‘’Harakiri!‘’
Yedeklere şans vermeye tamam da, her ne amaçlanmışsa; oynayanların gerçek mevkileri dışında değerlendirmelerine ne diyelim? İşte budur; Trabzonspor’un bu sezon kendisine Avrupa’da tarihi başarılar yaşatmasına vesile olan Türkiye Kupası’na gruplara kalamadan veda etmek zorunda kalmasının sebebi.
Trabzonspor bu sezon ligde ve kupada kötü oynayarak önemli başarılara imza atmış bir takım. Rakipleri karşısında kazansa bile ezik oynaması, baskı yemesi belli ki tribünlerin boşalmasına neden olduğu kadar teknik kadroyu da bunaltmış. Balıkesirspor çantada keklik gözükmüş, hücum ağırlıklı bir kadro düşünülmüş, yetmemiş fantezi yapılmış, oyunculara çakma mevkiler yaratılmış. Artı daha maça konsantre olunamadan 2 farklı yenik duruma düşülmüş. Sonrasında gerçekle yüzleşilince işin ciddiyeti anlaşılmış. Ama rakip kolay lokma değil. Trabzonspor’un rakiplerine yaptığını iyi etüt etmiş ki benzer uygulamaya geçmiş.
Bu noktada B planı olmayan Trabzonspor kendi silahıyla vuruldu. İkinci yarıyı risk alarak oynadı. Tıpkı daha önce kendisine rakiplerinin yaptığı gibi. Balıkesirspor, kendisinin rakiplerine yaptığını bu risk döneminde yapamamışsa, Trabzonspor’u abarttığındandır. Yoksa Bordo-Mavililer için tarihi bir skor da gelebilirdi. Elenmek bir yana son dakikalarda yakaladıkları pozisyonları değerlendirse ortaya çıkacak farkla işin rezilliği çekilmezdi!
‘’Ortada bir gerçek var!‘’
Her ne kadar ilk yarıda Onur’un olağanüstü performansı, ikinci yarıdaysa rakip savunmanın inanılmaz bir hatasıyla ‘futbol şansına’ borçlu kalarak karşılaşmayı 3-1 kazansa da Bordo- Mavililer, Avrupa Ligi’nde liderliğin yanı sıra, artık Süper Lig’de de zirveye bir adım daha yaklaşarak adını ‘üst sıra’ takımları arasına yazdırdı.
Bu durumun en önemli ve en yararlı yanı Trabzonspor’da kadro içi birlik ve beraberliğe, takım olma olayına sağladığı katkı. Zokora’nın bazuka gibi gelen topun önüne sakatlanma pahasına kendini atması, Adrian’ın bir maçlık kızaktan sonra yedek girdiği maçta geçmiş küskünlüklerinin aksine her çabuk çıkışta en az arkadaşları kadar koşması, Onur’un çıkardığı her pozisyon sonrası arkadaşlarının adeta kutlama kuyruğuna girmesi başka türlü izah edilemez. Oynattığı futbolun kalitesi ne kadar tartışılır olursa olsun, olumsuzluklara bahane üretmeyip, “Gün gelecek seyir zevki yüksek futbol sergileyeceğiz” tevazusunu da gösterebilen Mustafa Akçay, gelinen bu noktaya katkısı nedeniyle sadece alkışlanabilir. Eğer maça dönersek, sözünü ettiğimiz tüm övgüler, yerini, 23.500 kişilik stadyumda neden 10 bin kişi olduğunu soracak, Onur’un ilk yarıdaki akıl almaz kurtarışlarıyla skora direkt katkısına, Cem Can ve Jorgacevic’in ikinci Trabzonspor golündeki sakarlıklarına, Erciyesspor’un skor 2-1 iken Bordo- Mavili kaleyi ablukaya almasına, beraberliği yakalama çabası adına savunma güvenliğini, hemen her maçını çabuk çıkıp benzer pozisyonlarla kazanan Trabzonspor’a karşı böylesine göz ardı etmesine bırakır ki; böylece skora, her türlü olumsuzluğa ve kadro zafiyetine karşın ulaşılan noktaya haksızlık etmiş oluruz. Zira tarih, Akçay‘lı Trabzonspor’un Avrupa ve ligdeki başarılarını yazarken, buraya, “Ama kötü de oynuyordu” notu düşülmeyecek.
‘’Garanti Trabzon!‘’
Matematiksel olarak gruptan çıkma şansı olduğu halde, Avrupa Ligi maçlarında (Trabzonspor ile oynadığı ilk maç ve son Lazio maçları örneğinde olduğu gibi) genel olarak kullandığı 11’den 7 farklı isimle bu maça çıkacağını açıklaması ve de çıkması, Limassol Teknik Direktörü Chiristoforou’nun sorunu. Belki yerel ligini düşünmüştür ya da peşinen yenilgiyi kabul etmiştir.
Biz ikinci olasılığı önemseriz. Öyle ya, karşılarında Avrupa Ligi’nde bu sezon ön elemeler dahil 10 maçta 8 galibiyet 2 beraberlik almış bir takım vardı. O takım Trabzonspor’du ve teknik direktörü Mustafa Reşit Akçay’ın, gruptan çıkmak için gerekli bir puanı alma konusunu riske etmek gibi bir düşüncesi yoktu, “garantici” davrandı. Nitekim uygulaması da böyle oldu. 2 dakikaya sığdırdığı, hazırlanış ve son vuruş açısından mükemmel denilebilecek iki gol ve bu iki dakikalık bölüm dışında, zayıf rakibine ayak uydurup, skoru artıracak bir çabanın içine ilk yarıda girmedi.
İlginçtir, ikinci yarı da benzer tempoda sürerken, rakibin zaten yetersiz olduğu sahada 2 oyuncusunu değiştirdiği ve onları daha oyuna katamadığı ve tribünlerin şenlik hazırlığı yaptığı 61. dakikada, ilk iki golün alkışlanacak özelliklerini taşıyan gol geldi.
Bu golü maçın bittiği anlamında değerlendiren Bordo-Mavili savunmanın dikkatsizliği ve Christoforou’nun Angoy ve Abraham hamleleri sonucu verilen iki pozisyonun ilkini akıl almaz bir kurtarışla engelleyen Onur, ikincisinde teslim oldu. Alman hakemin ikramı gibi duran penaltı golü Rum ekibinin iştahını kabartsa da, maçın adamı Olcan son noktayı nefis bir serbest vuruşla koydu.
Her şeye karşın Olcan’ın 3 gol ve bir asistle yıldızlaştığı karşılaşmanın skoru Trabzonspor’un gruptan çıkmasını garantilemesini sağladı.
‘’Bir Trabzonspor klasiği!‘’
Maçın hemen başında Olcan’la yakaladığı fırsatta direk engeline takılan bordo mavililer, özellikle orta alanı teslim ettiği rakibine ilk yarı boyunca mahkûm oynadı. Tribünlerce sık sık ıslıklanan Bordo Mavililerde bu duruma engel olamadı. Onur çok kritik pozisyonlar çıkararak bu yarıda gemisini kurtaran kaptan oldu. Sahasında bir “deplasman takımı” havasından kurtulamadığı ikinci yarıda da Trabzonspor, belli ki Onur avantajını düşünerek duran orta alana, kulübe takviyeli bir önlem almadı. Ancak maç giderek rakip forvet - Onur mücadelesine dönüşmeye başlayınca Adrian - Soner değişikliği yapıldı. Bu sıralarda Ertuğrul Sağlam’sa, Trabzonspor’daki bu zafiyeti değerlendirme amaçlı hamlelerden ilkini Necati’yi sahaya sürerek gerçekleştirdi.
Maç Trabzonspor için alışıldığı üzere “yenemezsen yenilme”, konuk ekip içinse, “neden 3 puan olmasın” moduna büründüğü anda da, yine bir Trabzonspor klasiğine tanık olduk. Olcan, kırmızı siyahlı savunmanın adeta uyuduğu bir anda yoktan var ettiği pozisyonda sezonun golcüsü Henrique’yle takımının öne geçmesini sağladı. Gol, son 15 dakika için Trabzonspor’un direncini, Eskişehirspor’un ise baskısını artırdı. Bu baskı uzatmalarda gecenin kahramanı Onur’un yanı sıra, Bamba ve direk sayesinde beraberliği bile başarı sayabileceği maçta Trabzonspor’un, maç sonrası uzun sürenin ardından kolbastıyla taçlandırdığı galibiyetini engelleyemedi.
‘’Neden seçimli Genel Kurul?‘’
Genel Kurul öncesi Trabzon’da, “Muharrem Usta, AKP’nin adayı!” algısı oluşturuldu. Camianın büyük tepki gösterdiği bu algıyı silmek için Usta büyük uğraş verdi. Listesine, CHP’ye ve MHP’ye yakın isimler aldı. Ama ne yaptıysa bunun önüne geçemedi. Buna rağmen seçimin favorisi gibi duruyordu. Genel Kurul Salonu’nda Divan Kurulu’nun, bütün adaylara danışarak ve onaylarını alarak genel kurul gündemine koyulduğunu iddia ettiği tüzük değişikliğini sadece Usta ve arkadaşları savundu. Başta Hacıosmanoğlu ve ekibi olmak üzere büyük çoğunluk Aralık 2013’te genel kurulun seçimli yapılması gerektiğinde hemfikirdi. Ama Kongre Divan Kurulu’na baskı sonucu, saçma sapan bir oylamayla geçen bu karar, salonda birçok insanı Usta aleyhine çevirdi. Metin Atasoy’un kazanma şansı olmadığına dair dedikodular üretildi ve herkesin seçim kampanyası süresince gündemden düşürülmeyen “AKP’nin adayı Usta’ya karşı Hacıosmanoğlu’nda birleşelim” mesajları gönderildi ve Hacıosmanoğlu seçildi.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak!
AKP adayı olduğu iddia edilen Usta’nın seçilemeyişinin ardından Trabzon’un içinde bulunduğu koşullar gereği, yeni başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, bu role adapte olmakta hiç de zorluk çekmedi. Kazlıçeşme Mitingi’nde TS Başkanı olarak otobüsün üzerinde takdim edildi. Erdoğan’ın Trabzon Havaalanı Mitingi’nde konuşması süresince bir partili gibi kendisine refakat etti. “Yağmurdan kaçarken doluya tutulmanın” acısı, genel kurulda alınan o kararla daha fazla hissedilmeye başlayınca iki üye mahkeme başvurdu ve Hacıosmanoğlu ve ekibinin de seçilmeden önce karşı çıktığı o kararın iptalini istedi. Trabzon 1. Asliye Hukuk Mahkemesi de, “Temyiz yolu açık olmak üzere” tüzük değişikliğini iptal etti.
Temyize sarılmak!
Hacıosmanoğlu ve arkadaşları “temyiz” gerekçesiyle genel kurul gündemine seçim maddesini almayacağını açıkladılar. Hacıosmanoğlu şunu iddia ediyor: “Menfaat çevrelerine boyun eğmeyiz, delegelerin istediğini yaparız.”
Bu söylemi maddeler halinde irdeleyelim;
1- Delegeler kendisi de dahil olmak üzere kesinlikle böyle istemedi. Karar açıkladığındaki tepkiler kasetlerden izlenebilir.
2- Şike davasında her fırsatta
mahkeme kararına atıfta bulunup Yargıtay safhasını yadırgadığını ve “Adalet” istediğini söyleyen kişinin kendi durumuyla ilgili mahkeme kararına karşı bu tavrı doğru mudur?
3- Temyiz sonucunun da aleyhine sonuçlanması halinde ortaya çıkacak hukuksuzluğu nasıl açıklayabilir? Bunun hukuki sonuçları be olur?
4- Menfaat çevreleri kimlerdir? TS’dan nasıl menfaat elde etmektedirler? Hangi yollar nasıl tıkanmıştır?
5-TS’dan maddi menfaat elde eden yönetici olduğuna, bu yönetim de dahil olmak üzere inanmayız. Ama manevi ve siyasi rant vardır. Birileri de, “Hacıosmanoğlu bu rantı elde etmektedir ve temyizle zaman kazanarak bunu sürdürmek istemektedir” iddiasında bulunsa ne diyecektir?
6-Yönetiminiz paramparça, giden gidene, duranları zorla tutuyorsunuz. Asbaşkanınız, bazı yöneticileriniz seçime “Evet” derken inat nedendir?
Seçim maddesi lehine olur
Trabzon eski Baro Başkanı ve TS eski Hukuk Kurulu Başkanı Ali Sürmen, yazısında, “Bir yönetim için en önemli zaaf, hukukilik tartışmasıdır” demektedir. Hacıosmanoğlu ve ekibi, şu ana kadar bir yönetimin başarısı için en önemli kıstas olan saha sonuçları açısından çok avantajlı durumda. Hukukiliğini tartıştırmak yerine, bu avantajı da kullanarak seçime gitmelidir.ki; kendiliğinden bu kararı alırsa, Avrupa Ligi’nde gruptan çıkıp, Süper Lig’de bir iki iyi skor daha aldığı takdirde karşısına rakip zor çıkar. Üstelik, siyasal bağlantıları, kaynağı açıklanmayan bu paraların nereden, ne karşılığında bulunduğu, danışman diye getirilen kişinin kimlerle ortak olduğu da o genel kurulda sorgulanmaz! Ama tersi durumda unutulmasın ki; imzayla olağanüstü genel kurul zor olsa da salonda bir “İbra edilmeme” rüzgarı estirilirse bedeli ağır olur.
‘’3 gün 2 şok!‘’
Avrupa Ligi’nde grup liderliğini deplasman galibiyetiyle taçlandırmanın sağladığı moral motivasyona, 37. saniyede şok golle öne geçmeyi ve penaltı kararıyla 2 farkı yakalamanın verdiği avantajı da ekleyin; böyle bir ortamda maç kaybetmek, şu dersi vermiştir umarız: Böyle bir durumda futbol takımı daha bir motive olur, rehavete kapılmaz.
Özdilek’in 3’te 3 yapması dünkü maçta gösterdi ki, tesadüf değil. Penaltı kararı sonrasında yoğun itirazlarla art arda gelen kartların yanı sıra bir süreliğine kaybolan oyun disipliniyle başlayan krizi kenardan iyi yönetti. Bunun karşılığını da ilk yarının uzatma dakikalarında oyuncularına aldırdı.
İkinci yarının ilk çeyreklik bölümünde topun genellikle orta alanda dolaştırılması, temponun düşmesine neden olsa da, son yarım saate girilirken Gençlerbirliği risk almaya başladı. Bir ölü top organizasyonundan eşitlik golü geldi. Bu gol Trabzonspor’u harekete geçirdikten sonra, risk alan taraf yaptı. Öyle ki bir köşe vuruşunda 8 kişiyle rakip ceza alanında yer alırken, Jimmy Durmaz’ı arkada unutması ve tribünden ayan beyan görülen bu duruma kenardan bir uyarı gelmemesi, malum sonu hazırladı.
Böylece Trabzonspor, Avrupa arenasında sağladığı prestiji kendi kendine kaybetti. Böylece 3 güne teknik kadrosunun beraberliği beklediği karşılaşmada galip gelerek olumlu, iki farktan da maç vererek olumsuz 2 şok sığdırdı.
‘’Ayakta alkış!‘’
Ancak ortada bir gerçek var ki; o da Bordo-Mavililer gruptan çıkmayı garantiledi.Her şey Mustafa Reşit Akçay’ın planladığı ve Trabzonspor’un istediği gibi gelişti. Müthiş taraftar desteğini de arkasına alan Legia Varşova takımının, galibiyet dışındaki skorların işine yaramadığı gerçeğinden hareket etmesinin bu durumda rolü büyüktü. İlk yarıda Akçay’ın savunma ağırlıklı taktik anlayışı biraz abartılı gerçekleşince Trabzonspor, kalesinde Onur’la atlattığı ciddi sıkıntılar yaşamadı değil, artı rakip kalenin yolunu da unuttu bu yarıda. Ancak ikinci yarıda o ana kadar savunmanın yumuşak karnı Bamba’nın çıkarılması, Onur’un sakatlanmasına rağmen, topa ilk eli değdiğinde Zeki’nin çok önemli bir tehlikeyi önlemesi, maçın gidişatı konusunda fikir verdi. Kötü de oynasa skor büyük olasılıkla Trabzonspor’un istediği gibi olacaktı. O halde sinir bozucu sisteme davam! Nitekim çok gecikmedi. Colman maçtaki en olumlu hateketini yaptı, rakip çıkarken topu çalıp pozisyonu hazırladı. Olcan’ın asistinde Malouda gol vuruşunu yaparken, yanında savunmacı değil Henrique vardı.
Sonrasında ev sahibi ekipte abartılı risk, Trabzonspor için “kaymaklı ekmek kadayıfı!” Zaten çok geçmedi, Olcan’la işin kaymağını da yedirdi.
Trabzonspor böylece Avrupa’da tarih yazmaya devam etti. Bu tür maçların oyununa falan bakılmaz, skoru ayakta alkışlanır, alkışlar Trabzonspor’a...
‘’Avrupa aşkına!‘’
Ne savunmada direnebilen, ne orta alanda topa basabilen ve top yapabilen, ne de hücumda varlığını hissettirebilen rakip karşısında Bordo-Mavililer, ilk yarıda sadece tek golle yetinmişse, “Bu da kendi gücüyle ilişkilidir artık!” demekten başka söz bulamıyoruz.
Trabzonspor genelde rakibin oyunu forse ettiği maçlarda skor üretebilen takım. İlk yarıda uyguladığı baskıya rağmen tek golle yetinmesinin nedeni de bu. Oysa ki, soyunma odasına tek golle yenik girdikleri devre arasından çıkışta Elazığspor, tam da Bordo-Mavililer’in alışkın olduğu moda büründü. İlk 10 dakikalık bölümde fırsatlar ve dahası penaltı yakaladı. Bunları değerlendiremeyince, daha doğrusu bu pozisyonlarda Onur’u geçemeyince, Trabzonspor’un işi kolaylaştı ve iyi oynadığında istediğini elde edemeyen rakibin, ilk yarıdaki yetersizliğine yeniden büründüğü anlarda abartılı risk almasının bedelini ağır ödetti.
İki ayrıntı: Takım olarak bütün oyuncuların genel yetersizlikleri bir yana; Olcan’a maç sonrası yaptığı üçüncü sınıf sokak kabadayısı hareketiyle Bilica’nın da yer aldığı bu kadroyla Okan Buruk’un ligde işi çok zor.
İkincisi: Bir ve üçüncü golleri büyük savunma hatalarına bağlayalım ama ikinci golde Malouda’nın, dördüncüde Kadir’in asistleri, Henrique ve Emre’nin da bu gollerde son vuruş becerilerinin hakkını verelim ve her şeye rağmen bu farklı galibiyetin sağladığı özgüven ve moral motivasyonla Bordo Mavililerin ülkeyi, Perşembe gecesi Varşova karşısında Avrupa Ligi’nde gruptan çıkmayı garantileyebilecek bir skor beklentisine soktuğunun da altını özellikle çizelim.