Arama

Popüler aramalar

‘’Hakem meselesi!‘’

Bu hafta sonu oynanan Ziraat Türkiye Kupası müsabakalarına yine hakem hataları damgasını vurunca, bu hatalar sonucu kupaya veda eden takımlara rağmen hala birileri, “Futbolda bunlar da var” yorumları ile işi küçültme çabalarına girince huyumuz kurusun ‘hop’ demeden edemiyoruz...

Neden? Neden olsun binlerce taraftar, futbolcu, idareci milyonlarca para, ter ve emek harcayarak maçlara hazırlandın mı, uzun hazırlığa rağmen 90 dakika içinde birkaç dakikada 1-2 hata ile iş bitirilip sonrada sadece konu hakeme yıkılıp, “futbolda bu da var” dendi mi, bilahare bu oyun “cambaza bak” misali her yıl tekrar edildi mi, işte tüm bu senaryo Türk futbolunda artık bir ‘hop’ demeyi gerektiriyor.

Zararın telafisi...

Sadece ‘hop’ deyip geçmeyeceğiz. Başakşehir-Galatasaray maçındaki hakemin vermediği pozisyonu Kulüp Başkanı ve Birlik başkanı Göksel Gümüşdağ erdem göstererek ikrar etti mi? Bu duruma göre mevzu netleşmedi mi? Bu bir samimi ikrar değil mi? Peki mağdur olan takımın zararının telafisi ne? Telafisi yok. Müsabaka yönetmeliğince ve uluslararası kurallar böyle. 90 dakika bitti, hakem raporunu yazdı mı, “Veleddalin amin”... Peki ne olacak?

Onur kurtaracak!

Video hakem... Yok hemşerim video hakem veya denenmemiş enstrümanlarla işi sulandırmayın. Herkes işini tam yapsın. Hakemler işinizi yapın. Federasyon Başkanı, MHK Başkanı veya etkin kişi devlet adamı ise sizden taraf olmanızı istemez. Siz de kişilik sahibi adamlarsanız Ahmet’e, Mehmet’e sizden bir şey istemediği halde yaranalım diye işgüzarlık yapmayın. Yapıyorsan, sen de, MHK başkanı da, Federasyon başkanı da istifa edecek... Onur da Türk futbolunu kurtaracak... Başka çare yok...

07 Şubat 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe Divanı‘’

Divan kurulu üyesi olmama ve çok arzu etmeme rağmen cumartesi günü yapılan Fenerbahçe Kulübü Yüksek Divan Kurulu Toplantısı’na mazeretim nedeniyle katılamadım. Bununla birlikte özellikle sayın Fenerbahçe Başkanı’nın tüm konuşmalarını gıyabında dikkate takip ettim. Yıllardan beri kendisiyle Kadıköy İlçe Müdürü Vedat Bayram, Fenerbahçe Kulübü Futbol Şube Sorumlusu Aziz Yıldırım; İstanbul Bölge Müdürü Vedat Bayram, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım şeklinde devam eden arkadaşlık, dostluk ve sportif iş birliği sürecinde genelde hep olumlu yürüttüğümüz ilişki, tüm eylemlerimize de yansımıştı. Yazı yazdıysak, lehinde. Söz söylediysek yine lehinde olduk. Bu konunun tek istisnasını, her ikisi de dostum olduğundan Mehmet Ali Aydınlar sürecinde nötr kalarak yaşamıştık.

Kimseye yarar getirmez

Bugün kendisini sevmeyenler dahi kabul eder ki Sayın Yıldırım, Türk futbolunun en önemli figürlerinden ve bilirkişilerinden biridir. Divan’da da kendisinden beklediğim, bu profiline uygun cümleler sarf etmesiydi. Başkan haklı olarak Cumhurbaşkanı’nın futbolda adının kullanıldığı gibi önemli iddialarda bulundu ise de rakiplerine cevap hakkı doğuracak ve özellikle Beşiktaş başkanı ile polemik yaratacak sözler de sarf etti. Bugün ise Fikret Orman Bey kendisine cevap verdi ve anlaşılacağı üzere özellikle başta Türk futbolu olmak üzere kimseye yarar getirmeyecek bir sarmal oluştu.

