Arama

Popüler aramalar

‘’Pozisyonsuz Schuster...‘’

Yeni ofansif formatın ileri kenarları, arkalarında İbrahim Üzülmez ve Ekrem’in yer alışını protesto ediyor. Schuster buna rağmen inadını sürdürüyor. Tabiri caizse de takımını kısırlaştırıyor. Bu işin hücum tarafı. Ya savunma İbrahim Toraman hariç, diğer üç isim ağır ve uzun süreli sakatlıklardan dolayı formalarına ara verdiler. Son üç haftanın yenen gollerinde hazırlıksız defans duruşunun payı büyük. Dün gece Ankaragücü’nün maçın başında kazandığı gol, İbrahim Üzülmez’le, özellikle de Ekrem’in ortaklaşa acemiliğinin eseri. Çift santrfora yakın oynadıklarında (o da her maç değil) Nobre-Almeida verimli olabilir. Ancak Nobre’nin ikinci bir görevde forvet arkasında kurgulanışı zorlama.

İşte Schuster Ankaragücü’nün kapalı anlayışına üretimde kısıtlı olacağı kesin olan kenar bekleri ve zorlama Nobre ile yüklendi. İkinci yarının hemen başında Üzülmez’in, ortalarında da Ekrem’in oyundan alınışı, son 2.5 90 dakika adına Schuster’in bir çark edişidir. Ama iş işten geçti. Biliyoruz, Beşiktaş lige havlu attı. Ancak önlerinde çok iddialı hazırlandıklarını söyledikleri bir Avrupa sınavı yok mu? Yine biliyoruz ki, ne bu motivasyon, ne de bu pısırıklıkla sahada yer alacaklar. Ama bir gerçeği de görmek lazım. Schuster’in yanlış tercihleri, bu takımın kimyasını fazlasıyla bozdu.

Ankaragücü, Schuster’in yine model olarak kategorize edebileceği anlayışta 90 dakika sahada yer aldı ve amacına da ulaştı. O rakipleri için model uydurmaya devam edeceğine, 1. dakikada gol yemiş ekibinin, 90 dakika tek bir pozisyon üretememesini açıklamaya baksın.

14 Şubat 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kamuflaj‘’

Hemen maç bitiminde kendilerine uzatılan mikrofonlara dert yansalardı, günahıyla sevabıyla bunu bir mağduriyet savunması olarak kabul edebilirdik. Ancak bir gün sonra, hazırlıklı olarak yapılmış bir basın toplantısı işin seyrini değiştirdi. Mağduriyet anlamında seçilen maç Karabük olunca ters tepti... Yani Serdal Adalı da, Cengiz Zülfikaroğlu da, Emenike’ye yapılan zulmü gördükten, Abitoğlu düdüklerini hakkaniyetle çalsa Beşiktaş’ın hem skor, hem de sayısal olarak ikinci yarıya eksik ve geride başlayacağının farkına vardıktan sonra konuştu.
Saf değiliz... Futboldan bu kadar bi haber olduklarını söylemeyeceğiz...
Basın toplantısının iki amacı vardı. İlki kamuflajdı. Beklentilere istenildiği düzeyde karşılık veremeyen yıldızlar ve daha da önemlisi onları oynatamayan Schuster’e kalkan olmak... Son transferlerin ardından tribünler ve Beşiktaş camiası o denli şartlandı ki -maalesef Beşiktaşlı yöneticiler de buna katıldı- bu takım artık teknik direktörsüz de oynar, hakem yanlışına kurban gitse de çok rahat telafi eder diye düşünmeye başladı.
Büyükşehir Belediye ve Karabükspor maçları futbolda yegane gücün takım olmaktan geçtiğini sert biçimde hatırlatınca, basın toplantısının içeriği de doğal olarak hedef saptırmaya döndü. İşin mağduriyet bölümünde Beşiktaş’ın haklılıkları vardı. Yedikleri tekmelerin fazlalıkları doğruydu. Ama Guti’ye çıkan kolay kart ile Emre’ye çıkmayan onlarcası arasındaki fark, Almeida’nın verilmeyen golü başlığı altında anlatılmaya çalışılınca pek anlaşılamadı.
Toplantının ikinci mesajı ise 15 gün sonraki derbiye yönelikti. Sözüm ona yatırım yapıldı. Zirve yarışına veda etmiş ve aldığı son sonuçlarla motivasyonu bozulmuş Beşiktaş için en kabullenilmeyecek ve tüyler ürpertici hadise Fiyapı İnönü Stadı’ndaki bir Fenerbahçe mağlubiyeti olabilirdi. Bu korkularını MHK’ye iletti Beşiktaşlı yöneticiler. Ama maksatlarını aştılar, tehlikeli sulara sürüklediler önümüzdeki derbiyi. ‘Çıkabilecek hadiselerden biz sorumlu olmayız’ şeklindeki savunmaları ise maalesef onları daha şimdiden birinci derecede sorumlu yaptı.

