‘’Pereira'nın dengesi dağıldı‘’
Fenerbahçe’ye kontra oynayabileceği imkanları tanıyorsan sorun yaşıyorsun. Dünkü gibi çekilip beklersen Fenerbahçe pozisyon bulsa da kolay atamıyor ve zor buluyor. Ve sonunda sana bir şans mutlaka geliyor. Yeter ki ilk golü yeme. Dün ilk yarıda üretim yok, şut yok. Bunun sebebi, 3’lü savunma değildi, 4’lü de değil. Bunun ilk sebebi, bitmek bilmeyen rotasyonda olgunlaşamayan oyuncular ve oyun. Buna karşı tez olarak birçok örnek verilebilir. Misal Tuchel’in de Chelsea’da bu yıl 13 maçta 13 farklı 11 oynatması gibi. Ama burada durum farklı.
Derme çatma oyun
Bu yıla Fenerbahçe standardında formla başlayan oyuncu sayısı en fazla 5. Tamamı geri dönüş yapması ya da çok gelişmesi gereken oyuncular... Çok değerliler ama çok gelişmeliler. Bunu bu oyun, strateji, şablon rotasyonuyla gerçekleştirmek zor. Kriz çıkıyor. Ama iyi oyuncular maç içinde bir yolunu buluyor. Dün Mesut, İrfan, Ferdi üçlüsünün yaptığı gibi. Bunu da 5 değişiklik paramparça ediyor. Derme çatma, ezberlenmemiş doğaçlama bir oyunu bu kadar değişiklikle uygulamak zor.
Huzur olmadan olmaz
İkinci ve daha önemli sorun ise daha önce yazdığım gibi güvensizlik. Fenerbahçe huzurunu çok uzun süre önce kaybetti ve bunu bulamıyor. ‘3’lü ve Mesut’ üzerinden oluşturulan baskı, hocanın bozulmaya zaten fazlasıyla yatkın olan dengesini dağıttı. Böyle olunca son 4 sezonda oynadığı 96 maçın sadece yüzde 47’sini tamalayabilmiş olan İrfan Can oyundan çıkarılırken Mesut’a ‘Ben böyle bir şey görmedim’ diyor. (Evet sahanın en iyisiydi) Ama plan, huzur, dirayet... Bunlar olmadan olmaz.
‘’Avrupa'yı uydurmalı‘’
Terim, dün, perşembe akşamı kadrosundan santrfor arkasındaki 3’lüyü değiştirdi. Bu ekibin aynı kalitede bir hücum hareketliliği sağlayamadığını söylemek lazım. Emre, Babel, Barış’la 4-3-3’den 4-1-4-1’e daha yakın bir oyuna döndüler. Ama santrfor arkası 4’lünün bir pas otomatiği, ezberlenmiş, sindirilmiş hücum şablonları yoktu. Baskıdan sonuç aldılar ama üretemediler. Bireysel çabaların önüne geçemediler.
Değişikliklerle dönüldü...
Bu da Malatya’nın maçın başından itibaren sadece 6’lı bir blokla ceza sahası çizgisinde durarak kurduğu savunmayı iyice sertleştirdi. Güvenleri ve konsantrasyonları arttı. Terim’in rotasyona gitmesi, maçın sonunda muhtemel bir yorgunluk bekliyor olması doğal. Ama bu uyumsuzluk, perşembeden farklı olarak olgun akın kurma niyeti olmayan, salt savunma düşünen rakip karşısında çok bocaladı. Sanırım bu kadarını beklemiyordu. Devrede Cicaldau ve Kerem’in, 65’te Feghouli ve Halil’in oyuna girmesiyle temel plana dönüldü.
Ertaç'tan dev performans
Merkezi daha hızlı, uyumlu kullandılar ama bu kez de Ertaç, ‘dev’ performanslarından birini gösterdi. Galibiyete yetecek kadar şans buldular. Malatya çok amatörce nerdeyse doğaçlama çıkmaya çalışınca da baskıyı artırdılar. Ancak yetmedi. Terim, rakiplere göre özellikle Avrupa’ya uygun dizayn ettiği oyunu, ülke dinamiklerine de uydurabilmeli. Avrupa başarısı ve İstanbullu rakiplerinin yaşadığı sıkıntı ona bu şansı veriyor.
‘’Güven olmayan yerde istikrar olmaz‘’
Fenerbahçe’de de gerçek güvenilirlik sorunu var. Bir düşünün kayıtsız şartsız güven duyulan kaç aktör var? Fenerbahçe’de kararlarının arkasında güvenle duran ve camiayı rahatlatan kaç aktör var? Seneler evvel Yiğit Şardan, Galatasaray yöneticisiyken işlerin kötü gittiği bir dönemde ‘Benim de kalkıp yönetim istifa diye bağırasım geliyor’ demişti, hatırlarsınız. Durum aslında bu! Fenerbahçe 3 yıldır böyle bir depresyon sarmalında. Sürekli kendisini tekzip etmek zorunda kalan bir yönetim var. 3 yılda 7. hocanın da kabul oranının bu kadar düşebilmesini başka nasıl anlatırız?
Hocası umut vadediyordu
3 yılda alınan oyuncuların büyük çoğunluğunun gelişme gösterememesi, Kim, Szalai, Altay dışında değer kaybetmelerinin sebebini ya da? Koeman’ın, Barça’dan ayrılmasının ardından Mingueza ‘Güven kalmayınca herkes kendi kendine bir şeyler yapmaya çalıştı’ demişti. Fenerbahçe’de sürekli yaşanan bu! Fenerbahçe’nin bir sene önce sembol bir sportif direktörü, genç umut vadeden yerli bir hocası vardı. Şimdi sportif direktör filan yok. Hocası da en çok tartışılan adam.
Gelişim imkansızlaşıyor
Önce Yanal, ondan önce Cocu. Hiçbir şey değişmiyor. Bu durumu değiştiren 'Sembol’ Emre Belözoğlu’yla oyun istikrarı sağlanmışken vedalaşlamasının sebebini ise bilmiyoruz. Büyük organizasyonlar, yüksek egolu birey hedeflerini ana hedefle paralel kılmak zorundadır. Bu devasa kitleler ancak böyle gelişip, yolda kalabilirler. Güven kaybolduğunda egoların savrulmasının yarattığı savrulma ve yıkım orta ölçekli organizasyonlara göre çok daha büyük olur. Böyle olunca Rossi, Muhammed ya da Arda gibi genç değerlerin gelişebilmesi imkansızlaşır. Fenerbahçe’nin güvenilir bir sabiti yok. Ve böyle olunca da her şey el yordamıyla yapılıyormuş gibi duruyor. Yıkıcı bir kaos.
Sorun 3'lü ya da 4'lü değil
Sorun yapısal ve kapsamlı. Teşhisler ise tribünde doğal olarak irrasyonel ve yüksek duygularla hareket eden taraftarınkinden farklı olmuyor. Sorun 3’lü ya da 4’lü savunma değil. Sorun hem genel hem de detay defolara kafa patlatacak rasyonellikten uzak olunması. Misal İrfan Can olmazsa olmaz. Ama Başakşehir’den bu yana ilk 11/90 dakika tamamlama yüzdesi bu kadar elzem bir oyuncu için çok düşük. Peki bunun sebebi, beslenme mi, uyku mu, uygun olmayan çalışmalar mı? Ama hemen her bir aktör için giderilmesi gereken doğal defolar var. Taraftar irrasyonlliğiyle bunu çözemezsiniz.
Şeytan ayrıntıda gizli
Real’e bakın. Vinicius Jr. geçen sene saha ortasında Benzema’dan azar işitecek işler yapıyordu. Bu yıl Ancelotti’nin de katkısı ve gösterilen yöntem ile Ronaldo gibi yaşamaya ikna oldu. Bir detay çözüldü. İstatistikleri patladı. Bütüne etki etti. Böyle bir gelişimi ve çözümü sağlayabilmek için rasyonel yaklaşım şarttır. Bu sorunun sadece binde biri belki. Ama işte şeytan ayrıntıda gizli. Taraftarlık irrasyonel bir tavırdır. Yönetici olduğunuzda 180 derece değişmeniz, en rasyonel olmanız gerekir. Ancak böyle kısa, orta ve uzun vadeli planlama ve detaylarla uğraşma yetiniz olur. Bunlar olmadan hiçbir şey olmaz. Bu kadar kendisini tekzip eden bir yönetim tarzının başarılı olması ancak zarın gelmesiyle olur. Ne Pereira hayranıyım ne de 3’lü savunma. Ama temel sorunun bunlar olmadığını biliyorum.
‘’Avrupa standardı!‘’
Galatasaray’ın ön alan yerleşimi son derece dengeli, rakibe doğru şekilde baskı yapıp yönlendiren bir oyuna yol açtı. Ön alan yerleşimi derken sadece hücum üçlüsünden bahsetmiyorum. Zaman zaman 96-2000 dönemini hatırlatan topyekun kompakt bir oyun sergilediler. Bu rakip her ne kadar önemli eksiklerle gelmiş olsa da çok önemli. Baskıyı doğru yerde doğru zamanda yaptılar. Rakip baskıdan çıktığında yine çoğunlukla kompakt çekilmeyi başardılar. Galatasaray’ın, Avrupa’da Türkiye’dekinden daha iyi oynayışının temelinde iç etken olarak şu var: Duygu, planın önüne geçmiyor. Türkiye’de seyircinin de baskısıyla bu böyle olmuyor. Öte yandan dün maçın bazı bölümlerinde bu seneki Avrupa ortalamasının da üzerinde bir seviyeye çıkıldığını söylemem lazım. Kerem, Feghouli ve Cica’nın pür berrak oyunlarını güçlü bir santrforun etrafına konuşlanmalarından bağımsız değerlendiremeyiz.
Ne kadar övsek az
Galatasaray, Halil varken son derece hareketli bir 5’liyle hücum ediyor. Ancak Diagne olduğunda da rakip savunmayı çok meşgul eden bir zırhlıya sahip oluyor. Bu çevredekler için büyük avantaj sağlıyor. Dolayısıyla öndeki kalabalık ve dinamik oyunu ne kadar övsek az. Ancak tabii defolar da hala yok değil. Bunların en can sıkanı ise yerleşik savunmada verilen açıklar. Terim 5’liye döndükten sonra da bunların devam etti. Ancak ne olursa olsun bir derbi yenilgisinin ardından yeniden Avrupa standardını hatırlamak güzel. Bu seviye bir performansın sonunda liderlik gelmezse üzücü olur.
‘’Arada fark var‘’
Haller 2. yarıda oyuna girip Tadic sola geçince Ajax fizik üstünlüğünü topa hükmetmede de çok iyi kullanmaya başladı. Sergen Yalçın önde olmanın avantajıyla geçiş oyunu planladı ama nafile. Klaasen ve özellikle Gravenberch’in oyunu domine edişi. Beklerin onlara katılıp oluşturdukları dinamik hat çok üst düzeye çıktı.
Transferle olmuyor
Özellikle ve yine dikkat çekici olan 19 yaşındaki Gravenberch’in inanılmaz olgunluğu. Bu kadar basit ve etkili bir oyun karakterine bu yaşta ulaşması inanılmaz. Tabii bu tek başına olmuyor. Etrafıyla kurduğu bağ, topu ne zaman ayağından çıkartıp nereyse koşu atacağı, rakibi nasıl karşılayacağı… Bunlar transferle olmuyor. Doğru yetişmekle, bir planın içinde hep birlikte büyümekle oluyor. Onlarla aramızdaki fark bu. Ve bunu kapatmak için başka bir kafa lazım.
İmkansız bir görev
Özetle 2. yarı Beşiktaş için imkansız bir görevdi. Ama Ten Hag’ın ilk yarıdaki denemesinden bir şeyler çıkarmak mümkündü. Larin'i 2 kez net gol pozisyonuna sokacak bir kanat hareketliliği sağlayabildik. Özellikle Rosier ve N'Koudou’nun hızlı oyunları sonuç getirebilirdi. Oyunu genişletme konusunda başarı sağladılar. Ajax yine zaman zaman baskı kurmuştu. Yine kaptıklarını hemen yeniden pozisyona çevirdiler ama stoperler hem Tadic’i kalabalıkla durdurma hem de kanatlara top açmasını engelleme konusunda belli bir başarı gösterdi. Mert’in de başarılı olduğunu söylemeli. Ancak 2. yarıda gerçek fark ortaya çıktı. Beşiktaş organizasyon ve fizik açıdan dayanamadı.
‘’Bulunmaz bir şans olabilir‘’
İrfan’ın çıkardığı olağanüstü pas ve Mesut’un eski günlerini hatırlatan şutu öncesi sadece iki kez topa dokunarak tüm yarı sahayı geçişi. En üst kalite... Aynı şekilde, açık alanda, Galatasaray şablonlarının dışına çıkmış, can havliye skor ararken, Ferdi-Rossi-Crespo üçlüsünün beceri dolu sayısı da... Tabii buna Kim ve Berke’nin harika performanslarını eklemek de şart. Sarı-Lacivetliler, Trabzonspor maçının 23. dakikasından sonra girdikleri buhrandan bu direnç noktalarıyla çıktılar. 0.96 gol beklentisinden 2 gol çıkardılar ve 2 gol beklentisinden 1 gol yediler. Bu çok iyi başlanan lige aynı ruhla geri dönebilmek için bulunmaz bir şans olabilir. Ya da, kötü senaryoda zaman zaman olduğu gibi asıl sorunu unutturacak bir maç da olabilir.
Sorun üçlü savunma değildi
Fenerbahçe, sakatlıkların da etkisiyle Galatasaray maçına ligdeki 13. değişik kadroyla çıktı. Şimdi sorulacak soru şu: Acaba artık bir kadro istikrarı yakalanabilecek mi? Başından beri sorunun 3’lü savunma olmadığını, 4’lü ya da 5’li de oynasanız savunma ve orta sahada hamle-geri koşu seçimlerinin doğru yapılmaması halinde aynı sorunların tekrarlanacağını söylüyorum. Galatasaray’ın aut çizgisinden 5 pasla kontaksız gelişen atakta Kerem’e neredeyse bir penaltı vuruşu sağlayışı, Feghouli’nin Berke ile karşı karşıya kalışı da bunun ispatı. Fenerbahçe’yi ligin ilk haftalarında farklı yapan savunmanın orta sahayla bütünlüğü ve hamle çekilmenin hemen her seferinde doğru yapılmasıydı. Sorun özellikle kapalı savunmalara karşı Trabzon maçından sonra ortaya çıkan güvensizliğin yarattığı savunma performansı gerilemesiydi. Bundan sonra 4’lüyle de devam edilse bunu çözmezseniz olmaz.
Geniş alanları bulamazlar
Pereira derbide kontralar kadar, İrfan, Ferdi, Berisha üçgenini merkez alan bir hücum planı yapmıştı ama ceza sahası içinde çoğalamadılar. Ve dinamik Galatasaray orta sahası karşısında ekstra enerjiyle oynadılar. Bu Mert Hakan’ın da söylediği gibi takımı çok yordu. Terim bu yorgunluğa Diagne’yi oyuna alıp cevap verince savunmanın orta sahaya verdiği destek de azaldı doğal olarak. İrfan’ın çıkışından sonra Galatasaray oyunu teslim aldı. O zaman Fenerbahçe için olmazsa olmaz savunma dinamizm/sertlik ve orta sahayla bütünlüğünü yeniden sağlamak. Savunmanın kaç kişiden oluştuğundan ziyade buna odaklanmak şart. Mesut ve İrfan’ın direkt belirleyici olduğu oyunun dinamiklerine de bakmak lazım. Diğer maçlarda böyle geniş alanlar bulmak mümkün olmayacak. O zaman orta sahadan ekstra oyuncuları hücuma taşımak savunma hattıyla da takım boyunu kısaltmak gerekecek. Fenerbahçe bunu yapabilir mi?
Buhrandan vazgeçmek lazım
Bunu yaptıktan sonra belirleyici detaya gelebiliriz. Derbi öncesi Fenerbahçe 19.6 gol beklentisinden 17 gol çıkarabilmişti. 5.8 gol beklentisinden ise 15 gol yemişti. Bu oranlar Trabzonspor için 21.8’den 24 gol çıkarmak ve kalesinde 16.5 gol beklentisinden 11 gol bulma şeklinde gerçekleşmişti. Burada bir iyileşme sağlamak şart. Bunu yapmanın yolu da önce başta yönetim olmak üzere sahaya odaklanmak. 3 senedir her büyük isyanda Fenerbahçe kendisini bir buhrana sokuyor. Artık bundan vazgeçmek lazım.
‘’İnanılmaz bir gol‘’
İki takımın bu yılki vasatının üzerinde bir kalitede 2 gol izledik. Galatasaray’ın 5 oyuncuyla harika paslaşarak kontrada Fenerbahçe’nin dengesini bozuşu, saha boyunca tüm savunma koşularını boşa çıkarmaları derslikti. Aynı şekilde İrfan’ın hiç acele etmeden bütün Galatasaray takımını bypass eden pasını Mesut’un harika bir zamanlama becerisiyle alıp savunmaya yakalanmamayı en başından garanti etmesi de. Şutu da eski günlerinden kalma paralize eden bir seviyedeydi. Tıpkı Kerem’in vuruşunda olduğu gibi.
Sadece kontrataklar...
İki takım için de yerleşik hücumda benzer sıkıntılardan bahsedebiliriz. Fenerbahçe sağından Galatasaray solundan üçgenler kurarak gelmek istedi. Ancak ceza sahası içi kalabalığını sağlayamadılar. Bu iki takım için de savunma disiplinin yerleşik oyunda bozulmaması anlamına geldi. Genelde uzaktan şutlar denemek ve boşa ortalar arasında gidip geldiler. Halil ve Berisha oyunun akışına yardım eden - neredeyse sahte 9 diyebileceğimiz - pozisyonda oynadılar. Bu tip bir oyunda iki kanat hücumcusunun daha fazla önde/içte ve ceza sahası içinde olması gerekir. Bunu sadece kontrataklarda gördük.
Kim ve Berke sırtladı
İkinci yarının ortasından itibaren özellikle İrfan oyundan çıkıp Mesut yorulduktan sonra iş değişti. Terim’in Diagne ile santrforlu oyuna dönüşüyle... Fenerbahçe Galatasaray savunmasını da davet eden bir ön alan beceriksizliği içine girdi. Galatasaray merkezi ve solu iyi kullandı. Kim ve Berke’yle ayakta kalmaya çalıştılar. 65-83 arası gerçek anlamda oyunu domine ettiler. Pereira’nın orta sahayı kaybetmişken bu kadar beklemesi ilginçti. Sonra olanlar ise gerçekten inanılmaz. Kırmızı kart, iptal edilen gol ve Crespo. Crespo gibi vurdu...
‘’Soğukkanlı olmalıyız‘’
Umutlu olmak, hayalini kurmak başarı için vazgeçilmezdir. Yeter ki hayalperest olmayalım. Tetkik, teşhis ve tedaviyi doğru yapalım. Kuntz gelince dünyanın en iyi takımı olmadık, o gelmeden önce de çok kötü değildik. Hollanda ve Norveç’i 7 gol atarak yenen de aynı kadroydu. Biz değil uluslararası kaynaklarca EURO 2020’nin favorilerden sonra en önemli sürpriz adayı olarak gösterilen de bu takımdı. Unutmayın grupta sadece 3 gol yemiştik. Sonra bir krize girdik ve Şenol Hoca bunu çözemedi. Kuntz sonrası alınan sonuçlar ya da oyun da asla vasatın çok üzerinde değil.
Lider oyuncu sayısı...
Hoca değişikliği ile yapabildiğimiz kısa vade için sadece bir hava değişikliği. Yoksa Norveç’le berabere kalıp, Letonya, Cebelitarık ve Karadağ’ı yenebildik sadece. Fransa’yı Konya’da perişan etmiş, Hollanda ve Norveç’e 7 gol atmış bir takımın EURO 2020’de yaşadığı krizi görünce soğukkanlı olmak gerektiğini anlamalıyız. Dolayısıyla Play-Off’ta gelecek rakiplerden çok bizim form durumumuz önemli olan. Play-Off’a giren 12 takım arasında FİFA sıralamasında gerimizde sadece İskoçya ve Makedonya olduğunu unutmamalıyız. Eğer özellikle orta sahamızı geliştiremezsek işimizin çok zor olduğunu unutmamalıyız. Takımda formda oyuncu sayısı artmalı. Lider oyuncu sayısı da.
Yumuşak orta saha...
Karadağ maçının ikinci yarısındaki yumuşak orta sahayla bu 11 takımın hepsi bizi perişan eder. O yüzden gelişmeliyiz. Kimi tercih edersin diye sorarsanız benim cevabım Rusya. Sonrasında yine sürpriz yapmış bir takım da fena olmaz. Ama illa seribaşlarından gelecekse İsveç uygundur