Arama

Popüler aramalar

‘’Sorun büyük!‘’

Bilenler bilir, “sevinmek için sevmedikspor”luyum ben. Derdim takımın maç kazanması değil, mücadele etmesi oldu yıllardır. 101. yıldan beri de Genk maçındaki kadar aciz ve ruhsuz Beşiktaş takımı görmedim (Gökhan Gönül’ün mücadelesini es geçersem haksızlık olur). Beşiktaş’ta “daha kötüsü olmaz” dediğim, ama her maç daha da kötüye giden bir durum var. Sebeplerine ilişkin duyduklarım, gördüklerim üzerinden illa ki fikrim var. Ama siz, Deniz Demir isimli taraftardan gelen ayrıntılı durum değerlendirmesini okuyun bence:

Taraftardan mektup var:

“Beşiktaş’ta ciddi kriz var. Bunu derin bir kaosa dönüştürmeden, sağlıklı analizler yaparak çözüme ulaştırmalıyız. Başkan, Hoca ve oyuncuları ayrı ayrı değerlendirip, sağlıklı eleştiriler getirmek gerekir.

Öncelikle ülke futbolumuzun kronik sorunu haline gelen yaşlı futbolculardan kurulu kadronun Avrupa arenasında iflas ettiğine tanık olduk. Oysa Genk takımında kaleci (33) haricinde 30 yaş ve üzeri oyuncu yok. Üç oyuncu 27 yaşında, diğerleri onun da altında. Dolayısı ile dinamik bir takım. Beşiktaş’ın da acilen, futbol yaşamının sonuna gelmiş, heyecanını kaybetmiş oyunculardan kurtulup takımı gençleştirmesi lazımdı, ama yönetim bu konuda da geç kaldı.

Yönetim pasif kaldı

Başkan, önceki sezon Konya ile oynadığımız Süper Kupa finalinden beri, birilerini karşısına almamak için çok pasif kaldı. O günden sonra Hoca ve oyuncular, yönetimin desteğinden mahrum, sadece taraftarın desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı.

Şenol Hoca işiyle gündeme gelmek isteyen, 2002 Dünya Kupası’ndaki başarıya rağmen kendisiyle dalga geçenlere aldırış etmeyip çizgisini bozmayan; aslında ülke futbol iklimine bu açıdan ters gelen bir hoca. Dünya üçüncülüğünün zevki sefasını sürme derdinde olmayan naif biri ile Avrupa üçüncüsü olmuş gibi (3. ve 4.’lük maçı yapılmadı malum) sürekli bunun vurgusunu yapan biri karşılaştırıldı yıllardır bu memlekette (UEFA Kupası’nı da unutmuyoruz elbet). Ve basınımız naif olanın, parasını almadan Milli Takım’dan ayrılanın değil; hak etmediği parayı almak için yeni kulübüyle 1905 TL’ye sözleşme imzalayanın yanında olmayı tercih etti.

Taraftara sırt dönülmez

Düzene uymadığı için “çakma filozof” diye dalga geçilmeye çalışılan Şenol Güneş’e dışarıdan gelecek saldırılar belliydi, bu saldırılara karşı Hoca’yı korumak gerekirdi; ama Beşiktaş yönetimi bu noktada çok eksik kaldı. Göreve geldiklerinde verdikleri birçok sözü tutmadıkları gibi, 2 şampiyonluk birçok şeyin üzerini örttü ama artık sorunlar hiçbir örtüye sığmayacak kadar büyüdü. Onlar para eden her futbolcuyu satarak ve yerine yenilerini koymadan devam edebileceklerini sandı, çanların onlar için çaldığının farkına varamadı.

En kötüsü ve camiayı yaralayan ise, rakip takımlar taraftar guruplarına sonuna kadar destek verirken, Beşiktaş Başkanı ve yönetimin çArşı’ya sırtını dönmesi oldu.

Hocanın aklı sahada değil

Şenol Hoca, basında hakkında çıkan olumsuz haberlere çok takıldı, geçen seneden beri takımın özellikle kötü deplasman performansına bir türlü çözüm bulamadı. Biliriz ki; Şenol Hoca için eksik kadro yoktur, o bir şekilde eksikliği giderecek çözümler bulur. Ama maalesef Hoca’nın aklı sahada değildi uzun zamandır.

Oyunculara gelirsek, göstermeleri gereken haysiyet mücadelesini birçok oyuncu veremedi. Dolayısıyla artık Beşiktaş’a faydalı olma şansları kalmadı. Başta Oğuzhan, Tolgay ve Caner olmak üzere birçok isimle yollar ayrılmalı, 30 yaş üzeri sözleşmesi biten oyuncularla sözleşme yenilenmemeli, FEDA sezonunda olduğu gibi genç yetenekler takıma kazandırılmalıdır. Menajerlere dayalı transfer politikasından vazgeçilip üretken bir scouting sistemi hayata geçirilmeli; ancak bu sistem Metin Albayrak’a teslim edilmemelidir.

Zemin! Ah zemin!

Vodafone Park’ın muhteşem zeminini doyasıya kullanan Shakira’ydı, Başkan dahil yöneticiler de onunla çektirdikleri fotoğraflarla mutlu oldu. Başkan “zemin mazeret değil” dese de, birçok teknik direktörden duydum ki, zemin takım için büyük handikap oluşturdu, Beşiktaş’a çok yazık oldu.”

27 Ekim 2018, Cumartesi 12:54
YAZININ DEVAMI

‘’Adalet ya da cehalet‘’

Türk Dil Kurumu'na göre linç: "Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranışından ötürü birini, yasa dışı ve yargılamasız olarak öldürmesi" olarak tanımlanıyor. "Öldürme" gibi uç bir sonuca varılmadığı durumda da eylemin adını pekala "linç girişimi" olarak tarifi edebiliyoruz ve olayın vehameti çok değişmiyor.

Bizim toplumumuzda da linç girişimleri gün geçtikçe artmakta ne yazık ki. Eğer bir arama motoruna "linç girişimi" ya da "linç" yazarsanız karşınıza çıkan sonuçlardan bunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Yakın zamanda, futbolla ilgili bir olay daha eklendi bu sonuçlara. Beşiktaş-Kayseri maçından sonra evine dönmeye çalışan Gediz Beşiktaşlılar Derneği'nden sekiz kişi, Bozüyük'te bir dinlenme tesisinde, sözde sevdasının peşinden Sivasspor deplasmanına giden yüzlerce Bursaspor taraftarının saldırısına uğradı. Sağduyulu Bursasporlular sayesinde sadece iki Beşiktaşkinın yaralandığı olayda, "Adam tek, vurmayın" diye bağıran kişinin sesi ise hala kulaklarımda.

Forma linç sebebi

"Üzerinde bir takımın formasını taşımak" da artık bir linç girişimi sebebi oluşturabiliyor maalesef. Bu olayda herhangi bir adalet duygusundan, adli bir konudan ya da "haklı-haksız"dan bahsedebilmek mümkün değil. Yüzlerce kişi, Beşiktaş forması giymeyi "suç" olarak kabul edip, sekiz kişiye saldırmayı kendine hak görebiliyor. Çünkü onlara göre karşı taraf "suçlu" ve bu suçun cezasını vermek de kendilerinin hakkı.

Linç ya da linç girişimi dediğimiz bu olaylar kitle (sürü) psikolojisinden kaynaklanıyor. Çünkü kişi tek başına yapamayacağı, ahlaki bulmadığı işi kitle olduğunda rahatlıkla yapabilir. Çünkü kitleleri tehlikeli yapan en önemli özellik, bireyin bastırdığı içgüdüsel birtakım davranışlarını kitleden güç alarak ortaya çıkartmasıdır. Çünkü kitle psikolojisi, sorumluluk almamayı kolaylaştırır ve yapılan eylemi mübahlaştırır.

Sürü için her şey mübah!

Beşiktaş taraftarlarına yapılan linç girişiminde de saldırganların her biri, bireysel bir sorumluluk üstlenmeden arkasına aldığı cenahın çokluğuna sığınarak bu eylemin içerisinde bulunmuştur. Belki de çoğu, hala karşı tarafın suçlu olduğuna ya da kendisini "tahrik" ettiğine olan inancını sürdürmektedir. Onların karşısında Beşiktaş forması ile oturmanın mutlaka cezası verilmelidir...

Beşiktaş ya da herhangi bır takımın formasını giymek suç değildir. Suç olan, yüzlerce kişinin sekiz kişiye saldırmasıdır. O sebeple, saldırganların hepsi tek tek tespit edilmeli ve suçlarının karşılığındaki ceza verilmelidir. Bu olay herhangi bir camiaya mal edilemez pek tabii ki; ancak her camia, yaşanan bu vakalardan dolayı olan sorumluluğunu kabul etmelidir.

Cahillik değil, öldürmeye teşebbüs

"Cahiller, kendini bilmezler" diye geçiştirdiğimiz için bu kişiler bir türlü bitmek bilmedi. Toplu halde yapılan bu saldırıdaki failler, öldürmeye teşebbüs etmişlerdir. Bunların artık Sporda Şiddet Yasası'na göre değil, "kasten yaralama, öldürmeye teşebbüs" suçlarından yargılanmalarının zamanı gelmedi mi? Yoksa illa ki birilerini öldürmeleri mi beklenmeli?

Toplumsal cinnet vakalarının yol açtığı linç kültürünü "cahilliğin silahı" olarak görüyorsak, bu silahı ancak ve ancak hukuksal yaptırımlarla yok edebiliriz. Eğer linç eylemi içerisinde bulunan her bireyin cezalandırılmasını sağlayacak bir adalet yapısı oluşturamazsak, kendini herhangi bir konuda haklı ya da "tahrik altında" gören kitleler, karşısındaki azınlığa saldırma hakkına sahip olmaya devam edecektir. İşte o zaman adaletin yerini linç alır ve cehalet, topluma egemen olur. Ne yazık ki, bizim toplumumuz da buraya doğru gidiyor.

06 Ekim 2018, Cumartesi 12:33
YAZININ DEVAMI

‘’Uyulmayan tüzüğün tadili‘’

Beşiktaş Kulübü, yarın ve pazar günü Tüzük Tadili ve Olağanüstü Seçimli Genel Kurulu’nu gerçekleştirecek. Beşiktaş Anayasası olan tüzüğün tadil toplantısında hangi maddelerin değişeceğini, tüzüğe neler ekleneceğini lutfettiler de resmi siteden 11 Eylül’de açıkladılar sonunda, tüzüğü de ihlal ederek.

Tüzük ihlali diyorum; çünkü Madde 19’a göre tadili yapılacak maddelerin onbeş gün öncesinden açıklanması gerekiyor. Yine Madde 19 “yüksek tirajlı gazeteye onbeş gün önceden ilan verilir” diyor. Ancak biz, ne tirajı yüksek gazetede ilanını gördük ne de son üç güne kadar hangi maddelerin nasıl değiştirileceğini öğrenebildik. Olağanüstü Tüzük Tadil Genel Kurulu düzenleniyor, tüzük çiğnenerek...

Keşke bununla kalınsa...

Mayıs’ta yapılan Genel Kurul’da başka takım taraftarlarının Beşiktaş’a üye olması sorunu dile getirilmiş, Başkan Fikret Orman bizzat kendisi araştıracağını söylemişti. Tabii ki bu konuda hiçbir gelişme olmadı.

Denetleme, Disiplin, Divan ve Yönetim Kurulları’na bu başka takım taraftarlarının ihraç edilmesi için resimli görseller verildi. Ancak bütün kurullar kulağının üstüne yattı.

Yönetim 60 gün içinde tüzük gereği geriye dönerek yanıt vermek zorunda, ama kimseden ses seda çıkmadı.

Yine tüzük gereği Divan Kurulu konuyla ilgili komisyon kurabilirdi, lakin bu da yapılmadı. Herkes topu birbirine attı ve üyelikleri düşürülmesi gereken başka takım taraftarları yarın ve pazar günü Beşiktaş’ın geleceği hakkında söz sahibi oldu.

Diğer yandan kulübe üye olmak isteyen binden fazla kişinin üyelikleri ise hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildi, yine tüzük çiğnenerek...

Come to Çiftlik!

Yazıyı yazarken Atilla Türker belgeleriyle birlikte bir haber daha yaptı. İddialar vahim: İlk önce kulübün hukuk departmanı varken hukuk işlerini yapan ve kulübe 2 milyon TL’lik fatura kesen bir şirketin ortağı yönetici, ardından yönetici olmak için süresi dolmadığı halde evrakta sahtecilik yaparak kendini kulübün voleybolcusu gösteren, ancak Voleybol Federasyonu’nda kaydı olmayan başka bir yönetici, dün de stadın korkuluk ihalesini yaklaşık 2 milyon TL’ye ortağı olduğu şirkete veren Başkan haberleri...

Belgeler ortada dolaşıyor, ancak 115 yıllık Beşiktaş Jimnastik Kulübü bu belgelere ilişkin açıklama yapmıyor.

Bir kurumda ücretli veya gönüllülük esasıyla çalışıyorsanız siz, sizin yakınlarınız, aileniz, ortaklarınız o kurum ile ücret karşılığı herhangi bir iş yapmamalıdır. Bu, dünyanın tüm kurum ve kuruluşlarında geçerli ahlaki bir ilkedir. Kulüp yöneticileri de, kulüple hangi amaçla olursa olsun sonunda rant olan işleri yapmamalıdır. Ancak görüyoruz ki Beşiktaş kulübü, bildiğiniz çiftlik olmuş.

En büyük dertlerimizden olan “ben yaptım oldu” zihniyeti Beşiktaş kulübünü de ele geçirmiş vaziyette, ne yazık ki.

Birileri yasaları, teamülleri, gelenekleri ve şeffaflık gibi ilkeleri zerre umursamıyor; insanların gözünün içine baka baka bildiğini okuyor ve asla hesap vermiyor.

14 Eylül 2018, Cuma 07:00
YAZININ DEVAMI

‘’Geçmişten kalanlar (2. bölüm)‘’

1974 Batı Almanya

Türkiye’den Dünya Kupası’na giden ilk hakem olan Doğan Babacan, Batı Almanya-Şili maçında Carlos Caszely’ye gösterdiği kırmızı kartla da tarihe geçti. Çünkü bu kart, dünya kupalarında gösterilen ilk kırmızı karttı. 1974 finallerinin açılış maçı ertelendi. Çünkü kale direklerini dikmek kimsenin aklına gelmemişti. Finalde Cruyff’lu Hollanda’yı 2-1 yenen Batı Almanya şampiyon oldu.

1978 Arjantin

Hollandalı Johann Cruyff ve Alman Paul Breitner, Arjantin’deki cunta rejimini protesto ederek kupaya katılmadı. Finalde Arjantinli oyuncular, Hollandalı Rene Van der Kerkhof’un giydiği plaster alçının tehlikeli olduğunu ve bu şekilde oynamasına izin verilmemesi gerektiğini söyledi. Sorun, Hollandalı oyuncuların maçı terk etmekle tehdit etmesiyle çözüldü. Nihayet oynanan maçı, Arjantin 3-1 kazanarak kupanın sahibi oldu. İtalya ile İngiltere arasında oynanan maçı ise ne İtalyan ne de İngiliz televizyonları naklen yayınladı. Çünkü birçok kişinin maçı seyretmek için işini bırakacağını düşünmüşlerdi.

1982 İspanya

Tüm kıtaların temsil edildiği ilk turnuva oldu. Batı Almanya ve Avusturya’nın birlikte gruptan çıkması için Almanlar’ın sahadan 1-0 galip ayrılması yeterliydi. Maç 1-0 B. Almanya’nın lehine olunca iki takım da birbirine gol atma girişiminde dahi bulunmadı. Fransa Teknik Direktörü Micheal Hidalgo, bu fazla dostane tutumlarından dolayı iki ülkeye de Nobel Barış Ödülü verilmesi gerektiğini söyledi. Gruptaki 3 maçını da berabere bitirip, sadece 1 gol averajla üst tura çıkabilen İtalya, finalde B. Almanya’yı 3-1 mağlup ederek kupayı kazanmayı başardı.

1986 Meksika

Fas, kupa tarihinde grubunu lider tamamlayan ilk Afrika ülkesi oldu. Arjantin’in yıldız futbolcusu Armando Diego Maradona’nın çeyrek finalde İngiltere’ye attığı iki gol de, şampiyonanın en çok konuşulan konusu oldu. Maç sonrasında bütün izleyicilerin görmesine ve tüm kameraların görüntülemesine rağmen Maradona yumruğuyla attığı golü reddetti ve şu yorumu yaptı: Bu Tanrı’nın yardımı ve Maradona’nın kabiliyetiyle kazanılmış bir vuruştur. Daha sonra ‘Tanrı’nın eli’ olarak isimlendirilen bu golden iki dakika sonra yine Maradona’nın orta sahadan aldığı topla İngilizler’i çalımlayıp attığı gol, kupa tarihinin en güzel golleri arasındaki yerini aldı. Finalde Arjantin, Batı Almanya’yı 3-2 yenerek, ikinci kez şampiyonluğa ulaştı.

1990 İtalya

Kamerun, Kolombiya’yı eleyerek çeyrek finale yükselen ilk Afrika ülkesi oldu. Kamerun’da forma giyen 38 yaşındaki Roger Milla, Romanya’ya attığı 2 golden sonra ‘General’ rütbesiyle ödüllendirildi. Arjantin ile İtalya arasında Napoli’de oynanan maçta Napoli taraftarları, Napoli’yi Serie A’da şampiyonluğa taşıyan Maradona’yı destekledi. Batı Almanya, finalde Arjantin’i 1-0 yenerek, şampiyonluğa ulaştı. Arjantin kalecisi Sergio Goycochea çeyrek finalde Yugoslavya, yarı finalde İtalya karşısında seri penaltılarda harikalar yaratıp takımını finale taşısa da, finalde Brehme’nin penaltısına engel olamadı.

1994 ABD

İlk iki maçında parlak bir oyun sergileyen Arjantin’in en iyi oyuncusu Maradona doping nedeniyle turnuvadan ihraç edildi. Grup maçlarında ABD’de karşısında kendi kalesine gol atan Kolombiyalı Andres Escobar, “Kendi kalene attığın gol için teşekkürler” diyen bir taraftar tarafından öldürüldü. Dünya Kupası tarihinde ilk defa bir final maçı 0-0 bitti. Uzatmalara rağmen gol atılamayınca İtalya’yı penaltılarla 3-2 mağlup eden Brezilya, şampiyon oldu.

2002 Güney Kore-Japonya


İlk kez iki ülkenin birlikte düzenlediği turnuva, Asya’da düzenlenen ilk kupa oldu. Türkiye tarihi bir başarıya imza atarak, dünya üçüncüsü oldu. Hakan Şükür’ün Güney Kore’ye 11. saniyede attığı gol, kupa finallerinin en erken atılan golü olarak tarihe geçti. Brezilya, Almanya’yı 2-0 yenerek, beşinci kez şampiyonluğa ulaştı.

2006 Almanya

Kupa’nın en çok konuşulan olayı İtalya ile Fransa arasındaki finalde Zinedine Zidane’ın, İtalyan futbolcu Marco Materazzi’ye attığı kafa oldu. Kariyerinin son maçını oynayan Zidane kırmızı kartla sahadan ayrılırken, İtalya penaltı atışlarıyla 5-3 galip gelerek şampiyon oldu.

2014 Brezilya

Brezilya, evindeki organizasyonda, yarı finalde Almanya karşısında 7-1’lik tarihi bir yenilgi aldı. Bu mağlubiyet, Brezilya’nın tarihindeki en ağır mağlubiyeti olarak tarihe geçti. 1-0’lık skorla Almanya’nın dördüncü şampiyonluğuna ulaştığı Kupa’da Arjantin üçüncü kez finalde kaybetti.

18 Haziran 2018, Pazartesi 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Geçmişten kalanlar (1. bölüm)‘’

1930’da Uruguay’da 13 takımla start veren heyecan, bu defa 32 takımla Rusya’da yaşanıyor. Bundan önceki turnuvalarda yaşanan ilginç olaylardan bir derleme yaptım ama benim için 1986 Dünya Kupası, en özelidir. Belki de futbolu sevmemin sebebidir. İnsanın kanına Maradona işledikten sonra Arjantin’den başka takım tutması da imkansızdır.

1930 Uruguay

Uruguay’da gerçekleştirilen turnuvaya Avrupa’dan katılan Fransa, Romanya, Belçika ve Yugoslavya takımları ile hakemler ve kupa aynı gemiyle gitti. Hatta Rio de Janeiro’da durup, Brezilya’yı da aldılar. Oyuncular 15 gün süren gemi yolculuğunda güvertede antrenman yaptı. İlk Dünya Kupası final maçının hakemi Belçikalı John Langenus, sahaya golf pantalonu, ceket ve kravatla çıktı. Çünkü o zamanlar kıyafet zorunluluğu yoktu. Uruguay-Arjantin arasında oynanan final maçında iki takım da kendi topunu getirmişti. İşin içinden çıkamayan hakem, en sonunda ilk yarıda Arjantin’in, 2. yarıda Uruguay’ın topuyla oynanmasına karar verdi. Kendi topuyla oynayan Arjantin ilk yarıda 2-1 öne geçti; ancak 2. yarıda topuna kavuşan Uruguay, Arjantin’i 4-2 yenerek ilk Dünya Kupası Şampiyonu oldu.

1934 İtalya

Finalde Çekoslavakya ile oynayan İtalya, maçın son 10 dakikasına 1-0 mağlup girmişti. Topu kapan sol kanat oyuncusu Rai Mondo Orsi, oyuncuların arasından geçti, sol ayağıyla şut atar gibi yaptı fakat aniden topu geri çevirdi ve sağ ayağına aldı. Bu hareketiyle kaleciyi şaşırtarak İtalya’nın beraberlik golünü attı. Uzatmalarda Schiavio’nun golüyle 2-1 kazanan İtalya kupanın sahibi oldu. Finalin ertesi günü Orsi, maçta yaptığı hareketi gazetecilerin önünde yirmi kez denedi, fakat başaramadı; üstelik kalede kaleci de yoktu.

1938 Fransa

Hitler’in Avusturya’yı işgal etmesi sebebiyle Avusturya Milli Takımı kupaya katılamadı. Final öncesi, faşist lider Mussolini’den kazanmaktan başka çarelerinin olmadığını anlatan telgraf alan İtalyan futbolcular, canla başla oynayarak Macaristan’ı 4-2 yendi ve kupayı aldı.

1950 Brezilya

Fransa, Brezilya ile oynayacakları stadyumların arasında 2 bin millik mesafe olduğunu öğrenince finallerden çekildi. Lig usulü oynanan maçta şampiyonluk için Brezilya’ya beraberlik yetiyordu ama onlar evlerinde Uruguay’a 2-1 yenilerek büyük hayal kırıklığı oldu. 200 bin kişinin izlediği maçta Brezilyalılar uzun süre yerlerinden kalkamadı. 3 kişi kalp krizi geçirirken, 1 kişi intihar etti ve 1 hafta yas tutuldu.

1954 İsviçre

Yol masrafları yüzünden Brezilya’daki 1950 Dünya Kupası’na gidemeyen Türkiye’nin yazı tura atışı sonucu katıldığı ilk Dünya Kupası oldu. 1950’den beri hiç yenilmemiş Puskas’lı Macaristan, finalde Almanlar karşısında 8 dakikada 2-0 öne geçti, ancak maçı 4-2 kaybetti. Alman oyuncuların performanslarını artırmak için doping yaptığı söylentisi çıksa da, bu kanıtlanamadı.

1958 İsveç

1958 İsveç’te ilk kez dünya kupası finalleri bir televizyon kanalı tarafından yayınlandı. Adeta güneş gibi parlayan 17 yaşındaki Pele’li Brezilya, evsahibi İsveç’i 5-2 yenerek dünya şampiyon oldu.

1962 Şili

Turnuvada iki çeşit futbol oynandı. Çünkü Şilili taraftarlar, Şili tarzında futbol oynanmasını istedi. Hakemler, maçları Şili tarzında başlatıp birkaç dakika sonra asıl futbola geçiş yapıyordu. Brezilya, finalde Çekoslovakya’yı 3-1 yenerek, kupayı üst üste ikinci kez kazandı.

1966 İngiltere

Kupa turnuva başlamadan önce sergilendiği yerden çalındı ve Pickles adlı bir köpek tarafından bir çalının altında bulundu. İngiltere Menajeri Alf Ramsey, içki içmemeleri için oyuncularının kamp boyunca dışarı çıkmasına izin vermedi, onları takımdan atmakla tehdit etti. İşe yaramış olacak ki, finalde Batı Almanya’yı 4-2’lik skorla geçen İngiltere, ilk ve tek kupasını kazandı.

1970 Meksika

Yine İngiltere Menajeri Alf Ramsey, Meksika yemeklerine güvenmeyip yanında kilolarca hamburger köftesi, sos, balık ve ketçap götürdü. Buna rağmen kaleci Gordon Banks, çeyrek finaldeki Almanya maçı öncesi mide rahatsızlığından dolayı maça çıkamadı. İtalya karşısında finali 4-1 kazanan Brezilya, kupanın ilk ebedi sahibi oldu. Ancak kupa 1984 yılında çalındı ve bulunamadı.

17 Haziran 2018, Pazar 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Utanan var mı?‘’

Elbet niceleri var; ancak 19 Nisan 2018’de oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş kupa maçında ve sonrasında yaşananlar da Türkiye futbol tarihine kara bir leke olarak geçti. Maçın 3 kere durduğu bir ortamda Şenol Güneş’in başına çakmak atılmasının ve Beşiktaş İdare Sorumlusu Erdinç Gültekin'in koridorda saldırıya uğramasının (kumpasçılar Fenerbahçe’nin soyunma odası koridorlarına kadar girmiş demek ki) bardağı taşıran son damla olduğu kara geceden sonra yaşananlar hepimizin hala hatırında. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Şekip Mosturoğlu’nun yaşanan olaylardan kendilerini sıyırmak için attığı “tiyatrocu” iftirası da, teknik direktör Aykut Kocaman’ın “kan yoktu” diyerek Aziz Başkan’ına destek vermesi de unutulmaz elbet. Koskoca Finansbank yöneticilerinin başkanlarının peşine takılıp kafalarını sardığı ve akıllarınca Şenol Güneş ile dalga geçtiklerini sandıkları görüntüler de...

Gerçek ortaya çıktı

Ama “Gerçeğin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” işte. Önceki gün Şenol Güneş’in hastane raporları ortaya çıktı. Hani Şenol Güneş’in “Dayak yiyen bir adam olarak komplocu, kumpasçı, tiyatrocu olduk. O zaman seyirci niye ceza aldı, kulüp niye ceza aldı? Futboldaki şike sürecinde TFF Başkanı olan Mehmet Ali Aydınlar, şimdi Fenerbahçe'de. Onun hastanesine gittim” dediği raporlar. “Raporlarda Şenol Güneş’in kafasının saçlı derisinde yaralanmaya rastlandığı yazarken Güneş’in sahayı terk etmesinin en büyük nedenlerden biri olarak da tansiyonunun aniden yükselmesi de yer aldı” diye yazdı gazeteler. Rapor da paylaşıldı haberlerde.

Yapıştıkları koltukları bırakmamak için kendileri dışında herkesi suçlu ilan edenler, kazanmak için değerleri ve diğer insanları yok sayanlar, yöneticilerinin gazına gelip Şenol Güneş ile dalga geçtiğini sanan şahıslar utanmışlar mıdır acaba? Gerçi utanacak insan, zaten kafasına tuvalet kağıdı sarıp fotoğraf paylaşmaz, değil mi?..

***
Aynı camia, iki profesyonel

Fenerbahçe Doğuş Erkek Basketbol Takımı, sonuna kadar hak ederek çıktığı Final Four finalinde Real Madrid’e elendi. Maç sonu Fenerbahçe Doğuş’un başantrenörü Zeljko Obradovic, "Analizi hakem üzerinden yapmak çok doğru gelmiyor bana. Çok fazla hakem konularının üzerinde durmayacağım" diye konuştu. Fenerbahçe Futbol Takımı Teknik Direktörü Aykut Kocaman ise istifa etmeye niyetlenip vazgeçtiğinden beri oyuna dair az, hakemler hakkında çok konuştu ve onları suçlayıp durdu. Aynı camia, 2 profesyonel. Biri Eurolig Finali’ni kaybettiği Real Madrid Başantrenörü Pablo Laso ile kucaklaştı, diğeri Türkiye Kupası’nı kaybettiği rakibi Akhisar Belediyespor’un Teknik Direktörü Okan Buruk’un yüzüne dahi bakmadı.

25 Mayıs 2018, Cuma 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bitmek bilmeyen operasyonlar‘’

Kadıköy’de yaşananlardan sonra tanıdığınız insanların bile fanatizm adına sosyal medyada düştükleri durumu görmek nasıl tanımlanır emin değilim. Kendisine gazeteci diyen ama gazetecilik tarihinde adları dahi anılmayacak, iki kitap yazarak yüksek entelektüel sınıfına dâhil olduğunu sanan zevatların Şenol Hoca’ya ve dahi ailesine yazdıkları, içine düşülen halet-i ruhiyeyi anlatmaya yeter mi bilemiyorum... “Ne olursa olsun haklı çıkmalıyız” mantığıyla hareket eden Fenerbahçe yönetimi, resmi internet sitesinden bir özür dilemek, bir “geçmiş olsun” demek yerine yaptığı açıklamayla olayları destekleyecek kadar kendini kaybetti maalesef. Aziz Yıldırım operasyon diyor da başka bir şey demiyor. Onlar hep suçsuz, onlar hep muhteşem; kahrolsun dış güçler!

Kimi kandırıyorsunuz?

1. 25. dakikada sağdan korner kullanılırken madde atıldı, MAÇ DURDU.
2. 41. dakikada soldan korner kullanılırken madde atıldı, MAÇ DURDU.
3. 55. dakikada soldan korner kullanılırken madde atıldı, MAÇ DURDU.
4. 57. dakikada yedek kulübesi arkasından madde atıldı, Şenol Güneş yaralandı, MAÇ TATİL EDİLDİ.
Ama “OPERASYON VAR”mış. Yedek kulübesinin arkasındakilerin çoğunluğu kombineli ve yıllardır orada olan kişiler. Koridorda Beşiktaşlılar’a saldıranlar, görevli kartları olan çalışanlar. Ama “OPERASYON VAR”mış

İçerdeki düşman!

Evet operasyon var; düşman yaratıp kendi taraftarını uyutarak kulübü yönetmeye çalışanların yaptığı bir operasyon var. Kendi yetersizliklerini ve başarısızlıklarını örtmek için hep başkalarını suçlayıp yerini korumaya çalışanların yaptığı bir operasyon var. Aylardır Beşiktaş’ı ağızlarına dolayarak Fenerbahçe taraftarını öyle bir doldurdular ki, en sonunda avantajlı oldukları maçta taraftarın öfkesini engel olamadılar. Konu sadece bundan ibaret, geri kalanı teferruat. Tabii ki bunu kabul etmezler, büyük oyun derler, operasyon derler. Suçunu kabul etmeyen herkesin dediği gibi. Kadıköy’de cereyan edenler sadece bir sonuç.

Adaleti eşit ve hukuka uygun bir şekilde dağıtmayanların, bir ceza verdikten sonra sırf birisine yaranmak ya da taraftarın gazını almak için indirimlerde bulunanların; özür mekanizmasını unutan kulüplerin, takımının haklarını savunur görünmek için rakiplerini karalamaktan çekinmeyen başkanların, hakemin kuralı uygulamaya çalışan bir insan olduğunu unutanların; para kazanacağım ve şov yapacağım diye tüm ülkeye kıraathane muamelesi yapan spor yorumcularının, sosyal medyayı savaş meydanı görenlerin, bizim hepimizin suçu var. Aslında tüm bunların arasında en güzeli taraftarlardı, tepkilerini maça giderek ya da gitmeyerek gösteriyorlardı ama gördük ki bu da gerçekleri gizleyen bir bulutmuş...

Not: Fenerbahçe’nin hakkı, ona buna saldırarak savunulmaz. Fenerbahçe taraftarı Fenerbahçe’den vazgeçmesin, Fenerbahçe’yi göklere çıkarsın ama o koltuklarda oturmak için onları uyutanların Fenerbahçesi’ni değil; Lefter Küçükandonyanis’in, Can Bartu’nun, Cihat Arman’ın, Basri Dirimlili’nin, Alparslan Eratlı’nın, Cemil Turan’ın, Oğuz Çetin’in, Rıdvan Dilmen’in Fenerbahçesi’ni.

21 Nisan 2018, Cumartesi 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yazık çok yazık!‘’

Perşembe akşamı oynanan ve adına derbi denilen bir maçın ardından methiyeler düzüp olayın keyfini çıkarmak lazım gelir aslında ama “neyse ki” futbol ortamımız buna izin vermiyor. Bu olayın nereden beslendiğini, nasıl buralara gelindiğini sormak bir seçenek tabii ama bunu yapmak, zaman kaybına neden olup beyhude kürek çekmek anlamına da gelebilir. Bunun yerine kolaya kaçmak da mümkün tabii. Mesele bu maçla ilgili şunlar;

Söylenebilir:

Aslında erken verilecek sarı kartların (Soldado, Pepe, Mehmet Ekici, Volkan Demirel) ortamı daha da sakinleştireceği bir maçın bu hale gelmesinin pek çok sebebi olabilir. Bu nedenle sebeplere odaklanmak, bütünü görmeyi engelleyecektir. Neyse ki bütünü görmeye de gerek yok zaten. Herkes kendisini haklı görüyor; kime sorsan aynı şeyi söylüyor, o yüzden maçı konuşmanın bir anlamı da yok: Genel özeti “Kırmızılar doğru ama verilmeyen kartlar maçı bu hale getirdi.”

Sorulabilir:

Bazı şeyleri söylemek ekstra cesaret mi istiyor, nedir anlamadım ama durumu somutlaştırmak lazım; öyle “Hakem yüzde yüz haklı, yüzde yüz haksız bizim futbolcularımız; ama Beşiktaş’tan da en az 2-3 futbolcunun kırmızı kart görmesi lazımdı” demekle olmuyor bu işler: Soldado ile Pepe arasındaki kör dövüşü geçmişe mi dayanmaktadır? Soldado tatlı sert mücadele nasıl oynanır bize onu mu göstermek istemiştir? Öyle ya kart bile görmeden maçı tamamladı. Quaresma, arkadaşlarının intikamını almak isteyen bir lejyoner örneği nasıl olur onu mu kanıtlamaktadır? Volkan Demirel, mesela neden “beni atın” diye bağırmaktadır? Bu seviyede daha önce defalarca maç oynamış futbolcuların bu davranışlarını artık acemilik olarak görmek ne kadar doğrudur?
Daha maçın başında hakem taç/korner vuruşunu “yanlış” gösterdi diye yan hakeme fütursuzca koşup kavga eder gibi itiraz etmek nasıl açıklanmalıdır? Mehmet Ekici her olayın içine girerek Nobel Ödülü mü almak istemektedir? Fenerbahçe gol atınca Volkan’ın kendi tribünlerine koşup yaptığı artistik(!) hareketin epik değeri nedir? (Aykut Kocaman bile rahatsız oldu bu durumdan, düşünün artık.) Quaresma’nın kartında (ki orada kart görmesi gereken çok oyuncu vardı) Volkan mesela ne arıyordu orada ve Pepe’yi itmesinin gerginliği dindirme isteğindeki yeri nedir?

Sonuç:

Bütün bu sorular bir sebep aramak için değil; bu sorular birer sonuç aslında. Bir envanter çıkarmak için yani. Futbolun bu hale gelmesinin sebebi ne midir? Hangi hal? Yazarsak biz de ceza alır mıyız? “Hava güzel, futbol güzel...” deyip konuyu kapatalım mı?

NOT:
Aykut Kocaman’a, maç sonu yaptığı basın toplantısını maçla beraber tekrar izlemesini öneriyorum. O ne derse desin, herkes her şeyi görüyor. Yazık ediyor! Hem kendine hem Fenerbahçe’ye hem futbola, esas da Barış Tut’un büyük emek harcayarak yazdığı 380 sayfalık “Kocaman Bir Adam” kitabına yazık ediyor...

03 Mart 2018, Cumartesi 06:00
YAZININ DEVAMI