‘’Sevinç ve hüzün‘’
Busquets takıma katıldıktan sonra İspanya’nın toplam oyun IQ’sunda ve tecrübesinde gözle görülür bir yükselme var. Bir başka değişiklik ise 2 maçın ardından Moratta’nın zaman zaman oyun içinde sahte 9’a dönüşerek iki hücum kanadına koridor açması. Dün rakibin de 4’lüyle başladığı oyunda maçın başında pastan vazgeçip birkaç orta da denediler. Golden sonraysa yine sonuna kadar pasa döndüler. Onların savunma oyunu bu. Hep topu tutmak. Ama 3. bölgede de risk ve inisiyatif almayınca kısır bir oyuna dönebiliyor bu. Gariptir o riski savunmada alıp İsviçre’ye gol ikram ettiler. Yine ilginçtir benim de eleştirdiğim Morata oyundan çıkınca hücumu hiç yapamadılar.
Şaşırmamız ilginç!
İsviçre’nin Xhaka’nın özellikle oyun kurulumunda yokluğunu hissettiği kesin. Yerine oynayan Zakaria’nın kendi kalesine attığı gol dışında defansif olarak iyi bir performans verdiğini söylemeli. Shaqiri de bu anlamda ekstra oynadı. Freuler’in atılışı sonrası yorulan Seferoviç ve Shaqiri oyundan çıkarken, Embolo da erken sakatlanmışken eli kolu bağlı rakip önünde İspanya’nın vitesi yükseltmeyişine ise şaşırmamız da ilginç. İspanya uzatmada da büyük bir risk almadı. Şansları İsviçre’nin potansiyel penaltıcılarının hiçbirinin sahada olmayışıydı. Kazandılar ama hak ettiler mi bilmiyorum!
‘’Birçok isimden daha iyi seçenek‘’
Fenerbahçe Ali Koç’un devraldığından kadro olarak geride bir durumda. Bunca transfer sonrası yine bir yenileme gerekecek. Bu çerçevede en önemli konunun teknik adam olduğunu düşünmüyorum. Marco Silva, Lage, Fonseca vs. derken, Avrupa’daki Portekizli trafiğinde Fenerbahçe’ye düşen Pereira oldu. Açık söylemek gerekirse (zaten olamayacakları bir kenara koyarsak) son günlerde adı geçen bir çok isimden daha iyi bir seçenek. Portekizli hocaların bir transfer paketiyle geldiklerini unutmamak lazım.
Muhtemel en Koç yönetimi kadro mühendisliğinde Portekiz bağlantılı menacerlerden yardım alacaktır. Pereira burada bir önceki deneyiminde 2.07 puan ortalaması tutturdu ama lehine bir kamuoyu oluşturmayı da başaramadı.
Bu dezavantajı. Ama hırslı bir adam. Buradaki 2. sezonuna girerken 3’lü savunmayı kafaya koymuştu. Çin’de Hulk ve Oscar’la şampiyon olurken de 3-4-2-1 ve 3-5-2’yi tercih etti. Burada da bunun peşi ne düşecek.
Bakalım kadro nasıl şekillenecek?
‘’Fenerbahçe yine zar atacak‘’
Ali Koç, kadronun yüzde 70 oranında hazır olduğunu söylüyor. Birkaç müdahale ile yüzde 100'e gelecek. Bu kimin fikri, kimin tespiti? Eğer yeni gelecek hoca belli değilse, görüşmeler devam ediyorsa ve bu hoca yabancıysa bu takımı hem dışarıdan hem de içeriden analiz etmek için bir süreye ihtiyacı olacak. Yüzde kaç hazır olduğunu daha Türkiye'ye gelmeden, anlaşma yapmadan, başka bir takımı çalıştırırken, nasıl biliyor olabilir? Bu, 'Yüzde 70 hazır olma' tespiti, tabii ki yeni hocaya ait değil. Bu; başkan, yönetim ve akıl hocalarının fikri. Mesut Özil'in hemen gelip, takıma uyum sağlayıp, Fenerbahçe'yi şampiyon yapacağını iddia eden akıl hocaları. Dolayısıyla bu tespitin; doğru ve geçerli olma ihtimali, geçen 3 yıldaki Fenerbahçe'nin sezon başı durumundan farklı değil. Yani güvenilir bir tespit değil.
Çok ama çok geride!
Ben size doğrusunu söyleyeyim, Ali Koç'un göreve geldiği birinci gün, bugünkünden daha hazır, daha kullanışlı, Aykut Kocaman'ın söylediğine göre 2 transferle gerçek anlamda şampiyonluğa oynayabilecek bir kadro vardı. Bugün, bunun çok ama çok gerisinde. Gelecek hocanın adı ne olursa olsun bu durumu değiştirmeyecek. Fenerbahçe yine zar atacak.
‘’'Çek' son 8'e!‘’
Çekler grup maçlarından 4 farklı oyuncuyla sahaya çıktı. Temel amaç Hollanda’nın karşı baskısına yanıt vermekti. Acele etmeden, topu hızla baskıdan çıkarmak yerine dar alanda sabırla paslaşarak baskıyı aştılar. Bundan Hollanda’yı zora sokacak bir şey çıkaramadılar belki ama rakibin hızını kestiler. Buna rağmen Malen’le sol kanattan birkaç defa hızlı rakip alana geçtiler ama Çekler rakibini neredeyse hiç içeri döndürmedi. Rakibi kanada yönlendirdiler. Bunun sonucu ilk yarıda Hollanda için isabetli şut bulamadan ama yapılan ortalardan 6 korner kazanmaları oldu. Yani Silhavy’nin planı tuttu. De Boer’un Malen seçimi ise işe yaramadı. Onun sağladığı hızlı akınlarda olgunluk sağlanamadı.
Neyse ki VAR var!
Weghorst’ün kenarda oturması ise arkadaki 3’lünün oyuna girişlerini zorlaştırdı. Onun pivot rolü De Jong ve Wijnaldum’un işini oldukça kolaylaştırıyor. Bütün bunlara rağmen oyun yine de dengedeydi ve zaten Çekler de fazlasını muhtemelen beklemiyordu. Ama de Light onlara fazlasını verdi. Amatörce bir kırmızı kart. Hakem takım Hollanda olunca eli gitmedi belki ama neyse ki VAR var. Yoksa maçın kaderi değişiyordu. Ve bundan sonrası da de Boer’un hocalığı. Hiçbir hamlesi işe yaramadı. Evden, Amsterdam’dan sonra Budapeşte’nin sıcağına gelmiş olmak da onları olumsuz etkiledi kuşkusuz. Maç hala 0- 0’dı ama onlar kırmızı kartla maçı kaybettiler. Çekler, çeyrek finalde 3 Temmuz Cumartesi günü Danimarka ile kozlarını paylaşacak.
‘’Tarihi zafer‘’
İki takm da beraberliğe oynamadı. Franco Foda’nn bu kadar net bir galibiyet oyunu hedefleyeceğini tahmin etmezdim. Zira ilk 2 maçta daha önce de olduğu gibi oldukça garanti ve sıkıcı oyun planlamıştı. Ancak izlediğimiz inanılmaz bir ön alan baskısı oldu. İlk yarıda 13 şut, 21 ceza sahası içinde topla buluşma ve 8 korner istatistiğiyle oynadılar. İlk iki maçta 3’lü savunmanın merkezinde kullandığı Alaba’yı sola çekip, 4’lü savunmaya döndü, onun çıkışlarıyla orta sahayı iyice kalabalıklaştırdı ve geniş alanda çok etkili hücum ettiler.Devrenin sonuna doğru Ukrayna biraz olsun çkmayı başarınca da mükemmel hızlı baskınlar yaptılar. Arnautovic dikkatli olsa maçı erken koparabilirlerdi.
Shevchenko her şeyi denedi
Shevchenko’nun 2. yarıda oyunu almak için her şeyi denediğini söyleyebiliriz. Ama Avusturya Sabitzer liderliğinde gerçekten çok etkili bir orta saha performansı gösterdi. İki yönlü mükemmele yakın oynadılar ve rakibe açk vermediler. Eksik kalan üçüncü bölgede doğru ve hızlı hareketlenme oldu. Hücum istatistiklerini genişletemediler. Ama Ukrayna’ya da şans tanımadılar. Bu çok iyi performansın ödülü ise İtalya eşlemesi oldu. Herhalde bir bildikleri vardır.
‘’Ya istifa ya ikna‘’
Maçın 60. dakikası... Bir teknik analiz yapmak istiyorum. Ama aynı önceki iki maçta olduğu gibi değerlendirebilecek bir performans yok. Bu izlediğimiz 0 (sıfır) bile almaz.
Dolayısıyla durum buyken, Şenol Güneş’in bir görevi var: Neden göreve devam etmesi gerektiğini kamuoyuna anlatmalı, herkesi ikna etmeli. Tabii bu mümkün mü bilmiyorum. Yoksa bu sıfırın altındaki oyunun doğal sonucu istifadır. Bu açık. 3 maçtır orta sahada ceza sahasına kadar hiç zorlanmadan gelen rakiplere karşı hiçbir temel değişiklik yapmamanın sebebi anlatılmalı. İtalya maçının depresyonu nasıl oldu da 3 günde tamir edilemedi anlatılmalı.
Kimse abarttınız demesin
Dünya klası savunmacılara rağmen Uğurcan’ın neden şampiyonanın kurtarış rekorunu kırdığını ve gruplar tarihinde neredeyse gol yeme rekoru kırdığımızı da. Kimse bizim seviyemiz bu, finale çıkarız filan dediniz abarttınız demesin. Çünkü sadece bizde değil uluslararası öngörü ve tahminlerde de ‘plase’ olarak görülüyorduk. Bu yaşadığımız baştan sona bir teknik direktör felaketidir. Bu durumda da yapılacak şey bellidir. Dünya Kupası için bu riski alacaksak, Şenol hocanın herkesi ikna etmesi şart.
‘’Rüyadan dönüş‘’
Kupanın 'Ölüm Grubu' F Grubu'nda Macaristan,45+2'de Fiola ile öne geçtiği maçta son dünya şampiyonu Fransa'nın 66'da Griezmann'la attığı gole engel olamadı. Macarlar, rüya galibiyeti alamadı ama bir üst tur şansını son maça taşıdı.
Macaristan’ın ön alan baskısıyla başlayışı şaşırtıcı değildi, ama bu kadar başarılı olmalarını beklemiyordum doğrusu. Deschamp, takımını defansif öncelikli dizayn ediyor. Mbappe’ye geniş alan bırakma en büyük önceliği. Bunu kırmak için yüzde 100 bir baskı kurmak zorundasınız, yoksa yarım yamalak bir işte sizi cezalandırırlar. Bu şartlarda ev sahibi yüzde 110’la bastı. Kante, Pogba ve Rabiot zorlandı. Baskıyı aştıktan sonraysa zaten kanatta kalabalık olmayan Fransa’yı merkezden gelmeye iyice zorlandılar. Gerçek anlamda bir defansif mükemmellik gösterip hızlı da çıktılar.
Buradaki mantık neydi?
Fransa golden önce de sonra da 3 mükemmel hücumcusuyla hücumu genişletemedi. Dembele oyuna girene kadar hızlı alan da kat edemediler. Deschamp’ın beklediği mucize, Macaristan’ın saçma bir kalabalıkla duran topa çıkmasıyla geldi. Akın dönüşünde 3’e 3’le yedikleri baskı, bu oyun planı içinde görmeyi ummadığımız bir amatörlüktü. 1-0 galipken buna yeltenmekteki mantık ne acaba? Anlaşılması güç. Macarlar, kazanacak kadar çok çalıştılar ama tek bir hata, rüyayı bitirdi.
‘’İsveç hak etti‘’
Maçın ilk yarısı iki sert taşın birbirine yavaşça vurmasıyla geçti. Beraberlik ihtimalini reddetmiyorlardı. Slovakya’nın santrforsuz 4-6-0’ında bir kadro mühendisliği sorunu oluşu, İsveç’in 2. yarıda biraz daha fazla risk alıp pozisyonlara girebilmesine yol açtı. Slovak ön üçlüsünün tamamı orta saha özellikli... Üsüne - bolca tedbirle karşılanan Mak dışında hızla alan kat eden bir oyuncusunun olmayışı onları rakip yarı alana yerleşmeye zorluyor. Ama bu olduğunda da ucu olmayan bir ok gibi tehditkarlıktan uzak kalıyorlar, olamıyorlar.
Hamsik'e gelince...
Buna karşın İsveç’in sadece Isak ve Forsberg’le hızlı akın kurulumu becerisi dahi oldukça tehditkardı. Onların sıkıntısının da bitiricilik olduğunu söyleyebiliriz. Isak da Berg de olması gereken seviyenin altında bir şut kalitesiyle işi zora soktular. Hamsik’e de bir parantez açmalı. Çin üzeri İsveç’te çıktığı 6 maç onu pek bu seviyeye hazırlamış gibi değil. Ayrıca santrforsuz oyun da maç içinde kaybolmasına yol açıyor. Trabzonspor’da iyi bir hazırlık dönemi sonrası önünde iyi bir santrfor ve Bakasetas’la çok daha farklı bir seviye göreceğimize eminim. O çok yönlü ve çok kullanışlı bir lider.