‘’Futbolu yönetenlere büyük fırsat!‘’
Son üç aydır yaşanan hayat deneyimimizi belki de yıllarca konuşacağız. Toplam 6 milyon kişiyi etkileyen, 365 bin kişinin canına mal olan koronavirüs, doğanın insan oğluna verdiği en önemli derslerden birisi oldu. Sevdiklerimizin sağlığını, kendi sağlığımızdan fazla düşünür olduk. Büyükannelerimizin başucunda bulunan limon kolanyalarının ne büyük nimet olduğunu fark ettik. Dışarıda olamamanın ne büyük eziyet olduğunu, bir damla özgürlüğün bile vazgeçilmez olduğunu anladık. Doğanın kendine gelişine, denizlerin maviliğe kavuşmasına, “Ozon tabakasındaki delik bile kapanmış abi” diye birbiriyle konuşan insanlara ve daha nicelerine şahit olduk.
Teknoloji dönüşümü...
Yaşantımız değişti, belki de hiç olmadığımız kadar ailelerimizin yanında olduk. Bazılarımız da bir başına, iç dünyaları ile hesaplaşırken buldu kendilerini. Teknoloji daha çok hayatımıza girdi, mesafeli toplantılar, ev hali ile yapılan görüşmeler artık olağan hale geldi. Toplantının ortasında, tüm ciddiyeti bozan nice çocuk çığlıkları duyduk. Ve ne çabuk, böylesine büyük bir teknoloji dönüşümü yaşadığımıza aklımız ermedi, inanamadık. Hemen hemen her şeyin mesafeli hizmetini aldık ya da verdik. İşe gitmeden iş bitirmeyi, markete gitmeden marketin ayağımıza gelmesini, okula gitmeden eğitim almayı deneyimledik. Mesafelerin başarısına şaşırdıklarımız da oldu, bu iş böyle olur mu diye söylendiklerimiz de…
Futbolu etkileyemedi!
Tüm bunlar olurken tek bir konuda değişime uyumlanamadık; sporun yerine mesafe koyamadık. Hele futbolu teknolojik hale getiremedik. Hayatımızın merkezine giren mesafe, futbolda mümkün olmadı. Eğer futbol oynanacaksa, sahada oynanmalı ve 22 kişi rekabet için bir arada olmalı. Aksi durum, futbolun var olmaması demekti. Bu süreçte futbol endüstrisini yönetenler, yapılan yanlışları, borç batağına kulüplerin nasıl saplandığını, marka değerinin nasıl büyük bir tehlikeye girdiğini düşünmüşler midir? Tüm yaşamı değiştiren koronavirüs, futbolun icra edilme şeklini etkileyemiyor. Bu gerçeklik, futbolu yönetenler için çok büyük bir değer ve fırsat.
Kahrın içindeki lütuf...
Ancak insan canlısının hayatını alt üst edip, tüm alışkanlıklarını baştan sona değiştiren virus, kötü yönetilen ve değeri yok edilen bir endüstriyi de yerle bir eder. Umarım futbolumuzu yönetenler, tüm bu süreçte ‘kahrın içindeki lütfu’ görmüşlerdir. Ve futbolumuzun değerini daha fazla yok etmeden, tüm fırsatları kullanırlar. Zira bunu düşünmek için yeterince vakitleri oldu. Aksi halde, yok edilen bir endüstrinin acı hikayelerini dinliyor olacağız.
‘’Güneş ve Lucescu‘’
Büyük bir özleme kavuşma misali, artık herkes Milli Takımımız’a tutkun olmaya başladı yeniden... Sevenleri kavuşturan şey, futbolcu kardeşlerimizdeki hırs, tutku ve insanın içini kor eden gençlik ateşleri... Sahada oynanan oyun ve milli duyguların bu denli sahiplenilişi, ortaya konan samimiyet bizleri mest etmeye yetti.
Mert, yeniden doğdu
Son dünya şampiyonuna karşı alınan bir galibiyet ve beraberlik, büyük takdiri hakkediyor. İnsan ister istemez İzlanda maçına dönüp, biz nasıl yenilmiştik diye sorgularken buluyor kendisini. Zira bünyemiz yenilgiyi kabul etmiyor artık. Takımımız ciddi anlamda gençleşti, hırs kat sayımız inanılmaz arttı. Milli takım tarihimizin en iyi stoperleri olmaya aday ikilisi (Çağlar ve Merih) bir araya geldi. Kalecimiz Mert adeta yeniden doğdu. Kanatlarımız daha iyi çalışıyor ve orta sahamız daha çok koşuyor...
Lucescu takdir edilmeli
Ve hep söylediğim bir şey var; Şenol hocanın futboldaki başöğretmen olmaya aday rolü, bu muhteşem fotoğrafı tamamlıyor. Sadece bir hakkı teslim etmek yerinde olur diye düşünüyorum; Lucescu zamanında başlayan gençleşme operasyonu, kimsenin bilmediği oyuncuların bir araya getirilmesi ve atılan cesur hamleler bence takdirle yad edilmeli... Bu dönüşümden maksimum faydanın alınması ise, zihni rahat, polemikten çok uzak, sadece futbol düşünen bir Şenol Güneş ile gerçekleşiyor.
Fransız basını sansürledi!
Maçta yapılan selamlamamızı Fransa basını sansürledi... Tüm dünya şunu bilmeli ve anlamalı ki, biz vatan aşkıyla dolu bir milletiz. Bizim en büyük rehberimizdir; “Yurtta sulh, cihanda sulh”. Ama söz konusu vatansa, gerisi teferruattır diyecek kadar gözümüz de karadır. Ve dünyaya, millet olarak daha güçlü haykırıyoruz şimdi; “Ne mutlu Türk’üm diyene”...
‘’Umudun peşinden koşanlar‘’
Umut insanı ayakta tutan en güçlü duygudur. İnsan hayatında eğer umut varsa, orada mücadele gücü, hayata kafa tutma ve başarıya olan en büyük inanç vardır artık. Belirsizlikler ortadan kalktığında, sürdürülebilir başarılar geldiğinde ve güvene dayalı ilişki tesis edildiğinde umut dolu günler başlamış demektir.
Belirsizlik kayboldu
Beşiktaş’ta olanlar tam da budur. Yönetim ve Şenol hocanın arasında son bulan gerginlik, milli takım serüvenin başlamasıyla kaybolan belirsizlik, belli ki Şenol hocayı rahatlattı. Rahat bir Şenol hoca ise yaptığı en iyi işleri yapmaya başladı; Başarı, motivasyon ve başöğretmenlik rolü... Ve koskoca camianın yüreğine, şampiyonluk umudunu yerleştiriverdi. Şu anda tüm Beşiktaş camiası, elinde kağıt kalem ince hesaplar yapmaya başladı. Sosyal medyada, Beşiktaş nasıl şampiyon olurun envayi çeşit olasılığını görebilirsiniz. Şimdi tüm camia, sadece Beşiktaş’ın kalan maçlarını değil, aynı zamanda Başakşehir ve Galatasaray’ın da maçlarını ezberlemiş durumda.
Burak Yılmaz faktörü...
Beşiktaş’ı bu noktaya getiren diğer önemli aktörü de görmezden gelmemeliyiz. Geldiği gün başlayan ve aralıksız devam eden eleştirilere hiç karşılık vermeyen. Söylenen her sözü, yöneltilen her eleştiriyi, Türkiye’nin çeşitli statlarında kendisine yapılan tüm ağır tezahüratları sineye çeken. Beşiktaş benim başımın üstündedir ve sizin eleştirileriniz de öyle diyerek, sadece sahada konuşan. Oynadığı 11 maçta 9 gol ve 1 asist yaparak, Beşiktaş camiasına şampiyonluk umudunu yerleştiren diğer güç ise Burak Yılmaz’dır. Gerçekleri görmemek, bağnaz bir eleştirisel tavır takınmak, verilen emeğe ve yapılan özveriye kayıtsız kalmak bir insanlık suçu olur.
‘Güzel günler göreceğiz’
Tribünlerin dediği gibi; “Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler.” Koskoca camianın içine koca bir umut girdi artık. Beşiktaş şampiyon olur ya da olmaz ancak bu duyguyu yaşatanlar hep şükranla anılacaktır. Çünkü Beşiktaş vefadır, kıymet bilmektir, emeği takdir etmektir.
‘’Umut; Ulaşılmak istenen hayale ulaştıran güçtür‘’
Antalyaspor maçı, sanki biraz daha farklı olacaktı ve Beşiktaş adına maç öncesi değişen bazı dinamikler vardı. Ne kadar sorunlu olsa da vazgeçilmeyen, yokluğu bir dert varlığı bin dert olan Quaresma’nın kangrensi durumu... Gidişi değil ama gidiş şekli ve tavırları tepki çeken Tolgay’ın kaçarcasına ayrılışı. Tüm bunlara karşın, ezeli rakiplerin devre arası transferlerde adeta fırtınalar estirmesi, her gün yeni bir futbolcu ile sözleşme yapılması ve Beşiktaş’ın bu hamlelere sadece Mirin transferi ile karşılık verebilmesi... İşte arka arkaya yaşanan bu gelişmeler, Beşiktaş’ın camia olarak sinirlerinin bozulmasına ve artık memnuniyetsizliklerin yüksek sesle ifade edilmesine çanak tutmuştu.
Perde kapanırken...
Ve transferin son gününde, kimse bir şey anlamadan, Beşiktaş bir Japon futbolcuyu transfer ediverdi... Sanki üç korner bir penaltı eder gibi, elinde kalan son kağıdı gururla masaya savurur gibi ya da tam perde kapanırken sahneye fırlayan büyük sanatçı gibi ortaya çıktı Shinji Kagawa.
Kendisine şapka çıkarmıştır
Herkes ulaşabildiği tüm kaynaktan araştırmaya başladı. Kimdi bu Japon? Kariyeri, golleri, futbol yaşamı vs. herkes anlamaya çalıştı. Mirin transferini saymazsak, yapılan en etkili transfer gibi görünüyordu ama camianın bunu doğrulamaya ihtiyacı vardı. Shinji Kagawa, kariyerinde Manchester United ve Dortmund başarıları olan bir 10 numara. Ve biliyoruz ki, Almanya kariyeri fazlaca saygıyı hak ediyor. Ama biz onun bu kariyerinden ziyade, oyuna girdikten sonra ayağına ilk değdiği topta, neredeyse 20 saniye içinde golü yapmasına ve hemen 3 dakika sonrasında attığı serbest vuruşla, topu değişik bir şekilde ağlarlarla buluşturmasına şapka çıkardık. Belki de Kagawa, transfer olduğu bir klüpte ilk defa böylesine görkemli bir başlangıç yaptı. Sanıyorum o da kendisine şapka çıkarmıştır.
Tüm takımda istek vardı
Sadece Kagawa değildi bu maçtaki farklılık. Tüm takım olarak bir arzu, istek ve hırs vardı... Tüm bunlar sonucunda ise, farklı bir galibiyet aldı Beşiktaş ve bir anda kendisini 3. sırada buluverdi. Belki şampiyonluk uzak diye düşünülebilir. Zira lider ile arada 11 puan fark var... Ancak bir umut ortaya çıktı ve camianın peşinden koşacağı güç, işte bu umut. Beşiktaş için umut; Kagawa’nın attığı golden sonra, Şenol Güneş’in, Guti’nin yüzündeki o müthiş gülümsemedir. Beşiktaş için umut Dorukhan’dır, Ljajic’tir, Güvendir ve Kagawa’dır. Sezon sonu Beşiktaş için sonuç ne olursa olsun, bu umudu var edenler ve onun peşinden koşanlar hatırda kalacaktır.
‘’İşte tepkinin nedenleri...‘’
Futbolumuz malum devre arasını yaşıyor.. Ve en çok konuşulan futbol olayı da, haliyle transferler oluyor.
Gündemi en çok meşgul eden bir transfer var ki, üzerinde düşünmek gerekiyor. Gelin beraber anlamaya çalışalım bu transfere verilen tepkinin nedenlerini.
Haziran 2016, Çin. Futbol kariyerine Çin’de devam ederken hamile olan eşine uyguladığı şiddet ve dağılmanın eşiğine gelen bir yuva.
Aralık 2016, İstanbul Nişantaşı’nda belediye otobüsü şoförü ile kavga. İlk başta bunu reddedip, valeden kaynaklı bir durum açıklaması yapılsa da, sonradan ortaya çıkan görüntüler bizzat başrolde olduğunu gösterir.
Can kaybı olmadan atlattı
Aralık 2017, İstanbul Sarıyer. Ferrari marka otomobili ile kaza yapar ve kazayı can kaybı olmadan atlatır. Ama bu kazada ilginç olan, kaza sonrası ortadan kaybolması ve alkollü olduğu iddialarının çok yoğun yapılmasıydı.
Ekim 2018, İstanbul Emirgan. Meşhur Arda Turan ve Berkay kavgasında, bir anda hışımla gece kulübünden sürpriz bir biçimde çıkarak, ‘Ben de bu olayda tarafım’ mesajı vermesi.
Kasım 2018’de, Trabzonspor formasıyla mücadele ederken oyundan alındığı anda tepkilere isyan eder, yedek kulübesine ve taraftarlara el kol hareketleri ile karşılık verir.
Her şeyin bir sebebi var
Tüm bunların yanı sıra, ülkemizin en güzide takımlarında oynarken, diğer güzide takımlarımız hakkında yaptığı yorumlar, takındığı tavırlar ve gereksiz polemikler de cabası. Hani deniyor ya, taraftar istemiyor, isyan ediyor, protesto ediyor... Yapılan her şeyin bir sebebi var, gösterilen her tepki bir sonuç aslında.
Yukarıda kronolojik olarak listelenen her olay, taraftar tepkisine bir sebep.
İnsanlara rol modeller
Listelediğim olaylar, özel hayat, futbol dışı hayat olarak yorumlanabilir. Ancak ben, futbolcu kardeşlerimizin bu ülke insanına rol model olduğuna inanıyorum. Öyle ki, babalar çocuklarına yürekli ve karakterli pek çok futbolcunun adını koyuyor. Mahalle aralarında top oynarken, futbolcu ile kendilerini eşleyip, onların adıyla gol sevinci yaşıyor çocuklarımız. Sadece sahada oynanan oyunun kalitesi değil, saha dışında yaşanan hayatın kalitesi de futbolun bir parçası.
Hayatın merkezindedir
Futbol bir kültür, bir hayattır benim güzel ülkemde... Bu ilişkiyi anlamadan, ülkemin sosyolojik denkleminin çözümü noksan kalır. Bu yüzdendir ki, her yoruma kulak verilmeli, her tepki anlamaya çalışılmalıdır. Hele ki sebepler de buna meydan veriyorsa, durup iki kere düşünülmelidir.
‘’Avantaj Trabzonspor'da‘’
Pazar günü oynanacak olan Beşiktaş-Trabzonspor maçının, son zamanların en keyifli maçlarından birisi olacağını düşünüyorum. Maçın seyir zevkini beklentinin ötesine taşıyacak olan ise, Beşiktaş’ın ev sahipliği ve Trabzonspor’da yaşanan inanılmaz olumlu değişim.
Müthiş bir sinerji
Her şeyden öte Trabzonspor, bağları çok güçlü bir takım oldu. Bu bağlılık sadece futbolcular arasında olan bir bağ değil, şehirle de bütünleştiler. Kendilerine Trabzon’un çocukları diyen Yusuf Yazıcı’nın başını çektiği şahane, pırıl pırıl bir gençler grubu var. Bu çocukların gözlerindeki ışıltıyı sosyal medya paylaşımlarından takip edebilirsiniz. Ayrıca öyle yabancı oyuncular var ki, sıradan bir vatandaşın yemek davetini kabul ederek, halkın mutfağına konuk oluyorlar. Şehir bu çocukları bağrına bastı ve bu çocuklar da şehri mahcup etmemek adına tekmeye kafa uzatıyorlar. Bütün bu sinerji güzel oyuna da yansıdı. Futbol İstatistik Merkezi’nin verilerine göre, Trabzonspor Türkiye’nin en çok pas yapan takımı ve kısa pas istatistiğin de ise Barcelona’yı sollayıp Avrupa futbolunda 8. sırada yer alıyor. Tesadüf mü? Hiç sanmıyorum...
Baş mimar Karaman
Ünal Karaman bu başarının baş mimarıdır. Duruşu, ahlakı, futbol zekası ve dürüst tavrı ile örnek olmaktadır. Bu kadar değerli bir hocayı kendilerine örnek alan ve yönlendirilmeye açık olan gençler başarıyı yakalamaktadır. Yönetimin tavrı ise takdire şayan... Trabzonspor’un 5 gol yediği Yeni Malatya maçından sonra kale gibi teknik heyetin ve futbolcuların arkasında durmuşlardır. Zaten o maçtan sonra Ünal hocanın gözlerindeki üzüntü, en büyük cezayı kendi vicdanlarına kestiklerinin göstergesiydi.
Beşiktaş huzursuz
Beşiktaş ise bana göre ligin en iyi kadrolarından birisine sahip. Fakat yönetim, oyuncular ve teknik kadro arasında bir sıkıntı olduğu belli. Bu huzursuzluk, takımı çok fazla negatif anlamda etkiliyor ve sanki ayaklarda pranga varmış etkisi yaratıyor. İki sene üst üste şampiyon olunan dönemdeki ayarlara dönmeye ihtiyacı var Beşiktaş’ın. Bu sıkıntıda, Şenol hoca üç tane pırlantayı Türk futboluna kazandırmak üzere. Dorukhan, Güven ve Fatih Aksoy bu ortamda ortaya çıkan Beşiktaş değerleridir. Sırf bu gençler bile Beşiktaş için itici güç olmaktadır. Ancak şampiyonluk için, takımın bundan daha fazlasına ihtiyacı var diye düşünüyorum. Maç sonucu ne mi olur? Sonucu bilmiyorum ama iç huzuru yakalayan, beynin ayaklara hükmettiği takımın daha avantajlı olacağına inanıyorum.
‘’Bir devrin başlangıcı‘’
Fenerbahçe Kulübü başkanını seçti. Aylar öncesinden başlayan rekabet, merakla beklenen seçim ve ortaya çıkan sonuç... Tüm bu süreç çok güzel bir örnek oldu, hem Türk futboluna hem de ülke gündemine. Kuşkusuz bu seçimi bir şölene dönüştüren, sayın Ali Koç’un kendisiydi. Saygınlığı, saygısı, takındığı tevazu ve futbol dünyasında alışık olmadığımız derecede sağduyusu, taraflı tarafsız herkesi mest etti. Ekibini sahiplenmesi, tabanla kucaklaşması, ayrımcılığa prim vermemesi ve eski başkanını büyük bir saygıyla anması ışık saçan liderlik becerileriydi.
Şeffaf, sağlıklı yapı
Bu işten kazançlı çıkan sadece Fenerbahçe olmadı, belki de Türk futbolu için bir devrin başlangıcı. Bir şirket yönetmenin profesyonelliğinde, çok iyi bir eğitimle ve her şeyden önce saygıyla yönetilecek Türk futbolu. Ben inanıyorum ki, sayın Ali Koç sadece futbolcuları ya da teknik kadroları ile konuşulmayacak. Kulüp yönetiminde rol vereceği profesyoneller, yurt dışından ülkemize getireceği bilgi transferi ve bütçe disiplini de çok konuşulacak diye düşünüyorum. Belki de artık Türk futbolunda pek çok yanlış oyun bozulacak, daha şeffaf, daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapı ortaya çıkacak.
Futbola güneş doğacak
Tüm bunlar umut. Bizim umudumuz hep vardı ama o umutları gerçeğe dönüştürecek aktörler eksikti. Şimdi çok büyük bir aktör var artık. Fenerbahçeli dostların dediği gibi, Ali Koç gelecek güneş doğacak. Biz de bekliyoruz o güneşi ama tüm ülke futbolu için.
‘’İsyan noktasına getiren nedir?‘’
İnsanları isyan noktasına getiren nedir? Ne ile karşılaştıklarında gemileri yakar, sonucunu düşünmeden bir karar alır ve uygularlar? Buna pek çok cevap verilebilir ama sanırım en yaygın olanı haksızlığa uğramak denilebilir. Beşiktaş tam bu noktada, adaletin olmaması düşüncesi ile ‘ben yokum’ dedi ve Fenerbahçe kupa maçına çıkmama kararı aldı. Hem de tüm köprüleri atarak, alayına isyan dercesine. Bunu yaparken tam da şampiyonluk düğümünü çözecek maçın öncesindeydi.
Sinir harbi
Uzun zamandır görmediğimiz kıyasıya, nefes nefese olan bir şampiyonluk yarışı söz konusu. Ve kupanın bir kulbundan tutmuş dört takım var. İşte Beşiktaş en büyük favorilerinden birisi olduğu şampiyonluk yarışına bu kaos içinde devam ediyor. Nereden bakarsanız bakın, bu durum Beşiktaş için büyük bir dezavantaj. Zihinler meşgul ama kavgayla... Sürekli bir gündem var ama içinde sinir harbi. Sükunet ile beklenmesi gereken bir maç, olabilecek en büyük gürültü ile bekleniyor artık.
Bambaşka yerlere...
Rakip Galatasaray ise uzaktan ellerini ovuşturarak bu kaosu izliyordur eminim. Bu sakinlik, sadece Beşiktaş maçına olan odaklanma Galatasaray’ı derbinin favorisi yapıyor. Ancak olur da Beşiktaş yüreğindeki isyanı, şampiyonluk hırsına dönüştürürse sonuç bambaşka yerlere gidebilir. Ama ne olursa olsun, daha az kaos, daha az çirkinlik ama çok daha fazla futbol güzellikleri konuşmalıyız. Aksi takdirde Türk futbolunu dinamitlemeye devam edeceğiz.