Arama

Popüler aramalar

‘’Lig heyecanı başlarken…‘’

1959’da başlayan Türkiye Futbol Ligi’ni 1965-66 sezonundan bu yana izlemekteyim. Bu yıllar çocukluğuma denk gelir ve iki yıl üst üste Beşiktaş şampiyon olmuştu. Lig tarihine bakıldığında 23 şampiyonlukla Galatasaray başarılı görünse de Fenerbahçe daha dikkat çekici. 19 şampiyonluk, 23 ikincilik. Beşiktaş’ın 13 Galatasaray’ın ise 11 ikinciliği var.

1984-85 sezonunda yazmaya başladım, siz değerli okurlarım karşısında 40. Yıla doğru giderken her yazımı bir sınav olarak nitelendirmekteyim. İlk maç yazım eski Ali Sami Yen’de oynanan Galatasaray-Boluspor karşılaşmasıydı. Boluspor kalecisi Hikmet’in başarılı kurtarışları sonucu maç 0-0 bitmişti.

Özkan Sümer’i kim aşacak?

En azından yazmaya başladığım 39 yıl boyunca teknik direktörlerimizin futbolumuza getireceği yenilikleri hayal ettim, bugüne değin de herhangi bir farklılık göremedim. Üniversite yıllarımda tanık olduğum Özkan Sümer’in Trabzonspor’a uygulattığı “şok pres” benzeri bir yeniliğe henüz rastlamadık. Türk futbolu kendi Pep Guardiola’sını ya da Jurgen Klopp’unu ne zaman çıkartacak?

Futbolumuz için “yenilik” olarak nitelendirebileceğimiz farklılığı büyük takım hocalarından beklemiyorum. Onların işi başından aşkın! Şampiyonluktan başka düşündükleri bir şey yok! Bu bağlamda yenilik söz konusu olduğunda dört büyüklerin dışındaki kulüplerin hocalarına bel bağlamaktayım.

Almanya’da da Bayern Münih’in değil Mainz’in hocası Jürgen Klopp Gegenpres’i buldu. Üstelik Klopp Almanya ikinci liginde görev yapmaktaydı. İki yıl uğraştıktan sonra takımını birinci lige çıkarttı. Hani bizim medyanın eleştirileri ağır bulunur ya, Klopp’un saçları ve fizik yapısı bile ilk başta alay konusu yapılmıştı.

Harry Potter’a benzetilen Klopp’un başarısı

Dağınık saçları ve taktığı metal çerçeveli gözlükleriyle Harry Potter’a benzetilen, bu görüntüleri ile bir teknik direktörden çok komedyene andıran Klopp’tan çalıştırıcı olamayacağı bile söyleniyordu. Mainz ile iki yıl şampiyonluğu kıl payı kaçırdıktan sonra üçüncü yıl zafere ulaştığında alçakgönüllü ve samimi konuşmalarıyla tüm tribünler ona hayran olmuştu.

KLopp Alman futbolunda öylesine sevildi ki o günlerde parti kursa iktidara geleceğini bile söyleyenler vardı. Dortmund’da yaptıklarından sonra ona büyücü” diyenler de oldu. Ancak Klopp’un oynattığı futbolun altında büyü değil çağdaş ve ilerici bir düşünce vardı.

“Eğer taktiğiniz çok iyiyse sizden çok daha güçlü takımları yenebilirsiniz” diyordu Klopp. İşte size başarı formülü!  Oyuncularınızı son nefesine kadar koşturun ve bütün sezon taktiğe ağırlık verin. Bu konuda yöneticilerinizi de ikna edebilirseniz sezonun ikinci yarısında takımlarınızdaki farkı herkes görecektir.  

 

10 Ağustos 2023, Perşembe 11:31
YAZININ DEVAMI

‘’Şenol Güneş ve gençler…‘’

1991 yılında İstanbul Beylerbeyi’ndeki Atatürk Eğitim Merkezi’nde açılan teknik direktörlük kursunu birlikte bitirdik Şenol Güneş ile. Tanışmamız çok daha öncesine dayanır. Beşiktaş’ın altyapı sorumlusu olan Mehmet Ekşi ve birçok ünlü eski futbolcu da vardı kursta.

Güneş’in o günlerde bel fıtığı rahatsızlığı vardı. Bazı derslere sedye ile gelerek katılıyordu. Laf aramızda, sonraki kursları Beylerbeyi’ndeki set üstü kahvesinde bitiren bazı ünlüleri bildiğimden Şenol Güneş’in özverisine hayranlık duymuştum.

Ne var ki sonraki yıllarda teknik direktörlük uygulamaları sorunlu gelmeye başladı bana. 1996’da benim de yerinde izlediğim, Trabzonspor 1-0 öndeyken 2-1 kaybettiği ve bordo mavililerin şampiyonluktan olduğu Fenerbahçe karşılaşması onun yaşamında iyileşmesi zor olan bir yara olarak kaldı hep.

Güneş gençlere güveniyor mu?

Yıllarca dikkat ettiğim ve anlamakta zorlandığım başka bir yanı ise genç futbolcularla ilişkilerinin sorunlu olması. Düşünüyorum da Şenol Güneş’in futbolumuza armağan ettiği bir genç oyuncu var mı diye, ama bir tek isim bulamıyorum. Eğitimci olarak nitelendirilen Şenol Güneş neden gençlere güvenmez? Oysa eğitimci teknik direktörlerin başat özelliğidir gençlere güvenmek değil midir?

Valerien İsmael’den görevi devraldığında da ilk uygulaması şampiyon takımın kalecisi Ersin Destanoğlu’nu kulübeye mahkum etmek oldu. Tamam, kaleci kalecinin halinden anlar. Mert Günok Volkan Demirel’in yediği iken bile çok iyi kaleciydi. Ancak Ersin Beşiktaş ve futbolumuzun geleceği Mert ise geçmişidir. Ersin’in parasal olarak kalecilik değerinin ne kadar düştüğünü tahmin edebilirsiniz. Ersin oynasaydı Beşiktaş ligi sekizinci mi bitirecekti?

Semih ve Demir Ege Şenol Hoca’nın sınavıdır

Şimdi Şenol Güneş’in elinde iki genç oyuncu var. Semih Kılıçsoy ve Demir Ege Tıknaz… Bu iki gencin ayarında iki yabancı futbolcu almaya kalksanız her birine 10-15 milyon Euro vermeniz gerekir. Üstelik Semih Kılıçsoy Real Madrid ve Ajax gibi birçok ünlü takım tarafından izleniyor kulağıma geldiği kadarıyla…

Sanırım bu sezon Şenol Güneş’in en önemli sınavı bu iki genç olacak. Beşiktaş yönetimi transfer yapmıyor diye taraftarlarınca protesto edilirken Şenol Hoca’nın tavrı ne olacak? Tribünler bir Avrupa kupası maçında yönetimi protesto ederken Güneş Demir Efe ve Semih’in ellerinden tutarak protestocuların önüne götürse nasıl karşılanırdı acaba?    

 

01 Ağustos 2023, Salı 08:15
YAZININ DEVAMI

‘’Tarihin en büyük transfer çalımı‘’

Transfer dönemlerinde, transfer edilecek futbolculara ilişkin atılan çalımlarda Fenerbahçe ve Galatasaray’ın birbirlerine üstünlük sağladığı bilinmektedir. Bana sorarsanız tarihin en büyük çalımını 1973 yılında Fenerbahçe Cemil Turan’ı kaçırıp renklerine bağladığı gün atmıştı. Sarıyer’den İstanbulspor’a giden ve sarı siyahlı forma altında yıldızlaşan Cemil Turan’ın kaçırılışı aksiyon filmlerine konu olacak nitelikteydi.

O günleri çok iyi anımsıyorum. Cemil Turan henüz Sarıyer’de oynarken Metin Oktay tarafından “10 numara senin” diyerek kaçırılmış, Çeşme’deki yazlığında uzun süre saklamıştı. Ancak Metin Oktay başka bir futbolcunun transferi için İstanbul’a gidince Cemil Turan otobüsle İstanbul’a dönmüş, Sarıyerli yöneticiler onu gizlice İstanbulspor’a vermişlerdi.

Orgeneral Muhsin Batur da devrededir

Cemil Turan İstanbulspor’da o dönemin yıldızlarından biri oldu. Fenerbahçe ile Galatasaray Cemil Turan’ın peşini bırakmamışlardı. Dönemin kabadayılarından Sultan Demircan İstanbulspor Başkanı Nirun Şahingiray’ı tabancayla tehdit edip Fenerbahçe’ye transferini istemişti. Bu yüzden Demircan hapse girdi.

O günlerde Hava Kuvvetleri Komutanı olan Muhsin Batur’da Cemil Turan’ın Fenerbahçe’ye transfer olması için İstanbulspor yöneticilerine baskı yapmıştı. Cemil Turan ile hemşeri(Rize) olan Sultan Demircan hapiste de boş durmuyordu. Adamları tarafından kaçırılan Turan uzun süre Demircan’ın villasında saklandı.

“Fenerbahçe’ye gitmezsem futbolu bırakırım”

Altı ay futbol oynamayıp bireysel antrenmanla yetinen Cemil Turan “Fenerbahçe’ye gitmezsem futbolu bırakırım” demişti. Sonuçta Fenerbahçe’nin Asbaşkanı Emin Cankurtaran Turan’a sarı lacivertli formayı giydirdi. İstanbulspor’a ödenen transfer bedeli 1.475.000 liraydı ki bu para milyonu aşan ilk transfer olarak futbolumuzun tarihine geçti.

Cemil Turan ilk yılında 14 gol ile gol kralı Fenerbahçe’de şampiyon oldu. İkinci yılında ise takım kaptanlığına getirildi.

Metin Oktay gibi Türk futbolunun efsanelerinden, beyefendiliği, örnek kişiliğiyle yanlı yansız herkesin sevgi ve saygı gösterdiği bir futbol insanının, o dönem için futbolcu kaçırmanın yolunu açmış olması futbolun ilginç rastlantılarından biri olsa gerek…  

25 Temmuz 2023, Salı 13:26
YAZININ DEVAMI

‘’Spor yazarları neden antrenman izlemez?‘’

Her şey gibi futbolun içindeki ilişkiler de durmadan çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Sözgelimi günümüzden yaklaşık olarak 30 yıl önce yazarlar büyük takımların antrenmanlarını izlerlerdi. Oturduğum semt Fulya’ya yakın olduğu için Gordon Milne’in Beşiktaş’a yaptırdığı antrenmanların çoğunu izlerdim. Bu antrenmanların niteliğini ve amacını o günlerde çalıştığım Cumhuriyet gazetesinde yazardım.

Uzmanlık alanı futbol olan bir yazarın büyük takımların antrenmanlarını izlemesi sıradan bir olay değildi. Bir yazarın yazdığı yorumlar başka yazarlar tarafından okunup kendi yorumlarını da katarak kamuoyuna bilgi olarak yansırdı.

Gordon Milne ile tanışmamız…

Bir Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinden önce iki takımın son antrenmanlarını izleyip maç önü değerlendirme yapmıştım. Maç günü İnönü Stadı’nın basın tribününde karşılaştığım rahmetli İslam Çupi Ağabeyim, elindeki Cumhuriyet gazetesini göstererek “yine bize yazacak bir şey bırakmamışsın” diyerek gönlümü okşadı.

Gordon Milne’in tercümanı rahmetli Ali Emeç Cumhuriyet gazetesi okurudur hemen hemen bütün yazılarımı İngiliz teknik direktöre tercüme edermiş. Bu sayede Milne benimle tanışmak istemiş, tanıştık, dostluğumuz ilerledi. Antrenmanlardan önce tribünde olduğumu bile kontrol ederdi bazen.

Beşiktaş’ın Altın Yılları adlı kitabım yayıma hazırlandığında Türkiye’den ayrılmıştı. Kitap, ağırlıklı olarak Beşiktaş’ın üç yıl üst üste şampiyon olduğu yıllardan söz eder. İsteğimi kırmayıp kitabıma bir de ön söz yazma inceliğini göstermişti Milne.

Fatih Terim ne dedi?

Yıllar her şeyi değiştiriyor dedim ya 2000’li yıllara doğru gelindiğinde spor yazarları ile kulüp yöneticilerinin arasına kara kedi girdi sanki. Yöneticiler profesyonellik şemsiyesi altına sığınarak antrenmanları basına kapattılar. Oyuncular ve teknik direktörlerle söyleşi yapma isteğini de izne bağladılar. Hatta bu söyleşiler için para talep edenler bile oldu.

Fatih Terim ile bir görüşme yapmak için Florya’ya gittiğimde, antrenman sahasının etrafına duvar çekildiğini gördüğüm, çok garipsedim. Basın mensupları bu duvarın arkasından sahayı gözlüyorlardı. Terim ile görüştüğümde “bu nedir, dünyada duvarlar yıkılırken spor alanının etrafına duvar çekilir mi?” diye sordum, yanıtı oldukça politikti: “Sizin için değil!”

Aziz Yıldırım bizi nasıl karşıladı?

Aynı dönemde yine bir Fenerbahçe-Galatasaray derbisi vardı. O günlerde Fanatik gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olan Necil Ülgen bizlere takımların antrenmanlarını izleme önerisinde bulundu. Bana Samandra’daki antrenmanları izlemek düştü.

Bir akşam antrenmanını izlemek için Samandra’ya gittiğimizde basın mensupları için uzak bir yere gözetleme kulesi benzeri bir yapı kondurulduğunu gördüm. Çocukluğum Çıldır’da geçtiği için Gürcistan sınırındaki gözetleme kulelerini çok iyi bilirim. Yapı hemen hemen aynıydı, asker nöbet kulesi gibi…

Alex’li Fenerbahçe antrenmanını sahanın öbür kenarında yapıyordu. Akşamın sisi çökmüş neredeyse futbolcuların hiçbiri seçilemiyordu. O arada Aziz Yıldırım ile karşılaştık. Gözetleme kulesini sordum o da politik bir yanıt verdi: “sizin için değil, isterseniz sahanın öbür tarafına dolaşabilirsiniz.” Ancak diğer tarafa geçiş yoktu.

Böyle durumlarda akılıma Cumhuriyet gazetesinin efsane spor müdürü Abdülkadir Yücelman gelir. Büyük takımların muhabirleri kendilerine engel konduğunu Yücelman’a dert yanarken spor yazarlığının başöğretmenlerinden nam-ı diğer Abdül Ağabey “antrenmana gidin, sizi sahaya almadıklarını yazın. Bu da haberdir” derdi. Ben de Yücelman’ın öğrencilerinden biri olarak o gün antrenmanı değil, çevreyi yazdım.

Futbol çoktan beri “alan” ve “zaman” oyunudur

Bu boğucu sıcaklarda kulüpler peş peşe pahalı transferler yapıp sezona hazırlanırken anılara gezinti yapmak da nereden çıktı diyebilirsiniz. Kulüplerin antrenmanını izlemek, okurlara bilgi aktarmak futbolcuların ve teknik direktörlerin çalışmalarının denetlenmesi anlamına gelebilir.

Affınıza sığınarak yazıyorum, futbolda “alan” ve “zaman” duygusunu gazete köşelerine taşıyan ilk insanlardan biriyim. Bugün artık alan ve zamanı iyi değerlendirebilen oyuncular futbolun gözdeleridir.

Bu bağlamda iyi teknik direktörler futbolcularına nasıl alan yaratabileceğini ve futbolcularının o alanları nasıl kullanabileceklerini öğretebilenlerdir. Bu artık öyle standart bir hale geldi ki futbolcular hocalarından alan yaratma çalışmalarını talep eder duruma geldiler. Salt bu yüzden bile büyük takımların antrenmanlarını izlemek, çalıştırıcıların bu konuyu ne kadar önemsediklerini gözlemek isterdim

22 Temmuz 2023, Cumartesi 08:14
YAZININ DEVAMI

‘’İyi futbolcunun tanımı…‘’

Sezon başı transfer çalışmalarından sonra hazırlık dönemine geçilmesinin amacı kazanan bir takım yaratmaktır kuşkusuz. Ne var ki futbolda kazanmanın formülünü bugüne değin kimse bulamamış. Hatta futbola ön libero olarak başlayıp sürekli ileri gittiği için altyapı hocası tarafından forvete alınmış olan Alman Thomas Müller bu konuya neredeyse bilimsel bir yaklaşımda bulunmuş.

Neredeyse öncülü Gerd Müller kadar tahmin edilmesi zor goller atan Thomas Müller şöyle diyor: “Futbol çok değişken bir oyun. Dünyanın en iyi 15 bilim insanı bir araya gelseler, kazanmanın formülünü yazamazlar. Bu yüzden de yapabileceğiniz tek şey olabildiğince hazır olmak.”
Bilim insanları futbolda kazanmanın formülünü bulamasalar da olabildiğince hazır olmak için kafa yoruyorlar. Futbolun neden diğer elit sporlardan farklı olduğu konusunda araştırma yapıyorlar.

Tanju Çolak ve Rıza Çalımbay örneği…
Sözgelimi bireysel sporlarla uğraşanlar ya da müzisyenler her gün saatlerce antrenman yaptıkları halde futbolcular neden 20’li yaşlardan sonra teknik çalışmanın üzerinde fazla durmuyorlar. Tanju Çolak gibi antrenmandan sonra gol vuruşu ya da Rıza Çalımbay’ın orta çalışması futbolda az görünen örneklerdir.
Dünyanın en iyi futbol takımları ya da oyuncuları bir Flarmoni Orkestrası gibi saatler boyunca hatasız bir performans neden gösteremiyorlar? Çünkü futbol karmaşık bir oyundur. Flarmoni Orkestrası’nda görev yapan müzisyenlerin sazlarının akordunu bozacak rakipler yoktur.

Arsene Wenger’e göre iyi futbolcu…
Futbolcular ne denli çok antrenman yaparlarsa yapsınlar sağ kanattan, birkaç metre ötesindeki oyun kurucusuna hatalı pas veren bir oyuncunun bu pası geri alıp, hatasız bir şekilde tekrarlamak şansı yoktur. Çünkü sahadaki hiç kimse o pasın verildiği anlarına geri dönemezler. Bu tür hatalı paslarla oyun içinde birçok kez karşılaşan futbolcular ister istemez düşünsel olarak gerilerler.

Bu bağlamda iyi bir futbolcu olmak ya da uyumlu bir takım oluşturmak kısa zamanda zordur. Arsene Wenger iyi futbolcunun tanımını şöyle yapmış: İyi bir futbolcu, öngörülemez bir duruma hatasız çözümler üretebilen oyuncudur.” Bu tanıma uyan futbolcu bulmak artık çok zordur, bulsanız bile transfer etmeye bütçeniz yetmez. Onun içindir ki transfer döneminde öngörülebilenleri yapan futbolcularla idare ediyoruz.

19 Temmuz 2023, Çarşamba 12:28
YAZININ DEVAMI

‘’Jesus, Arda Güler’i geliştirdi mi?‘’

Jorge Jesus’un kariyeri ve geçmişte edindiği başarılara kim ne diyebilir? Ancak futbolda her yeni başlangıçlar yeni durumlara gebe olduğu için geçmişte ki deneyim ve kazanımlar geleceğin garantisi olamaz.

Bambaşka bir coğrafyada, farklı inanç ve kültür ortamlarında, yeni insanlarla birlikte olmak teknik direktörleri yeniden başa döndürür. Bir sezonun bitiminden sonra başka bir sezonun başlangıcı hatta bir maçın bitiminden sonra arkadan gelen başka bir karşılaşma da hep yeni durumlara gebedir.

Teknik direktörler futbolun hızlı değişim ve dönüşüm anlarında hata yapabilmeleri kadar eleştirmenlerin de o hataların peşinde olması son derece doğaldır. Benim için Jesus’un en önemli hatası gereğinden fazla transfer yapıp bu futbolculardan iskelet bir kadro oluşturamaması ve daha da önemlisi Arda Güler’e sezon başlangıcındaki kadrolarda yer bulamamasıdır.

Arda sezon başında oynatılsaydı…

Arda sezon başından itibaren takımın önemli bir parçası haline getirilebilse belki bugün Real Madrid onun “gelişme ihtimali” ne değil de gelişmiş haline yatırım yapardı. Bu da hem Fenerbahçe’ye hem de Arda Güler’e her bakımdan daha fazla değer katardı.

“Jesus Arda’yı geliştirip sonra oynattı” diyenlerin de haklılık payı olabilir. Arda devamlı oynayıp herhangi bir olumsuzluk nedeniyle takımın dışında kalsaydı öncelikli olarak eleştirilen yine Jesus olacaktı.

Çünkü futbolda yaşanan olaylar karşısında teknik direktörlerin ne kadar gerekçesi varsa yorumcuların da ondan daha çok eleştiri yolları vardır ancak bazen eleştirmenler de futbolun değişkenlikleri içinde çaresiz kalabiliyorlar.

Futbol herkesi yanıltabilir…

Sözgelimi 2012 Avrupa Futbol şampiyonasında yaşanan bir olay… Turnuvanın yarı finalinde Almanya İtalya’ya yenilerek elendi. Maçtan sonra Alman eleştirmenler takımı topa tuttu.

Yoğun eleştirilerin başında da Alman futbolcuların maçtan önce yapılan seremonide milli marşı İtalyanlar gibi avazı çıktığı kadar bağırarak okumadıklarıydı. Gelin görün ki ulusal marşında söz olmayan İspanyollar finalde İtalya’yı 4-0 yenerek Avrupa şampiyonu oldular…

17 Temmuz 2023, Pazartesi 14:18
YAZININ DEVAMI

‘’Mehmet Büyükekşi ne diyor?‘’

Futbol hikayeleri yıllar boyunca tekrar tekrar yazılıp, değişime uğrarlar. Bu yeniden yazım süresince sıradan olaylar maçın kilit anlarına, atılan ya da kaçırılan goller maçı tanımlayan anlara, skorlar sonuçlara, sonuçlar da ülke futbolunu tanımlayan tarihi sonuçlara dönüşürler. Bu sonuçlar bir çağı kapatıp, bir başkasını açarlar.

Ya karanlıklar aydınlıklara ya da aydınlıklar karanlıklara yol verirler bu maçlarda. Ne var ki ülkenin geneline yayılmış olan eğitim ve dolayısıyla üretim seferberliği en azından karanlıkları geciktirmek için önemli bir hamle olarak kabul görmüştür.

Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi yeniden başkan seçildiği günlerde 5000 oyunculuk bir genç futbolcu adayını izleme altına aldıklarını açıklamıştı. Bu açıklamayı duyduğumda aklıma ilk olarak Almanya geldi.

Almanya altyapı devrimini nasıl yaptı?

Bilindiği gibi Almanya 1972’de Avrupa Şampiyonu 1974’de de Dünya Şampiyonu olduktan sonra 2000 yılında tam bir çöküş yaşadılar. Milenyuma girerken ülke federasyonu bir felaketin eşiğinde olduklarını fark etti. Profesyonel bir zemin üzerine inşa edilen Alman futbolu çökmek üzereydi. Tam da bu noktada altyapı devrimini yeniden yapmaya karar verdiler.

Öncelikle 1998’de Dünya Şampiyonu, 2000’de de Avrupa şampiyonu olan Fransızlara bu işi nasıl başardıklarını sordular. Paris’te açılan 150’şer bin çocuktan oluşan üç okuldan yetişen oyuncular üst üste iki uluslararası futbol başarısı kazanmıştı. Bu okulların yöneticisi Ernest Jakie’yi Almanya’ya davet edip fikirlerini öğrendiler.

Sadece kulüpler bu işi başarabilirler mi?

Bunun üzerine Federasyon bütün kulüpler için altyapıyı zorunlu hale getirdi. Sadece kulüplerle bu işin başarılamayacağını Federasyonun da işin içinde olmasının gerekliliğine inandılar. Dünyanın her yerinde olduğu gibi altyapı denilince herkes olumlu düşünür hatta uygulanması için de bol bol konuşulur. Ancak “hadi başlayalım” denilince de işler oldukça ağırdan alınır.

Ne var ki Almanya Futbol Federasyonu çöküşü durdurmakta kararlıydı. Bu çöküş durdurmak için de iş sadece kulüplere bırakılamazdı. Federasyon kendi özkaynak sistemini kurdu. İlk adımda 11-12 yaş arası çocukların temel eğitimi bölgesel federasyonların elinden alınıp merkezi bir sisteme bağlandı.

600 bin çocuktan oluşan havuz

Ülke çapındaki eğitim merkezi sayısı 366’ya çıkarıldı ve bu sayede federasyona bağlı 1.300 çalıştırıcı her yıl 600,000 genç yeteneği izleme şansı buldu. Bu arada yıllık eğitim bütçesi de 14 milyon Avro’ya çıkartıldı. 2006’da Dünya Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak olan Almanya böyle bir özkaynak hamlesi yaptı.

Peki, sonuçta ne oldu? Almanya 2006’da Dünya üçüncüsü, 2010 da Dünya ikincisi ve 2014’ün yarı finalinde Brezilya’yı kendi evinde 7-1 yendikten sonra finalde Arjantin’i yenip Dünya Şampiyonu oldu. 600 bin yetenekli çocuğu bir havuzda toplayıp eğiten Almanya toplamda 600 üst düzey oyuncuya sahip oldu.

Çünkü 1000 çocuktan bir üst düzey oyuncu çıkmaktadır. 600 yetişmiş oyuncunun içinden seçilen Almanya ulusal takımı da kademeli olarak yükselip Dünya Şampiyonu oldu. Peki, biz Mehmet Büyükekşi’nin sözünü ettiği 5000 çocuktan beş üst düze oyuncu çıkartabilecek miyiz? İşte asıl mesele…  

07 Temmuz 2023, Cuma 15:11
YAZININ DEVAMI

‘’Teknik direktör mü yoksa futbolcu mu?‘’

Yurt içi ve yurt dışında başarıya odaklanmayı gelenek haline getiren takımlarımız yeni sezon çalışmaları için sezon açmaya başladılar. Geçen sezon şampiyon olan Galatasaray’ın da zirvenin hemen altında kalan diğer büyüklerin de yeni sezon çalışmaları içinde birinci öncelikleri her zaman olduğu gibi yine yeni futbolcu transferi peşinde koşmak…

“Futbol iyi futbolcuyla oynanır” klişesinin bir mantığı var kuşkusuz. Çünkü şu anda futbola yakın olmasa da futboldan sonra gelen kitle sporlarının büyük çoğunluğu “koç” ya da “hoca” merkezlidir. Ancak futbolun merkezinde futbolcu vardır.

Çoğu zaman sahada ne yapması gerektiğini soran gözlerle kenarındaki teknik direktörüne bakan futbolcular olsa da futbol kenardan gelen direktiflerle yol alan bir oyun değil. Futbol o denli akıcı, ani ve hızlı değişkenler içermektedir ki kenara bir göz atmaya bile zaman bulunamaz genellikle.

Oyunun kontrolü futbolcuda mı olmalı?

Futbolda sahaya çıkan oyuncular oyunun kontrolünü kendi ellerinde bulundurmak zorundadırlar. Her şey teknik direktör tarafından maç öncesinde planlansa da oyun içindeki anlık değişiklikler için futbolcular inisiyatif almak durumunadırlar.

Sözgelimi teknik direktörler futboldaki en zayıf anın topun kaybedildiği an olduğunu söyleyebilir, bu durumda topun nasıl geri kazanılacağına ilişkin planlamayı da oyuncularına anlatabilir. Ancak top rakibe geçtiğinde onların nasıl hareket edeceğine ilişkin elde sınırlı bilgi olduğundan o an doğabilecek sorunu giderebilmek için futbolcuların kişisel davranışları belirleyici olur.

Zamanla futbolcular teknik direktöre mi benzer?

Kollektif başarı bireysel dehadan daha değerlidir. Bu başarıyı sağlayabilmek için teknik direktörlerin uzun sure bir takımda çalışması gerekir. Aynı teknik direktörle uzun dönem çalışan takımların bir süre sonra teknik direktörlerinin karakterini yansıtmaya başladığı söylenir.

Günümüzde hemen hemen her takımın oyun anlayışının önemli bir parçası haline gelen topa sahip olmaya dayalı futbolu içselleştirmek için aynı teknik direktörle uzun zaman birlikte çalışmak gerekmektedir. Özellikle altyapıdan birlikte gelen oyuncu grubuna sahip değilseniz uzun süreli birliktelik ön koşuldur.

İyi futbolculardan kurulu takımlar topa sahip olarak oyunun kontrolünü ellerinde tutarlar. Bunun için çok çalışmak ve alan içinde çok hızlı hareket etmek esastır. Futbolda alan duygusu, oyun anlayışı içinde, bulunmaya ya da kullanılmaya çalışılan değil, rakip oyununu bozmak için, rakibe verilmemesi gereken bir şeyden ibarettir.    

04 Temmuz 2023, Salı 14:23
YAZININ DEVAMI