Beklenti farklıydı

Oysa benim ve Türkiye’nin hatta bana kalırsa Türkiye’yi yönetenlerin de kendinden beklediği tıkanan Türk futbolu ile ilgili kendi özgül ağırlığı kadar önerilerde bulunması ve futbolu siyasallaştıranları isim vererek deşifre etmesiydi. Mesela ne mi? 1-Stadyumlara gelmeyen seyirci ve çözümü. 2-80 milyon nüfuslu Türkiye’de 6-14 yaş gruplarının futbola yönlendirilmesi. 3-Amatör spor kulüplerinin profesyonelliği besler duruma getirilmesi. 4-Spor bakanlığı ile koordine ile futbol gelişim projesinin hayata geçirilmesi. 5-Benim defalarca yazdığım ve Aziz Yıldırım’ın da ifade ettiği Fatih Terim hocanın Türk futbolunun bekası için yerinde değerlendirilmesi. Beklediğimiz o idi. Ya diğer söylemleri! Onları ikinci ve üçüncü adamlarına bırakmalı. Zira onları diğer yöneticiler de söyler...

01 Şubat 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rıdvan'ın klibi‘’

Rıdvan Dilmen eski bir futbolcu olarak stilini çok beğendiğim bir sporcu. Bakmayın bugünkü pozisyonuna ve sonradan kazandığı ‘Şeytan’ unvanına. Esasen Nazilli’nin mütevazı ailelerinden ve geleneklerine bağlı bir genç. Sempati duyardım o yıllarda, her futbolsever gibi ben de. Benim tanıdığım yıllarda; soyunduğu, giyindiği, duş aldığı Fenerbahçe Stadı’ndaki odama girer çıkarken, ortalama bir Türk ailesinin geleneksel kültürüyle yetiştiği her halinden belli olurdu. Kimseyi kırmaz, yakaladığı şöhreti abartmaz “Saygılı ve vatansever” bir çocuktu. Küçük oğlum Batuhan’la 25 yıl önce stat koridorlarında çektirdiği fotoğrafı, hâlâ Batuhan’ın evinin duvarlarını süsleyen ender birkaç resimden biridir.

Haklı tabii ki

Dün Batuhan aradı... “Baba Rıdvan’ın resmini duvardan indirdim’ dedi. Niye diye sorduğumda; ‘Önümüzde ülkemizi ilgilendiren ciddi bir referandum var. Yemin ederim henüz karar vermedim, kararım evet de hayır da olabilir. Muhtemelen ülkemizde önemli bir vatandaş kitlesi de benim gibi düşünüyordur. Lakin bizim canımız ciğerimiz Rıdvan Dilmen’in adeta bir ‘artist’ gibi klip çekip normal hayatta görüştüğü bir kaç kişiyi de dümen tutarak böyle bir gereksiz işe girişmesi beni üzdü” deyince. “Evlat, Rıdvan haklı. Bir gün gelir bu hayat seni de törpüler Batuhan” demeden edemedim. Niye böyle dediğimi siz okurlarım da merak ediyor mu?

Bir de diğerleri var

Arz edeyim; bir Rıdvan’a bakın bir de Ünal Karaman, Samet Aybaba, Aykut Kocaman ve diğerlerine... Onlar Türk futbolunun geleceği için canlarını dişine takıp kan ter içinde kalırken Rıdvan NTV sütüdyolarını mesken tutmuş... Keyifle futbol yorumluyor. Hatta zaman zaman emsallerinin ulaşmakta zorlanacağı Altunizade’deki kanatlar altında federasyon başkanlığı planları yapıyor! Hal bu iken başka bir şey mi demeliydi? Diyemez. Rıdvan haklı... Batuhan ve diğerleri, kızmayınız. Tavuk bile su içip Allah’a bakıyor. O nedenle başka bir şey beklemek yanlış olur.

27 Ocak 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cumhurbaşkanı'na mektup‘’

Sayın Cumhurbaşkanım; malumlarınız olduğu üzere 24.08.2007 tarihinde Sabah gazetesindeki köşemde, “Başbakan’a açık mektup” başlığı ile Müstakil Spor Bakanlığı’nın önemini arz etmiş ve kurulmasını önermiştim. O yazının girişinde ise dünyada olduğu gibi ülkemizde de kamuoyunu ilgilendiren hassasiyetler olduğunu, hatta dikkat edilirse bu siyasi ekonomik ya da sportif hassasiyetlerin “Ne hikmetse”! bizde dünyadaki örneklerinden daha yoğun yaşandığını ve hatta borsa ve dövizde dünya global olarak 0.1 etkileşim gösterirken bizdeki değişimin 3-5 puanlarla abartılı seviyelere çıktığını, bu nedenle her dünya ülkesi 1 etkilenirken bizim ise 5 etkilendiğimizi arz etmiştim. Bu olgunun ise Türkiye’nin moral motivasyonunu direkt etkilediğini, milletçe gelişim hızımızı düşürdüğünü harfiyen belirtmiş ve ekonomide, güvenlikte, eğitimde olduğu gibi sporda da kurulacak “teknokrat bir ekip”! ve Spor bakanlığı ile ülkemizin sporda bu riski ortadan kaldırılabileceğini yazmıştım.

Sorunlar bitmedi

Spor Bakanlığı’nı kurdunuz size teşekkür ederim. Lakin geçenlerde Fenerbahçe Kulübü Başkanı’nın da ifade ettiği gibi problemler maalesef bitmedi. Ve siz de şu an spor dahil her konuda, 2007 yılındaki şikayetlerden daha fazlasını, Türk milleti ile paylaşma ihtiyacı hissediyor ve yeni yönetim modelleri öneriyorsunuz. Ben de diyorum ki; evet efendim futbolda da aynı, ekonomide olduğu gibi bugün dünden kötüdür. Çünkü riskte herkes topu birbirine atmaktadır. Spor Bakanlığı kurulmuş olmasına rağmen Türk sporu ile ilgili ciddi bir çalışma ve planın olmadığı açıktır. Bunun ise yegane gerekçesi, kurulduğundan beri Spor Bakanlığı teşkilatını oluşturan Müsteşar, Müsteşar yardımcısı ve bana göre olması gereken dört genel müdürün bir tanesi hariç sporla ilgisi bulunmadığından, spor eğitimi almadığındandır. Bakanlık, “Protokol tribünlerine rezervasyon yapmak dışında bugüne kadar ciddi bir iş” yapmamıştır.

Yanlış sistem

Bu geçen süre spor adına kayıp yıllardır. Federasyonlar mı? Sistematik olarak yanlıştır. Ahbap çavuş ilişkisi ile kurulup yönetilmektedir. Ayrıca bu yapıdan iyi bir hal beklemek de mümkün değildir. Zira sizin zaman zaman konuşmalarınızda kullandığınız Ziya Paşa’nın “idraki mahal küçük akla gerekmez, zira bu terazi bu sıkleti çekmez” ifadesi harfiyen Spor Bakanlığı’nın ve federasyonların bugünkü yapısını tarif etmektedir... Bizden söylemesi. Takdirlerinize arz ederim...

24 Ocak 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aziz Yıldırım haksız mı?‘’

Ülkemizde muhtelif devirler - tarihçi, edebiyatçı fikir, sanat ve spor adamları- öylesine kıymet ifade eden önerilerde bulunmuşlardır ki zaman içinde ülke ve toplum bundan büyük fayda sağlamıştır. Ancak bu fikirler ilk ortaya atıldığında maksat anlaşılana kadar öneri sahipleri muhtelif nedenlerle genellikle önce bu işten zarar görse de sonunda haklı çıkıp kahraman olmuşlardır. Neden? Gerçeğin tek ve güneşin balçıkla sıvanamayacağından. İşte dün Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın Adana maçı sonrası söyledikleri belki estetik bulunmayabilir fakat bana göre yüzde 100 doğruydu.

Eleştiriler aynı!

Ertesi sabah baktım; özellikle radyo programlarında ciddi eleştirilere maruz kalıyordu Fenerbahçe Başkanı... Muhatap olduğu en mühim suçlanma ise, ‘bunca yıldır kulüp başkanı olan kendisi alt yapıdan kaç yıldız yetiştirdi!’ şeklindeydi. Ben ise fotoğrafa o perspektiften bakmıyorum. Aziz Yıldırım’ın yapmadığı veya yapamadığı fiil onun haksız olduğu anlamına gelmez. Doğru söylemediği anlamına da hiç gelmez.

Bu böyle gitmez

Mealen ne diyor Yıldırım; ‘Çökmüşler Türk futbolunun başına alıyorlar, veriyorlar, istedikleri gibi yönetiyorlar, lakin başarı hiç yok. Türk futbolu yerlerde. Bir şeyler yapmak lazım’... Ben de ilave ediyorum; 15 yıldır bir mutluluk zinciri kurmuşlar, aktörler hep aynı. Milyon alıyorlar, milyon satıyorlar. Şahsen her biri ‘Dolce Vita’ hayatı yaşıyorlar. Lakin Türk futbolu batıyor. Profesyonel futbolun atar damarı amatörler ise sürünüyor. Türk futbolunun bu hali sürdürülebilir değil.

17 Ocak 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Acelecilik ve video hakem‘’

Ülkemiz Türkiye’de, öylesine tesadüfler insanları bir yere getiriyor ki; ardından doğru yönetmek ya da taşı gediğine koymak için uğraşıp duruyoruz. Oturtulmuş bir sistem, dönen bir çark da olmadığından, kim 1-2 sene ‘denenmesi gereken!’ yeni bir öneride bulunsa, buna ‘ilk atlayan!’ biz oluyoruz. Ben size bilime sırtınızı dönün, yeniliklere kendinizi kapatın demiyorum... Aceleci olmayın, hemen atlamayın, kendinizi güldürmeyin diyorum. Evet konumuz ‘video asistant referee’ (VAR) yani video hakemliği.

İnfantino 2018 demişken...

Esasen Türkiye, dünyanın ilk 10 ekonomisi iddiası ile futbolda dünyaya bir ‘sistem önermesi’ gerekirken, ithal, halen FIFA ve IFAB’da test aşamasında olan, video hakemliği hemen önümüzdeki sezon uygulama telaşında. Kim diyor? Kulüpler Birliği’ndeki tüm başkanlar ısrarla istiyormuş! Yahu bunun ilk denemesi 2 Eylül 2016’da İtalya-Fransa hazırlık maçında. Diğeri 23 Eylül’de Hollanda kupasındaki Ajax maçında olmadı mı? İnfantino ilk uygulamaya 2018 Dünya Kupası’nda geçilebileceğini ifade etmedi mi? Bizim acele ve telaşımız niye?

Sebebi cehalet ve güvensizlik

Bence cehalet ve güvensizlik. Kendine güvenmeyen ‘hazırlopçu!’ zihniyetin en karakteristik işareti işte bu. Aynı özellikle 5.-6. hakem uygulamasını da ilk kabul edip, ilk terk eden biz değil miyiz? Şimdi bakın Türk futbolunda itiraz ve tartışma yaratan pozisyonlar binlerce seyirci ve izleyicinin gözleri önünde tezahür etmiyor mu? Bundan daha büyük bir mesuliyet ve manevi baskı olabilir mi? Bunca izleyen göze rağmen, tartışmalar olabildiğince devam ettiği halde, bir köşede bir videoyu izleyen hakemle, tartışmaların bir anda sonra ereceğini kimse hayal etmesin.

Cevapsız sorular

Ayrıca bu uygulama futbolun ‘ruhuna ters!’ gibi felsefi endişeden çok;
1-) Oyuna ikide bir ara vermek gibi, daha ciddi bir hadiseye neden olur mu ve bu uygulama oyunu soğutur mu?
2-) Videoyu izleyecek kadar deneyimli, işin ehli, tartışılmayacak hakemi nerden bulup ne zaman yetiştireceksiniz?
3-) Hepsinden önemlisi, binlerce kişinin gözleri önünde ‘taraflı karar verebilen!’ vicdan... Bir ‘video odasında’ kart kırmızı mı sarı mı? Gol mü değil mi? Penaltı mı değil mi? diye tarafsız karar verir mi!

Bunları tartışın...

Bunları tartışmadan, halen bu aceleci kararda ısrarcı olan karar vericiler, ‘bu handikaplar ortaya çıkıp, sistem başarısız olduğunda!’ başarısızlığın sorumluluğu ile istifayı vicdanlarında duymalılar ki; bu kararlar “mesuliyetsizlikle oldu bittiye gelmesin!”

10 Ocak 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sırtı yerden kalkmaz‘’

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tatbikat veya harekâtta kullandığı işaret ya da aydınlatma fişekleri vardır. Alan aydınlatmada ya da yer bildiriminde kullanılır. Aynen o misal kalemimle köşemde art niyetsiz ve önyargısız spor yazıp çiziyorum. Ardından da ne mesafe alınmış, ne kadar alan aydınlatılmış, ne neticeye ulaşılmış diye izlemeye koyuluyorum. Yani uyarıp öneride bulunduğum uygulayıcıya bir süre veriyorum.

Spora kim ne katkı yaptı?

Peşinden başta spor bakanlık çalışanlarından, sporcu teknik adam ve antrenörden yüzlerce telefon alıyorum. Şikayet dinleyip değerlendiriyorum. Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmiş mi? Kim samimi, kim yalandan pedal basmış? Olumlu ya da olumsuz tepki alınmış mı? Sonucunda spora ne kadar katkı sağlanmış? Onu ölçüyorum.

Gönül adamı-Sözde spor adamı

Tespitim o ki; Türk sporunda iki adam tipi ile muhatabız
1. tip adam: Bizi ciddiyetle takip ve takdir eden gönül ve spor adamı.
2. tip adam: Hasbelkader sporda makamlar yakalamış, sadece titri itibariyle sporda önlerde, sportif bilgi ve görgü itibariyle ise birileri ile kantara çıkma eksikliğini hep hissedip, ezgin kalmış sözde spor adamı.

Bir arpa boyu yol alamıyor

Hakimiyet kimde? Elbette ipi elinde tutan makam sahibi ikinci tipte. O vakit ne oluyor? Kazanç, ürün ve başarı yerine popülizm hakim kılınıyor. Sporda sırt yerden kalkmıyor. Adam makamda diye, bilen bildiğini söylemiyor.”Doğru olan değil hoşa giden”!söyleniyor. Hasılı Türk sporu bir arpa boyu yol alamıyor. Bize kızıyor ve inanmıyor olabilirsiniz. “Ya işi ehil olmayana verdiğinde kıyameti bekle” diyene... Ona da mı inanmıyorsunuz? O halde işiniz rast gelsin....

04 Ocak 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yeni yıla girerken‘’

Yeni bir yıla üç gün kaldı. Eski yılın özellikle son haftalarını ise üzüntü terör ve bunun taziyeleri ile geçiren Türk Futbolu 2017’de mutlu olmak istiyor. Hayalleri arasında alt yapının güçlendirilmesi; amatör kulüplerin imkanlarının genişletilmesi; tesisler, malzeme ve hatta deplasman giderlerinin karşılanması var. Yetenekli futbolcuları ilk adımlarının bu noktada atılma görevinin amatör kulüpler ve okullara verilmesi, başlangıç hedefi olmalı. Yapabilir miyiz? Becerebilir miyiz? Hem de nasıl! Kitabını bile yazarız.

Ancak bir şartla...

Başta sporu yöneten bakanlık ve federasyondan başlamak üzere popülizmi bırakarak... Bir profesyonel maça kim girmiş, kim çıkmış gibi komik işlerle uğraşmak yerine sistemi kurarak bu sistemi kurarken de; “biz bu işi Fatih hocaya bıraktık” diyerek topu taca atmadan... Sonra ne olacak? Hani Cumhurbaşkanı diyor ya ‘seferberlik’... İşte o olacak. Sportif
seferberlik... Plan ilköğretim ikinci kademesindeki 13-14 yaştaki çocukların “yetenek tespiti” ile okulda ve semt kulübünde başlayacak, hocalar seçimlerini yapacak. ‘Part
time’ çalışacak antrenörlere gruplar teslim edilecek.

Spor parkları gelsin

Şehir ve bölgelerde “spor parklar” kurulacak... Seçilen çocukların yetiştirilmesi aşamasında “spor ünlüleri” rol model ve itici güç olacak. Sistem yürüyecek, Futbol gelişim
projesi başlayacak, vücut bulacak... Malzeme hazır, tesis kolay, finansman tonla... Al sana futbolcu fabrikası... Tabi anlayana... Devlet başlayacak. Kâr kokusunu alan işadamı evet bu sıkışık ekonomide yatırım yapmak için sıraya girecek. İddia ediyorum futbolla ilgili tüm işadamları bu reel kârı ve bu zevkli işi görünce birbiri ile yarışacak. Aynen enerji işinde olduğu gibi...

İşte futbolcu fabrikası... Var mı iddiaya giren! Ya biz mi? Biz de isim babası olalım, şerefi bize yeter. İyi yıllar...

29 Aralık 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI