Arama

Popüler aramalar

‘’Hocalar neden eleştirilir?‘’

Bir takım iyi oynar, gol atıp maçı kazanır ya da bu galibiyette yapılan organize savunma rol oynarsa doğal olarak futbolcular övülür. Elbette ki hocanın payı da teslim edilir. Ancak galibiyetlerde genellikle aslan payı futbolcularındır.

Takım maçı kaybederse kötü oynayan oyuncular eleştiri alabilir ama o oyuncuları gereği gibi oynatamadığı, takım kurgusunda ya da oyuncu seçiminde sorun olduğu ileri sürülerek asıl ağır eleştiriler hocalara yöneltilir. Özellikle büyük, derbi ya da final maçları yitirildiğinde hocalara akla gelmeyecek ağır eleştiriler yöneltilir.

Bu eleştirilerin temel nedeni taraftarların çok çeşitli ve değişik fikirleri olmasıdır. Özellikle yorumcuların fikirleri ve konuşmaları bu çeşitliliğe katkı yapar. Maç kazanılıp ya da kaybedildiğinde hocanın daha önce neler yaptığı hangi sorunlarla uğraştığı, bazen çözümü hocanın boyunu aşan sorunlarla baş etmeye çalışarak maça çıktığı kimsenin aklına gelmez.

Hocaların işi giderek zorlaşıyor

Futbolun giderek bir kitle sporu olmasından sonra hocaların işi futbolcular ve futbolun diğer unsurlarına göre çok zorlaştı. Örneğin oyuncular günde çift antrenmandan yakınırken, hocalar onlardan önce antrenman sahasına gelip bir yandan antrenman yaptırırken diğer taraftan gelecek maçın planlamasını yapar. Kadroyu gözler, sakat olan oyuncuların durumunu kontrol eder, oyuncuların sorunlarıyla bazen kaprisleriyle uğraşır ve taktiklerin planlamasını yapar.

Özetlemeye çalıştığım bu sorunlar hocanın profesyonel takımdaki sorumluluklarından bazılarıdır. Ancak hoca kulübün geleceğini de düşünüp tüm oyuncuların değer kazanması için uğraşırken kulübün genç takımlarıyla da ilgilenmesi gerekmektedir. Üst yapıya geçecek oyuncuların kulüp için ne denli değerli olduğunu hocaların bilmesi gerekir.

Oyuncular formsuz olabilir ama hocalar asla!

Bir yandan rekabet sürerken diğer yandan da kulübü yetenek avcılarının önerdiği oyuncuların görüntülerini gerekirse maçlarını izlemek zorundadır. Tüm bunlardan sonra gelecek maçtaki rakibin analizini de eldeki verilere göre izlemek, bir karara varmak durumundadır. Oyuncuların belli bir süre formsuz olma ya da form dalgalanması yaşaması normaldir ama hocaların formsuz olma hakkı yoktur!

Bütün bunların yanında profesyonel sözleşme yaptığı halde çocuk ruhlu oyuncular, içine kapanık olanlar ve hocayı istismar eden oyuncular bile olabilir. Hocalar bütün bu sorunlarla ilgilenirken tribünlerden bakanlar sadece yeşil alanda olanlara odaklanır.

Bir hoca bazı durumlarda kuşku anları yaşayabilir. Rakip oyuncuların sahadaki oyun tarzı ve hakemin verdiği kararlar hocada gerilime neden olabilir. Ancak işinin gerilimiyle başa çıkacak kadar güçlü olmalıdır.

Hocaların eleştirilmesi yeni değildir, gelecekte de azalmayıp daha da artacaktır. Hocalara düşen bütün eleştirilerle baş etmenin yolunu bulmaktır. Bu bazen bir diplomat gibi konuşup bazen de az şey söyleyip çok şey anlatmakla mümkün olabilir.  

22 Haziran 2023, Perşembe 13:21
YAZININ DEVAMI

‘’Umut Nayir bize ne anlatıyor?‘’

Beşiktaş forması giydiği günlerde Galatasaray’a bir ön direk golü atmıştı. O an Umut Nayir’ı Polonya asıllı Alman santrfor Miroslav Klose’ye benzetmiştim. Beşiktaş’ın iyi bir santrforu olduğunu, gelecekte çok daha başarılı olacağını düşünmüştüm.

Ancak ne hikmetse benim beğendiğimi kimse beğenmiyor! Umut Nayir’ın adı büyük, transfer bedeli yüklü oyuncular yüzünden Beşiktaş ile yolları ayrıldı. Küme düşen Ümraniyespor’da attığı 17 gol sonrası Ulusal takıma seçildi.

Bir santrforun takımına yararlı olmak için fazla gol atması gerekmeyebilir. Bir orta alan oyuncusu da takımına yararlı olmak için olağanüstü gol pasları atamayabilir. Bir büyük takıma gelmişse mutlaka yararlı olduğu yanları vardır. Onu görmek ve onun olumlu yanlarının takım üretimine katkı yapabilmesinin yolları aranmalı, bulunabilmeli. Oyuncu ancak böyle gelişip aşama yapabilir.

Bilgi geleceğe armağandır

Yani bilginin aşağıdan yukarıya doğru kurulması gibi futbolun hücrelerine kadar inmek gerekir. Oyuncunun son noktada golü atmasına değil, o gol anının gerçekleştiği noktaya nasıl geldiği incelenip ayrıntıları görülebilmeli. İster bir makine olsun isterse de bir futbolcu, bu yapıların neleri başaracağını bilmek ve görmek için iç mekanizmalarını anlatan bilgiye ulaşmak gerekir. Bilgi toplumun geleceğine armağandır.

Beşiktaş’tan Umut Nayir’ı göndermek o an için doğru görünse de görüntünün arkasındaki gerçekler uygulamanın yanlışlığını ortaya çıkarmıştır. O gün Beşiktaş’ta görev yapan teknik adam ve yöneticilerin kararları zamanın sınavından geçmemiştir. İkmale kalan Umut Nayir değil onlar olmuştur…

14 Haziran 2023, Çarşamba 17:43
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray’ın attığı gol sayısı Fenerbahçe’ninkinden büyüktür!‘’

Büyük olasılıkla TÜBİTAK’ın yayımladığı popüler bilim kitaplarından biri olan “Matematik Sanatı” adlı eserden aklımda kalmış şu özlü söz: “Matematik yaşamın ta kendisidir.” Futbol da yaşamın belli alanlarda özelleştirilmiş bir çeşitlemesi olduğuna göre matematiğin ve sayıların gösterdikleri gerçeklerin altında hayata ilişkin veriler olduğunu özümsememiz gerekmektedir.

Bu gerçekleri tam olarak içselleştiremezsek futbolda uygulanan atak ve savunma ilkelerinin içine yerleştirdiğimiz oyuncuların kusurlarını görmekte zorlanırız. Örneğin atak ve savunma ilkelerine göre neden Nelsson-Abdülkerim ikilisi Szalai-Samet birlikteliğinden daha iyidir?

Bunu görmek için savunma davranışlarındaki derin istatistikleri ve matematik sanatının gösterdiklerini fark etmek gerekir. Bu da hocanın işidir. O derinlikleri herkes görmez, zaten görmesine de gerek yoktur.

Okan Buruk neden Barış Alper’i tercih etti?

Bunlar meslek adamlarının işidir. Okan Buruk bu ikilinin arasına iki Fenerbahçe maçında da neden Barış Alper’i koşturdu? Jorge Jesus’un böylesine incelikli bir anlayışını neredeyse lig boyunca göremedik.

Bu incelikli davranışlar sezon başında takım kurulurken hesaplanır. Jesus transfer ettiği 15 oyuncunun hiçbirinden gerekli verimi alamadı. Bir yanda Arao ve Lincoln, diğer tarafta Torreira ve Rashica ya da Oliveria, Mertens hatta Mata…

Savunma prensipleri neden Fenerbahçe’nin aleyhine işliyor?

Matematik sanatı savunma oyuncularının yaptığı hata sayısını her maçta gözlerimizin önüne sermesine karşın Jesus doğru bir savunma kuramadığı için savunma prensipleri hep Fenerbahçe’nin aleyhine işlemiştir.

Peres, Zaniola’nın çabukluğu karşısında çaresiz kalarak atılmış, İtalyan oyuncunun ilk golünde savunma ortası çökmüş, üçüncü golde ise Ferdi Kadıoğlu rakibine sıkı markaj yapacağına hatta gerekirse faul le durduracağına ona gölge markajı yapmıştır. Bu durum “kaleden uzakta gevşek, kaleye yaklaştıkça sıkı markaj” ilkesine ters düşmüştür.

Jesus kurduğu karmaşık takımın görünmez iplerine kendi de dolaştı

Bütün bu olasılıklar sezon başında hesaba katılıp transferler ona göre yapılmalıydı. Bütün hamle ve girişimler hesaplı yapılsa da eksikler olabilir. O eksikler de ısrarlı çalışmalarla giderilebilirdi. Savunma doğru kurulmayınca üzerine doğru davranış ve taktikler geliştirilemedi.

Matematik sanatının bize gösterdiği sadece futbola özgü bir gerçeği Jesus ya göremedi ya da ince işlerle uğraşmak işine gelmedi. Kurduğu karmaşık takımın içinde var olan görünmez iplere kendi de dolaştı.

Futbolda neden sıfır birden büyüktür?

Sıfırın birden büyük olduğu bir tek alan vardır ki o da futboldur. Hiç gol yemezseniz bir puanı garantilersiniz. Ancak bir gol attığınızda puanın hiçbir garantisi yoktur. İyi bir savunma sistemine ve oyuncularına sahip değilseniz birden fazla gol yiyebilirsiniz.

Bu mantıkla baktığınızda Galatasaray’ın attığı 80 gol Fenerbahçe’nin 84 golünden daha büyüktür! Çünkü 80 golün karşılığında 85 puan, 84 golün karşısında da 77 puan var. Bu durumda 80 mi yoksa 85 mi büyüktür? Bu sorunun yanıtı yenilen gollerdedir. Fenerbahçe 42 gol yemiş, ligin ortalarındaki Konyaspor ise 38… Sonuçta matematik sanatı yaşamın da futbolun da tam ortasındadır. Bunu bilenlerle bilmeyenlerin yaşamda da futbolda da farklı yerlerde olması kaçınılmazdır.

05 Haziran 2023, Pazartesi 14:48
YAZININ DEVAMI

‘’Bir mıh, bir Mauro İcardi…‘’

Sonuçları değil oyunu göz önüne alıp derinlemesine baktığınızda şampiyonluğun haftalar önce belli olduğunu söyleyebiliriz. Galatasaray’ın oyunu üzerine yaptığım analizlerde devamlı olarak Torreira, Rashica ve Mertens’in orta alandaki oyunu ve bu oyunculara Mauro İcardi’nin eşlik ettiğine değinmiştim. Zaman zaman Kerem Aktürkoğlu’nun da katılımıyla İcardi’nin rakip savunma arasına yaptığı koşulardaki pas zamanlaması Galatasaray’ın alışılmış ve çalışılmış anahtar faktörüydü.

Bu faktör bana 1990’lı yılların başında üç yıl üst üste şampiyon olan Beşiktaş’ı anımsattı. O günlerde her takım Rıza Çalımbay’ın sağ kenardan taşıdığı ataklara önlem almaya çalışırdı ama Beşiktaş da çoğunlukla o bölgeden geliştirdiği ataklarıyla puanları toplardı.

Takımın refahına giden yol…

Haftalar belki de sezonlar boyu çalışılıp ezberlenen oyunu bir maçta bozmak çok zordur. İcardi’nin attığı gollerin çoğunluğu da defans arasına atılan zamanlaması kusursuz paslar sonucu ayağına ya da kafasına gelen topa tek vuruşlarla geldi.

Futbol tahmin edeceğinizden çok değişkeni ve parametresi olan bir işkoludur artık. Bu nedenle her şey kişilere, bireylere bağlanamaz. Ancak o bireylerin oyun içindeki etkinliklerinin toplamı da sonucu ortaya çıkartıyor.

Belki doğru akıl yoktur ama eğitimle kazanılmış doğru davranışlar vardır futbolun içinde. İşte bu doğru davranışları oyun içinde çok tekrarlayanlar öne çıkabiliyorlar. Özel oyuncuların doğru davranışları takımın refahına giden yoldaki engellerin aşılmasına neden olabiliyor.

İcardi öncesi Galatasaray’ın durumu

Kadim Anadolu söylemlerinden birini çoğunuz biliyorsunuz. “Bir mih bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir eri, bir er bir muharebeyi, bir muharebe bir ülkeyi kurtarır.” Şampiyonluğa emeği geçmiş herkesin affına sığınarak “Bir İcardi bir şampiyonluğu kurtardı” diyebilirim. Çünkü İcardi gelmeden önce Galatasaray ligde altı maç oynamış sadece yedi gol atmıştı, ligde de beşinci sıradaydı.

O günlerde Okan Buruk forvette Kerem Aktürkoğlu ve Yunus Akgün’ü oynatıyordu, eleştiriler had safhadaydı hatta Fatih Terim adı da gündemden düşmüyordu. Kerem ile Yunus’un birlikteliğinden doğru oyunun çıkamayacağını düşünemedi Okan Buruk.

Arjantinli golcünün kiralanmasıyla oluşan dörtlünün (Torreira, Rashica, Mertens, İcardi) oluşturduğu eşkenar dörtgen (baklava değil) rakip savunma alanını eğip bükerek neredeyse fotokopi goller atılmasını sağladı.

Emeği geçenlere kutlu olsun

Doğaldır ki bireysellik ile takımdaşlık arasındaki yolda doğru ve engelsiz yürümenin koşullarını hazırlayan önemli bir etken de Galatasaray’ın yönetim biçimi ve transfer politikasıydı.

Neredeyse yeni bir takım kurarak böylesine görkemli bir sonuç almak bir yönetim başarısı olmalı. Sahadaki eşkenar dörtgeni kim çizdiyse, özellikle de İcardi’yi kim transfer ettiyse şampiyonluktaki “aslan payı” onundur.

Dünya Kupası arası, depremin verdiği yıkıntı ve acılardan kurtulmak için verilen aradan sonra toparlanıp yeniden hamle yapılarak kazanılan şampiyonluk anlamlıdır. Emeği geçenlere kutlu olsun…   

31 Mayıs 2023, Çarşamba 12:21
YAZININ DEVAMI

‘’14 Mayıs ve futbol‘’

Kimi siyasetçi ve politika eleştirmenleri tarafından Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimlerinden biri olarak görülen  14 Mayıs seçimleri için sandık başına gittik. Yarın seçimin ikinci ayağı için yine sandık başında olacağız. Cumhuriyet tarihimizin ilk demokratik seçimi olan 1950 seçimleri de 14 Mayıs’ta yapılmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 9. dönem milletvekillerinin seçildiği oylama “Gizli oy, açık tasnif” yöntemi ile yapılmıştı.

Peki, 14 Mayıs ile futbolu nasıl ilişkilendirebiliriz? Arjantin ile İngiltere’nin futbol karşılaşmalarının önemi ve rekabet gücü anlamında yoğunluğu iki ülkenin yaşadığı Falkland Adaları krizinin çok daha öncesine hatta başlangıca dayanır. Bilindiği gibi Nisan 1982’de, yönetimi İngiltere’ye ait olan Falkland Adaları Arjantin tarafından işgal edilmiş ve iki ülke arasında savaşa neden olmuştu.

14 Mayıs “Futbolcular Günü”

Oysa hemen hemen dünyanın bütün coğrafyalarına olduğu gibi Arjantin’e de futbolu İngilizler götürmüş, kulüplerin kuruluşuna da onlar öncülük etmiştir. İspanyolca adı Marvina olan Falkland Adaları krizinden çok daha önce, 1953 yılında İngiltere ve Arjantin iki maç yapmak üzere karar alırlar,  İngilizler Arjantin’e gider.

Maçı Buenos Aires Karması 3-1 kazanır. Bu yengi öylesine büyük bir sevinç yaratır ki, İngiltere antrenman maçı olarak gördüğünden pek aldırış etmemesine karşın Devlet Başkanı Juan Peron o günü yani 14 Mayıs’ı “Futbolcular Günü” ilan eder.

İkinci maç yağmur nedeniyle tatil edilir

3-1 biten maçta bir gol atan Rodolfo Micheli şöyle konuşur: “Biz o güne futbolun doğduğu gün deriz.” İkinci maçta ise yağmur nedeniyle 22.  dakikasında hakemler ve futbolcular soyunma odasına gitti, 10 dakika sonra da maç tatil edildi.

Oysa İngilizler ikinci maçı “milli maç” olarak görmekteydi ve yedi as oyuncusunun bu maça saklamışlardı. Sabah açık bir hava ile güne başlayan Buenos Airesliler saat 15.00 de sağanak yağışla karşılaştılar.

Samimiyet ve içtenlik soğukluğa galip gelir

Saha da gölcükler oluşması nedeniyle maç tatil edildi. Büyük bir heyecanla maçın devamını bekleyen izleyiciler, takımlar alana gelmeyince sahayı portakal yağmuruna tuttular. Buenos Aires Karması’nın 3-1 kazandığı maç için Arjantin Federasyonu Milli maç olarak kabul edilmesi anlamında FİFA’ya başvurdu. Ancak FİFA kabul etmedi ve ikinci maçı ölçü aldı.

Arjantinliler İngilizleri içten gelen değil, öğrenilmiş bir futbol oynayan soğuk ve hesaplı insanlar olarak görmekteydiler. Oysa Latin Amerika’nın futboluna da yaşamına da “samimiyet” egemendi. Bu topraklarda bir köylü bir devlet başkanı ile karşılaştığında ona rahatlıkla adıyla seslenebilirdi.

Samimiyet ve içtenliğin soğukluğa galip geldiği 14 Mayıs günü Arjantinlilerin “Futbolcular Günü” olarak kabul edildi. Arjantin’in farklı mesleklere bir gün adamak neredeyse takıntı haline gelmiştir. Örneğin 12 Nisan gazeteciler, 7 Haziran haritacılar, 26 Haziran tarihçiler, 1 Temmuz berberler, 25 Ağustos hakemler günü olmak üzere toplamda 150’den fazla gün “resmi   

27 Mayıs 2023, Cumartesi 13:12
YAZININ DEVAMI

‘’Şimdi doğru oyun zamanıdır‘’

Sezon başından bugüne dek oynanan maçları hafızamızda canlandıracak olursak, ligimizin futbol açısından doyurucu olmadığını çoğumuz söyleyebiliriz. Kuşkusuz 36 maçlık uzun bir maratonun sonunda zirvede kalmak rastlantılarla açıklanamaz.

Birkaç maçlık kısa erimli turnuvalar da rastlantı söz konusu olabilir. Onun içindir ki benim için en değerli şampiyonluk ligi zirvede bitirmektir.

Bu köşenin okurları epey bir zamandır Galatasaray’ın oynadığı futbola dikkat çektiğimi bilirler. Özellikle orta alan organizasyonlarıyla rakip takımları futbol topundan mahrum bırakmak amaçlı oyun ligin ikinci yarısında daha da belirginleşti Galatasaray’da.

Galatasaray’ın oyun üstünlüğü…

Dolayısıyla ligin bitimine dört maç kala zirvede ortaya çıkan beş puanlık fark, sarı kırmızılı takımın rakiplerine göre oyun üstünlüğünün karşılığı olsa gerek…

Ne var ki son oynanan iki maça bakıldığında Galatasaray’ın oyununda da bir gerileme görülmektedir. Bu gayet normaldir. Çünkü artık rakibini baskı altına alıp sınırsız enerji harcamak zamanı değil. Şimdi artık doğru oyun zamanıdır.

Ne denli doğru oyun oynarsanız oynayın kazanmanın herhangi bir formülü de garantisi de yoktur. Bir takım rakibine karşı ezici üstünlük sağladığı halde maçı kaybettiğine ilişkin örneklerle doludur futbol tarihi.

Kazanmanın içindeki kaybetme tohumları…

Ayrıca sürekli kazanma hali, telafisi çok zor olan kayıpların tohumuna da gebe olabilir. Mesafe çok kısaldığı için böylesi dönemlerde iyi futboldan çok doğru oyun öncelik kazanır.

Doğru oyun, takımların kendi oyunlarının yanında rakibi bozma, oynatmama taktik ve planları da içerdiğinden izleyenlere hoş anlar yaratacak dakikalar az, sıkıntı daha fazladır.  Şampiyonluk adaylarının kalan maçlarının bu doğrultuda geçme olasılığı yüksektir.

20 Mayıs 2023, Cumartesi 11:06
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe futbolcuların insafına kalmış‘’

Neredeyse Türkiye Ligi’nin başlangıcından bu yana büyük takımların maçlarını kolay kazanabileceklerine inanılır. Günümüzde de bu mantık geçerliliğini korumaktadır. Ancak insan da değişti insanoğlunun futbola bakış açısı da…

İsimleri ve dolayısıyla parasal değerleri yüksek oyunculardansa takım oyununa yatkın futbolculara yatırım yapmak, büyük takımların kurumsal düşüncesi olması gerekirken, küçük diye bilinen ekipler “takım olma” düşüncesine daha fazla yatırım yapıyorlar.

Parasal değerleri abartılmış oyuncular

Çünkü bu takımlar parasal değerleri çoğunlukla abartılmış oyuncuları transfer edemiyorlar. Etseler de bünyeye uyum sağlayamadıklarından yapının dışında kalmaktadırlar. Küçük takımlar bilerek ya da doğaçlama olarak yaşamın ve futbolun şu doğal ilkesini uygulamaktadırlar:

 “En az çaba ilkesine, yani mümkün olan en yüksek derecede enerji tasarrufuna dayanan takım oyunu, zayıfların güçlülere karşı mücadelelerinde kullandıkları silahtır.”

Büyük ve güçlü olarak bilinen takımların, rakiplerinin bu silahını geri teptirmesinin en etkin yolu ya daha iyi bir takım oyunu ya da bireysel becerilere güvenmektir. Fenerbahçe çoğunlukla bu ikinci yolu denediğinden ya kazanırken zorlanıyor ya da kolay puan kaybediyor.

Bireysellikle takım oyunu arasındaki sürtüşme

Bireysel beceriye dayalı oyunun ne kötü tarafı, maçın gidişatının futbolcunun insafına kalması yani oyuncunun o günkü form durumuna bağlı olmasıdır. Jorge Jesus’un her maçta değişik on birler kurması ve bu on birlerin yarısına yakınını maçın ikinci devresinde dışarı alması futbolcuların haftalık, günlük ve hatta maçlık form durumlarıyla ilişkili olsa gerek.

Büyük takım rakibinin oynadığı oyuna mücadele edebilen, onların silahlarını etkisiz kılıp kendi istediği oyun koşullarına çekebilen takımdır. Eğer rakip sizin oyununuza önlem alabiliyorsa hatta rakip karşı atakla sizi açmaza düşürebiliyorsa yeni bir strateji ve taktik uygulayabilmelisiniz.

Bu futbol oyununun diyalektiğidir. Kanımca, bireysellik ile takım oyunu arasındaki büyük sürtünmeden çıkan ateş Fenerbahçe’nin canını yakmaktadır.   

08 Mayıs 2023, Pazartesi 13:56
YAZININ DEVAMI

‘’Derbide stoper hataları…‘’

Beşiktaş-Galatasaray derbisi tam da sarı kırmızılıların istediği gibi başladı. Galatasaray tarafından ezberlenmiş, artık tribündeki taraftarların bile bildiği bir goldü maçın başında ağlara giden top. Torreira, Oliveria ve Rasica arasındaki tek paslarla topun sağdan kale önüne indirilişi anında İcardi’nin nereye koşacağı biliniyordu.

Bu golün oluşumu sırasında Beşiktaş stoperlerinin “denge”siz ve “kademe”siz yakalanmasının nedeni Galatasaray’ın orta alanda yaptığı tek paslardır. Pas yapılırken topa birden fazla dokunarak ya da yana doğru top sürerek savunma dengesi bozulamaz. Tek paslar Saiss’ı yerinden oynattı, Colley ise ağırlığı nedeniyle kademe yapmakta geç kaldı.

Beşiktaş Galatasaray’ı nasıl bozdu?

Bu sezon Galatasaray’ın yaptığı en iyi işlerden biri orta alanda yapılan tek paslardan sonra İcardi’ye atılan zamanlaması kusursuz final paslarıdır. Bu başarılı uygulama Beşiktaşlı futbolcular tarafından biliniyor muydu acaba? Ya da Şenol Güneş, rakip analizi sırasında oyuncularını bu konu da yeterince uyardı mı?

Peki, ne oldu da oyuna çok iyi başlayıp bir de kendi tarzlarına uygun gol kazanan Galatasaray bir daha maçın hiçbir bölümünde aynı uygulamayı başaramadı? Akla ilk gelen Gedson Fernandes’in bizim ligimizde az görünen ya da göze hoş gelmediği için yadsınan rakipten top kapma becerisinin devreye girmesidir.

Salih ve Hadziahmetovic’de Gedson’a ayak uydurunca Galatasaray’ın orta alandaki iletişimi sekteye uğradı. Maça gol yiyerek başlayıp öne geçmenin verdiği mücadele gücü ve Galatasaray’ı üzerine çekip Aboubakar’a koşu yolları açmaya dayalı doğru oyun planlaması ile Beşiktaş istediğini aldı.

Nelson mu başarısız Aboubakar mı usta?

Ne var ki, oynamadığı zaman Galatasaraylıların “onsuz olmuyor” dedikleri Nelsson’un üçüncü Beşiktaş golündeki amatörce hataları, genel olarak başarısız görünen Aboubakar’ın göze girmesine neden oldu. Nelsson metrelerce geride kalarak ofsaytı bozdu önce. Bir stoper savunmasından bu denli kopuk oynayamaz. Sonra da Aboubakar’ın ayak oyununa aldandı.

En alt kademelerde futbol öğretilirken savunmacılara “rakibin vücut hareketlerine değil topa bak” derler. Aboubakar’ın sol ayağı Nelsson’u bedensel olarak dağıttı, ikinci hamlesi zayıf olduğu için de rakibinin vuruşuna engel olamadı. Bizim ligimiz için vazgeçilmez olarak görünenlerin aslında ne olduklarını örnekleyen iyi bir eşleşmeydi Nelsson-Aboubakar birlikteliği.

Beşiktaş maçı kazandı, şampiyonluk yarışına ortak oldu ancak Aboubakar ve Cenk Tosun’un ortaya koyduğu vasat performans Şenol Güneş’i düşünceye daldırmış olmalı. Bu iki oyuncuyla gelecek sezon planlaması yapmak ya da yapmamak…  

02 Mayıs 2023, Salı 11:37
YAZININ DEVAMI