08 Şubat 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Skandal ötesi‘’

Ama dünkü Habitoğlu faciası, bir başkaydı doğrusu. İlk yarıda Emenike’nin penaltısını es geçmekle kalmadı, yine aynı oyuncunun ikinci yarı başında kaleci Hakan tarafından indirilmesini ve Hakan’ın kırmızısını da es geçti. Çalmadığı bu kritik düdüklerle de Beşiktaş’ı adeta ipten aldı. Hakem katliamından Beşiktaş da payını almadı değil. Almeida’nın buz gibi golü güme gitti. Simao’nun indirilişini ceza alanının dışına çekmesi de diğer yanlış kararıydı. Toplamda maçın önüne, arkasına, her tarafına Habitoğlu geçti. Oyuna gelince...

Beşiktaş, lig yarışını tamamen terk etmenin sendromunda. Fizik olarak da motivasyon olarak da grafiği çok düşük. Buna, Schuster’in oynatmak istediği düzende kullandığı yanlış oyuncu tercihleri de giriyor ki, o zaman da Beşiktaş’ın saha içi iletişimi kesintiye uğruyor. Karabük de Büyükşehir Belediye gibi hem dirençli, hem de ne yaptığını bilen bir ekip hüviyetindeydi. Schuster ise, yine rakibin konumunu hiçe sayan anlayışında. Siyah-Beyazlılar, oyuncu bazında fazla dönüşümlü oynadığı için, gözden kaçanlar da yüksek seyrediyor. Schuster, çift santrforlu düzeni seçtiğinde savunma bekleri İbrahim Üzülmez ve Ekrem ise, sistem işlemiyor. Fernandes ve Ernst, çok kötü günlerindeydi. Ne savunmada ne de hücuma çıkışlarda takıma destek verebildiler.

Kanatlarından sonra orta alanında da üretim düşük olunca, bilinen ofansif Beşiktaş devreye giremedi. Kartal, Simao’su Almeida’sı ve Nobre’siyle sözüm ona hücumda varolmaya çalışırken, aslında oyun Emenike ile Beşiktaş savunmasının arasında düello şeklinde geçti. Bunların da çoğunu ezici bir üstünlükle Emenike kazandı. Ama Karabük, hakkı olan 3 puanı alamadı ve 1 puanla yetindi. Yücel İldiz ve ekibini hakem tarafından bu kadar budanmalarına rağmen, gerginliğe yol açmadıkları ve futbollarına devam ettikleri için takdirle karşılamalıyız.

06 Şubat 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Rehabilitasyon‘’

Schuster çift santrforlu düzenden çarketmiş, buna karşılık orta alanını daha güçlü tutmayı yeğlemişti. Maç boyu sağ kanadından oldukça etkili oldu Siyah-Beyazlılar. Rakibin gücü filan önemli değil, bu takımın akıcı oyununda Hilbert’in payı büyük. Aynı şekilde fizik olarak güçlenen İsmail de sol kanatta oldukça etkili. Orta alanda çift yönlü oyunda en uzun metrajlı oynayan Fernandes’di. Bunun karşılığını da attığı iki golle aldı. Bobo’nun bizi artık golcülüğünü ispatlamaya zorlaması yersiz. Dün gece yeni transferlerin etkisi altında kalmış olacak ki, gereksiz bencilliğiyle hem saçma top kayıpları yaşadı, hem de egoistliği en az 2 gole set çekti. Gaziantep Büyükşehir Belediye oyunu çirkinleştirmeden, kapasitesinin tümünü kullanmaya çalıştı. İkinci yarının başında yedikleri gol, onlara havlu attırdı. Sadece Hilbert’e arkadan kasti tekme atan Mustafa Marangoz’a bu hareket hiç yakışmadı. Ne hikmetse Deniz Çoban da çıkarması gereken kırmızı kartı esirgedi. Beşiktaş için bu skor rahabilite edici oldu. Schuster maç seçiminde dikkatli olmalı. Türkiye Ligi’nde çok şikayet ettiği rakiplerin kapanma anlayışında, Beşiktaş’ın orta alanı her zaman güçlü ve fonksiyonel olmalı. Bu sayede geriden çıkan oyuncuların ofansa yönelik katkıları, forvetin daha çok topla buluşmasına zemin hazırlar.

03 Şubat 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bir takım alışkanlıklar‘’

Futbol, bireyselliğin öne çıkarak sonuç alma evresini çoktan geçti. Uzunca bir süredir takım oyunu olarak adlandırılıyor. Bu takım oyununun içeriğinde ne var: Ezber. Örneğin artık Barcelona takımının gözlerini bağlasanız da sese duyarlı olarak oynayabilir.

Bizim ligimizde ezberlenmiş bir takım oyunundan söz edilebilir mi ? Mümkün değil. Bu denli transfer sürkülasyonunun ve teknik direktör değişiminin içinde söz konusu bile olamaz. Ancak kısa vade içeren takımsal alışkanlıklardan belki bahsedilebilir.

Niyetim felsefe yapmak değil. Zaten çoklukla yazmakla mükellef olduğum konum Beşiktaş olduğu için bu kurum da buna izin vermez.

Ben, Schuster’in çabaladığından eminim ama öyler anlar geliyor ki sanki kendisi de bunun sonucunda akıntıya kürek çekiyormuş gibi hissediyor.

Beşiktaş’ın mağlubiyetinde öne çıkan faktör, iki ölümcül hata. Bunu maç yazımda ben de öne çıkardım. Ancak bu, işin bireysel yönü. Ekip kimliği açasından ise durum farklı. Beşiktaş’ın yenilgisinde, 3 maçlık bir periyotta da olsa hafızaya alınmış defans işleyişinin payı büyük. Hilbert’in yerinde Ekrem, Ersan’ın yerinde Sivok, İsmail’in yerinde de İbrahim Üzülmez’in (Üzülmez ismini garipsemeyin, Portekizliler geldikten sonraki periyottan bahsediyorum) yer alışı mı Beşiktaş’ın defansını allak bullak etti ? Hayır. Beşiktaş’ın hücum alışkanlığını bozdu. Quaresma ile Simao’nun adam eksiltmelerde bu kadar yavan kalması, sürekli ikili sıkıştırmaların içinde hapsolması Hilbert ile İsmail’in topsuz bindirmelerindeki yokluğa dayanır. Ekrem ve İbrahim Üzülmez, kuşkusuz bu takımın iyi niyetli ve çalışkan oyuncularıdır. Ancak önlerindeki hücumcuların frekansında buluşamamışlardır. Geriye düşene kadar Beşiktaş, gerek kanatlarıyla gerekse göbekten yeterli hücum denemelerini gerçekleştirdi. Ne var ki yerini bulmayan ortalar ya da o servislerin hangi noktalara düşeceğini kestiremeyen Nobre ve Almeida’nın kenar bekleriyle yaşadığı iletişimsizlik, Siyah-Beyazlılar’ı öne geçme avantajından alıkoydu.

Niye öne geçmek diyorum ? Çünkü bu ekibin yeni profili için öne geçmek önemli. Yoksa kimyası bozulur, bireysellik hortlar, doğaçlamaya döner oyun. Schuster’in son maçta olduğu gibi müdahaleleri yanlış ve eksik seyrederse yıldızlar topluluğu sıradanlaşır.

Schuster belirli bir şablonu çizdi, ‘oynayın’ diyor. Bu yetmez. O işleyiş oturana kadar yönetmek gerekir. Daha Manisa’yla yapılan kupa maçında Nobre’nin formundan bahsedip, buna karşılık Beşiktaş’ın her maçı çift santrforla oynayamayacağını belirtmiştik. Ayrıca Schuster’in Guti’yi ciğeri patlayana kadar sahada tutması çok mu gerekli!

01 Şubat 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sorumsuz sorumlular‘’

Yine Büyükşehir Belediye ne dilediyse, o gerçekleşti türünden bir maç Beşiktaş adına, neredeyse klasikleşmiş sonla noktalandı.

Cenk’in hediye ettiği (yumruklaması gereken topu tutmaya çalışması) gole kadar, Siyah-Beyazlı ekip ofansa dönük geliştirilebilecek ne tür atak varsa tümünün girişiminde bulunmuştu. Garip olan, ilk yarıda Büyükşehir Belediye ceza alanına yönelen onca orta ve sayısız kornerde, bu servislerden sonuç çıkmaması oldu. Nobre ile Almeida’nın ceza alanında doğru yerleşememesi, ön - arka direk paylaşımında yaşadıkları uyumsuzluk, Kartal’ın sayıya ulaşamamasının başlıca nedeniydi. Hilbert ve İsmail’e ait daha hedefsel orta gelmemesine rağmen.. Sonrasında içerden vuruldu Siyah-Beyazlılar. Cenk’in yediği goldeki pozisyonu hafifsemesinden sonra, Aurelio gibi tecrübe ve soğukkanlılık sahibi bir oyuncunun sorumsuzluğu, 90 dakikanın beklenen sonundaki kırılma noktasını belirledi. İkinci yarıda, savunmanın arasına atılan toplarda Cenk’in karşı karşıya kaç tane çıkardığını sayamadık bile. Ama iş işten geçmişti tabii ki. Schuster de, Beşiktaş’ın eksilmesinden sonraki bölümü hiç de iyi yönetemedi. Sayısal olarak eksilmiş ekibinde, üç tane forvet özellikli oyuncu ve arkalarında oyundan düşmüş bir Guti şablonunda, bu dörtlüyü sadece Fernandes’le desteklemenin yeteceğini sandı. Oysa Nobre’deki stratejik değişikliğin isabetliliği yanında, zaten ilk 45’in sonunda oyundan düşmüş Guti de kenara gelmeli idi. Ernst ve Fernandes oyuna dahil olup, Fernandes biraz daha öne doğru görev alsa idi, Beşiktaş’ın orta alanı daha dirençli götürebilirdi oyunu. Sivok ve de özellikle Ekrem’in maç eksiği, zaten belirli sıkıntıları olan defansın dengesini tamamen bozdu. Cenk’in direnişi yetmedi, Büyükşehir beklediği golü maçın sonunda buldu.

Büyükşehir Belediye’nin yegane sırrı disiplini. Abdullah Avcı, gayriciddi en ufak bir yanlışı affetmiyor. İbrahim Akın iki pozisyona girdi, laubaliliği yüzünden harcadı. Avcı da anında cezayı kesti. Sonuçta da ödün vermediği prensiplerinin ödülünü aldı. Ayrıca savunma oyuncularının adam paylaşımı ve kademe başarısı skorda pay sahibiydi.

31 Ocak 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Guti çekilince...‘’

İlk yarının tek kaleli oyununda, Şenol Güneş’in neredeyse ikinci takımı olarak sahaya sürdüğü 11’in ürkekliğinin payı büyüktü. Beşiktaş, bu yarıda rakibin çekimserliğini iyi kullandı. Keyif veren bir futbol adına ne varsa yaptı diyebiliriz. Atak çeşitlemeleri, bireysel yeteneklerin öne çıkması, bulunan pozisyonlar ve goller, Beşiktaş’ın kağıt üstünde beklenen ifadesiydi. Yalnız futbol bu... Büyülü oyunculardan kurulu bir ekibi, ilk yarıda izledik. Ama Beşiktaş’ın o kadar büyülü bir takım olmadığı gerçeği de ikinci yarı açığa çıktı. İşte bu kadar hücuma dayalı bir futbol oynadığınızda, hücumu bu derece önceliğinize aldığınızda, kalenizde bir gol gördüğünüz zaman eliniz ayağınız kesiliyor. Beşiktaş’ın bir yarıda kazandığı golleri, Trabzonspor ikinci yarının başında neredeyse bir dakika içinde eşitliyordu. Schuster, uzun lig maratonu ve önündeki üç kulvarı düşünerek elindeki kadro zengin de olsa ekonomik kullanmalı. İlk yarıdaki tempoyla hiçbir 90 dakika bitmez. Beşiktaş için ikinci tehlike, Guti oyundan düştüğü zaman direksiyonun kaybolması. İkinci yarı, İspanyol oyuncu biraz rölantiye aldı. Beşiktaş’ın pas trafiği de bitti, bilinçli hücum organizasyonları da. Bu kadar hücuma dönük oyuncu varken, Hilbert ve İsmail’in de aşırı bindirmeleri Beşiktaş için dezavantaj oldu. İlk yarıda çıkmayan Trabzonspor, ikinci yarı yüzünü hücumda da biraz gösterince savunmanın yerleşimi de çabuk bozuldu. Bordo-Mavililer, son vuruşlarda biraz daha becerikli olsa elenen taraf Beşiktaş olabilirdi. Maçın en güzel karesi, belki de uzun yıllar konuşulacak Quaresma’nın füzesiydi. Hakem Cüneyt Çakır da son derece formda gözüktü.

27 Ocak 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bu Beşiktaş'la baş etmek zor‘’

En azından benim tanıdığım teknik direktörler içerisinde öne çıkan radikallerden biri. Üstelik de oldukça adil. Ayrıca formda ya da formsuz olmasına bakmadan her daim güvendiği futbolcudan yana tasarruf kullanmak yerine takımı işletmede yarar sağlayacağını gördüğünü öne çıkarması cesaretinin göstergesi.

Hiç kimse bana, Eline devre arası böylesi hücuma dönük yıldızlar geçmişken araya Nobre’yi sokmasını başka türlü tarif edemez. İstediği transferler gerçekleştikten sonra yeni kurgusuna tek engel kalmayan ortamda Nobre seçimi onu direkt önyargısız sınıfına sokar. (Böylelikle Fatih Tekke’nin suçlamalarının da geçersizliği ortaya çıkar.)

Gerçekte bu transferlerin ardından Almeida tek santrforlu düzenin uç elemanıydı. Nobre’nin kamp performansıyla, Manisa maçındaki çıkışı Alman teknik adamı klasik sisteminden çark edecek düzeyde değişime zorladı. Kötü mü oldu, hayır... Alternatif yaratıldı mı, evet... Peki risk taşıyor mu, kısmen. (Beşiktaş zaten risk taşıyordu, riskleri de alternatif kazanmış oldu.)

Rakibe göre çift santrfor gibi oynarken tek önlibero ya da iki savunma yönü güçlü orta alan oyuncusuyla kurgulandığında tek forvetli bir ekip seyredeceğiz. Fonksiyonel futbolcu bolluğunda Schuster’in düzenlerinin arasında pamuk ipliği kadar fark gözükse de belirleyici olan oyuncu tercihleri olacak. Avrupa Arenası’nda kuşkusuz daha rahat edecek Siyah-Beyazlılar. İçeride ise durum değişecek. Yeniden rotasyon ve farklı 11’ler olgunlaşma sürecini zorlayacak.

Buca maçı özellikle de iç saha oyunlarında hücuma aşırı hevesli bir ekip kimliği olacağını açık etti. Ama Beşiktaş’ın geriye düştüğü maçlar da olacak. Öncelikle skor dezavantajına uğradığında maçı çevirme uğraşında test edilmesi gerekir Kartal’ın... Yetmez. Daha dirençli rakipler karşısında olası skor rahatlığına ulaştığında da oyunu kontrol biçiminin izlenmesi gerekir.

Guti bu performansla devam ederse, Beşiktaş yeni yıldızlarıyla adaptasyondaki geçiş sürecini en az hasarla atlatır. Ama bu da bir Guti bağımlılığı yaratır ki, yokluğunda direksiyon kontrolü zorlaşır.
Cuma gecesi lig oynamış, 5 gün sonrasında da çok önemli bir rakip Trabzonspor’la kupa mücadelesine çıkacak ekibin patronu araya tek izin günü koymamışsa bu Schuster’le yıldızlar arasındaki disiplin hiyerarşisinin olumluluğunu anlatır. Saha içinde de oyun disiplininin önemi çok büyük. Ki şu an Beşiktaş’ın en öndeki gereksinimi de bu... Bu da sağlanırsa, keyif veren özelliğinin yanında güvenilir bir takım kimliği gelişir ki, o zaman Beşiktaş’ın önüne koyduğu hedefler de nereye kadar yol katedeceği az çok belli olur.

25 Ocak 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI