Arama

Popüler aramalar

‘’Saygılar Guti...‘’



Beşiktaş’ın en popüler marşı ‘Sevdalı Yürekler’in ikinci nakaratı anında Portekizce’ye çevrilmiş. Yarısı Türkçe yarısı Portekizce dün gece seslendirilen bu dizeler, sahadaki Beşiktaş’ı tanımlayan belki de en doğru nağmeler.

Beşiktaş’ın yeni yıldızlarını ilk maça göre noktalı cümlelerle konuşmak yanlış olur. Dün gece için tek ölçü, rakibi nasıl ürküttükleriyle belki değerlendirilir. Bucaspor da bu tedirginlik ve şaşkınlık içinde yedi ilk iki golü zaten.

Portekizliler’in lideri Quaresma olarak gösteriliyor. Ancak o daha çok, ailedeki 4 kardeşin en şımartılmış olanı gibi. Kimse darılmasın, sahada hepsinden özel bir tek oyuncu var, o da Guti... Yerlisinden de yabancısından da yandaşı ya da hemşehrisi yok belki. Ama o evrensel. Her iki kesimle de en iyi anlaşma becerisini gösteren, onun ötesinde tümünü yönetme gücünü elinde tutan özel bir karakter. Dünkü oyunda hem kendi cezaalanına yakın ön topları en çok alan, sonrasında rakip cezaalanına ince final paslarını gönderen de Guti’ydi. O yüzden dün geceki farklı skoru yaratanların başında geldi ve saygıyı en çok hakeden oyuncu olarak geceye adını yazdırdı. Almeida’nın transferi en çok Nobre’ye yaramış. Nobre bu performansını sürdürürse, Schuster’in birçok maçı çift pivotla kurgulama şansı var. Bucaspor oyuna Mendy’yle başlamalıydı. Mendy’nin öncesinde hücumda çok pısırık kaldılar. Beşiktaş skoru açtıktan sonra da oyundan düştüler. Yunus Yıldırım, Oğuz Sarvan’ın talimatlarını oldukça ciddiye almış gibi göründü. Kasıtlı sertliğe aşırı duyarlıydı. Sonuçta Beşiktaş farklı kazandı. Yeni transferleri önemli kazançları. Bunu ilerleyen haftalarda daha net göreceğiz.

22 Ocak 2011, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Schuster'in derdi defans olmamalı‘’

Savunmayı da öne çekerek, Beşiktaş’ın kemikleşmiş formatını bozdu. Ligin ikinci yarısı başlarken 14 puanlık fark, Beşiktaş’ın yememesi gerekip de, yediği gollere fatura edilmiş oldu. Doğru saptama bu değildi. Siyah-Beyazlı ekip ne orta alanında istenildiği ölçüde yaratıcı, ne de gol yollarında beklenen etkinlikteydi. Quaresma’nın performansına dayalı bazı maçlar Beşiktaş’ı hücumda etkiliymiş gibi gösterdi. Genelde forveti skorer olamadı. Orta alanı da kontrol üstünlüğüne çoğu maç ulaşamadı.
Şimdi yeni yıldızlarla çok da zengin bir ofansif birikim sağlandı. Ancak Kartal aynı anda daha fazla risk taşıyacak bir oyun yapısının içinde bulacak kendini... Hatta daha çok pozisyon verecek ya da gol yiyecek. Öyle olursa, nedeni asla salt olarak savunma ya da bu bölgedeki oyuncuların yetersizliği sayılmayacak. Schuster, Beşiktaş’ın yeni hücumcuları ile oluşturacağı kurguda orta alan ve forvet bütünleşmesini ne kadar olgunlaştırırsa, alacağı saha içi sonuçları da buna paralel seyredecek. Hücumda bireysel düşünce ve eylemin, kesinlikle önüne geçmesi gerek... Bir de şunu hesap etmeli Alman teknik direktör. Beşiktaş’ın rakipleri ikinci yarıda daha çok kapanacak, daha çok oynatmamayı deneyeceklerdir. Buna da üreteceği mazeretlerin ötesinde hazırlıklı olması gerek...

Guti’nin gezmeleri...

