Arama

Popüler aramalar

‘’Hatalardan ders alma zamanı‘’

Bir insanı erdemli yapan davranışlar nedir diye sorarım kendi kendime bazen. Bu soruma verdiğim yanıtlardan birisi, hataları kabullenmek, önerileri, eleştirileri dinlemek ve tüm bunların sonucunda da kişisel gelişime katkı yapmak. Tabii ki erdemli bir insan olmanın tek koşulu bu değil belki ama, eminim bu vasıf ciddi bir yer tutuyor. Bizim insanımız duygusaldır, hassastır ve ne yazık ki eleştiriye de kapalıdır. Diğer bir yandan, bizim toplumumuzda eleştiri mekanizmasının acımasız çalıştığına çok şahit olmuşuzdur. Kaş yapayım derken göz çıkarmalarımız çok vardır, eleştirinin dozunu kaçırıp, hızımızı alamayıp eleştiri boyutlarını bambaşka yerlere taşımak da sanırım bizim bir defomuz... Yani ne eleştiri dinleyebiliriz ne de eleştirmeyi biliriz. Ne kötü bir huy değil mi?

Asıl iş, ses getirmek

Milli Takımımız hepimizin takımı, bir kulüp takımı değil. Ay-Yıldız şemsiyesi altında toplanan bir milletin, Ay-Yıldızlı armayı tam kalbinin üzerinde taşıyan bir formayı sahiplenmesi ve bu forma üzerinde hak iddia etmesi kadar doğal ne olabilir? Arka arkaya alınan 2 mağlubiyet değil insanımızı çileden çıkaran. Millet olarak bizi yıldıran, isyan ettiren konu, sahada ruhunu ortaya koymayan ve gerçekten hırs adına varlık gösteremeyen oyuncularımızdı.. Ve bir isyan dalgası sonucunda herkes kendine geldi diye düşünüyorum. Bu isyanın ortak söylemi, “Buraya gelmek, Avrupa Şampiyonası’nda olmak elbette başarıdır. Ama iş burada bitmiyor... Asıl iş, bu turnuvada yeri göğü inletmek olmalı.” İşte tüm ülkede bu vizyon, bu amaç, bu istek vardı.

O zaman isyan ettik

Ne zaman ki sahada oynanan futbol bambaşka bir görüntü verdi, işte o zaman milletçe ayağa kalkıp, isyan ettik. Hazmedemedik çünkü mücadele yoksunluğunu. Bu isyanın ardından, belki de içlerinde dünyanın en yetenekli oyuncuları olan ekibimiz, silkelendi ve kendine geldi. Ama ne yazık ki geç kaldık, bu sefer şansımız yaver gitmedi... Kendi göbeğimizi kesmek yerine başkalarına umut bağladık. Biz bitti demedik ama İrlanda bizim yerimize bitti dedi... Hem de tam umutlar yeşermişken, tüm ülke sevinçten ayağa kalkmışken çakılıverdik. Böylesi daha acı oldu. Sevgili Arda, Çek Cumhuriyeti maçı sonrasında bir demeç verdi. İçi buruk, boğazı düğüm düğümdü ve tüm ülke olarak bunu hissettik. Dedi ki konuşmasında, “Kötü oynayabilirim, kötü performans gösterebilirim ama adamlığıma kimse laf etmesin.” Çok haklı bence...

Sadece futbol konuşulmalı

Zira hangimiz Arda ile bir hayatı paylaşıyoruz? Maçta görüyoruz, röportajlarını dinliyoruz, zaman zaman da sosyal medyadan yaptığı paylaşımlarla hayatı hakkında ipuçları yakalamaya çalışıyoruz. Hepsi bu... Dedim ya, eleştiride kantarın topuzunu çok kaçırıyoruz. Bizim Arda’yla ya da başka bir futbolcu ile olan ilişkimiz yeşil sahada ve o sahayı çevreleyen beyaz çerçevenin içinde. Ancak kimsenin insanlığına laf etmeden, maksadını aşmadan, sadece futbol konuşarak eleştirmek bu milletin hakkı diye düşünüyorum.. Ve bu ölçülü eleştiriler sonrasında, futbolcu kardeşlerimizin kendilerini sorgulayabilmesi de bence büyük bir erdem. Fakat hep bardağın boş tarafı görüldüğü için, kimse yapıcı eleştirileri duymaz oluyor.

Yine pay çıkarmıyoruz

Bir mahalle kavgası edasıyla verilen röportajlara, açıklamalara ve tavırlara şahit oluyoruz. Yine ders almıyoruz, yine kendimize yapılan eleştirilerden pay çıkarmıyoruz, daha iyisinin nasıl olacağını hiç sorgulamıyoruz. Ayrıca bir şeyi merak ediyorum, İspanya medyası en ağır eleştirileri yaparken Arda kardeşimizin tavrı ne oluyor? Çünkü orada sadece futbol konuşuluyor ve futbol üzerinden eleştiri yapılıyor. Biz ülke olarak takımımıza çok güvendik, çok inandık... Sayısız marşlar besteledik, destek için filmler çektik, futbolcularımızı ve teknik heyetimizi baştacı yaptık. Sadece futbolcular olmayacaktı yeşil sahada. Biz olacaktık, Karadeniz olacaktı, Ege olacaktı, Doğu Anadolu olacaktı...

Başarı da gelmedi

Tüm coğrafya olarak sahada, tribünlerde, evde, bulunduğumuz her yerde nefesimiz kesilene kadar destek olacaktık. Bu inançlarla yaşadığımız Avrupa Kupası heyecanı, kocaman bir hayal kırıklığı oldu ne yazık ki. Bu sefer yapamadık, birlik olamadık, biz olamadık ve doğal olarak başarı gelmedi. Şimdi geçmişi bırakıp hatalardan ders alma zamanı olmalı. Psikolijisiyle, teknolojisiyle, bilgiyi kullanma ve analiz etme becerisiyle daha güçlü olmalıyız. Futbol kültürümüzü, düşünme becerimizi, zorluklarla başa çıkma yetkinliğimizi hiç olmadığı kadar geliştirmeye ihtiyacımız var. Önümüz 2018 Dünya Kupası ve bizim az zamanımız kaldı. Bu ülke, bu güzel insanlar hayalleri, başarıları ve gururu fazlasıyla hakediyor. Hadi o zaman, yeniden başlayalım...

24 Haziran 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zoru kolay yapmayı severiz‘’

Paris yağmurlu ve birazda serin. Ama Paris’te bulunan herkes Haziran ortasında olmaya inat, bu soğuk havaya direnir gibi. Yaz ayındayız, bu sonbahardan kalma hava da nedir şaşkınlığında... Eğer bu ülkede Avrupa Kupası yapıldığını bilmeseniz, turnuvadan haberiniz olmasa inanın asla bu futbol şenliğinin farkına varamazsınız. Israrla Avrupa Kupası ile ilgili görseller arıyorsunuz, bu şenlik havasını görmeyi istiyorsunuz ama görmeniz çok kolay değil, yok çünkü. Yaşanan acı terör saldırılarının sonuçlarından olsa gerek, Paris bu turnuvayı ürkek ve gizliden gizliye yaşıyor gibi. Belki de kayıpların anısına saygıdan, bilinmez.

Önceki gün İngiltere ve Rusya taraftarlarının medeniyet gösterisi(!) bizleri şaşırtırken, Hırvatistan maçı öncesi gözleri üzerimize çevirdi. Sanırım hem Hırvatlar hem de biz, dünyaya güzel bir dostluk ve centilmenlik örneği verdik. Birlikte aynı fotoğraf karesinde yer alan yüzlerce, binlerce Hırvat ve Türk taraftarları görmek mümkündü.

Net ortaya çıkıyor

Her iki taraftar grubu, sadece futbol şenliği için Paris’te bulunduklarını ve ortak dilin futbol güzelliği olduğunu açıkça gösterdiler. Aynı güzellik tribünlerde de vardı... Aynı tribünlerde bir araya gelen onbinler, milli marşları okunurken birbirlerine gösterdikleri saygıyı, maçın bitiş düdüğüne kadar sürdürdüler.

Maç için bizim açımızdan fazla söylenecek şey yok aslında. Zira kötü oynadık, isteksiz oynadık, bilinen o hırçın futbolumuzdan eser yoktu. İlk yarıda Ozan’ın iki adımdan kalecinin kucağına bıraktığı kafa vuruşundan öte, bizi yerimizden zıplatan bir pozisyonumuz olmadı. Hırvatlar’ın golünün yanı sıra, iki tane direkten dönen topu ve bir dolu harcadıkları pozisyonlar düşünüldüğünde iyi oynamadığımız daha net ortaya çıkıyor.

Açıkçası umudumuzu kırdı

Tüm bunları üst üste koyarsak, ortaya çıkan skor sanki şansımızın bir parçası. Şimdi herkes futbolcularımıza birşeyler söyleyecek, bazı futbolcular günah keçisi yapılacak. Bence hiç bu detaylara girilmemeli, ortada daha büyük bir sorunlu resim var çünkü.

Modric resital yaparken, Arda’mızın karşılık verememesi, hızlı ve dikine oynayamayarak dünyanın belki de en zor futbol işi olan yerleşik savunmayı delmeye çalışmamız, golcülerimizin bir türlü gollük pozisyona giremeyişi hem keyfimizi kaçırdı hem de açıkcası umudumuzu kırdı. Ama tüm bunlara rağmen bir gerçek var ki, biz zoru kolay, kolayı da zor yapmayı severiz. İspanya maçında görüntümüz bence çok farklı olacak, kimse bu maçtaki kötü oyunu oraya taşımayacak.

Bugünü tekrar etmemeliyiz, kötü bir maçtı ama geçti demeliyiz... Eğer 17 Haziran’da Nice’te, futbol resitali yapan biz olmazsak, flemenko eşliğinde deniz havasını alıp memleket toprağının yolunu tutarız. Aklımıza böyle erken vedaları getirmeyelim, Fransa’da görecek güzel günlerimiz var daha...

14 Haziran 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neden olmasın?‘’

Hazırlık maçlarında A Milli Takımımız’ın nasıl oynadığı ve turnuva için verdiği umut herkes için çok farklı algılanıyor. İngiltere maçında yenilmemize rağmen, en az yenmiş kadar mutlu olduk bence. Zira oynanan oyun, maçın bazı bölümlerinde rakibi mahkum etme herkesi hem şaşırttı hem de herkese bir o kadar umut verdi. Buna karşın, Slovenya maçında da bir o kadar umutsuz olduk. Hem de yenmemize rağmen...

Bazen beklentisiz olmak...

Bence ülke olarak, milli takımımızın kredisi çok büyük. Büyük bir mucize başarılmış ve finallere doğrudan katılmışken, kimse bu saatten sonra takımın oyununu derinlemesine sorgulamaz. Neden sorgulasın ki? Evde TV karşısında oturup Portekiz, İspanya, İngiltere falan seyredilecekken, bir anda milli coşkuyu yaşar bulduk kendimizi. Bazen beklentisiz olmak, büyük başarıları getirebiliyor. Ve sanırım bu da öyle bir durum olacak... Yanlış anlaşılmasın! Fatih hoca iddiasız değildir kesinlikle. Zaten yapı olarak o tür bir insan değil. Başarıyla beslenen ve zor olanı mümkün kıldıkça büyüyen bir hoca. Dolayısıyla yine hedeflerimiz çok büyük... Biz bilmiyoruz ama eminim kampta inanılmaz hedefler konuşuluyordur.

Final şanstan önce olasılık

Çoğu insanın aksine, Avrupa Şampiyonası’nda güzel bir derece alacağımıza inanıyorum. Hiç umutsuz değilim, aksine çok fazla beklentim var Milli Takımımız’dan. Ağırlıklı olarak yeni kuşak oyuncular tarafından
temsil edilen bir takımız. Ve bu gençlerin değerleri, arkadaşlık bağları, deneyimleri ve adanmışlıkları çok büyük başarıları getirecek diye düşünüyorum. 2008 tekrarı ya da bir final bence şanstan çok öte bir olasılık. Yunanistan Avrupa Şampiyonu olduğu zaman, Ege’nin karşı kıyısından coşkuyu kıskanarak izliyorduk. Belki de şimdi bu turnuva sonunda, birbirimize sarılarak büyük bir coşkuyla şampiyonluğumuzu kutlarız. Neden olmasın?

Futbol sadece futbol değil

Şimdi yaşanan coşkuya bir bakın. Reklam veren milli takım sponsoru firmalar, adeta birbirleriyle yarışıyor. En fazla milli takımı kim destekleyecek, en yaratıcı reklamı kim verecek, en büyük taraftar kim olacak? Bence ortaya çok keyifli çalışmalar çıkıyor ve her birisini ilgiyle izliyoruz. Eminim ki, dışarıda kalanlar tüm bu aktiviteleri büyük bir gıptayla izliyorlar. Bu şenliğin içinde olmak istiyorlar ama sponsorluk anlaşmaları gereği bu çok mümkün olamıyor.

İşi ileriye götürüp, prosedürleri sağından solundan delmeye çalışan firmalar da oluyor. Federasyonun bu anlamda işi zor, ciddi bir polislik görevi var. Federasyonumuzun yaptıkları işler, futbolumuzun marka değerini artırma çalışmaları, pazarlama faaliyetleri takdire değer. Onları da ilgiyle izliyoruz. Ve tüm bunlardan anlıyoruz ki, futbol aslında sadece futbol değil...



09 Haziran 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI