‘’Eksik-fazla!‘’
Schuster, son 3 maça biraz temkinli yaklaştı. Beşiktaş da bir seri yakaladı. Necip, Aurelio ve Ernst’li kurgunun Bursaspor orta alanına yaptığı baskı, onların yaratıcılığını kısıtladı. Diğer yanda, Volkan ve Ozan patentli etkili kanat bindirmeleri, hücum klasiği de Bursa’nın. Onlar da, Hilbert ve İbrahim Üzülmez’in etkin ve mükemmel savunma gücü karşısında eridi gitti. Üzülmez, Beşiktaş’ı hem savunma hem de hücumda sırtında taşıyanların başında... Ama sahaya giren seyirciyi de kovalamak, onun işi değil; çok gereksizdi. Hilbert goldeki nefis asistiyle oyununu taçlandırdı.
Schuster doğru başladı demiştik. İkinci 45’te 10 kişi oynayacak Bursa’ya karşı bir hücum enstrümanı daha kullanmak istedi. Düşüncesinde haklıydı ancak, ilk yarının en iyi oyuncusu Necip’i kenara alıp yerine Tabata’yı sokması, bir anlamda Beşiktaş’ı da 10 kişi bıraktı gibi oldu. Sağlam, Sercan ile başlasaydı değişik olabilirdi. Turgay inanılmaz koştu ama Bursa sprinter forvet eksiğini gizleyemedi. İbrahim Toraman da savunmanın dalga kıranıydı. Klasik bir santrfor yokluğu maç boyu Beşiktaş’ın handikapı olarak seyretti. Ama Guti’nin oyun yönetmenliği ile Holosko’nun geldiği günleri anımsatan başarılı performansı, bu açığı nispeten daha az hissettirdi. Schuster’in 2. yarı değişiklikleri işe yaramasa da Beşiktaş çok önemli bir 3 puanı cebine koydu. Fırat Aydınus, ilk 45’te başarılıydı. Ama Volkan’a gösterdiği 2. sarı kart onun standardı ise, 2. yarıda Guti, İbrahim Üzülmez ve Aurelio da bu standardın dışında kalmamalıydı.
‘’Zorunlu değişiklikler!‘’
Quaresma devre dışı kaldıktan sonra daha çok açığa çıktı ki, ‘bence bütünsel sorunu da bu’ Beşiktaş’ın çok kolay savuşturulan atak girişimleri, rakip savunmanın bir müddet sonra rahatlamasına, sonrasında da örgütlenmesine zemin hazırlıyor. Herhangi bir ekibin arkasını sağlama aldığını doğrudan hissetmesi en büyük avantaj. Çünkü bir sonrasında öne çıkma cesaretini tetikleyen unsur bu. CSKA Sofya önce ürktü Beşiktaş’tan, ama rakibinin hücum organizasyonlarını kolay savuşturabildiğine inandıktan sonra karşı ataklara daha cesaretle soyundu.
Schuster’in taktik amaçlı kullandığı en stratejik isim çok açıkça Tabata. Ama hareketi bol bereketi kısır Brezilyalı’nın bu takımın iletişimsizlik sorununda payı çok fazla. Kullanılma amacı, çabukluğu ile adam eksiltme yönü. Schuster onun bu özelliğine güvenerek rakip savunmayı açığa düşürmek istiyor. Ama onun icraatları beklenenin çok altında. İkinci 45 dakikaya Beşiktaş 2 değişiklik hakkını kullanarak giriyor. Bir tanesi zorunluluktan kaleye Hakan’ın geçmesi, diğeri ise Schuster’in cesaret göstergesi Ali Kuçik. Samimi olduğuma inanıyorsanız, genç Ali’nin oyuna girişinden sonra Beşiktaş forvetinin çok daha canlı olduğunu gözlemledim. Zapotocny’nin takımı öne geçiren golünün ardından Ali’nin yaşına uygun amatör girişimleri bile, bu bölüme dek Beşiktaş forvetindeki cansızlığı ortadan kaldırdı. Nitekim onun presi sonucu kazanılan gol, CSKA gibi amatör ruhlu bir ekibe karşı oynaması gerektiğinin uzağında kalan Beşiktaş’a turu getirdi. Zorunluluktan dolayı kaleye geçen Hakan ise kendi klasiğini bozmadı ve basit hatasıyla 90 dakikanın bitimine kadar maçın Beşiktaş lehine garanti olamayacağına dair duruşunu sürdürdü. Sonuçta Beşiktaş, Avrupa’da istikrarını sürdürdü ve katıldığından bu yana gruptan ilk kez çıkarak kendi çapında prestij yeniledi.
‘’Schuster'e Hagi'den ipucu‘’
Cana’yı orta alandan savunmaya çektikten sonra, Beşiktaş’ın oyunu rahatladı. Sonrasında daha katılımcı bir takım anlayışı vardı. Bobo, Nihat ve Quaresma ilk yarıyı kapattığına ve de elde klasik tek santrfor Nobre kaldığına göre Alman teknik adam ilk yarı sonuna kadar oynanacak 5-6 resmi kritik maçta bilinen kurgusunda değişikliğe gitmek zorunda. Galatasaray maçının son yarım saatinde ortaya çıkan ve Nobre’nin çalışır hale dönüştüğünü gösteren oyun, Beşiktaş’ın önündeki maçlarda kullanabileceği bir model olabilir. Hatta mevcut oyuncularla bu bir nevi zorunluluk.
Neydi Beşiktaş’ın hücuma yöneliş biçimi? Kanat olarak kullandığı Nihat, Quaresma, Holosko’yu Guti’nin uzun ve derin paslarıyla buluşturup dikine kaleye yöneltmek... Zaten bu plan tıkanmıştı. Bundan sonrasında da eleman yetersizliğinden işlemez. Tabata da kanatta kullanılamaz. Artık Nobre’nin pivot santrforluğuna göre bir hücum planı şart. Galatasaray maçının etkili oyuncularından biri Holosko’ydu. Ancak onun derbideki görüntüsü yanıltıcı. Slovak oyuncunun kapanan takımlara karşı aynı etkinliği özellikle de iç sahada göstermesi zor. O zaman kanatları farklı kullanacak Schuster. Holosko’nun driplinglerine göre değil, kenar bekleri ve orta alanın çizgiye inebilecek oyuncuları ile... Buna bağlı olarak da, savunma ve orta alanın kenarlarını ona göre kuracak. Hilbert, Tabata’nın yerine öne çıkarsa Alman oyuncunun sağ kanatta iki yönlü özelliğinden oldukça yararlanılabilir. Nobre’nin servis alması için güçlü bir kaynak da yaratılır. 4-2-3-1’in öndeki üçünün Guti, Holosko ve Hilbert’ten oluşması en akla yatkını... Holosko zorlandığında Schuster genç oyunculara da yönelebilir. Örneğin Ali Kuçik’in şans tanınabilir. Ama Guti artık forvetini dikine göre değil, kenarlarını çizgiye indirecek şekilde orta alanını yönetmeli. Kenarlarda dışarıdan kullanılacak oyuncular içinde İsmail ve iyileşmesi yakın olan Ekrem de sahada olacak ki, Beşiktaş bu düzeni benimserse savunma ve hücumdaki bütünlüğünü daha dengeli bir seviyeye taşıyabilir.
‘’Nobre ve Cenk‘’
Kalede iyi bir tutucu, forvette de günün gereklerini yerine getirecek bir vurucunun olması lazım. Beşiktaş maç boyu oyunu kendi alanında kabul etti. Bu son 10 yılın Ali Sami Yen’deki ezik Beşiktaş görüntüsüydü. Siyah-Beyazlılar’ın şansı, Galatasaray’ın en kötü dönemlerinden birini yaşıyor olmasıydı. Baskıda önde olduğunu hisseden Hagi, devrede rakibin eksiğini de doğru tespit etmişti. Yüksek toplara hamle yapabilecek bir santrfor ve zayıf İsmail’in kanadına Pino’nun aktarılışı... Bu, kağıt üstünde doğru görünen hücum hamlesi, yanlış tepti. Pino zorlama bölgesindeki etkinliğini esas bölgesine geçince kaybetti. Sonra Beşiktaş nispeten toparlandı. İkinci yarının ikinci bölümünden itibaren oyunu daha geniş alana yayıp, kanatlarını kullandı. Schuster’in bu maça özel olarak kafasında bir şeylerin dank etmesi lazım. Transfer olmadıkça takımın santrforu Nobre... Hilbert, Üzülmez ve İsmail gibi ‘bekten hücuma gitsin’ diye teşvik ettiğiniz oyuncular varsa, bu düzende sadece Nobre iş yapar. Dün gece olduğu gibi... Üstelik kendi ceza alanına gelebilecek özveri sahibi, tek forvet oyuncusu da Nobre’dir bu kadroda. Cenk de talihsiz yediği gole rağmen maçın en kritik anlarında yaptığı kurtarışlarla Beşiktaş’ın galibiyetindeki önemli isimdi. Avrupa arenasında yükselerek deva eden Cüneyt Çakır’a tavsiyemiz; iptal ettiği Nobre’nin golündeki faul anlayışını dileriz Avrupa platformuna taşımaz.
‘’Bernd Schuster sermayeyi tüketti‘’
Schuster’in takıntıları haddini aşmaya başladı. Fatih Tekke’den sonra Zapotocny’ye de takmış. Ersan çıktıktan sonra oyuna alınmaması, onun yerine Aurelio’nun stopere geçmesinin başka izahı yok. Oysa daha Quaresma sakatlandıktan sonra oyuna girmesi gereken isim Zapotocny. Hilbert öne geçecekse Zapotocny sağ bekte de oynar, olmadı, İbrahim Toraman sağ beke kaydırılır, Zapo stoperdeki yerini alır. Ama Alman teknik adamın seçimi Erhan; yani Konya’nın ikinci golünde rakibinden 30 metre geride kalan isim ve top ayağına her geldiğinde seyirci baskısından titreyen çocuk. Schuster’in vazgeçilmezi ise Tabata. Beşiktaş’ın 2 golünde de payı var. Ne var ki saha içindeki asıl görevinde hiç yok. Beşiktaş’ın her hücum denemesinde üçgenlerin arasına giren isim. Ama kara kedi misali, hepsini bozan da kendisi. Hele Nobre’nin ‘alda at’ pasını bir kaçırışı var ki, kendisini, takımını galibiyetten eden başrol oyuncusu konumuna direkt geçiyor. Tabii ki Beşiktaş’ın sorunu 1-2 oyuncunun kötü performansı değil. Kartal 2 gol atıyor, biri Konya’nın kendi kalesine attığı, biri de kalecinin hediye ettiği. Tek organize pozisyon Tabata’nın kaçırdığı. Ziya Doğan, takımı, Beşiktaş’ı fizik olarak yoğurduktan sonra daha cesur ve daha akıllı davrandı. Tazemeta’yı oyuna aldıktan sonra 3 puana oynadı, fakat amacına ulaşamadı. Benim için sahanın yıldızı Grajciar’dı. Sadece golleriyle değil, fizik gücüyle Konya’nın aldığı puanda en önemli aktördü. Schuster’in de kalan tek kredisi haftaya oynanacak derbiye sıkıştı.
‘’Beşiktaş forveti demode‘’
Kağıt üzerinde çok kaliteli isimleri barındıran bir birikim gibi gözükse de, hatta Quaresma tarzı yaratıcılığı yüksek bir oyuncu ile gol vuruşu açısından hiç de yabana atılmayacak Bobo kalitesinde bir oyuncuya sahip olsa da Siyah-Beyazlı forvet güncel futbolun gereklerini yerine getirecek çapta değil.
Quaresma dışındaki tüm oyuncuların markajı son derece kolay. Holosko, Nihat geniş alanı seven futbolcular. Kapanan savunmalara karşı üretimleri yok denecek kadar az... Adam eksiltemiyorlar, çizgiye inmiyorlar. Bobo çok iyi servis gelirse golünü atıyor. Ancak maç içinde hiçbir savunmayı zorlayamıyor.
Hilbert sürekli çizgiye inip, orta yapıyor. İbrahim Üzülmez de yeterli çapta kanat desteği veriyor. Ama Beşiktaş hücumcularının ne bu tür ataklarda, ne de duran toplarda neredeyse kafa golü yok.
Yüksek toplarda bu denli verimsiz bir forvet, kanat ataklarından sonuç çıkaramayacağını bildiği için sürekli içeri katederek ve birbirlerine gereksiz yanaşarak kısa üçgenlerden medet umuyor. Tabii ki bu denemeler biraz konsantrasyonu yerinde her savunma için kolay bertaraf edilen kısır hücumlar olarak kalıyor.
Çok formda bir Nobre olsaydı Beşiktaş’ın takım yapısı daha farklı olabilirdi. Mevcut düzende Schuster bu kısırlığı ortadan kaldırmak için Tabata’da çok ısrar ediyor. Onun çabukluğu ve adam eksiltme özelliğinden yararlanmak istiyor. Klasik ataklardan sonuç alamayan forveti, onun kanalıyla markajsız pozisyona sokmak istiyor.
Ama Tabata aşırı top ezerek hem kendini, hem forveti oyundan düşürüyor. Rakipler Beşiktaş’ı çoktan çözdü. Vasat bir takım savunması ve normal bir dirençle forvetin yüzünü döndürmüyor. Korkusuzca da ileri çıkabiliyorlar.
O zaman da Siyah-Beyazlılar’ın arkası her türlü tehdite açık kalıyor. Devre arası çok iyi bir santrfor transferi Beşiktaş’a elzem gözüküyor. Yoksa sadece Quaresma’nın sırtında bir Beşiktaş izleriz. Onun da bu yükü ne kadar taşıyabileceği belirsiz....
‘’Devam!‘’
Beşiktaş tamam mı, devam mı maçında ‘devam’ dedi... Ama nasıl? Benim seyrettiğim seyir zevki, tempo, pozisyon açısından en kötü maçlardan biriydi. Kuşkusuz iki takımın da santrforsuz bir düzende sahada yer almasının bu kötü futbolda payı büyüktü. Bobo yok, tamam... Schuster’in Fatih’in burnunu sürtmek istiyor olmasına da saygımız var. Ona da okey... Ama 3 hücumcu ile sahaya çıkmakta sakınca duymayan Alman teknik adamın, Nobre varken onu kullanmaması neyin doğrusu? Anladık, maç eksiği var. O zaman neden ikinci 45’te oyunda değil?
Beşiktaş’ın üçüncü bölge ve rakip ceza alanında top tutamamasının bedelini takımına ödetiyor Schuster... Forvetinin etliye sütlüye karışmadığı ortamda Aurelio, Ernst, İbrahim Toraman, İbrahim Üzülmez ve Ersan’a boylarını aşan sorumluluk yüklüyor. Neyse ki, bu saydığım isimler dün günündeydi de Beşiktaş hamle zamanlaması açısından rakibine sağladığı üstünlükten dolayı maçın bütününü önde götürdü.
Abdullah Yılmaz’ın çaldığı penaltı, her takımın aleyhine korkulmadan çalınabilecekse eyvallah; bu penaltı... Ama korumacılığın büyükler lehine kol gezdiği Türkiye’de çalınıyorsa elbette tartışılacak. Yani kısacası şu: Bu penaltı Beşiktaş aleyhine çalınsa yankısı ne olurdu, onu düşünmek lazım.
Ersan, Beşiktaş’ın en iyi oyuncusu olmayabilir. Ama diriliği, konsantrasyon gücü ve hamle zamanlaması olarak Siyah-Beyazlılar’ın en iyisi. İbrahim Toraman da ikinci yarıda Beşiktaş’ın savunma zaafına düştüğü bölümlerde kritik hamleleriyle defansı rahatlatan isim olarak öne çıkan diğer oyuncu idi.
Schuster, Nobre ve Necip’i oyuna dahil etmekte geç kaldı. Quaresma yine sorumluluktan uzak bir oyun
sergiledi. Tek olumlu hareketi, ikinci golde Hilbert’e uzattığı top oldu.
Baştan beri ısrarımı sürdürüyorum. Beşiktaş’ın en iyi transferi Hilbert. Bunu Guti ve Quaresma’yı dahil ederek söylüyorum. 90+2’de bu denli zinde ve konsantre olarak cezaalanına girebilen ve son vuruşta gücünden hiçbir şey kaybetmeyen Hilbert’in takım adına oyun değeri çok fazla.
‘’Kartal uçmuş‘’
Benim merakım son 1.5 ayda mahalle takımına dönüşmüş, yerlerde sürünen Beşiktaş’ın araya Porto maçındaki oyunu nasıl sığdırmış olduğu. Birileri galiba, hatta birilerinden de fazlası, çok yersiz ve zamansız biçimde, Beşiktaş’ın bu ligin çok üstünde büyük bir takım olduğunu gazlamış oldu. Nasıl gazlamışlarsa, o yolda, o biçim uçuyor Kartal. Son 1 ayda ülke içinde top rakibe hiç geçmeyecekmiş gibi oynuyorlar. Geçse de bir şey yapamaz diye düşünüyorlar. Ummadık taş kafayı çok yardığı halde, dün gece de gördük ki, ders almamışlar. Gaziantep Belediye, Porto gibi önündeki yarışmayı düşünerek, 4 oyuncusunu kenara almış ve böyle bir mücadelede, Beşiktaş’ı rutin bir rakip olarak kabul etmiş. Oynanan oyuna bakar mısınız; Beşiktaş’ın yine pozisyonu yok. Hadi Kasımpaşa maçında Schuster’i de küçülten, hakeme sığınmanın gerekçelerini bir nebze olsun sineye çekelim. Peki ya bu maç, kime sığınacak Schuster. Bank Asya takımı Gaziantep Belediye, 4 as oyuncusundan mahrum olarak sahada eksik gibi dursa da, takım olarak yardımlaşmada, girdiği ikili mücadelelerde, hatta defansif ve ofansif bütünleşmede, Beşiktaş’ın en az iki gömlek üstünde bir kaliteye imza atıyor. Son bölümlerde Schuster’in çaresizliğini izliyoruz. 6 aydır emek verdiği takımını tanıyamıyor. Hatta takımının oynadığı bu oyuna da bir anlam veremiyor. Hele ki kurtarıcı olarak oyuna Ramses Yusuf’u alıyor ki, Beşiktaş takımı böylesi gösterişli bir kadroda fazlasıyla zavallı duruma düşüyor. İşin acıklı tarafı Siyah-Beyazlı ekibin yenilmesi değil, tek gol pozisyonuna bile girememiş olması. Bundan sonrası vahim. Futbol yıldızlarla oynanmıyor, onlara sahip olmak değil, onları yönetmek önemli. Beşiktaş’a gönül verenler fazla hayale kapılmasın. İşte Quaresma’nın 1-2 maçtan sonra düştüğü durum neyse, Allen Iverson’ı kadrosuna katan basketbol takımının da bundan fazla bir farkı olmayacak.