Guti her gezmeye çıktığında kendisini izleyen muhabirlerle papaz olacaksa, Beşiktaş’ın işi var demektir. Futbolcu olarak saygınlığı ve saha içi liderliğiyle kaptanlığa namzet İspanyol yıldızı, saha dışında da örnek olması demeyeceğim, ama dikkatli olması şart. Ondaki engin malzeme saptandığına göre, bundan sonra objektiflerin çok daha fazla markajında kalacaktır. Dolayısıyla top Beşiktaş Yönetimi’nde... Magazin basını Guti’den, Guti de onlardan hiç hoşlanmadığına göre, İspanyol oyuncu yalnız ya da arkadaşlarıyla gezerken bir rehberlik hizmetine ihtiyacı var. Yoksa alkol ve eğlence düşkünlüğü hala çok severek oynadığı futbolunun önüne geçecek.

18 Ocak 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Q-Yetmedi!‘’


Seyir açısından çok keyifli bir maç oldu. Ama bu maç sonrasında öncelikle Hikmet Karaman ve Manisaspor’u tebrik etmemiz gerek. Beşiktaş’ın yeni yıldızlarından ve buna bağlı olarak da nasıl bir hücum gücünü elinde tuttuğundan etkilenmeden, eksiklerine rağmen kendi futbolunu komplekse ve tekmeye sığınmadan sergilediği için.

Ömer Aysan’ın attığı beraberlik golü, Beşiktaş açısından önemli. Böylesi yıldızlara sahip olsanız dahi futbolda önemli olan takım savunması. Siyah-Beyazlılar’ın yumuşak karnı, iki golde de gösterdi ki aynı zafiyeti devam ediyor. Bir önemli paragraf da Quaresma için açalım. Zamanında Cristiano Ronaldo’dan daha önde giderken, sonrasında bu oyuncunun niye vatandaşının kariyerine ulaşamadığının sebebini araştıralım. Olay basit. Q7’nin yetenekleri, Ronaldo’nun üstünde olsa da kafası köylü. Dün geceki maçta özellikle de Beşiktaş skor üstünlüğünü elde ettikten sonra, büyük yıldız Q7’nin başına buyruk hareketleri bütünüyle Beşiktaş’taki takım disiplinini sıfırladı diyebiliriz.

Aslında maçtan çok Beşiktaş’ın yeni transferlerinden iki yıldızını mercek altına alacaktık. Biraz da onlara bakalım. Almeida: Beşiktaş için haziran transferi Hilbert’ten sonra en stratejik ikinci isim. Oynadığı sürece topla hiç buluşmaması gibi bir durum söz konusu olsa da, ilerleyen günler onun ne kadar önemli bir oyuncu figürü olduğunu açığa çıkaracak. Gelmesinin Nobre’yi bu kadar azdırmaya sebep olması bile yeterli. Schuster uyanık adam. Verimi ve iş bitiriciliğine inandığı oyuncu yüzünden sisteminden bile fedakarlık edebiliyor. Beşiktaş ilk kez çift pivot santrforlu bir deneme yaptı diyebiliriz. Bu formatı tuturabilirse ve Mert Nobre bu devamlılığını sergilerse rakipler için durum aman aman...

Atletico Madrid’ten transfer edilen Simao Sabrosa da bu maçta topla buluşamayanlardan. Ama Allah’ın futbolcu diye yarattıklarından... Henüz çekimser, ama yüzde 100 bir takım oyuncusu olduğu belli.
Simao için şunu söylemeden geçmemek gerek... Beşiktaş biraz takım olarak kendine geldiğinde, onun da verim açısından nelere kadir olacağını göreceğiz.

13 Ocak 2011, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Schuster'in hazinesi!‘’

Büyük olasılıkla Schuster şu an en çok kıskanılan teknik direktör konumunda olmalı. Dışarıdan bakıldığında rahatlıkla teknik direktörsüz şampiyon olabilecek bir kadro kuruldu yorumlarının yapılabileceği bir birikime ulaştı Kartal. Ama kazın ayağı öyle değil... Asıl bir teknik direktör için işin en zor tarafı bu konumda bulunması olsa gerek.
Schuster’in sakatlıklar hariç hiçbir mazeret kullanma hakkı kalmadı. Aksine yıldızlar topluluğundan sözde değil özde bir takım yaratma zorunluluğuna düştü. Üstüne bir sezonda ikinci kez yeni bir takım formatı oluşturması gerekliliğini de eklersek, asıl ateşin içine düşenin Schuster olduğunu görürüz.
Bilindiği gibi Siyah-Beyazlılar’ın takım savunmasına yönelik ciddi handikapları vardı. Yeni transferlerin bu zaafı gidermek için alınmadıkları açık. Olsa olsa, Beşiktaş yediğinden bir ya da iki fazlasını atar diye düşünülürse, telafi bu doğrultuda belki bir anlam kazanır. Gerçekte ise Fernandes ve Guti’nin görev paylaşacağı orta alanda hücum hattı da Quaresma ve arkadaşlarından oluştuğunda yabancı kontenjanından kimlerin kesik yiyeceği... Eğer Sivok da savunma düzeni için Schuster’in vazgeçilmezi olacaksa; iki Alman, Hilbert ve Ernst’in adresi kulübe olarak değişecek. Yani Beşiktaş’ın takım savunmasını olabildiğince ayakta tutan, devamlılıkta ve disiplinde en yüksek seviyedeki iki oyuncusu dışarıda kalacak. Ernst’in olağanüstü görev bilinci ve çalışkanlığı inkar edilmeyecek olsa da, ben şahsen Hilbert’in eksilmesini daha stratejik bir kayıp olarak görürüm.
Beşiktaş Carew’den sonra günün futboluna uygun santrforu nihayet yerine koydu. Bu noktada geriden hücuma çıkışları ve etkili ortalarıyla Almeida belki de Simao’dan daha fazla Hilbert’ten yararlanacak. Bu iki oyuncunun ortak noktaları da Bundesliga’nın havasını iyi teneffüs etmiş olmaları.
Özetle Schuster takım bütünlüğünü yitirmek istemiyorsa, bizce iki vatandaşını kollamak zorunda. Yoksa Beşiktaş sahada defans ve ofans hattı ayrı çalışan bir ekip kimliğine bürünür.

04 Ocak 2011, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir standart var mı!‘’

Karşısına kendinin çok altında bir amatör kılıklı takım çıktığında onun altına inebilen; tam tersi ciddi profesyonel bir ekiple karşılaştığında rakibinin üstüne çıkmayı zorlayan bir karakter Beşiktaş. Porto karşısındaki oyunla, Konya Şeker’e karşı sergilenen oyunun arasındaki fark anlatmaya çalıştığım karakterin grafiği. İlk yarı 2 farklı skorla Beşiktaş’ın lehine gelişse de, bu bölümde mücadele ve organize yönü ile Konya ekibi daha üstündü. Zaman zaman son vuruşlardaki yetersizlikleri, bir iki pozisyonda da, Cenk’in kurtardığı şeklinde gözüken çelişkili hamleler Beşiktaş’ın eksilerini gizleyen aksiyonlardı. Yabancısı bol olan ekiplerin böylesine maçları oynaması zor. Guti ve Quaresma’yı kamuoyundan dolayı zorla tutan Beşiktaş, yine bu 2 oyuncunun mahareti ile skoru perçinlese de 6+2+2’ye izin veren federasyonun Türkiye’ye özgü olarak fikstürü maksimum 20 Aralık’ta sonlandıracak şekilde ayarlaması lazım.
Devre arasından sonra, Kartal Latin-Alman sentezi bir birikim ile karşımıza çıkacak. Schuster’in mükemmel kullandığı bu iki kesim dilini oynatmak istediği futbola nasıl yansıtacağı merak konusu. Quaresma’nın gelen arkadaşları da Quaresma gibi başına buyruk ve evlikeyf davranırsa, bundan sonrası çıkmaz. Tam tersi Quaresma şu anda oynayacak arkadaş bulamadığı için yeni gelen vatandaşları ile bir uyum sağlarsa o zamanda Beşiktaş’ın keyfine doyum olmaz.
Not: İbrahim çıkıp, İsmail oyuna girdikten sonra Beşiktaş’ın kalesinde golleri görmesi çok manidar...

23 Aralık 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Amacı kalmamış‘’

Bu kadar çok topla buluşma hevesi olup da, tekniği iyi olmasına rağmen bu denli top kaybı yaşatması, Tabata’yı ender oyunculardan biri yapıyor herhalde. Üstelik, Ernst’in yerindeki Fink de rakip alana hiç deplasman yapmayınca, Beşiktaş yediği gole kadar hücumda yokları oynadı. İsmail’in en çok gelişme göstereceği sezonu, son derece bitik görüntüsü ile heba etmesi en şaşırtıcı olanı. Ali Kuçik ise ürkekliğini ancak böyle baskısız maçlarda rakibin üstüne giderek atabilir. Ama o gençlik cesaretini sergileyemiyor.

Siyah-Beyazlı ekip, oynadığı oyundan ancak Cenk’in hediye ettiği golü yedikten sonra rahatsız oldu. O dakikaya kadar Gaziantep’in de hücuma hevesli olamayan görüntüsü hakimdi. Bu durum, en çok kırılgan Beşiktaş savunmasına yaradı. Organizasyon yönü ile hücumda son derece kısır bir Beşiktaş’ın olduğunu söylemiştik. Bir tek Quaresma’nın bireyselliğine terk edilmiş sayı şansı, Portekizli’nin olağanüstü başına buyrukluğu söz konusu olduğundan bu şekilde de sonuca gidilemedi. Kısıtlı kadroda hücumcu alternatifi olmayan Schuster, ikinci bekini oyuna alıp ilki olan Hilbert’i ofansa yöneltince, maçın son bölümüne yansıyan hücum hareketliliği biraz göze çarptı. Ne var ki, bu küçük kıpırdanışta, Quaresma ve Fink’in ayağına gelen fırsatlar sonucu değiştirmeye yetmedi. Beşiktaş’ın bir 11’i Antalya’ya gelmemiş olabilir. Antalya’da sahaya çıkan takımın, belirli beceri eksiklikleri de kötü futbolun nedeni sayılabilir. Peki amaçsızlık ne olacak? Hadi şampiyonluk için umudunuzu yitirdiniz, peki ya Şampiyonlar Ligi’ne katılmak için ikinci olmak da mı hedef değil?

20 Aralık 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş'ın yeni kaptanı Guti mi!‘’

Guti geçtiğimiz pazartesi sabahı karakolda 2.71 promili yalanladı, ama 4 gün sonra çıktığı maçta yalanı da ortaya döküldü. O kolay gördüğü iki sarı kartın göstergesi, 4 gün önce yalanladığı yüksek promilin verdiği hasardan başka bir şey olamazdı.

Oysa Schuster, İspanyol oyuncunun arkasını, son geçirdiği 4 günü baz alarak donatmıştı. Sakatlıklardan dolayı elde kalan çoğunlukta daha iyi bir 11 de olamazdı kağıt üstünde ve Guti’den de bütün oyunu değil sadece hücumu yönlendirmesini istemişti. İspanyol oyuncu sahada kaldığı sürece iki üç faul aldı belki ama Beşiktaş Guti varken de 10 kişiydi adeta. Rakibe hediye ettiği toplar, bel üstünü geçmeyen serbest vuruşları, dün geceki Guti’nin Beşiktaş’ı asla yönetemeyeciğini haykırıyordu. Bünyamin Gezer de İspanyol’u bu oyunda gereksiz görmüş olacak ki kolay attı dışarı.

Schuster takıma hakim bir teknik direktör havasında, ikinci yarı 10 kişi oynayacak ekibi için nispeten doğru bir formül hazırladı. Ne var ki Kartal’ın 11’e 11’ken dahi sahada olmayan varlığı, eksildikten sonra tamamen buhar olmuştu.

Aslında işte burası garip, geçen hafta Bursaspor karşısındaki güçlü motivasyon ve hırslı mücadelenin, 1 hafta sonra hemen hemen sıfırlanışı, şampiyonluğa oynadığını iddia eden bir ekip için son derece hazin bir grafik oynaması.

Beşiktaş savunmasının yediği gollerden önce düştüğü aciz durumların faturasını tamamen eksilmesine bağlamak da yanlış. Anormal bir rehavet ve başıboşluk desek daha doğru. Zaten Bülent Uygun da bu fırsatı kaçırmadı.

Tello’yu oyuna alarak Beşiktaş’ı eski dostuyla vurdu. Savunmanın düştüğü çaresizliğe biraz Cenk ve Ersan direniş göstermeye çalışsa da yeterli olmadı.

İlk golde Veysel müthiş vurdu, bir sonrasında Sezer iyi oyununu galibiyeti perçinleyen golüyle süsledi. Arkalarındaki mimar da Tello idi.

11 Aralık 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tutumlu enerji!‘’

Beşiktaş mücadele ettiğinin yarısı kadar yaratıcı olabilse, bu ligin standartlarının çok üzerine çıkar. Aslında birincil problem oyuncu yeteneklerinin sınırlarıyla ilgili değil. Daha çok lüzumsuzluklar önde...

Kendini çok iyi tanıyan ve buna göre davrananlar Ernst, Hilbert ve Aurelio. Ama asla kötü niyet olmasa da, haddini bilmeyenlerin başında Tabata geliyor. Kendisini aşırı yetenekli zannediyor ve sürekli zor olanı deniyor. Bir ikincisi İsmail... Özgüveni yüksek tamam da, kafasından her geçen düşüncesini ayaklarının birebir algılayacağını sanıyor. Holosko’nun en çok sevdiği varyasyon 2-3 kişinin arasına girip, slalom yapmak. Ama bel esnekliği buna müsait değil. Geniş alanlara topsuz koşu yaparak rakibi tek yakalamak asıl amacı olmalı.

..Ve Guti. Büyük sorumluluk sahibi, oyun yönetmenliği ona çok yakışıyor. Öldürücü derin topları var. Ne var ki, o da yetersiz fizik gücünü reddediyor. İlk çalımda hemen hemen oyundan düşüremediği rakip yok. Ancak onun arkasından ikincisi, hatta bazen üçüncüsü ve bu esnadaki driplingleri bizce lüzumsuz.

Schuster’in futbol felsefesi rakip alanda oynamayı hedefleyen bir anlayış. O zaman talebelerinden istemesi gereken de, topla beraber yorulmak değil, topu yormak. Beşiktaş için olumlu-olumsuz bir çok yorum yapılabilir. Ama büyük çoğunluk bu takımın dibine kadar mücadele ettiğinde birleşiyordur. O zaman bu ‘enayice’ enerji savurganlığını sonlandırmaktan başka çare yok. Kolay yerine zoru seçen ‘as’ tercihlerin, topla gereğinden fazla haşır-neşir olmanın Beşiktaş’a maç başı maliyeti aşırı sayıda top kaybı ile olmadık anda fahiş hataların peydahlanması. Schuster bunu düzeltirse, mücadele dozu ile verim arasındaki makas açığı da hayli kapanır.

Bir dakika daha beklenemez

Fiyapı İnönü Stadı, Taksim’den inişi, Sirkeci-Beşiktaş ana alterinin tam ortasında kalması sebebiyle eski İstanbul’un kalbi sayılabilecek bir noktada... Gönül, hiçbir stat etrafı hatta en küçük sokaklarda bile bir maç için kavga dövüşün sahnelenmesine razı değil elbet... Ama Dolmabahçe Sarayı’nın hemen dibinde iç savaş görüntüleri kadar kahredicisi olamaz. Hem de bir hiç uğruna. Turist otobüslerinden, otel balkonlarından tüm dünyaya bu yabaniliğin naklen yayınının da yapılması cabası. Hiç alakası olmayan insanların bile can güvenliğinin anında sıfırlanabileceğini gördük. Küçücük çocuklar kan görüntüleriyle tanıştı. O zaman bu tribün terörünü artık sokak kavgası diye nitelemekten vazgeçmenin zamanı gelmedi mi? Yazık, gencecik canlar bir hiç uğruna yanıyor. Çok daha fazla acı verecek ocak söndürmeler yaşanmadan kolları sıvayın.

07 Aralık 2010, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI