Arama

Popüler aramalar

‘’Sakatlık yaşamazsa...‘’

Arjantinli oyuncu özellikle İtalya’da geçirdiği son iki sezonunda çeşitli zamanlarda ciddi sakatlıklar yaşadı. Bu sorunu tekrarlamazsa, her takıma faydalı olabilecek yetenekte bir isim. Kalitesi kesinlikle tartışılmaz. Bir takımın liderliğini yapabilecek özelliklere sahip. Kaleye dikine oynaması, çok sık ve isabetli şutlar atması ilk akla gelen özellikleri. Duran toplardaki kabiliyeti ise tartışılmaz. Bu açıdan Galatasaray’a çok faydalı olacaktır. Kaldı ki, Eric Gerets’in sürekli hücumu düşünen oyun planında çok fazla verim sağlar. Ciddi sakatlık yaşamazsa ve istikrarı sağlarsa, çok faydalı olabilir.

18 Mayıs 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dostça başlayıp dostça bitti...‘’

Bunu başaranlar ise çok ama çok zor şartlar altında formalarına kavuşuyor. Bilinen gerçek, Türkiye’deki sistemle, A Milli Takım’da yeralmak için genel olarak 4 büyüklerde forma giymek gerektiği. Kısacası, A2’nin gün geçtikçe A Milli Takım için özellikle de Anadolu takımlarında top koşturanlar için çok önemli bir basamak olduğu görülüyor.Dün, Azeri dostlarımız karşısında Anadolu kökenli futbolcularımızın birhayli istekli ve hırslı olduklarını gördüm. Özellikle defans hattını oluşturan Can, Mehmet ve Uğur, A Milli Takım forması altında fazla sırıtmadılar, görevlerini gayet iyi yerine getirdiler.İlk yarı oyunun kontrolü ev sahibi ekipte görünse de, Ay-Yıldızlılarımız’ın önemli gol pozisyonları vardı. Rakip de 2-3 kez tehlikeli bindirmelerle kalemize geldi, buna yersiz ve zamansız çıkışlar yapan kalecimiz Tolga da yardımcı oldu.İkinci yarıda ise roller değişti. Millilerimiz’in baskısı rakibi az da olsa sindirmişti. İlk yarıda Can, Baki ve Volkan’ın denemelerinden sonra bu defa Selçuk, güzel bir kafa vuruşuyla gole yaklaşmıştı. Rakip kale sahasında 1-2 önemli fırsatın ardından ise hiç beklenmedik bir anda gelişen kontratak penaltıya dönüştü. Kurban, dönen bir şuta uçarak hamle yapan Mehmet Topuz’du. Mehmet’in eski takım arkadaşı, Sadikhov’un penaltı golünden sonra, teknik direktör Fatih Terim, 2-3 taktik değişiklikle maçı çevirmeye çalıştı. Ve beklediğimiz beraberlik sayısı Hasan Kabze’nin ayağından geldi.Bu dakikalardan sonra karşılıklı ataklar gelişti ancak, hem seyirciler, hem de futbolcular bu skora razı olmuştu. Ayrıca takımımız, son dakikalarda 10 kişiyle mücadele ediyordu.2 devlet ve 1 milletin dostluk maçı böylece dostluk içinde bitti.Bu karşılaşmada A Milli Takım formasını ilk kez giyenler ilerisi için umut verdi. Umarım Fatih hocamız da güvendiği gençlerden istediklerini almıştır.

13 Nisan 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İki devlet bir millet‘’

Peki ne var Bakü’de? Bir kere muhteşem bir dostluk var iki ülke federasyonu yetkilileri arasında. Dün iki ülke başkanlarının samimiyetini görünce bu karşılaşmanın dostluk içinde başlayacağı ve dostluk içinde de biteceği aklıma geldi!Başka ne var? Teknik patron Fatih Terim’in “Milli Takım, Milli Takım’dır” dediği kadroda bir sürü yetenekli genç var. Bu gençlerin umudu var. Uğur Boral var, Mehmet Topuz var, Ersen Martin var, Volkan Arslan var, Hasan Kabze var, Can Arat var, Selçuk Şahin var. Ve bu sezon Anadolu takımlarında gerçekten de yıldızı parlayan bir sürü başarılı ve ilerisi için umut vaad eden futbolcular var. A2 hocamız Ünal Karaman var. Futbola müsait bir hava var. Bir de isyanları bitmeyen Azeri futbolseverler var. Nereye gitsek, kiminle maçla ilgili sohbet etsek, adamların şikayetleri var. Hepsinin de derdi aynı; “Yoldaşlarımız neden essah, gerçek ve 1. derecedeki takımla gelmediler. Hakan Şükür neden yok. Hasan Şaş neden yok. Bari Rüştü Reçber gelseydi! Yoksa Türkiye bizi zayıf mı görüyor? Bizler yıldızları görmek için sabırsızlanıyorduk.”Gerçi Azerbaycan halkının ligimizin hangi heyecan içinde devam ettiğini bilmeleri imkansız, ancak Fatih Terim ve “Geliyorlar” dediği talebelerinin bu sınavı her şeye rağmen ciddiye alacaklarından hiç şüphem yok. Çünkü bu fırsat kaçmaz. Gençlerimizin bu önemli sınavda bütün kalitelerini ortaya koyacakları bir gerçek. Çünkü A Milli Takım’da müthiş bir değişim olması artık kaçınılmaz.Unutmadan bugün Tevfik Behramov Stadı’nda çok önemli bir şey daha olacak. O da iki devlet, bir millet futbolda karşı karşıya gelecek.

12 Nisan 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Terim, gençler, geleceğimiz...‘’

İzmir Atatürk Stadı tıka basa dolmuştu. Normal kapasitenin üzerine bile çıkılmıştı ki, merdiven boşluklarını bile göremez olduk. Seyircimiz Milli Takımımız’ı o kadar özlemişti ki, stadın içindeki 60 bin kişinin yanısıra, dışarıda da 50 bine yakın taraftar içeri girmek için güvenlik görevlilerine yalvarıyordu. Bu görüntüleri görünce aklıma Diyarbakır’daki olaylar ve yaşanan çirkin görüntüler geldi. Hani gruptaki rakiplerimizden Yunanistan’ın FIFA’ya sunacağı görüntüler var ya... Keşke FIFA’ya Atatürk Stadı’nın etrafında toplanan, futbola aç taraftarların görüntülerini de gönderebilsek. Maç da çok önemliydi. Terim için, gençler için, geleceğimiz için... Fatih hocamız gerçekten de yeni bir takımı sahaya sürdü. Tolga uzun bir aradan sonra dönmüştü. Gökhan Zan fazla sırıtmadı. Mehmet Topuz yerini benimsedi ve tecrübeli isimlerle kaynaşmayı iyi bildi. İlk 11’de sahaya çıkan Uğur Boral, Gökhan Ünal, Ersen Martin’in ise biraz zamana ihtiyacı var. Sakın yanlış anlaşılmasın. Dün geceki rakip, Dünya Kupası vizesini almış Çek Cumhuriyeti... Oturmuş bir takım, Portekiz 2004 Avrupa Şampiyonası’nda şov yapmış ve uzun zamandır beraber oynayan futbolculardan kurulu bir ekip... Bu nedenle son anlara kadar Çekler’in ezici üstünlüğü vardı ve son dakikalara iki farklı önde girdiler. Neyse ki, Ümit Karan’ın son dakikalardaki golleriyle eşitliği sağlamayı bildik. Futbol da alınan beraberlik de yanıltmasın. Bu bir hazırlık maçı. Yeni oluşumun, uzun süre beraber olduğu taktirde, başarılı olacağına inanıyorum.

02 Mart 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Anlatılmaz yaşanır...‘’

Toyota Center’ı tıklım tıklım dolduran basketbolseverlerin ağızlarının suyunun akarak, seyrettikleri bir gece yaşandı. Bir gün önce müthiş bir çekişmeye sahne olan ‘slum dunk’ yarışması NBA tarihine geçecek, nitelikteydi. Özellikle Iguodala’nın panyanın arkasına vurarak, yaptığı smaç ve 1.75’lik şampiyon Nate Robinson’ın Spud Webb’in üzerinden unutulmaz hareketi hafızalara kazındı. ABD’deki bu büyük organizasyondaki en büyük hedef bu sporun reklamını yapmak ve hem etki alanını daha büyütmek hem de izleyici kitlesini olabildiğince arttırmak... Dünyanın neredeyse tamamında seyredilen ve yüzlerce televizyon kanalının canlı yayınlarla ekrana getirdiği All Star şöleni izleyenleri bir kez daha basketbola odakladı. Le Bron James, Vince Carter, Allen Iverson, Kobe Bryant, Shaquille O’Neal, Tim Duncan, Steve Nash, Tracy McGrady, Dirk Nowitzki ve ismini sayadığımız birçok oyuncu basketbolun güzelliklerini tüm yetenekleriyle gözler önüne serdi. NBA All Star maçı sadece Doğu ile Batı karmasını karşı karşıya getiren bir basketbol maçı değil. All Star, çeşitli organizasyonlarla basketbolu çocuklara sevdirebilmek için bir misyon da yüklenmiş durumda. Ancak All Star için tam anlamıyla bir spor etkinliği dememiz de zor. Çünkü herşey show-business dediğimiz o Amerikalılar’ın dünyada en iyi yaptığı olayın üzerine kurulmuş. Öyle ki maç öncesi ulusal marşlarını bu kez de rekor sayıda Grammy Ödülü almış olan müzik dünyasının ünlü grubu Destiny’s Child’a söylettiler. Molalarda, devre arasında, organizasyon öncesi ve sonrasında yapılan birçok gösteriyle organizasyon tam bir şölen havasına dönüştürülüyor. İnsanların bu yolla iyi vakit geçirmesi sağlanıyor ve bunu da gerçekten çok iyi beceriyorlar. Houston’da büyüleyici bir gece yaşadım. Bunu da ancak iki kelimeyle özetleyebilirim: Anlatılmaz, yaşanır... Tabii burada bir de belirtmeden geçmeyelim. Basketbolla ilgili kimle konuştuysak Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur’dan övgüyle sözettiler. Bu da bir Türk olarak bize gerçekten büyük gurur verdi.

21 Şubat 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tugay in, Souness out!‘’

Avrupa’da ülkemizi başarıyla temsil eden Newcastle United’lı Emre Belözoğlu ile Blackburn Rovers’lı Tugay’ı izlemek için gelmiştim Ada’ya... Uzun bir süredir sakat olan Emre’nin oynayacağını düşünmüştük, ancak malesef doktorların son kararıyla bu maçta da dinlendirildi milli futbolcumuz. Bize de böylece sadece Tugay’ı takip edip, kendisini desteklemek kaldı. Maçtan önce ev sahibi ekibin hocası Türk futbolseverlerin yakından tanıdığı, Greame Souness ile bir süre sohbet ettik. Siyah-Beyazlılar’ın bu sezon büyük hayal kırıklığı yaratması hocayı zora sokmuştu, İskoç teknik adam sakatlıklardan yakınıyordu. Souness o kadar zor durumda olduğunu ilginç bir benzetme ile ifade etti ve “Sakat oyuncularımızdan ilk 11 kurabilirim” dedi. Daha önce gazetemizde bu maçın Souness için kader maçı olacağını yazmıştık. Galiba da öyle olacak... Çünkü Tugaylı Blackburn çok iyi oynadığı karşılaşmada ev sahibini tek golle geçerek İskoç teknik adamı adeta taca attı. Her zaman söylüyorum, İngiltere Premier Ligi’nde maç izlemek gerçekten büyük keyif veriyor. Newcastle United büyük hedeflerle başladığı ligde neredeyse küme düşme potasına girdi... Ancak tribünlerde ne büyük bir tepki, ne küfür, ne de bir şiddet gösterisi var. İngilizler eğlenmek için maça geliyor, takımını destekliyor ve maç bittikten sonra herkes evine gidiyor. Umarım bu spor kültürü Türkiye’de de gerçekleşir ve Türk futbolunu iyi günler bekler. Unutmadan şunu da söylemeliyim... Yaşı ilerleyen Tugay bu performansıyla en az iki sene daha top oynar. O kadar tecrübe kazanmış ki, takımını o kadar iyi yönetiyor ki, sahada o kadar az hata yapıyor ki... Blackburn Rovers kulübünün onunla gurur duyduğuna şüphem yok.

22 Ocak 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’4 golle devam‘’

Maçın 14. dakikasında Fenerbahçeli futbolcular Alex’e verilmeyen faul pozisyonunu tartışırken rakip öyle bir geldi ki, kullanılan serbest vuruşta Cocu kafayla Volkan’ı çok rahat avladı. Halı sahalarda gördüğümüz türden bir goldü. Ama böylesine goller bile halı sahalarda maç başlamadan önce ısınırken atılıyor!Özellikle bir kaç futbolcu hakkında söyleyeceklerim var. Türk Futbolu’nda geleceğin yıldızı olarak gösterilen Tuncay’ın, bu kadar kötü oynamaya hakkı yok. Avrupa’nın bir çok kulübü tarafından istenildiği iddia edilen genç futbolcunun, bu kadar şahsi oynama lüksü olmamalı. Türk Milli Takımı’nın gözbebeğinin bu kadar önemli bir maçta takımına daha çok şeyler vermesi gerekirdi. İnanamadım. Tuncay nasıl olur da koskoca bir 90 dakikayı şut atmadan tamamlar!Sahaya sürdüğü 11’ini beğendiğimiz Daum ve ekibi, maça müdahale etmeliydi. Çünkü Hiddink, Anelka’yı tutmak için çok ağır olan Alex’i görevlendirmişti. Fransız futbolcu bir saat boyunca rakip defansı tek başına çalımlarla geçmeye çalıştı. Orta sahada görev alan takım arkadaşlarıyla verkaçı denemedi. Bunu yapmış olsaydı çok yavaş haraket eden rakibi karşısında, şans bulur gol pozisyonuna girebilirdi.Fenerbahçe bir sezon daha Avrupa arenasına erken veda etti. Hem de özellikle bu sezon, çok şeyler beklediğimiz bir takımla.

07 Aralık 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aman dikkat!‘’

Fenerbahçe, Avrupa macerasına devam etmek için Hollanda temsilcisini yenmek zorunda. Ama Breda karşılaşmasını izledikten sonra bunun hiç de kolay olmayacağını söyleyebilirim, aman dikkat!PSV, Van Hooijdonk’un forma giydiği Breda’ya karşı çok üstün bir oyun ortaya koydu. Gerçi ilk golü çok geç buldu ancak bir de kaçırılan penaltı vardı. Çok açık söylemeliyim, PSV evinde yenilmeyecek bir takım değil fakat bu ekipte o kadar çok tehlikeli oyuncu var ki, Kanarya’nın çok çok dikkat etmesi gerekir.Sakatlığı nedeniyle Breda karşılaşmasında oynamayan Beasley’in yerine forma giyen sol kanattaki Kone ile sağ kanatta her zamanki gibi Farfan o kadar tehlikeli pozisyonlar yarattı ki, ceza sahasında, Fenerbahçe defansını çok sıkıntılı bir maç beklediğini söyleyebiliriz.Teknik direktör Christoph Daum, bu önemli maçta başarılı olmak istiyorsa, rakibin kanat ataklarına bir önlem bulmalı. Haa, bir de unutmayalım, forvette oynayan Vennegoor of Hesselink, fazla etkili görünmüyor ancak golü öylesine kokluyor ki, 1 saniye bile boş bırakmaya gelmiyor.PSV’nin hiçbir zayıf noktası yok mu? Bana göre var. Defansı çok ağır. Özellikle Alex, ‘bire - bir’de fire verme olasılığı yüksek bir oyuncu. Bu nedenle Fenerbahçeli futbolcuların ve özellikle de orta sahanın Anelka’yı bolca topla buluşturmaları gerekiyor. Fransız futbolcunun ‘bire - bir’de kalitesini ortaya koyup, hem futbol zekasıyla, hem de hızıyla PSV defansını oldukça zorlayacağını düşünüyorum.Fenerbahçe, ilk maçta yendiği rakibi karşısında sabırlı olmalı, dikkatli olmalı, hatasız oynamalı ve Türk Futbolu için galip gelip, yoluna UEFA’da devam etmeli.

05 Aralık 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI