Arama

Popüler aramalar

‘’Yeni sistemde yeni bakan‘’

Bir süredir Türkiye’nin yönetim sistemi ile ilgili itirazlar vardı. İddialar, patinaj yapıldığı ve mevcut sistemle başarının yakalanamayacağıydı. Nerede? Ekonomide, eğitimde, sağlıkta, güvenlikte... Bence ise en az bunlar kadar sporda da patinaj yapılıyordu. Hatta eğitimdeki şikayetlerle, spordaki başarısızlık bana göre atbaşıydı. 2004’ten beri bir arpa boyu yol alamamıştık. 1988-2004 yılları arası futbol başta tüm branşlardaki başarıyı arar olmuştuk. Bu hususta birkaç örnek gerekli ise; UEFA şampiyonu Galatasaray, Dünya üçüncüsü Türk Milli Takımı, basketbolda 12 Dev Adam, voleybolda Filenin Sultanları, halterciler, güreşçiler ve Süreyya Ayhan o yılların başarı abideleriydi.

İspat zamanı

Sonra ne oldu? Hiçbir karalama ve art niyetsiz belirtmeliyim ki; 2004-2017 arası Türkiye sporda ümitsiz vaka haline geldi. Ben bu yılları kayıp yıllar olarak da addedersem vicdanı olan hiç kimse ‘yanlışsın’ diyemez!’ Sizin ‘patinaj’ dediğiniz bu gerçek bence 2003’ten itibaren sporun spordan anlamayan bir bakana ve acemi bir spor bürokrasisine emanet edilmesinden kaynaklanmaktaydı. Nedeni ne olursa olsun, bu gün ülkemizde Türk futbolu ve tüm sportif branşlarda başarısız olunmuştur. Siz, ‘neden başarısız olduk?’ diyorsunuz. Sistemden mi? Peki kabul ediyorum. Zira gereksiz tartışmalarla kaybedecek zamanın olmadığını ben biliyorum. İşte aziz millet yüzde 51’le şikayet edilen bu işleri düzeltin diye size bir fırsat vermiştir. Buyurun şimdi ispat zamanıdır.

En uygunu Sancaklı!

Bu aziz millet ısrarlı talep üzerine Üsküdar’ı geçirtmiştir... Sayın Başbakan da, “Ayrı gayrı yok hep kardeşiz” şeklinde açıklama yapmaktadır. Eğer kardeşlik iddiaları samimi ise, ne istiyoruz? Neden şikayetçiyiz? Patinaj yapmaktan. O halde şimdi Türkiye’de siz, biz demeden herkese bir fırsat. Ben de öneride bulunuyorum. Eski milli futbolcu şu an da Kocaeli milletvekili Saffet Sancaklı şu anki Meclis’te spor bakanlığı için biçilmiş kaftan. Hatta Sayın Cumhurbaşkanı kendisini uçağına alacak kadar da ona kıymet veriyor... Hem vicdanları rahatlatın hem de matematiksel olarak sınıfı geçmişlere senden benden demeden memleket adına bir fırsat verin.

Beraber yürüyün

Yeni Şenez Erzikler’i, Türk sporunda dertleri Türk milleti olanları, spor eğitimi almış gerçek devlet ve spor adamlarını davet edip birlikte yürüyün. Yürüyün ki, yeni ve önyargısız bir dönemin başladığına aziz millet yüzde 100’ü ile yeniden inansın. Türkiye UEFA, IOC veya tüm uluslararası federasyonlarda kendini temsilen, “kim bunlar, nerden çıkmışlar?” diye garipsenmeyecek yüzlerden oluşan spor adamları ile temsil edilsin. Saygıyla...

03 Mayıs 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gücün takımı Başakşehir‘’

Türk futbol tarihini incelediğimizde 59.’su oynanan son 2016/17 sezonu hariç kaldırılan şampiyonlukların 51’inin Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’a ait olduğunu görür, geri kalan 6 şampiyonluk ipinin ise yalnızca Trabzonspor ve birinde Bursaspor tarafından göğüslendiğine de yine şahit oluruz. Tüm bu tablo dikkatle izlendiğinde ise henüz Trabzonspor ve Bursaspor gibi ‘Üç büyükler’ düzenini bozmasa da ısrarı ile Medipol Başakşehir’i ezber bozmaya en yakın ekip olarak takibe devam ediyoruz.

Örnek alınmalı

Medipol Başakşehir, 2014-15 sezonunda 59 puanla, 3. Beşiktaş’ın ardından ligi 4. bitirirken 2015-16’da ise yine 59 puanla ligi altıncı bitiren Galatasaray’ın 8 puan önünde 4. bitiriyor. 59. son sezon 2016/17’de ise lig lideri Beşiktaş’tan 5 puan eksikle ensesinde ve Fenerbahçe ile Galatasaray’ın önünde. Elbette salt puan ve rakam istatistiği tutmak benim işim değil, lakin bu durumu yaratan sosyolojik nedenleri araştırmak, bu nedenlerin ya da vasıfların örnek alınarak Türk futbolunun bulunduğu garip halden kurtarılmasının yollarını aramak benim veya futbolla ilgili herkesin görevi olmalıdır.

Giydirilen zırh

Nasıl başlayalım derseniz... Başarıda, ‘İmkan sahibi olmanın en mühim neden’ olduğunu kabul ederek başlamak mümkün. İmkanlar derken... A) Maddi, idari, fiziki (tesis, saha malzeme) silsilesinin tamamı imkan sınıfına girer. Daha önemlisi ise diğeri... B) Güçlü ve güçlü algısı. Medipol Başakşehir Başkanı’nın Kulüpler Birliği Başkanı olması, Kulüpler Birliği Başkanı’nın TFF Başkanı üzerinde bir güce sahip olduğu algısı ve kulüp başkanına bunların dışında da daha ekstra güç atfederek ‘halledemeyeceği iş yoktur’ algısı ile bir zırh giydirilmesi bu konuda eli güçlendiren enstrümanlardır. Ha, bu satırları yazarken bu husus böyledir diye, kardeşim Göksel Gümüşdağ’ın günahını almak istemem.

İmkanlar herkese verilmeli

Lakin, ‘Bu algı TFF’de, MHK’de, spor basını ve diğer kulüpler nezdinde böyle değildir’ diyene de inanmam. Elbette bu imkanlara, alınan iyi futbolcular ve sürekliliği sağlanan hoca Abdullah Avcı’nın performansı da eklenmelidir. Sonuç; kendi geçimini temin eden Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş dışında bunlarla yarışabilecek diğer takımlara Trabzonspor, Bursaspor yanında Medipol Başakşehir’i de ekleyerek bu sistemi sürdürebiliriz. Geride kalanlar mı? Onlara da aynı imkanları sağlamak kimsesizlerin kimsesi Devlet ve Spor Bakanlığı’nın görevi olmalıdır. Ki o takımlar da Medipol Başakşehir gibi ‘kendilerini himaye eden bir güç var’ moral ve algısı ile devam etsin... Saygıyla...

13 Nisan 2017, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş'taki başarıdan yeni misyona‘’

3-0’lık Gençlerbirliği galibiyetinden sonra şampiyonluğa bir adım daha yaklaşan Siyah-Beyazlılar’ın, izlendiğinde; “planlı veya spontane” hep doğruları yaptığına şahit oluyoruz. Eğer gelişmeler ve yakaladıkları başarı, “Türk futbolunda çok alışık olmadığımız” bir plana da dayalı ise.. Planı yapanı da, başarıyla uygulayanı da ekstradan tebrik etmek isterim. Zira bizim futbol camiası son dönemlerde “Okyanusta fırtınaya yakalanmış orta çaplı bir şilep” görüntüsü dışında “hiçbir umut vaad etmemiştir.” Böylede olunca adım adım ve her zor şarta rağmen;

a) Kulüpte yönetime talip olunup, teslim almaktan.
b) Hoca ve futbolcu transferinde Samet Aybaba’dan Şenol Güneş’e takıma kazandırma.
c) Stadın tamamlanmasından, takım ruhunun sağlanmasına şayet planlı ise; tüm işlerin “doğru zamanda doğru kişilerle” yapıldığını söyleyebiliriz.

Türk futbol sistemi...

Peki sonuç; şayet dediğimiz gibi ise tutan bu plan başkan Fikret Orman’dan, sevgili dostum Şenol Güneş’e yeni bir misyon yüklemektedir... Evet, evet bu Siyah-Beyazlı şampiyonluk onlara Türk milletini mutlu edecek ve şu ana kadar kimsenin “kafa yormadığı ve başaramadığı Kırmızı-Beyaz milli bir futbol sistemi” nin başlatılmasına vesile olabilir. Özellikle de bu vatanın evladı bir zamanlar milli takımdaki başarısına rağmen karizması eksik diye milli takımdan uzaklaştırılan Şenol hoca bilesin ki bu başarı sana yeni “Türk futbol sistemi” adına önemli bir görev veriyor. Türk gençleri de senden bu vazifeyi bekliyor...

06 Nisan 2017, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Spor ve siyaset‘’

Ülkemizde sürekli siyasetin spora karıştığı ile ilgili şikayetlere şahit oluruz. Bunu da garipser, hatta bunun üzerine programlar yapar; spor yazarları ile TV’lerde görüş dinleriz. Ben ise bu işte bir ‘kavram karışıklığı’ olduğu noktasında kesin kanaat sahibiyim. Bildiğiniz üzere ülkemiz Türkiye’de tüm demokratik ülkeler gibi, siyasi partilerin oluşturduğu hükumetlerle ‘yürütme’ denen erki oluşturur.

Olmazsa olmaz...

Bu ülkeyi yürütecek olan yapı ise ‘Türkiye’yi çağlar üzerinden atlatarak’ her sektörde başarıyı yakalayacak beş yıllık planlar yapar. Bu planların içinde eğitim, sağlık, güvenlik, sanayi olduğu gibi spor da olmalıdır. Sporda da bu yürütmenin planı yapması kadar doğal ve tabii bir durum olamaz. Şayet Devlet ve Yürütme; Türk sporuyla ilgili bir plan dahilinde hareket etmiyorsa görevini yapmıyor demektir. İşte bu noktada bu görevin ifası da ‘siyasetin spora müdahalesi’ şeklinde asla değerlendirilemez. Peki ya bizdeki şikayetler ve kaynağı? Biz de spor entellektüelleri ya da bu sektörde ‘tırnakları toprak tutanlar’ esasen görevin yapılıp yapılmadığına bakmak yerine ‘spora siyaset karışıyor’ diye bas bas bağırıyor.

Koordine ekibi yok

Ben de diyorum ki; Türk sporunda ileriye yönelik bir plan olmadığı gibi bu planlamayı yapacak teknokrat ekip ve onları koordine edecek unsur da yok. Ayrıca kulüp yöneticilerinin ve kurumların yürütme mensupları ile kurduğu ilişki saygıdeğer değil... Hastalık bu. Ezcümle sporda ‘devletin planlama görevi ile siyasilere kurulan seviyesiz ilişki’ karıştırılmaktadır. Bu çizgiyi yakalamadan da bu anlamsız tartışma sürer gider...

30 Mart 2017, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Federasyon mu ne?‘’

Biliyorsunuz; 94 yaşındaki ‘Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ esasen binlerce yıl derindeki kökleri itibariyle dünyanın en büyük devletlerindendir. Bu Uluçınar’ın kurumları da elbette dalları gibi iri, güvenilir ve saygı duyulan olmalıdır.
Ancak futboldaki gelişen olayları izlediğimizde, bu muazzam yapıya rağmen, hadisenin hiç de böyle cereyan etmediğini üzüntüyle görmekteyiz.
Vahim olaylar olduğu için; güncelliği ve önemi hiç kaybolmayacak ‘TFF ve Samet Aybaba vakası’, ardından da ikinci-üçüncü ligde müsabakalara atanması unutulan hakem iddiası, esef verici örnekler olarak önümüze çıkmaktadır.
Şimdi sizden rica ediyorum; Lütfen TFF’nin, kendi ilgilisi Samet Aybaba ile Alanyaspor arasındaki anlaşmazlık konusundaki rolüne bir bakınız.
Tam Alanyaspor’a teknik direktör olacak Beşiktaş’ın ve milli takımın önce futbolcusu, sonra hocası Samet Aybaba için iddia o ki; TFF Başkanı, Alanyaspor Başkanı’nı arayarak, “Şimdilerde suç örgütü ilan
edilen bir cemaatin bağlısı” imasında bulunmasıdır.
İddiada bulunan kim? Samet hoca, yaptığı basın toplantısıyla bunu açıklamıştır.
Adı bu işe karışan ve hocayı zan altında bırakan kim? Federasyon ya da federasyon başkanı...
Peki sizce böyle mi olmalı?
Sen federasyon musun, istihbarat örgütü mü?
Şahsen, Samet Aybaba’nın fikrini-zikrini biz bilmemize rağmen, varsayalım ki, iddia doğru.
O halde gereğini yap. Adamı zan altında bırakma.
Ciddi bir kurum olması gereken Türkiye Futbol Federasyonu’nu; “dedikodularla yönetilen bir kurum haline” getirme!
Gelelim Samet hocaya... Ben olsam, bu zan karşılığında beklemeksizin hukuki müracaatımı yaparım.
Bir diğer husus, ikinci ve üçüncü lig müsabakalarında hakem atamalarının unutulduğu iddiasıdır.
Vah TFF vah!
Vah Türkiye vah!
İşte ‘Koca Çınar Türk Devleti Federasyonu’nun 2017’deki hali...

22 Mart 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Başkanlık hastalığı‘’

Spor kulüpleri hizmetleri ve elbette bunların başkanlık makamlarını birileri çok meşakatli yerler olarak takdim etseler de siz inanmayınz. Zira bu makamlar çok cazip yerlerdir ve talipleri de çoktur. Elbette cazibesi yüksek olunca da, “İstemem yan cebime koy” tarzı meşakatli takdimi de normal sayılmalıdır. Başkan olursanız her şeyden evvel çok süratli bir tanınırlığa erişirsiniz. Hiçbir sektörde göremeyeceğiniz bir yükseliş trendi ile yükselir, tanınırlık ve ününüz arttıkça da o oranda maddi, manevi kazanımlarınız da artar. Ha diyelim ki siz bu söylediklerimi hesap etmeden, tamamen renk aşkı ve takımdaşlık ruhu ile bu görevlere talip oldunuz. Göreve de geldiğiniz o an belli bir süre hiçbir problem çıkmaksızın ayni minvalde devam edildi. İşler iyi giderken her şey iyidir. Lakin süre uzadıkça nefis, şeytan ve elbetteki etraftaki pedalcılar, başlar adamı dürtmeye!

İlk adım budamak!

‘Ağasın, paşasın, senden büyük yok! Bu kararın muazzamdı’ diyerek kişiyi baştan çıkarmaya başlarlar. İşte ne olursa bu noktada olur. Dedik ya nefis. Ne denli sağlam bir yapınız olursa olsun, kahpeliğe de dağ dayanmamış ya! Şeytanın da baştan çıkaramayacağına az rastlanır ya, rutine bağladığınızda. Bir iki de başarı yakalandı ve hele hele birkaç tesis yapıp gazetelerin sayfalarını da doldurmaya başladıysanız ilk hareketiniz sizinle başlayanları ve yola çıkanları başlarsınız budamaya!

Düşüşün başlangıcı

Sizinle kongre tutan kişiler ve gruplardan başlarsınız etrafınızdakileri temizlemeye. Aramamaya başlarsınız her gün aradıklarınızı, ya da cevapsız bırakmaya telefonları. Elbette kötü olduğunuzdan değildir. Elbette siz aynı sizsinizdir. Lakin, ‘İçinizdeki siz, sizden büyük’ olmaya başlamıştır. Ve bu bir hastalıktır. Tabii düşüşün başlangıcı ya da kırılma noktası da bu noktadır.

Seba ve Süren hariç!

Validen, milletvekillerinden, Meclis’ten, siyasi parti liderleri ve Başbakan’dan büyük olduğunuz aklınızdan geçmeye başlar... İşte o an filmin koptuğu, işin bittiği andır. Artık siz onun farkında olamazsınız. Futbol takımında yenilgiler başlar. Değişiklikler yaparsınız... Hoca, teknik adam futbolcu, lakin tren kaçmıştır. Artık çare bulamazsınız ve yara dikiş tutmaz. 30 yılı geçkin sporu yönettim, hep böyledir biliyor musunuz! Böyle gördüm ve yazdım, art niyet yok. Sadece görgü ve tecrübe. Bu bir hastalıktır demiştim, yukarıda ve son cümle; Faruk Süren, Süleyman Seba gibi birkaç istisna hariç tüm başkanların da bu hastalığa yakalandığına şahit oldum biliyor musunuz...

08 Mart 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolda beka meselesi‘’

Göreceksiniz “beka” önümüzdeki günler Türkiyesi’nin en mühim ve popüler kelimesi olacaktır. Ne ile başladı bu yükseliş? Ülkenin bekası (geleceği) söylemleriyle. Hamdolsun ne yapılacaksa bu amaçla yapılacak. Göreceksiniz bu kelimenin “yüzü suyu hürmetine” örtülü ödenekler açılacak, paralar saçılacak, tapular ya kılıp gazi, dul, yetim hatta babaanneler bile fırsattan istifade ihya olacak. Olacak olmaya da memleketin beka meselesi 2019’da start alacak. Peki memleketin bekası yanında Türk futbolunun bekası ne olacak? Onun 2019’u beklemek gibi bir lüksü var mı? Bence memleket için 2019’a kadar beklenebilse de, futbolun bekası için alınacak tedbirde kaybedecek an dahi yok!

Sahada 18 yabancı

Cumartesi günü izlediğim Adanaspor-Osmanlıspor müsabakası bu endişenin kaynağı ve örneğidir. Bu müsabakadaki iki takımın kadrosunun 18’i yabancıdır. Başka bir perspektiften ifade edilmeli ise bu 18 yabancı futbolcuya karşı sadece dört Türk futbolcu! İşte Türk futbolunun hali. Ay nen şairin dediği gibi, ‘Kimi Hindu kimi bilmem ne millet!” Irkçılık mı yapılacak? Ne mü nasebet. Ancak beka endişesi diyorsanız alın size futbolda ağa babası. Peki ne yapalım? Çok moda oldu ya, ülkenin bekası adına herkes bir adım atıyor! Bir adım da futbolun entelektüellerinden beklemek hakkımız değil mi?

22 Şubat 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Liderken kaybetmek‘’

Başlığa bakıp sadece Beşiktaş üzerinden değerlendirmeyelim. Zirvedeki dört takımın bu haftaki puan kaybını birlikte irdeler ve incelersek, gerçeğe o denli yakın oluruz. Evet, bu hafta lig lideri dahil dört takım da puan kaybetti. Size göre bu bir sürpriz veya tesadüf mü? Bana sorarsanız sürpriz gibi gözükse de futbolcuda sık rastlanan bir “ruh halidir” bu. Ve ayrıca bir tarafta erken form tutup ligin zirvesine yerleşenler ile ligin dibinde bulunup, “Pabucun pahalı olduğunu düşünerek toparlanma çabasında olanların” mücadelesinin sonucudur.

Önlem alan kurtulur

Başka nasıl açıklayabiliriz? Rahatla, rahatsızlık. Lakayıtlık ve ciddiyet... Önemsemek veya oluruna bırakıp boş vermek gibi duyguların “çarpışarak birinin galip geldiği” ve her sezon rastlanan bir ruh halidir bu. Sürer mi? Yönetim ve teknik adamlarla ilgili bir husustur. Genelde futbolcudaki gayrı ciddi bu hale müdahale ederler ve erken toparlanır, önlenir. Yok, onlar da duyarsız davranır önlem almaz ise ipin ucu kaçar gider... Önlem alıp erken toparlayan ligin zirvesinde ise başarır ve şampiyon olur. Ligin dibindeyse yükselir ve düşmekten kurtulur... Bu değerlendirmemi lig sonunda hep birlikte göreceğiz...

Seyircisiz maçlar

Sporda ve futbolda işlerin iyi gittiğini söylemiyorlar mı aklım gidiyor. Bunu iddia edenlerin yüzleri de hiç kızarmayınca fena olmaya devam ediyorum. Bu iddia sahipleri bu davranışları ile insanların aklıyla alay etmek dışında özellikle futbola hiçbir katkı sağlamıyorlar. Felsefe yapma reel örnek ver mi diyorsunuz... Alsana “liderken kaybetmek” yazımdaki milyonluk futbolcuların lakayıtlığı sonucu zirvede kaybedilen puanlar. Başka? Sürekli tartışılan fahiş hakem hataları. Yetmedi mi! Müsabakaya gelmeyen seyirci... 2017’de ortalama seyirci sayısı Kasımpaşa maçında 942, Karabük 2110, Gaziantep 2200, Başakşehir 2500, Trabzonspor 3300, Galatasaray 24.000, Fenerbahçe 24.000, Beşiktaş 30.000 seyirci. Peki niye gelmiyorlar? Size göre gelmeleri için bir sebep var mı?

14 Şubat 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI