememek ne üzücü... Spor camiasında mum misali eriyip giden, giderken de masum canları yakan; tanımlamakta zorlandığımız zavallı canavarlardan, psikopatlardan, insan müsveddelerinden bahsedeceğim bu yazımda. En yakın örneği, 30 Aralık 2018 Pazar, yani yılın son günü. İstanbul’da oynanan ‘Yıldırım Bosna-Küçükköy, Süper Amatör Futbol Maçı’ öncesinde iki takım taraftarları arasında çıkan kavgada, daha hayatının baharında 17 yaşındaki Muhammet Yücel kardeşimiz insan demeğe dilimizin varmadığı kişiler tarafından bıçaklanarak hayatını kaybetti. Hepimizi derinden sarsan bu üzücü olay maalesef şiddetin, nefretin, tahammülsüzlüğün toplumumuz üzerinde geldiği noktanın çok acı bir göstergesi.

Kahreden soru: İhmal var mı?

Peki neden bu duruma gelindi ve bu olayların yaşanmasında bir ihmal söz konusu mu? Bu olayların önüne geçilebilir miydi? Bunun gibi akla birçok soru geliyor. İki takım arasında oynanan ilk maçta olayları önlemek için Yıldırım Bosna taraftarları, Küçükköy Stadı’na alınmazken; iki takım taraftarları arasındaki husumet herkes tarafından bilinirken; İl Güvenlik Kurulu tarafından ikinci maçta Küçükköy taraftarları için neden böyle bir karar alınmadı? Geçmiş dönemlerde TFF Amatör İşler Kurulu tarafından olay çıkma riski bulunan maçlarda ‘seyircisiz ve tarafsız saha’ ile ilgili örnek kararlar varken, neden bu müsabaka için böyle bir adım atılmadı? Bunlar akla gelen ilk sorular. Amacım ‘şu suçlu bu suçlu’ demek değil, tek derdim başka Muhammet’ler ölmesin... Tüm kesimleri derinden üzen bu olaydan sonra TFF Amatör İşler Kurulu, Türkiye genelinde 4-5 ve 6 Ocak’ta yapılacak tüm amatör müsabakaların oynanmaması kararını alırken, gerekçe olarak da son zamanlarda amatör maçlarda artan şiddet ve yaşanılan üzücü olayları gösterdi. Gençlik ve Spor Bakanımız Mehmet Muharrem Kasapoğlu da yaşanan üzücü olay sonrası yapmış olduğu açıklamada, Türk sporunun ve taraftarının şiddete teslim edilmeyeceğini ve bu gibi olaylarla mücadele için ellerinden geleni ardına koymayacaklarını söyledi. Peki bunlar olayların önüne geçmek için yeterli mi? Tabii ki hayır.

Çözüm basit: Eğitim şart...

Şiddet ve hooliganizm, sporumuzun en büyük sorunu olarak karşımızda dururken, kronikleşen bu sorunu kalıcı olarak çözmek, toplumun tüm bireylerinin bilinçlendirilmesi ve eğitilmesinden geçiyor. Sadece yasa çıkartarak, yasaklar koyarak bu işin önüne geçilemeyeceği ortada. Çocuklarımızdan başlayarak ailelerin bilinçlendirilmesi, spor kulüplerinde görev alacak yöneticilere kriterler getirilerek sporun amacının çok iyi anlatılması gerekli. Hatta spor kültürünün oluşması için, kreş çağındaki yavrularımızın bu konuda o yaşlardan itibaren eğitilmesi hayati önem taşıyor. Bugün başlasak üç kuşak sonra ortaya çıkacaktır geri dönüşü, ama zararın neresinden dönsek kârdır.

Bu arada diğer sorun, amatör spor kulüplerimizin kronik hastalığı olan gizli profesyonelliktir. Bu sıkıntıdan kurtularak kulüplerimizin asli görevi olan gençlerimizi sporla topluma kazandıran sivil toplum örgütlerine dönüşmesi ve bu misyonunu her daim yerine getirmesi de ayrı önem arz etmektedir. Futbolu yönetenlerin bir an önce radikal adımlar atarak bu yönde kesin kararlar alması ve uygulanması yönünde de iradesini ortaya koyması kaçınılmazdır. Aksi halde bu olayların önüne geçilmesi çok zordur. Giden geri gelmeyecek Her doğan bebek masumdur. En başta ailenin etkisiyle çeşitli nedenlerden dolayı çocuklarımız iyiye veya kötüye doğru yön alır. Aslında her şey ortada; hastalığın ve reçetenin ne olduğu belli. Bir mucize beklemeye gerek yok. Harekete geçmek için de Allah korusun, sizin çocuğunuzun başına gelmesine de gerek yok.

Bir düşünün; binbir emekle yetiştirdiğiniz gencecik çocuğunuzun bir gün bıçaklanarak öldürüldüğü haberi geliyor, geri getirmek mümkün olsa canınız dahil neleri vermezsiniz değil mi? İçimizi parçalayan bu üzücü olaydan sonra yazdıklarımız gencecik yaşında Hakkın rahmetine kavuşan Muhammet Yücel kardeşimizi geri getirmeyecek; ancak bundan sonra böyle acılar yaşamamamız için sporun tüm paydaşlarının gerekli önlemleri samimiyetle almaları, uygulamaları ve ailelerin yavrularına küçük yaşlardan itibaren mühendis, doktor, avukat, bilim adamı veya zengin olmadan önce insan olmayı, adam olmayı öğretmesi en büyük dileğimdir. Yoksa ben yazarım, siz okursunuz, elini taşın altına koymasını beklediğimiz yetkililer gereken yapılacaktır der geçer, olan masum canlara olur. Bu işlerin takipçisi olmazsanız bir gün sizin kapınız da çalınabilir. Geç kalmayın. Bugünden harekete geçin, minik yüreklere dokunun onları şimdiden iyiliğe, güzelliğe yönlendirin. Her şey bir kişinin bir adımı ile başlar. Bu neden siz olmayasınız?

08 Ocak 2019, Salı 06:35
YAZININ DEVAMI

‘’Yamalı gelecek kim gidecek!‘’

Türk sporunun kılcal damarları olan amatör spor kulüplerimiz faaliyetlerini büyük zorluklar içerisinde yürütmektedirler. Genellikle bir-iki kişinin gönüllü desteği ile ayakta durmaya çalışan amatör kulüplerimizin durumu, belediye ve kurum takımları hariç çok iç açıcı gözükmemektedir. Birçok takımımız özellikle İstanbul’da haftada 2 gün 1’er saat yarım bazen de çeyrek sahada antrenman yapmaktadır. Haftada ortalama 600’e yakın müsabakanın oynandığı İstanbul’da amatör spor kulüplerinin yeterince antrenman yapamadıkları bir gerçektir. Hatta resmi maçlarda da saha yetersizliğinden dolayı bağlı bulunduğu ilçe dışında maç yapmak zorunda kalmaktadırlar. İşe gönüllerini koymuş bu kulüplerimiz her şey toz pembe gözükürken pembesi gitmiş sadece tozu kalmış ortamlarda, imkansızlıklar içerisinde çocuklarımıza spor yaptırmak için mücadelelerini sürdürmektedir. Peki sahalarımızın yetersiz olmasının yanında mevcutlarının fiziki şartlarının ne durumda olduğunu hiç merak ettiniz mi?

İstanbul’dan başlayalım söze

Altyapılardan neden oyuncu yetişmediği uzun süredir tartışılan bir konu. Genç potansiyelin en büyük oranının İstanbul’ da olduğu düşünüldüğünde sahaların yetersiz fiziki şartları, antrenörlerin bilgisizliği ve imkansızlıklar göz önüne alındığında cevap zaten ortada görmek isteyenler için. İstanbul’da geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz birçok yeri yamalı, ismi sadece suni çim olan ancak tamamen betona dönmüş sahalarda koşarken, madde bağımlılarının kontrolüne girmiş tribünler ve harabeye dönmüş soyunma odalarında hayallerini gerçekleştirmek için hala direniyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı spor tesisleri dışında birçok stadımızın durumu içler acısı. Sefaköy Kartal sahasının zemini yamalı bohça, Yıldıztabya’nın zemini içler acısı ve bu statta Gaziosmanpaşaspor BAL Ligi maçlarını oynuyor. Çeliktepe sahasının zemininin bozukluğu dışında tribün madde bağımlısı tehlikeli grupların uğrak yeri olmuş, Nurtepe sahasının zemini betondan farksız, İstanbul’ un göbeğinde Fatih Mimarsinan Stadı’nın zemini yapıldığından beri değişmemiş ve gençlerimizin sağlığını tehdit etmekte. Hangi birini yazayım Allah aşkına gidip görün demek geliyor içimden.

Gençlik ve Spor Bakanlığı el koymalı

İstanbul’daki fiziki şartları uygun olmayan sahalarımızın yenilenmesi için Gençlik ve Spor Bakanımız bir an önce bu sorunların çözülmesi için talimat vererek ilgili kurumları harekete geçirmeli ve gençlerimizin en doğal hakkı olan sağlıklı ortamlarda spor yapmalarını sağlamalıdır. İstanbul’daki saha sorunlarını çok iyi bilen TASKK (Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu) Başkanı ve TFF Yönetim Kurul üyesi Sayın Ali Düşmez de bu işin bizzat takipçisi olmalıdır.

Gençlerimiz sakatlıklarla boğuşuyor

Şaka gibi algılanmasın yıllarca bu sahalarda top koşturan biri olarak teşhisim kulaktan dolma değil bizzat yaşadım, gördüm. Kötü zemin ve sağlıksız ortamlardan dolayı gençlerimizin birçoğu özellikle eklemlerinden sakatlanarak geleceklerini karartıyor. Aslında geleceklerini karartan kendileri değil onları bu hale getirenler. Yazık değil mi? Çoğu Pubis olmuş, kimisinde çapraz bağ kopuk, bazılarının bilek bağları bitik. Söze gelince herşey süper. Lütfen bırakın bu yaklaşımı gerçek ortada. Yetkili merciler bunlara artık bir çözüm bulun Allah rızası için. 150-200 milyon TL bütçeyle yapılan stadlarımızda 15 günde 1 maç oynanırken, sporumuzun kılcal damarı amatör kulüplerimiz, sağlıksız ortamlarda yetersiz antrenman saatleriyle, gönüllü olarak gençlerimizi Türk sporuna kazandırmanın mücadelesini veriyor.

Böyle bir Cumhurbaşkanı’nı nerede bulacaksınız!

Ülkemiz için yüzlerce sıkıntılarla uğraşan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kalbi ilk gün olduğu gibi bugün de futbolla ve gençlerle atıyor. Ve tüm yoğunluğuna rağmen “Türk sporunun, gençlerimizin geleceği için ne gerekiyorsa sonuna kadar destekçisiyim” diyor. Hal böyleyken koltuğa yapışıp resmen her şey mükemmel havası yaşatan bazı yetkililer gerçekleri Cumhurbaşkanımız’a anlatmıyor. Gerçek tabloyu saklamayı tercih ediyorlar. Asıl amaçları, sıkıntı aktarmadan, sanki kendi çalışmaları ile her problem çözülmüş, tıkır tıkır işliyor havası yaratarak yapıştıkları koltuklarda biraz daha kalmak ya da daha üst makamlara geçmenin ortamını yaratmak. Sporla ilgili bugüne kadar ne destek istendiyse ‘tamam’ diyen Sayın Cumhurbaşkanımıza anlatın tüm gerçekleri ve çalışmalarınızı ona göre planlayın. Hala hiç bir şey yapmadan koltukları işgal etmeye devam edecekseniz gerçekten bu ülke ve gençliğine yazık. Bu yönetim tarzı devam ettiği sürece sağlıksız bir nesil yetişecek ve kaybedilen her hayalin, geleceğin vebali üzerinizde olacak. Tabi ki bu uğurda doğruların peşinde koşan ve destek veren herkese, tüm sporcular adına teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

16 Aralık 2018, Pazar 06:26
YAZININ DEVAMI

‘’Geciken boykot‘’

Son dönemde ülkemiz, siyasi ve mali alanda dış güçlerin saldırılarına daha fazla maruz kaldı ve özellikle Amerika’nın bilinçli olarak açtığı ekonomik savaş sonrasında döviz kuru ciddi anlamda yükseliş göstererek bir çok yerli üreticimizi zora soktu. Bu süreçte ‘15 Temmuz ruhu’ bir kez daha vücut buldu ve ülkemize karşı dış güçlerin açtıkları bu alçakça saldırılara karşı vatandaşlarımız harekete geçti. Cumhurbaşkanımız’ın yapmış olduğu çağrıya duyarsız kalmayarak; ülkesine, vatanına ve hükümetine sahip çıkan gerçek kahramanlar bir kez daha milli bir duruş sergileyerek elindeki dövizi bozdurarak, Amerikan mallarına karşı boykota başladı. Bugün gelinen noktada IMF’nin kapısına defalarca gitmemizi sabırsızlıkla bekleyenlere karşı cevabı yine hep birlikte veriyoruz ve vermeye de devam edeceğiz Allah’ın izniyle... Yıllarını naçizane spora ve bu alandaki çalışmalara veren biri olarak dikkatimi çeken bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Spor camiası da artık bir duruş sergilemeli

Biliyoruz ki devletimiz, mazlumlara umut olduğu için zalimlerin de hedefi olmaktadır. Bütün kamu kurumlarımız, milli paramızı kullanmak, lüks ve israftan kaçınmak ve milli ürünleri tercih etmek başta olmak üzere her türlü fedakârlık ve sorumluluk konusunda milletimize rehberlik eden açıklama ve adımlar atmaktadır. Türk halkı dış güçlerin her türlü baskısına karşı dik duruşunu sergilemeye devam ederken başta Türkiye Futbol Federasyonu olmak üzere tüm spor kulüplerimizin, Gençlik ve Spor Bakanlığımıza bağlı spor federasyonlarımızın ve sporun tüm paydaşlarının Amerikan spor malzeme üretici firmalarıyla yapmış oldukları sponsorluk ve alım sözleşmelerini iptal edip ürünlerini boykot ederek tepkilerini açık bir şekilde göstermeleri ve ürünlerini kullanmama kararı alarak ülkemizde üretilen ve yüzde yüz yerli sermayeye sahip şirketlerimizin ürünlerini kullanmalarının ve Cumhurbaşkanımız’ın dediği gibi ‘Yerli ve Milli bir duruş’ sergilemelerinin zamanı geldi de geçmedi mi?

Yerli ve Milli üreticilerimiz sonuna kadar desteklenmeli...

Ülkemiz birçok alanda yerli ve Milli üretimi gerçekleştirmek adına yatırımlara devam ederken, spor malzemeleri üretiminde de kalite anlamında Dünya firmalarıyla yarışabilecek yerli firmalara sahip olduğumuz bilinen bir gerçektir. Sadece bir örnek vermek istiyorum. Üretiminin tamamını Türkiye’de yapan ve birçok insanımıza istihdam imkânı sağlamasıyla birlikte uluslararası standartlarda ve kalitede ürettiği ürünlerle ‘LESCON’ bugüne kadar Süper Lig takımları da dahil olmak üzere bir çok takımımızı başarıyla giydirmiş en büyük yerli spor malzemesi üretici firmamız... Peki neden halâ Amerikan ürünleri kullanmaya devam ediyoruz.

Türk Sporu’nda da her zaman ve her yerde Yerli Malı...

Bizim paramız ile büyüyüp ülkemizi sömüren firmaları artık hayatımızdan çıkarmak zorundayız. Bu ‘Milli ve Yerli’ değişimi milyonların ilgilendiği spor dünyasında da bir an önce hayata geçirmek hepimizin vatandaşlık görevidir. Yıllardır sayısız zorlukları ‘Milli birlik ve beraberlik ruhu’ ile aşmış aziz milletimiz, planlı olarak maruz kaldığı kalleş saldırıların da üstesinden gelecek ve Allah’ın yardımı ile bu mücadeleden de zafer ile çıkacaktır. Bu yolda atılan Milli adımlara; Türk sporuna yön ve gönül veren herkesin katkı sağlaması adına “TÜRK SPORUNDA DA HER ZAMAN YERLİ MALI” diyor, yetkilileri bu konuda acil olarak adım atmaya davet ediyoruz

30 Eylül 2018, Pazar 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Gerçekten haberiniz var mı?‘’

Merhaba sevgili okuyucular...İngiltere ’degördüklerimi sıcağı sıcağına sizlerle paylaşmak istiyorum 04-20 Mayıs tarihleri arasında İngiltere’de 16 Avrupa ülkesinin milli takımlarının katılımlarıyla ‘U17 Avrupa Futbol Şampiyonası’ düzenlendi. İngiltere, İsrail, İsviçre, İtalya, Norveç, İsveç, Slovenya, Portekiz, İrlanda, Danimarka, Bosna- Hersek, Belçika, Sırbistan, Almanya, Hollanda ve İspanya’nın katıldığı turnuvanın yarı finalinde Hollanda İngiltere’yi penaltılar sonucunda 6-5, İtalya’da Belçika’yı 2-1 yenerek adlarını finale yazdırdılar. Müthiş heyecan ve çekişmeye sahne olan ve normal süresi 2-2 berabere biten finalde penaltı atışları sonucunda İtalya’ya üstünlük sağlayan Hollanda U17 milli takımı üçüncü kez Avrupa Şampiyonu olarak tarihe geçti. Hollanda milli takımında Wouter Burger, Daishawn Redan ve Mohammed Ihattaren İtalya Milli Takımı’nda ise Alessio Riccardi turnuva boyunca sergiledikleri performansla çok kısa süre sonra dünya futbolunda yerlerini alacaklarının sinyalini verdiler. Final maçının Türk hakemi Halil Meler’de müsabaka boyunca vermiş olduğu yerinde kararlar ve yönetimiyle herkesin takdirini kazandı. Tebrik ediyoruz.

BİZ NERELERDEYİZ?

Turnuvaya katılan takımlara baktığımızda 80 milyonluk ülkemizin U17 Milli Takımı neden burada yok diye derin bir üzüntü duydum. İsrail, Bosna-Hersek, Slovenya ’nın bile takımları böylesine önemli bir turnuvaya katılırken şartlar ne olursa olsun bizim gençlerimizin bu ve benzeri turnuvalarda neden yer alamadığı en kısa sürede sorgulanmalı ve çözümü üzerinde hassasiyet ile durulmalıdır.

ZAHMET EDİP TAKİP ETTİK Mİ?

Merak ettiğim bir konu da böylesine önemli bir turnuvayı Türk Futbol Federasyonu ’ndan hangi yetkilinin veya milli takımlarda görev yapan hangi teknik direktörün zaman ayırıp yerinde takip etme zahmetinde bulunduğu. Umarım birileri gelmiştir ben de yanılmışım diyebileyim..!

BİR MÜZEMİZ BİLE YOK!

Manchester’da bulunan National Football Museum (Ulusal Futbol Müzesi) İngiltere futbol tarihinin yanında dünya futbol tarihini de en iyi yansıtan müze olma özelliğine sahip. Şehrin merkezinde ve herkesin kolayca ulaşabildiği müzede ziyaretçiler için çeşitli aktiviteler de mevcut, bu arada müzeye girişler ücretsiz. 5 katlı müzeyi gezerken bizim neden hala şehir merkezinde bir spor müzemiz yok diye kendime sormadan edemedim.

Futbol müzesinin dışında tüm spor tarihimizi ve başarılarımızı anlatacak, geçmişte göğsümüzü kabartan milli gururlarımızı gençlerimize ve gelecek nesillere aktaracak bir müze kurulmalı. Gençlik ve Spor Bakanlığımız’ın koordinatörlüğünde başta TFF olmak üzere tüm federasyonların paydaş olduğu bir oluşumla herkesin rahatlıkla ziyaret edebileceği kapsamlı bir spor müzemiz olsa sizce nasıl olur?

Geçmişteki gururumuz Hamza Yerlikaya’yı, merhum Naim Süleymanoğlu’nu ve ismini sayamadığım onlarca milli gururumuzu gençlerimize anlatabilsek güzel olmaz mı? Kafasını sosyal medyadan, bilgisayardan kaldırmayan, elinden cep telefonunu düşürmeyen asosyal bir nesli hiç bir ülkenin tercih etmeyeceği aşikardır. Bizim pırıl pırıl yüreği maneviyat dolu gençlerimizi kazanmak için geçmişin ve bugünün başarılarını onlarla paylaşmak, motivasyonlarını artırmak ve özel yeteneklerine göre herkesi çocukluktan itibaren daha başarılı olabilecekleri farklı spor branşlarında değerlendirmek yıllardır herkesin beklentisi...

Artık bunun beklentiden gerçeğe dönmesi için spor müzelerinin açılması, yeni projelerin uygulanması ve yetkililerin bu milli davada üzerine düşen görevleri profesyonelce en kısa zamanda hayata geçirmeleri temennisi ile tüm milletimizin mübarek Ramazan-ı Şerif’ini de tekrar yürekten tebrik ediyorum.

07 Haziran 2018, Perşembe 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şuuruna varılamamış ‘Şura'lar‘’

Türkiye’de sporun geçmişine baktığımızda kavramsal olarak, 1937 yılında hükümet programlarına girdiğini ve 1963 yılından itibaren de kalkınma planlarında yer aldığını görüyoruz.
Gelin, dünden bugüne sizlerle tarih sayfalarında sportif bir yolculuğa çıkalım. ‘Spor spor’ diyoruz, peki bu işe hükümetin yıllar öncesinde yaklaşımı nasılmış? Birlikte bakalım.
Ciddi çalışmaların ardından spor kavramının hükümet programlarında hakkı ile yer alması için ilk defa 1946 yılında “1. Beden Eğitimi ve Spor Şurası” düzenlendi. 15 yıl geçtikten sonra 1961 yılında 2’ncisi, tam 19 yıl aradan sonra da 1980 yılında 3’ncüsü hayata geçirilerek sporun 1982 Anayasası’nda yer alması sağlanmıştı. Peşi sıra 1990 yılında 4’üncüsü, 1999 yılında 5’incisi ve son olarak da 9 yıl geçtikten sonra 2008 yılında 6’ncısı düzenlenmişti. Ancak hatırladığımız üzere beklentilerin arttığı şura sürecinde dönemin Gençlik ve Spordan Sorumlu Bakanı Murat Başesgioğlu ve yine dönemin Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın arasındaki anlaşmazlık, şura gündeminin üstüne çıkmış ve sonucunda Genel Müdür Atalay’ın istifasıyla sonuçlanmıştı.

“Öyle veya böyle hep yapılıyor, peki sonuçta ne oluyor?” sorusunu soran binlerce insan var. Aslında hükümet programları, kalkınma planları ve şuralarda alınan kararlar birbirleriyle karşılaştırıldığında sonuç olarak aynı sorunların tekrar ettiğini ve ön plana çıkan 5 temel sorunun olduğunu görmekteyiz. Peki nedir bunlar;

1) Sporun tabana yayılması,
2) Başarılı sporcuların korunması,
3) Spor kulüplerinin çoğaltılması,
4) Spor teşkilatının merkez ve taşra yapısı,
5) Spor federasyonları, ulusal ve uluslararası faaliyetleri...

Tüm bu gerçekleri masaya yatırdığımızda Spor Teşkilatımız’da nelerin yaşandığını paylaşmadan geçmemek gerekiyor.

Teşkilatımız, 1938 yılından bugüne kadar ‘29 Genel Müdür-39 Bakan’ ile çalışmış ve bugüne dek yapısal sorunların çözümü noktasında halâ istenileni verememiştir. Neden mi? Çünkü her paylaşımda aktarılan hedefler sadece hedef olarak kalmaktadır. Size sormak istiyorum: Şura sonuçlarına ve bildirgelerine bakıldığında acaba önerilerin kaçı değer bulup kaçı yerine getirildi? Hiç merak edip incelediniz mi veya inceleyen birilerine sordunuz mu? Pek iç açıcı değil!!!

Modifiye tedbirlere son verilmeli

Türk sporunun geleceğinin yeniden inşası için modifiye tedbirlere son verilmeli, günü kurtarmak için yapılan göstermelik faaliyetlerden ziyade, Türkiye’nin 2023 vizyonu çerçevesinde gerçek, uygulanabilir ve sürdürülebilir tedbirler alınarak, sportif başarıların yakalanması için tabiri caizse top yekün “Sporda seferberlik” ilan edilmelidir. Hedef diyorsak, alın size 2020 Tokyo Olimpiyatları. İşte fırsat, ancak bu fırsatı değerlendirmek için çok az zaman kaldı!

Neden halâ açıklanmadı?

Spor Şuraları’nı incelediğimde aklıma bir şey takıldı. 27 Ekim 2014 tarihinde Antalya-Belek’te, Gençlik ve Spor Bakanlığı önderliğinde, federasyon başkanları, akademisyenler, teknik adamlar ve bakanlık üst düzey yöneticilerinin katıldığı federasyon boyutu ile Türk sporunun geleceğinin planlandığı ve Türk sporuna yön vermesi beklenen bir toplantı düzenlenmişti. Ama maalesef bu toplantı sonuçları 2018 yılının ilk çeyreğine geldiğimiz bu dönemde bile halâ kamuoyuyla paylaşılmadı. Çok merak ediyorum, acaba kamuoyuna açıklanamayacak kadar gizli ne bilgiler içeriyor? Harcanan zamana, verilen emeğe ve ödenen paralara yazık değil mi? Bu sonuçların en kısa sürede paylaşılmasını arzu etmekteyiz. İlgililere özellikle duyurulur!

Bir tarih o! Eyüp Sultan Stadı yerinde yaşamalı

Futbolla ilgilenen herkes Eyüp Sultan Stadı’nın yerini ve merkezi konumunu bilir. Bugünlerde stat ile ilgili çeşitli söylentiler aldı başını gidiyor. Kulaktan kulağa aktarılan şey Eyüp Sultan Stadı yerine rezidans ile ‘AVM’ yapılacağı ve ticari alana dönüştürüleceği. İstanbul’da zaten ulaşımın çile olduğu bu dönemde, örnek gösterebileceğim Karagümrük Stadı, Kasımpaşa Recep Tayyip Erdoğan Stadı ve Bayrampaşa Çetin Emeç Stadı gibi, Eyüp Sultan Stadı da çok amaçlı spor kompleksi haline getirilerek yerinde yeniden inşa edilmelidir.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi “Eyüp Sultan’sız İstanbul kalpsiz bir beden gibidir.” Kalbimiz olan bu stadı da bedenimizden söküp almamak yöneticilerin görevidir. Eyüp halkı başta olmak üzere tüm sporseverlerin beklentisi bu yönde. Ben konuştuğum, bu konuda yaralı olanlara hem söz ve hem de hak verdiğim için konuyu paylaşma gereği duydum. Gerekenin yapılacağına yürekten inanıyorum çünkü önümüzde çözüme kavuşturulmuş benzer örnekleri mevcut. Bu süreçte Eyüp Belediye Başkanımız Remzi Aydın Bey’in konuya ilişkin bir açıklama yapmasını ve bölge halkına müjdeli haberi vermesini arzu etmekteyiz. Sayın Başkan’ın eğer bir paylaşımı olursa yine köşemden haber bekleyenlere en kısa sürede ulaştıracağım.

Bu duygular ile yüzünüzün hep güldüğü spor dolu günler diliyor, sevgiler sunuyorum.

23 Mart 2018, Cuma 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kastamonu'da neler oluyor, bir bakar mısınız?‘’

Havası, doğası, tarihi dışında... Son dönemde hükümetin sağladığı destekler ve Türkiye’nin en çalışkan belediyelerinden birinin hızlı uygulamaları ile hayata geçen yatırımları ve ulaşım kolaylığıyla; insana huzur veren, Anadolu insanının misafirperverliğini en üst perdeden yansıtan bir huzur şehridir Kastamonu... ‘Bu yazımın konusu neden Kastamonu’ hemen paylaşayım... Hayatımızda bazen sonucuna bakınca ‘benim için sürpriz oldu’ dediğimiz birçok olayla karşılaşmışızdır. Bizim bir cümle ile geçiştirdiğimiz birçok şeyin perde arkasına baktığımızda, bu başarıların o kadar da tesadüf eseri ortaya çıkmadığını görürüz. Memleketimizde başarılı adımları ile yüzümüzü güldüren, gizli cevherler barındıran nice farklı şehirlerimiz var. Bunlardan biri de Kastamonu...

2018 Türk Dünyası Kültür Başkenti

2018 Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilen Kastamonu, sportif faaliyetlerde olduğu kadar kültür, sanat ve tarih alanında düzenleyeceği organizasyonlarla da adından çok daha fazla söz ettirmek için; Valisi, Belediye Başkanı, Milletvekilleri ve sivil toplum örgütleriyle ‘tek nefes tek yürek’ olmuş vaziyette... Özellikle ‘Bir Olalım, Diri Olalım, İri Olalım’ yaklaşımını en güzel biçimde yansıtıyor bu paylaşımlar... Ülkemizdeki her vilayete örnek olmasını arzu ettiğimiz başarılı ve birleştirici yaklaşımların bir ömür sürmesi temennisi ile Kastamonu’da güzel işler oluyor diyor, emeği geçenlere tüm vatandaşlarımız adına teşekkür ediyoruz.

Hentbol takımı tarih yazıyor

Kastamonu ile ilgilenirken, insanına da yatırım yapmayı unutmayan ve sonuçta bu şehrin ‘sporcu merkezi’ haline gelmesine önemli katkılar sağlayan Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş’ın himayesinde bulunan, ‘Kastamonu Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü Bayan Hentbol Takımı’ aldığı başarılı sonuçlarla ülkemize ilkleri yaşatmaya devam ediyor. 2017-2018 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde ülkemizi temsil eden ‘Tek Takım’ olan ‘Kastamonu Belediye Gençlik ve Spor Kulübü Bayan Hentbol Takımı’ şanssız bir şekilde elenmesinin ardından yoluna EHF Cup’ta devam etti ve gruplara kalarak bu zamana kadar aldığı tarihi sonuçlarla Türkiyemiz için gurur kaynağı oldu. Bununla birlikte Kastamonu Belediyesi önderliğinde, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü ile birlikte başlatılan ‘Kastamonu Hentbol Fabrikası Projesi’ kapsamında bugüne kadar 3 bin 170 öğrencinin projeye katılımı sağlandı ve keşfedilen ‘Bin 440’ öğrenci hentbol branşında altyapıya kazandırılırdı. Böylece geleceğimizin teminatı yavrularımıza genç yaşlarında sporun bir ‘hayat felsefesi’ olması bilinci aşılandı ve ildeki kurumların desteğiyle çalışmalar da hız kazandı.

Hentbol Federasyonu ilgisiz...

Türkiye adına Kastamonu’yu temsil eden takımımızın bizlere yaşattığı keyif, ülkemizde hentbol branşının gelişmesi ve tabana yayılması için üretilen projelerin ne kadar önemli olduğunun göstergesi aslında... Paylaşmadan geçemeyeceğim diğer bir husus da; bu süreçte asıl görevi buna benzer projelere destek vermesi ve gençlerimizin geleceğine ışık tutması gereken Türkiye Hentbol Federasyonu’nun ilgisizliği... Federasyon’un tutumu herkes tarafından yadırganmakta... İlgililerin dikkatine!. Uluslararası arenada ülkemizi en iyi şekilde temsil eden Kastamonu Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü’nün yanı sıra, Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş’ın destekleriyle devam eden altyapı faaliyetlerine Hentbol Federasyonu’nun daha fazla ilgi göstermesi ve destek olması en büyük beklentilerden biri... Bu durumu unutmadan bir kez daha hatırlatalım...

02 Şubat 2018, Cuma 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Suç kimde?‘’

Türk sporunda yapısal çok ciddi sorunların olduğunu ve bu sorunların, sporun her branşında sporcularımızın ve takımlarımızın yerel-milli sürdürülebilir başarıları ve herkesin milli dava olarak sahiplendiği her zaman el ele olacağı birlik ve bütünlük duygusunun daimi olarak yaşatılması açısından bir an önce çözülmesi gerektiğini geçmiş yazılarımda da defalarca dile getirdim. Sporumuzdaki problemleri yakından takip edip, çözüm önerilerimi de dilimin döndüğünce anlatmaya çalışan biri olarak yine dikkatimi çeken bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Adeta itiraf ederek...

Geçtiğimiz günlerde Antalya’da düzenlenen, “Uluslararası Pro-Lisans Antrenör Gelişim Semineri”nde Türkiye’nin spor ile ilgili en üst bürokratı konumunda bulunan Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan bir konuşma yaparak düşüncelerini katılımcılarla paylaştı. Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan konuşmasında, Türkiye’nin spor alanında yaşadığı sorunları adeta itiraf ederek sporun birikmiş ve çözülmesi gereken problemleri olduğunu ve bu dönemde çoğunun spor dünyasının içinden gelen Gençlik ve Spor Bakanımız Osman Aşkın Bak’ın liderliğinde çözüleceğini ifade etti.

Şaşkınlıkla karşıladım

Spor alanında yaşanan sorunları anında çözme yetki ve gücüne sahip, konunun sorumlu en tepe yöneticisinin ağzından çıkan bu sözleri şaşkınlıkla karşıladım. Neden mi? Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan 7 yıldır görevde ve ‘Spor Yönetiminde Cumhuriyet Tarihimizin En Uzun Süre Görev Yapan Yöneticisi’ unvanına sahip. Ayrıca görev aldığı 2011 tarihinden bugüne Osman Aşkın Bak çalıştığı 3’üncü bakan. Özellikle şu soruyu sormak istiyorum tüm kamuoyu nezdinde; bürokratların asıl görevinin sorunlara çözüm üretmek olduğu bilinciyle bu zamana kadar sporumuzun gelişmesi ve sorunların çözülmesi için bakanlarımıza çözüm önerisi olarak neler sunuldu da bakanlarımız tarafından hangileri hayata geçirilmedi veya gerek yok denildi, gerçekten çok merak ediyorum.

7 yıldır biliyorsun!

Genel Müdür Baykan’ın söylemiş olduğu sözlere göre Ak Parti iktidarı döneminde ilk günden bugüne görev yapan spor bakanlarımız sporun içinden gelmediği için Genel Müdür Baykan’ı anlayamamış ve bu nedenle de sorunlar çözülememiş, ancak mevcut Bakanımız Osman Aşkın Bak sporun içinden geldiği için Genel Müdürü çok iyi anlamış olmalı ki Bakanımız liderliğinde çözüme kavuşturulacak diyor!!! Yahu adama bunları söylerken koskoca 7 yıl içerisinde sorunların çözümü için neler yapıldı, bununla birlikte 7 yıldır sorunlar olduğunu biliyorsun da bu zamana kadar çözüm için sen ne yaptın derler. 7 yıldır çözemediğin sorunu sadece sorun var diyerek mi çözeceksin!

Açılımı merak ediyorum

Ayrıca sen çözecektin de önceki bakanlar sporun içinden gelmediği için seni anlamadılar senin çözelim dediğin katkı beklediğin konularda katkı vermediler, sen de çözemedin anlamını mı çıkaralım kurduğun cümlelerden... Yeni bakan geldi eskileri ile işin kalmadı. ‘Tüm suç onların’ deyip sen makamında oturmaya devam ederken 7 yıldır gördüğün bildiğin problemleri çözmek bunlarla tek tek ilgilenmek senin mi yoksa başkasının görevi mi? Ayrıca sürekli kullanılan sporun içinden gelen yönetici sıfatının açılımını da çok merak ediyorum. Eşofman ve spor ayakkabıyla, göreve geldikten sonra tanışmak mı veya hayatı boyunca hızlı yürümemek mi? Hangisi daha önemli sizce ben bilemedim...

Artık oyamalayı bırakın

Her şey bir yana Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan beyefendinin önderliğinde Cumhuriyet tarihimizin en büyük tesis yatırımlarının yapıldığı bu dönemde sorunları çözmekle sorumlu olan kişilerin hala kulağının üstüne yatarak duymamazlıktan gelmesi durumun vahametini gözler önüne seriyor. Menfaatleri ve koltuk sevdasını bir tarafa bırakıp artık oyalamayı bırakın, geçmişle uğraşıp suçu başkalarına yükleme değil gerçekten sorumluluk alıp geleceğimizi planlama zamanı.

Zaman iş yapma zamanı

Ne güzel söylemiş üstad Mehmet Akif Ersoy, “Zulmü alkışlayamam, zalimi sevemem; gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.” Unutulmamalıdır ki gelecek nasıl bizimse geçmişte aynı şekilde bizim. Geleceğini sağlam temeller üzerine atıp önüne bakmayanlar sadece konuşurlar. Zaman konuşma değil iş yapma zamanı ancak bunu günlük menfaat değil vicdan, milli heyecan duyanlar ile yapma zamanı. Söz uçar yazı kalır. Memleket sevdalıları adına kaleme aldığım bu yazıların doğrunun, güzelin ve hayırlı olanın yaşatılmasına vesile olması dileği ile...

17 Ocak 2018, Çarşamba 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hükümsüz Federasyonlar‘’

Türk sporu, 2015 yılında ciddi bir sorun ile karşı karşıya kaldı. Bu sıkıntı; Danıştay’ın federasyon seçimleriyle ilgili, ‘genel kurul delegelerinin en az yüzde 15’nin imzasıyla aday olma zorunluluğu’nun iptali yönünde vermiş olduğu karardı.

Spor federasyonları ‘14 Temmuz 2004 tarih 25.522 Sayılı Kanun ile bakanlığa bağlı federasyon statüsünden çıkartılarak, özerk spor federasyonları haline getirilmişti. Daha sonra da ‘29 Mart 2011 tarih 6.215 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yasalaşması ile spor federasyonları bu kez de ‘Bağımsız!!!’ yapıya kavuşturulmuştu.

Bakan ‘istifa’ dedi. Sadece ikisi gitti!

2016 Rio Olimpiyatları’nda sergilenen performans, spor kamuoyuyla birlikte dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç tarafından da memnuniyetle karşılanmamıştı. Bakan Kılıç; federasyon başkanlarına yönelik yapmış olduğu açıklamada, “Başarısız olan federasyon başkanları ve yönetimleri gider” diyerek federasyon başkanlarının tamamını istifaya davet etmişti. Kılıç’ın istifa daveti, sadece iki federasyon başkanı nezdinde değer bulmuş, diğer federasyon başkanlarının tamamı seçimlerde tekrar aday olmuş ve yüzde 80’i de seçimleri kazanmıştı.

‘İptal’, yok sayıldı. Seçimler iptal oldu!

2016 Rio Olimpiyatları’ndan sonra yapılan federasyon başkanlık seçimleri sürecinde başkan adaylarının seçime girebilmeleri için delegelerin yüzde 15’inin imzalarını toplamaları ve adaylık başvuru ücretleri hakkındaki yönetmelik maddelerine uymaları gerekiyordu. Ancak Danıştay vermiş olduğu emsal kararla, ilgili yönetmelik maddelerinin hükmünü iptal etmiş ve başkan adaylarının önünü açmıştı. Fakat Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Genel Müdürlüğü, federasyon ana statülerinde bulunan aynı yöndeki sınırlamanın halen yürürlükte olduğu gerekçesiyle, Danıştay’ın vermiş olduğu ‘iptal’ kararını ‘yok sayarak’ yürürlükteki ana statü hükümlerinin uygulanması yönünde karar alarak yeni bir kaosun kapısını aralamıştı. Doğal olarak aday olup seçilemeyen ya da yüzde 15 destek imzasını toplatamayan başkan adayları, federasyonların özel hukuk hükümlerine tabi olmaları nedeniyle bireysel olarak Asliye Hukuk Mahkemeleri’ne genel kurulların iptali için başvurdular ve bilirkişi raporları eşliğinde bir bir federasyon seçimlerinin iptaline ilişkin kararlar aldırarak yeni bir dönemin başlamasına neden oldular.

Peki, bu kaosun sorumluları kimler?

Türk sporunda yapısal sorunların çözülmesi için ciddi adımların atılması beklenirken, 2020 Tokyo Olimpiyatları hazırlık sürecinde olduğumuz dönemde keyfi uygulamalar sebebiyle karşılaşmış olduğumuz bu kaos, ciddi bir karamsarlığa kapılmamıza neden oldu.

Danıştay’ın seçimlerden önce yönetmeliklerle ilgili vermiş olduğu kesinleşmiş karar, genel kurulların çalışmasına zarar gelmemesi açısından büyük önem taşıyordu. Ancak bu kararı uygulatması gereken başta Spor Genel Müdürlüğü yetkilileri olmak üzere, durumun vehametini göremeyen yetkililer; konuyla ilgili spor kamuoyuna, Danıştay kararını uygulamama gerekçelerini bir an önce açıklamalıdırlar. Unutulmasın; “Hukuk, bir gün herkese lazım olacaktır...”

Yıllardır oynanan bu tiyatro artık bitirilmeli

Federasyonlarımızın yönetim biçimi hakkında artık karar verme zamanı geldi de geçiyor bile... Bağımsız yönetildiği iddia edilen federasyonlar, sadece evrak üzerinde ve ‘sözde bağımsızlık’tan kurtarılmalıdır. Başarısı perçinlenmiş bazı Avrupa ülkelerindeki yönetim biçimleri örnek alınarak hazırlanacak düzenlemeyle federasyonlar gerçek anlamda bağımsız hale getirilmelidir. Bu süreçte yanlış yapanlar hakkında da derhal gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. Gençlik ve Spor Bakanlığı ve ilgili birimler de imtiyaz tanımadan denetimlerini yapmalıdır. Eğer bunu yapamıyorsak; tüm federasyonlar yeni düzenlemeyle Gençlik ve Spor Bakanlığı’na tamamen bağlı hale getirilmeli, başkanı ve yönetim kurulunu belirleyerek yıllardan beri oynanan tiyatroya bir son verilmelidir.

Artık zaman, laf değil hizmet üretme zamanı

Zaman su gibi akıp gidiyor. Elimizi çabuk tutalım. Uyumayalım, uyutmayalım, makamları, devlet imkânlarını şahsi menfaatlerimiz ve çıkarlarımız için değil, Türk gençliğinin ve ülkemizin yeniden inşaası için kullanalım. Ülkemiz, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde içte ve dışta bir çok sorunla mücadele ederken; FETÖ, PKK, PYD gibi birçok terör örgütlerine karşı tam bağımsızlık mücadelesi verirken, herkese düşen ‘yük olmak değil yük almaktır’...

Zaman, bu zaman... Artık çok çalışma, sporumuzun ve gençliğimizin geleceğini sağlam temeller üzerine inşa etme zamanıdır. “Tabi biliyoruz”, “En kısa sürede çözülecek”, “Benden öncekinin suçu”, “İmkân yok” gibi cümleleri artık duymak istemiyoruz. Allah rızası için kime ne düşüyorsa; koyalım elimizi taşın altına... Biraz istek, biraz cesaret, biraz sabır... Doğru yoldan şaşmadan, ‘kul hakkı’ yemeden atılan her adım, işbirliği-güç birliği içerisinde bizi istediğimiz noktaya kısa sürede taşıyacaktır. Yeter ki lafta değil, icraatta adım atan memleket sevdalıları çıksın meydana ve yanlış giden ne varsa ‘dur’ desin.

NOT: 2017’yi bugün geride bırakıyoruz. 2018 tüm ülkemize sağlık, mutluluk, huzur dolu günler getirsin. Hep dediğimiz gibi; maksat hep spor olsun...

31 Aralık 2017, Pazar 06:00
YAZININ DEVAMI