‘’Kart ihaneti‘’
Yeniden tek forvete döndüğü bu maç için açıkçası Trabzonspor’dan beklenen; kazansa da kaybetse de, iki kulvarda da başarılı skorlara imza atmasına karşın boş kalan tribünlere taraftarını bundan sonra çekebilecek bir oyunu sergileyip sergileyemeyeceği sorusuna yanıt bulmaktı. Buna ilk yarı için tartışmasız “hayır” yanıtı verilebilir. Mustafa R. Akçay’ın, oyunu yarı alanında kabul edip kazanılan toplarla çabuk çıkarak az adamla yakalanan savunmada skor üretme gibi bir oyun felsefesine de tanık olamadık. Zira Henrique’nin golü, kalabalık savunmanın ”uyuduğu!” bir ana denk düştü. Bunun dışında da Trabzonspor’un rakip kalede varlığı söz konusu olmadı.
Oysa ki böyle bir Trabzonspor karşısında Kasımpaşa, dördünden ikisini kaybettiği bu sahadaki beşinci karşılaşması, belki de kendisini en rahat hissettiği maç oldu. Oyunu Trabzonspor’un izin verdiği değil, kendi gücünü kullandığı ölçüde forse etti. Çok rahat hücum aksiyonları gerçekleştirdi ve biri Kerem’in Onur’u pozisyona hazırlıksız yakaladığı, diğeri de bir ölü top organizasyonunda, forma bulamadığı bu dönemde futbol dışı gelişmelere daha çok konsantre olan Giray’ın eliyle rakibinin önüne bıraktığı topun Adem tarafından değerlendirilmesiyle iki de gol buldu. Fazlasınaysa Onur izin vermedi.
Yenik durumdaki takımların kenar yönetimlerinin klasik tercihi savunma ya da orta alandan oyuncu çıkarıp, forvete takviye yapmaktır. Akçay bunu erken gerçekleştirdi ve kadroyu Varşova maçı moduna soktu. Keyifli bir mücadeleye sahne olan son yarım saatlik bölümü, Scorione ve Olcan’ın ayaklarından çok şık birer şık golle taçlandırıldı ama Aykut’un arkadaşlarının emeğine ihanet eden kartı, Kasımpaşa’nın işini kolaylaştırdı. Varşova maçında hakemin hoşgörüsüyle karttan kurtulan Aykut, aynı pozisyona iki sarı kart sığdırarak ortamı gerdi ve oyuna yoğunlaşmış arkadaşlarının motivasyonunu bozdu. Bir çoğu o gerilimde Özgür Yankaya’nın biraz da abartılı kartlarına muhatap oldu. Böylece Bordo-Mavililer 5 hafta sonra gol düellosunda kaybedip 10. sıraya geriledi.
‘’Kaleci faktörü‘’
Her ne kadar Polonya Ligi’nde lider olsa da Legia Varşova’nın, savunma zaafları çok, orta alanda iyi basamayan, hücum aksiyonları yetersiz bir takım olduğu kısa sürede anlaşıldı. Belli ki, grupta kaybettiği iki maçı da çok iyi etüt edilmiş ve ona göre kadro çıkarılmış. Yoksa tek ön libero, çift santrfor tercihi, Akçay’ın bugüne kadarki uygulamalarıyla bu düzeyde çelişmezdi.
Hakemin, Aykut’a yönelik kırmızı kart ile bir penaltı hoşgörüsünün de yardımıyla ilk yarıda Akçay’ın planları tuttu. Son Sivasspor maçının en formsuzu Malouda’nın taşıdığı, aynı maçta oyundan alınması tartışılan Henrique’nin asisti ve yine o maçta 18’e bile girememiş Janko’nun golüyle skor avantajını erken elde etmesi bunun kanıtı oldu.
Bütün koşulların uygunluğuna rağmen Trabzonspor, rakibi bunaltan baskısını ancak ikinci yarının ilk çeyreğinde kurabildi. Ama bu bölümde oyunu yıktığı rakip yarı alanda pozisyon üretmekte zorlanınca, Polonya ekibi, önce oyunda dengeyi sağladı, sakin sakin top çevirdi ve Trabzonspor’da Lazio maçı hatalarını kovalamaya başladı. Bu çabalar bal yapmayan arı modunda kalsa da, rakip baskının artması, golün sahibi Janko’yu işlevsiz kıldı ve Yusuf sahaya sürüldü. Bu da durumu değiştirmedi ve rakip daha etkili gelmeye başladığında Onur sahneye çıktı, iki mutlak golü önledi. Takımın protesto edildiği, Onur’un alkışlandığı bu anlarda bu kez Varşova kalecisi Skaba sahne aldı ve inanılmaz bir hatayla Trabzonspor’u rahatlatırken, adeta ‘skoru kaleciler belirledi’ dedirtti.
Kötü de oynasa net bir skorla puanını 7’ye çıkaran Bordo-Mavililer, liderliği pekiştirdikleri gruptan çıkma adına da büyük bir avantaj elde ettiler.
‘’Kaleciler belirledi‘’
Kadın ve çocuklar önündeki ilk yarı mücadeleleri bu iki iyi başlangıçlı ekibin çetin çekişmesine sahne oldu. Ancak topa daha çok sahip olan, kalabalık adamla hücum yaptığı dönemlerde savunmasında eksik yakalandığı anlar hariç, evinden uzakta (!) olsa da ev sahibi takım konumundaki Beşiktaş, konuk Rizespor'a karşı genelde üstünlük kuran taraf oldu. Dolayosıyla daha çok pozisyon bulan taraf konumundaki siyah beyazlılar, arzuladıkları gole ya da gollere, çoğunda son vuruş beceriksizliği, iyi vuruşlarda da Serkan Kırıntılı engeline takıldı. Rizespor da çabuk çıktığı anlarda bir pozisyon hariç Tolga'yı pek rahatsız edemedi.
İkinci yarıya başlayan Beşiktaş'ın çok yoğun gol girişimi ve çabaları dakikalar ilerledikçe sonuç vermedi. Bu durum Çaykur Rizespor'un direncini artırdı, kritik toplar çıkardıkça da Serkan Kırıntılı'nın özgüvenini yükseltti. Maçın bir saatlik bölümü geride kaldıktan sonra beklendiği gibi Beşiktaş'ın oyunun gidişatını saha içi rotasyonlarla değiştiremeyeceği görüldü. Konuk ekip de direncini daha artırma ve daha çabuk çıkıp sürpriz gol kovalama amaçlı yorgunluk gösteren oyuncularına önlem alma yoluna gitti ve kenar müdahaleler başladı. Dentinho ve Ömer Şişmanoğlu hamleleri maçı koparma adına Beşiktaş adına risk alma anlamını da taşıyor gibiydi. Nitekim çok baskı yese de bu yarıda Rizespor daha etkili geldi. Tolga bu kez daha çok rahatsız edildi, Ali Adnan ve Sylvestre'nin vuruşlarındaki refleksleri, bu riske fatura çıkarılmasını engelledi.
Karşılaşmanın son çeyreğinde Rizespor, savunmada daha kalabalık adam bulundurup rakibini ceza alanına sokmamaya özen gösterdi. Etkili savunmasını son düdüğe kadar sürdürdü. Buna karşım savunmayı aşan toplarda Serkan devreye girdi ve Çaykur Rizespor böylece, iki kalecinin skorunda direkt etkili olduğu bu karşılaşmayı beraberlikle bitirip, Galatasaray'dan sonra Beşiktaş gibi bir büyükten daha üstelik deplasmanda puan koparmayı başardı.
‘’Kriz ve fırsat!‘’
Altını özellikle çizmek isteriz ki krizi Trabzonspor kendi kendine yarattı. İlk devre karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu Korcan’a teslim ettiği için teknik direktöründen ağır tepki gören Henrique, el-kol işaretleriyle yanıt verince, 2. yarıya zor çıkar diye düşünüldü. Ama çıktı, 15 dakika yine etkisiz kaldı ve Akçay, “Bu Henrique’yle oynayacağıma santraforsuz kalmak daha iyi!” düşüncesiyle olacak, kendisini kulübeye çekmek istedi, o tepkisiyle soyunma odasına gitti. Sonra Mustafa Yumlu’nun profesyonelce değil acemice gördüğü kırmızı kart geldi. Ziya’nın hareketi sarı karttı ve Aydınus pozisyonun bitmesini bekliyordu, o dirsekle karşılık verdi. Kulübeden futbolculara ve tribünlere kadar büyük tepki gösterilen Aydınus’un bu pozisyonda ön yargılı olduğunu düşünmek, 41. dakikada ceza alanında Burhan’a yaptığı kontrolsüz harekete “devam kararını” hatırlattı!
Topu ileriye taşıyan, araya bırakıp arkadaşlarını pozisyona sokan tek oyuncu Adrian-Zeki değişikliğiyse, kenar yönetimin, “Zaten santrafor yok, ileri top taşısa, araya bıraksa ne olacak ki!” ve “maç gidiyor, kazanamazsan kaybetme” moduna girdiğini düşündürdü.
Böylece son yarım saatte panikleyen Trabzonspor’a karşı doğan fırsatı da Roberto Carlos değerlendiremedi. Burhan Eşer, sağ tarafı iyi kullanırken kenara çekildi, yerine giren Djebbour hiçbir varlık gösteremedi. Daha etkili hücum hamleler yapılsa, Costa’nın Onur tarafından köşeden çıkarılan kafa vuruşu gibi daha çok pozisyon elde edilebilirdi.
Sonuçta iki takım da kaybetti. Böyle bir maçın ardından bir puana sevinen olursa; bu durum sadece “kendi eksikliklerini kapatma” kaygısıyla açıklanabilir.
‘’Akçay'ın değişimi!‘’
“4 ayda gözle görülür bir değişim yaratamazsam çeker giderim!” söylemi, öyle böyle değil, tam anlamıyla bağlayıcıydı, zira. 4 aylık süre geçti, Demirtaş dün o süreci değerlendirdi: “Değişim gerçekleşti, komplekssiz davrandı, duygularını iyi aktardı, büyük takım refleksi kazandırdı, üstelik bunu küme düşme hattına demirleyen bir kadroyla yaptı.”
Trabzonspor’un Süper Lig’de liderin sadece 3 puan gerisinde, Avrupa’daysa, Legia ve Apollon’un önünde, Lazio ile başa baş konumda olması, Akçay ve Demirtaş’ı haklı kılıyor. Ama bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyoruz. Akçay, Trabzonspor’a henüz büyük takım refleksi kazandırmadı.
Zira Arvupa Ligi Ön Elemeleri’ndeki rakiplerinden, Dinamo Minsk’i bir nebze diğerlerinden ayıralım, Derry City ve Kukesi ile gruptaki ilk rakibi Apollon, bırakın Süper Lig’i, PTT 1. Ligi’nde bile birçok takıma rakip olabilecek konumda değilken Trabzonspor, onlarla mücadelelerinde oyunu forse eden, 90 dakikalık sürelerin önemli bölümünde topa sahip olabilen, pozisyon üretme, rakip kaleye şut atma vs. gibi istatistiklerde rakibini geride bırakan bir takım görüntüsü vermedi. Buna Süper Lig’de oynadığı maçlar da dahil. Lazio maçının ikinci golü yediği dakikaya kadar olan bölümünü çıkaralım, Trabzonspor’un 8 Avrupa, 7 de Süper Lig maçlarında genel olarak tek artısı skor avantajıydı. Değişim bu noktadadır ve Alex Ferguson’un, “mini etek gibidir!” değerlendirmesiyle, “değer vermediği” istatistiklere göre de bu değişime karşı çıkmak yanlıştır.
Bu noktada istatistiklerin Trabzonspor açısından göstermeyip sakladığı endişe, çekirgenin bu haliyle daha ne kadar zıplayacağıdır.
Bu değerlendirmeyi yapanların ve hak verenlerin beklentisiyse; bu değerlendirmeye karşı çıkanların, “Bir an önce takım kötü skorlar almaya başlasa da ‘dememiş miydik’ demek için fırsat kolluyorsunuz!” şeklindeki iddialarında olduğu gibi abuk sabuk bir temenni değil, Akçay’ın Trabzonspor’a, skorun yanında tribünlerin dolmasını sağlayacak, göze hoş gelen bir futbol anlayışını da kazandırmasıdır.
Trabzonspor’un Çapulcuları!
Süper Lig’in 2010-11 sezonu temiz değil. Bunu artık sağduyu sahibi her vicdan kabul ediyor. Siyasetin etik dışı oy kaygısını taşıyarak, renk aşkıyla gerçekleri görme yetisini kaybederek ya da kirliliğin içinde direkt yer alarak kendini “karşı çıkma” modundan kurtaramayanlara da uluslararası spor kuruluşları gereken dersi veriyor.
Biz olayın “adalet” yönüne takılı kalanlardanız. “Kupa” hesabını yapanlar yapıyor. Bizim gibi “sadece Adalet” dediklerine inandığımız bir grup Bordo-Mavili taraftar, bugün 15.00’te İstinye’de olacak ve “adalet arayışlarını” sürdürecek.
“Çapulcu!” olacaklar bir nevi!
Bugünkü mitingde atılması olası, bu olayda adaletin simgesi olan, “Kupa Başbakan’da” sloganına, kişisel ilişkisi vatandaş-siyasetçi konumunu çoktan aşıp “ömründen gün verme”, siyaseten de “miting gediklisi” olma konumuna gelen Trabzonspor Başkanı’nın tepkisi ne olur bilemeyiz. Ama Trabzonsporlu Çapulcular’a, olası karşı çıkmalara inat, o sloganın doğruluğuna inandığımızı tarihe not düşmek istiyoruz.
‘’Taktik savaşı!‘’
Akçay, bu bölgede kazanılan topları çabuk çıkarak değerlendirmeyi amaçladıklarını söylüyor her daim. Bunu Fenerbahçe maçı öncesinde de ifade etti. Ama bu ilk yarıda tutmadı. Öyle ki, rakibin yarı alanını rahat katedip tehlikeli bölgeye geldiği 3 pozisyonda yaşanılan ciddi sıkıntılar Onur’un refleksiyle atlatıldı ama çabuk çıkılarak karşı kalede hiçbir varlık gösterilemedi. Nitekim Volkan’ın koruduğu kaleye ilk şut 49.dakikada çekilebildi.
Kadroda yeterli alternatifi olmadığı için rotasyonu son maçın onbirinde zorunlu bir değişiklik dışında saha içiyle yetinmek zorunda kalan Akçay’ın bu Trabzonspor’unda tek ön libero kalan Zokora maç boyunca yalnız kaldı. Kendisine partner verilen Malouda’nın etkisizliği nedeniyle adeta iki kişilik oynarak takımın en faydalı oyuncusu unvanını hakederek aldı. Bu yarıda her şeye karşın oyun disiplininden kopmaması Bordo-Mavililer’in en büyük artısı oldu.
İkinci yarı oyunun seyri bir süre böyle devam ettikten sonra kenar müdahaleler başladı.
Sarı kartlı Alper’in yerine Emre Belözoğlu girdi. İlginçtir Fenerbahçe tribünlerinin ıslıklarıyla adeta motive olan Zokora, Emre’nin girişiyle bu sefer kayboldu. Böylece orta alanda üstünlüğü tümüyle ele geçiren Fenerbahçe, Trabzonspor kalesine daha etkili gitti. Gol girişimlerinin çoğunda savunmayı, ikisinde Onur’u, birinde de direk engelini aşamadı.
Tam bir taktik savaşı şeklinde geçen karşılaşmada amaçladığını alan taraf bir puanla yetinse de Trabzonspor oldu.
‘’Kaçan balık!‘’
Lazio’ya top yaptırmadı, yarı alanından çabuk çıktı, kaleyi gören uygun durumdaki kimi vurdu, kimi araya bıraktı, kimi uzun pasla savunmanın arkasında arkadaşını topla buluşturdu ve 3 muhteşem gol, müthiş futbol ve iki farkla devreyi kapadı.
Rakip Lazio, kolay değil. İki farkla da öndesin ve puan maçı bu. Bütün bu faktörlerin gereğini yerine getirmek için tempoyu düşürmek, rakibi yarı alanında kabul etmek, risk almasını ve hata yapmasını beklemek, oyuncu değişikliklerini yerinde ve doğru tercihlerle gerçekleştirmek. Trabzonspor bunları da kusursuz yaptı.
Savunmada, olağanüstü dikkat, mücadele azmi ve müdahalelerin yetersiz kaldığı anlar da olmadı değil. Onlarda da Onur sahneye çıktı. Rakibin çok adamla geldiği pozisyonlarda çabuk çıkarak farkı artıracak fırsatlar buldu, Alanzinho, Henrique ve Yusuf, son 10 dakikada daha çok ‘ah dedirtecek’ bu pozisyonlarda çok cömert davrandı! Mustafa Reşit Akçay, sakat Colman’dan asgari verimi aldıktan sonra Aykut Akgün’le değiştirmek zorunda kaldı. Malouda-Alanzinho takası doğru zamanda yapıldı.
Son 10 dakikaya kadar plan aksaksız işledi. O dikkatli savunma, Fioccari’yi birer dakika aralıkla önce köşe vuruşunda, sonra da Cavanda’nın ara pasında, kale sahası içinde unuttu. Bedeli ağır oldu. Üstelik bütün herkes, birkaç dakika sonra “artık grubun ilk ikisi garanti” hesapları yaparkenÖ Kaçan balık iri oluyor, işte böyle!
‘’Bildik Trabzon!‘’
Bildik Trabzon dedik, tek fark, kazanırken bir süre forvetsiz oynadığı Kayserispor maçının aksine, Konyaspor’a karşı ikinci yarıyla birlikte 20 dakika süreyle sahada çift forvet kullanması oldu. İlk yarıda artık Mustafa Reşit Akçay klasiği haline gelmiş olan ve belli ki iç saha-dış saha, zayıf-kuvvetli rakip fark etmeyen, oyunu yarı alanında kabul edip, kaptığı toplarla çabuk çıkarak pozisyon arama anlayışı, her ne kadar maçın başında basit savunma hatalarıyla sıkıntı yaratsa da, genellikle olumlu sonuç verdi. Henrique biraz daha dikkatli davransa, kötü oyuna karşın skor rahatlığı bu yarıda da elde edilebilirdi.
Janko’yla başlanan ikinci yarıda çift forvetle rakibe beklenen ezici baskı kurulamadı. Ama bir ölü top organizasyonuyla gelen gol takımı rahatlattı. Savunmadan çıkan Mustafa, Henrique’nin oyundan alınmasından sonra Janko’nun kötü performansıyla üçüncü bölgeye hareket getiren isim oldu. Nitekim şık kafa golünün ardından Malouda’nın vuruşunda bilinçli ya da bilinçsiz topun yönünü değiştirerek kalecinin dengesini bozup ikinci golün gelmesine katkı verdi ve Konyaspor’un direncini kırdı.
İki farklı skorla kazanan Trabzonspor için, oyunun iyi ya da kötülüğünden çok zorlu Lazio ve Fenerbahçe maçları öncesi elde ettiği moral motivasyon, en az 3 puan kadar önemli. Bu oyun o maçta nasıl sonuç verir, işte bu; tribünleri boş bırakan taraftarlar kadar herkesin kafasındaki soru işareti!