Arama

Popüler aramalar

‘’Türk Futbolu yükselişe geçti‘’

Fenerbahçe'nin Edin Dzeko , Tadiç , Mert Müldür , Djiku, Kent, Szymanski gibi gibi yıldızları kadrosuna katması, Galatasaray’ın şampiyon kadrosunun üzerine ‘Aşkın olayım/ İcardi’yi rekor ücretle kadrosuna katması, üstelik Zaha, Angelino , Balambu, Kerem Demirbay gibi üst düzey oyuncuları transfer etmesi, ilk etapta biraz geride gözükse de Beşiktaş’ın Rebiç, Amartey ile anlaşması, Trabzonspor ve diğer Anadolu takımlarının akılcı transferleri ‘transfer borsasının’ en renkli ülkesinin Türkiye olduğu ortada...

Ne oldu da birden bire battı batacak denilen kulüplerimiz böyle bir transfer atağına kalktılar. Halbuki gazetelerde çıkan haber ve yazılara baktığımda kulüplerimiz çoktan iflas etmişlerdi. Kulüplerin kasasına yeni kaynaklar girmediğine göre bu transferleri nasıl izah edeceğiz?
Bu transferler gelecekte büyüyeceği düşünülen Türk futboluna güvenin bir ürünüdür. Borsada meşhur bir deyim vardır: Borsada beklentiler satın alınır, gelecek satılır. Futbolcu transferleri de borsa gibi beklentileri satın alır. Kulüp yöneticileri Türk futbolunun büyüyeceği konusunda beklentileri satın alıyorlar. İyi ki de karamsar yazılara itibar etmiyorlar. Bu sene ligimizin renklenmesini hep yerin dibine soktuğumuz kulüp yöneticilerinin de vizyonuna borçluyuz.

İddialı kulüp başkanları
Artık kulüp başkanlarımızda da değişim yaşandığını görüyoruz. 4 büyük takım başkanlarının yanısıra Göksel Gümüşdağ , Mecnun Otyatmaz gibi tecrübeli başkanlar, Murat Sancak, Faruk Koca , Süleyman Hurma gibi hem dominant karakterleri hem de hırslı yapıları ve de benim de bir yazımda ‘suyu arayan adam’ olarak adlandırdığım Yüksel Yıldırım gibi son derece iddialı ama bir o kadar da planlı Başkan’ın varlığı.
Sanki bu sezon Başkanların daha fazla öne çıkacağını düşünüyorum. Her biri ilginç renkli kişilikleri olan Kulüp Başkanlarının sayısının arttığı bu sezonun da çok renkli geçeceğine imzamı atarım. Öyle ki bu yıl Süper Lig’e çıkma mücadelesi de önceki yıllara göre daha çetin ve daha heyecanlı geçecek.

Kirpilerin oklarından korumalıyız
Elbette Türk futbolunda çözülmeyi bekleyen onlarca sorun var, elbette Türk futbolunu ‘ kirpilerin oklarından korumak’ için çeşitli sigortalar oluşturmalıyız.
Ama ümitlerimizi korumak için de onlarca nedenimiz var.
Asırlar önce Miletli Thales’e sormuşlar:,
“Sana göre dünyada biricik, devamlı olan şey nedir?
‘ Ümit’ diye cevap vermiş filozof:
‘ Zira bizi en son bırakan budur’

Büyükekşi mayınları temizliyor
Peki bu sürece nasıl geldik?
Bu sürece hiç kuşku yok ki ; Büyükekşi’nin bugüne kadar Türk futbolundaki mayınları tek tek temizleme gayretleri ve aldığı sonuçların da etkisi var. Son yazımda da ifade ettiğim gibi, Trendyol’un Süper Lige isim sponsorluğu başlı başına büyük bir olaydır Türk futbolu için. Olay sadece parasal bir kaynak olarak görmemek lazım, ülkenin önde gelen ve hızla büyüyen firması Trendyol’un ülke futbolunda ki bu yükseliş ‘trend’ini görmemiş olması düşünülebilir mi? Trendyol’un firması için geliştirdiği bir çok stratejinin ve yeteneklerinin bir çoğunu yakın zamanda Türk futbolunun gelişimininde göreceğimizi düşünüyorum.

Gelişmeler olumlu
Bugüne baktığımızda hiç de karamsar olmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
Avrupa’nın futbol devi İtalya ile 2032 Avrupa Şampiyonasını düzenleme konusunda tarihi işbirliği, Milli takımımızın 2024’de Almanya’da Avrupa Şampiyonasına katılmak için avantajlı konumu, Avrupa Kupalarında takımlarımızın sadece kendileri için değil ülke puanı içinde motive olmaları ve en iyi kadroları ile mücadele etmeleri çok ama çok önemli gelişmelerdir..
Bu canlanma sayesinde maç günü gelirleri, forma satışları derken, yeni sponsorları da Türk futbolunun içinde göreceğiz. Galatasaray ve Trabzonspor’un stat isim haklarını rekor ücretle pazarlaması( muhtemelen yakın zamanda Beşiktaş’tan da böyle bir anlaşma gelecektir) ve sisteme yeni sponsorların ilgisi..
Bu canlanmanın -korsan yayın ile mücadelede ki başarıyla da orantılı- yayın ihalesinde de meyvesini vereceğini düşünüyorum.
Şahsen kendi adıma yıllar sonra tekrar abone olma arzusu duyuyorum.

Karamsar papağanın sonu
Benim açımdan bu gelişmeler hiç de şaşırtıcı olmadı. Geçmişte de hep bu karamsar havanın hakim olduğu zamanlarda dahi “Lincoln’un papağanı” hikayesini anlatırdım. Sanırım bu hikayeyi bugün bir kez daha anlatmanın vaktinin geldiğini düşünüyorum.
Amerika’nın efsanevi Başkanlarından Lincoln; her zaman olumsuzluğa dem vuranlara karşı papağan hikâyesi anlatır. “Jefferson City’de bir avukatın papağanı her sabah onu çığlık çığlığa uyandırıyormuş: ‘Bugün dünyanın sonu geliyor, Kutsal kitap böyle buyuruyor...
Bugün dünyanın sonu geliyor, Kutsal kitap böyle buyuruyor... Bugün dünyanın sonu geliyor, Kutsal kitap böyle buyuruyor.’
Bir gün değil iki gün değil aylarca papağan her sabah ‘dünyanın sonu geliyor’ demekten vazgeçmemiş.
Öyle bir noktaya gelmiş ki günün birinde avukat kuşu vurmuş...” Başkan Lincoln öykünün sonunu şöyle bitiriyor: “Bir bakıma kuşun kehaneti de gerçekleşmiş. Hiç olmazsa kendisi için.”

Diğer yazar-yorumcu dostları bilmem ama benim avukatın vurduğu felaket tellalı papağanın akıbetine uğramaya niyetim yok!” Artık “Türk futbolu batıyor” söylemlerine de itibar etmeyeceğim. Yıllarca ayağına çelme takılarak, dövülerek şekil alan Türk futbolu yine borsa deyimiyle ‘yükselişe’ geçmiştir.

07 Ağustos 2023, Pazartesi 11:56
YAZININ DEVAMI

‘’Merhaba futbol!‘’

Yepyeni bir sezon, "yepyeni" heyecanlar, keyifler, hüzünler yeni transferler, eskimeyen tartışmalar ve gerginliklerle başlıyor.

Her ne kadar Galatasaray’ın ezeli rakiplerine transfer çalımı atarak geçici bir küslük yaşıyor olsalar da, yine TFF’nin 1959 öncesi şampiyonlukları için bir komisyon kurma kararı bazı kulüplerin kimyasını bozsa da, yeni sezona TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin  -görev süresi içerisinde en başarılı işi bence - Süper Ligi’n isim sponsorluğu için  13 yıl aradan sonra tekrar özel sektörü futbolun içine getirmesi oldu.

Trendyol’un bu tarihi sponsorluğu ‘mali kıskaç’ içerisinde  ki kulüplerimizin yüzlerini güldürdü.

Ve Büyükekşi’nin Hükümet nezdinde yaptığı girişimler ile  kulüplere can suyu olacak amatör branşlara stopaj desteği de Kulüplerimize moral oldu.

Ve sezona tarihimizde ki en flaş transferlerle gireceğiz. Üst düzey futbolcular bu sezon ülkemizde forma giyecek.

Sevgili Uğur Meleke’nin tabiriyle ‘kıran kırana bir lig’ bizleri bekliyor.

Öte yandan içeride kıran kırana rekabete girecek takımlarımızın uluslararası arena da birbirlerinin puanlarına ihtiyaç duyacakları bir dayanışma dönemindeyiz.

Ön elemelerden kurtulmanın yolu sadece taraftarı olduğumuz  takımın değil diğer takımlarımızın da alacağı puanlara bağlı. 

Belki bir çok fanatik taraftar rakiplerinin yenilmesini arzu etse de içten içe başarılı olmasını isteyeceği bir dönem olacağını düşünüyorum. Hangi taraftar takımının Temmuz ayında ve ön eleme maçları ile başlamasını  ister ki?

Rekabet güzel de ya futbolun eğlencesi n’olacak, hiç mi keyif almayacağız 2 efsane golcü Icardi ile Dzeko’nun rekabetinden?

Kayıkçı’nın mı Filozof’un mu felsefesi…

Her sezona girerken kaleme aldığım "merhaba futbol" yazımda ki gibi:

Bir filozof fırtınalı bir havada karşı kıyıya geçmek için kayıkçının küçük sandalına biner ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:

Filozof: Tarih hakkında hiçbir şey biliyor musun?

Kayıkçı: Hayır!

Filozof: O zaman ömrünün yarısını boşa geçirmişsin. Peki, hiç matematik öğrendin mi?

Kayıkçı: Hayır!

Filozof: O zaman ömrünün yarısından çoğunu ziyan etmişsin.

Tam bu anda büyük bir dalga sandalı devirir, filozof ve kayıkçı suya düşerler.

Kayıkçı: Peki sen yüzme biliyor musun?

Filozof: Hayır!

Kayıkçı: O zaman sen ömrünün tamamını boşa geçirmişsin.

Kıssadan hisse, hayatı anlamlandırmaya çalışırken bazı temel şeyleri ıskalamamak ve hayatın değerini bilmek gerekir.

Taktik direktörlük yapacağız!

2023-24  futbol sezonu başlıyor. Hepimiz futbol yorumcusu olarak teknik, taktik direktörlük yapacağız.

Evde, sokakta kahvede, hakem, hoca, yönetici kararlarına, futbolculara dair açılımlar getireceğiz:

"Hoca 3-5-2'de neden ısrar etti anlamadım. Adamın futbol felsefesi yanlış. İşin matematiğini bilmiyor, Dön 4-4-2'ye, çıkar şunu, al sağ tarafa fuleli, driplingci filancayı, besle tandemi... Ah biraz tarih bilseler, bak 80'de şu maçta ne olmuştu. Vizyon yok bunlarda... halbuki dünya futbolunda... "

Çok iddialıyız ve "İddia" oynuyoruz ya. İşin ucunda para kazanmak da var artık, bilmediğimiz lig, bilmediğimiz takım kalmadı, neredeyse dünya çapında oynanan tüm maçlar hakkında yorum yapabilecek durumdayız!

Hal böyle iken önümüzdeki 10 ay boyunca futbolun felsefesi, tarihi, matematiği havada uçuşacak.

Iskalamamak için…

Sonra ligler bitecek, dönüp arkaya baktığımızda, o tartışmalardan geriye hiçbir şey kalmamış olacak. Sadece "bu lig güzel geçti mi, kimin maçından, oyunundan, yönetiminden zevk aldım?" diye düşüneceğiz.

O sezonun sonunda, o anları yaşamış olmamın hazzı, eğlendiğimiz, coştuğumuz, güldüğümüz, ağladığımız, kızdığımız zamanlar, kısaca duygularımız ve duyumsadıklarımız bir hoş seda olarak kalacak.

Üçün beşin ikinin, matematiğin, felsefenin hesabını yapmadan, gönül verdiğiniz renklerin, sevgilinin seyir zevki ile hayatımızın bir eğlencesi olarak gördüğümüzde bir şeyleri ıskalamamış olacağız.

Şu ölümlü dünyada futbolu anlamlandırmaya çalışmaktan daha çok, futbolu hayatı yaşar gibi güler yüzle yaşamak bizi mutlu kılacak.

Kayıkçının denize düşen filozofa dediği gibi, "ömrümüzün tamamını boşa geçirmemek" için, futbolu sadece futbol olarak, bu "basit" zevkleri ile yaşayacağımız sürprizlerle dolu bir sezon diliyorum.

Merhaba futbol!

Sağol!

29 Temmuz 2023, Cumartesi 22:46
YAZININ DEVAMI

‘’Hasan Doğan ve mirasına sahip çıkmak‘’

Bazı insanların yazgısı, büyük ve unutulmaz işler yapmak üzere yazılmıştır. 

Bundan tam 15 yıl önce (5 Temmuz 2008) vefat eden rahmetli Hasan Doğan kısa süre TFF Başkanlığı yapmasına karşın toplumun tüm kesimleri tarafından çok ama çok sevildi. 

Belki de ülkemizde hiçbir spor adamı hem görevi sırasında hem de vefatının ardından halkı bu kadar etkilemedi, derinden sarsmadı. 

En önemlisi de halka dokunmuştu, çünkü o halkın bizatihi kendisiydi.

Birlikte çalışma onurunu yaşadığım Doğan’ın her ölüm yıldönümünde yazılarıma Mevlana’nın şu dizeleri ile başlarım.

Eğer sana bir diken batmışsa

Bil ki onu sen dikmişsindir!

Şayet yumuşak ve latif kumaşlar içindeysen

O kumaşı da sen dokumuşsundur.

Mevlana’nın bu dizelerdeki derin anlamını bir kişide hissetmek ister misiniz?

Futbolu ağlatan adam 

O zaman size bir soru daha soracağım. “Futbolu Ağlatan Adam: Hasan Doğan” kitabını okudunuz mu? 

Kitapta Doğan’ın nakış gibi işlediği hayatının satır aralarında yerel değerlere bağlı kalarak evrensel rekabeti kovalamasını buluyoruz. Doğan’ın hayat hikayesini okurken bir Türk müteşebbisinin Ramsey gibi bir dünya markasını yaratmasının tarihini öğreniyoruz. Kastamonu’nun Abana ilçesinden çıkmış bir Anadolu insanının, A Milli Takımımız’ın Avrupa üçüncülüğünde eşiyle (Rahmetli Hasan Doğan’ın eşini İSamsun’da ki Galler maçında tribünlerde gördüm, devre arasında kendisi ile sohbet etme fırsatı buldum) birlikte tüm halkımızın sevgisine mazhar oluşunun hikayesini de... 

Kitapta, Doğan’ın sosyal sorumluluk projelerine verdiği önemden tek satır bahsedilmemişken kitabın tüm geliri Bedensel Engelliler Spor Federasyonu’na bağışlanmış. Neden dersiniz? Bu boşluğu da ben doldurayım: 
2008 yılının ilk dönemlerinde yeni Başkan seçilmiş Hasan Doğan, kimseye haber vermeden Ankara’ya gelir ve 5 saati aşkın bir süre boyunca TFF olarak engelli futbolu konusunda yaptıklarımızı dinler. 

Doğan bu projelerden o kadar etkinlemiş olacak ki, Fransız spor gazetesi L’Equipe’e verdiği röportajda şunları söyler: “Futbolun sosyal yanını da geliştirmek lazım. Bunun yolu da görme, işitme engellilere, sokak çocuklarına futbolu aşılamaktan geçiyor.” 

Durun kaleye ben geçerim

Doğan iki kere Ankara’ya geldi ve ampute futbolcularla gösteri maçları yaptı. Sincan’daki çocuk yuvasındaki mini futbol sahasının açılışında o dev gibi cüsseli adamın yüreğindeki çocuğu gördüm. Bakan Başesgioğlu’nun penaltılarında kaleye geçecek çocuk ararken “Durun  kaleye ben geçerim” diyen tek yetişkin de O’ydu. 

Tabii Hasan Doğan deyince kendisiyle sadece uhdemde bulunan Engelliler Futbolu Koordinasyon Kurulu Başkanlığı görevimin yanı sıra benden şike/şiddet yasa çalışmaları, Türk futboluna yapısal reform önerileri, Avrupa Birliği fonları ile doğu ve güneydoğu da futbol sahaları yapılması ve futbol yoluyla da terörle mücadele için projeler üretilmesi, Futbol Akademileri  gibi birçok alanda çalışma fırsatım olmuştu.

Türk futbolunda çözülemeyecek sorun olmadığına inanırdı. 

Vefatının ardından Hasan Doğan Ampute Futbol Turnuvası yaptık. Oğlu Selim’e Doğan’ın engellilerle yaptığı maçların fotoğrafları olan bir albümü vermiştim. Bu sefer oğlu bu turnuvada babasının yerine geçmiş ve ampute futbolcularla gösteri maçı yapıyordu. 

Bu kez de oğlu Selim ile 6 yıl TFF’de Engelliler futbolunun gelişimi için birlikte görev yaptık. Bugün engelli futbolunun ülkemizde dünya markası olmasında baba/oğul Doğan ailesinin büyük emeklerinin en yakın tanığıyım.

Yazımda rahmetli babasını yazacağımı söylediğimde Selim bana şu mesajı göndermişti: “O’nun adının böyle güzel yazılarda anılması ve hatırlatılması en büyük mutluluğumuz. Eline ve yüreğine sağlık.” 

Bazen insanların yazgısı, büyük ve unutulmaz işler yapmak üzere yazılmıştır. Kadere inanan ama kaderci olmayan Hasan Doğan, yazgısının izinde giderek, Mevlana’nın dediği gibi hiçbir dikene batmadan, kendi yumuşak ve latif kumaşını dokudu. Başta engelliler olmak üzere tüm spor camiasının saygısı ve gözyaşlarıyla uğurlandı. 

Mirasına sahip çıkılıyor

O yüzden de gerek ailesi, gerek sporun tüm aktörleri O’nun ismini bir gün bile unutmadılar.. O’nun adına düzenlenen organizasyonlar, birçok tesise isminin verilmesi çok önemli..

En son olarak; Doğan’ın cenaze töreninde gözyaşlarını tutamayan dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı TFF’nin Riva tesislerine Hasan Doğan isminin verilmesi bunun en güzel örneklerinden birisi. 

Ama bunlardan daha önemlisi O’nun vizyonunun ve mirasının  hala devam etmesi... 

Vefatının hemen ardından göreve gelen Mahmut Özgener ve 4 yıl sonra göreve gelen Yıldırım Demirören her zaman O’nun ilkelerinin ve vizyonunun altını çiziyorlardı.

Doğan’ın mirasına sahip çıkan bir başka Futbol Federasyonu Başkanı da Mehmet Büyükekşi..  Belki de en çok Hasan Doğan’a en çok atıfta bulunan Federasyon Başkanı da Büyükekşi oldu..

Doğan’ın vefatının üzerinden 14 yıl sonra göreve gelen  Büyükekşi her fırsatta ‘Hasan Doğan’ın devamıyım’ diyor. 

Reform çalışmalarını ve projelerini açıklarken  mihenk taşı olarak hep Hasan Doğan’ı referans olarak gösteriyor. Özellikle de futbol akademileri konusunda ki projeleri ve ısrarı Doğan’ın misyonunu taşıyor. Her ikisi de Türk futbolunun kurtuluşunu ‘Futbol Akademileri’ne bağlamıştı.

Saçtığı tohumların bugün hala ürün vermesi büyük bir gurur vesilesi Doğan ailesi için. 

Hasan Doğan’ı Rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun. 

Yüzyılın sözü: Tohum saç, bitmezse toprak utansın! (Necip Fazıl) 

04 Temmuz 2023, Salı 14:11
YAZININ DEVAMI

‘’TFF ve engelli futbolu‘’

“Bir testi yaparsın çamurdan içindeki boşluktur  onu yararlı kılan"

Yıllar önce engelli futbolunda yaşanan gelişmeler üzerine kaleme aldığım yazım böyle başlıyordu. Şimdi yazıma tekrar Çinli düşünür LaoTsu'nun bu sözleriyle başlamamın elbette bir nedeni var:

Ülkemizde artık bir engelli futbolu gerçeği var hem de dünya markası olmuş bir engelli futbolu.. 

Aradan geçen onca sene sonra bir kez daha 'boşluk'tan ama "yararlı boşluktan" sizlere bahsedeceğim:
Baştan söyleyeyim, bu "öykü"nün gerçek kahramanları ise engelli futbolcularımızdır.

Testinin hammaddesi de çamurun oluşturduğu testi de engelli camiaları ile engelli futbolcularımızdır. 

Fakat testinin  suyu tutabilmesi için bir ‘Boşluk’a hatta yararlı bir boşluğa ihtiyacı vardır. 

Futbol Federasyonu  da işte bu  ‘boşluk’ rolünü üstlenmiştir, testinin suyu tutmasını sağlamıştır.  Kimi zaman liderlik ederek çoğu zaman da geride durarak testinin suyunu tutması için mütevazi ‘Boşluk’ görevini üstlendi.

 

2006 yılında TFF bünyesinde Engelliler Koordinasyon Kurulu oluşturdu.

Geçen 16 yıl boyunca Engelli Spor Federasyonları  ile testinin iki kulpundan tutarak yukarıya doğru kaldırdığımızda testinin aslında sayısız “Şampiyonluk Kupalarına” dönüşmüş olduğunu görürüz.

10 Yıl önce 10 yıl sonra

Engelli futbolunda bugün geldiğimiz yeri anlamak ve anlatmak için sanırım en güzel örnek bir zamanlar sosyal medyada fenomen olmuş ve bir çok ünlünün de katıldığı “10 yıl önce 10 yıl sonra” (10yearschallange) akımında olduğu gibi biraz gerilere, 2006’lara dönmek gerek.

Burada uzun uzun 2006’larda ülkemizde engelli futbolunun yerine ve dünyadaki konumumuza değinmeyeceğim. O tarihlerde sadece rehabilitasyon amaçlı, çoğunluğunu gazilerin oluşturduğu, Kamil Yazıcıoğlu’nun bir araya getirdiği ve içlerinde İsmail Temiz, Adem Püskül, Barış Telli gibi 20 ampute futbolcu ile çıkılan yolda bugün ampute futbolun dünyadaki merkezinin Türkiye olması mı…

Sayısız kupaların yanına ülkemizde düzenlenen son Dünya Şampiyonluğu ile taçlandırılması.

Çok az sayıda futbolcusu bulunan görme engelli futbolu “Sesi Görenler Futboluna’ dönüşürken UEFA’dan yılın aktivitasyon ödüllerinden Pralimpik oyunlarına üçüncü kez katılım başarısına, Avrupa şampiyonluklarına uzanan yol mu…

Yine işitme engelliler futbolunun iki dünya şampiyonluğu, Avrupa şampiyonluğu ve Olimpiyat şampiyonluğu (DEAF) ile Türk spor tarihinin en başarılı milli takımı  derecesine ulaşması mı…

Yine bir zamanlar evlerinden çıkarlar mı çıkamazlar mı diye tartıştığımız Down Sendromlu Futsal Millî Takımımızın üç yıl içinde Avrupa şampiyonu olmasının ardından ilk kez katıldığı Dünya Şampiyonası’nda üçüncü olmasını mı?

UMUTLARINIZ YOKSA YARATIN

UEFA'ya bağlı ülkeler içerisinde engelli futbolunu gelişmesi konusunda ilk ve tek örneği oluşturan bu yapıda 4 Engelli Spor Federasyonu ile işbirliği içerisinde etkin çalışmalar ve organizasyonlar yapıldı.
Bütün bunlardan daha önemlisi de bu çalışma ve organizasyonların ilgi çeken bir hikayesi var.
Önce bir mesaja ve slogana ihtiyaç vardı. Kurul çalışmalarını "Türkiye Futbol Oynuyor" projesi kapsamında "Futbol Aşkı Engel Tanımaz" sloganı ile hareket etmeye başladı.
Hikaye şöyle başlıyordu:
"Sesiniz yoksa çığlık atın...
Ayaklarınız yoksa koşun...
Umutlarınız yoksa yaratın...
Bu proje umutlarını yaratanları, sesi olmadan çığlık atanları, ayakları olmadan koşanları ve görmeden gol atanları anlatmaktadır."

Gelecekte ülkemizde CP’li ve Otistik vatandaşlarımızın da futbol oynama ve ‘futbolla hayata bağlanma’ları için özel projelerde devreye alınacaktır.

ir gün değil her gün

Diyeceğim o ki; 2006 yılında TFF bünyesinde Engelliler Koordinasyon Kurulu oluşturulması başlayan süreç rahmetli Hasan Doğan’ın özel ilgisi, Yıldırım Demirören zamanında bu ilginin artarak devam etmesi, Nihat Özdemir zamanında artan destekler ve Mehmet Büyükekşi zamanında tüm ülkemizi sevince boğan Ampute Futbol Milli Takımızın Dünya Şampiyonluğu ile Sesi Görenler Milli Takımının Avrupa ikinciliği ile Paris Paralimpik Oyunlarında ülkemizi futbol branşında temsil edecek tek takım olması..
Engelli futbolcularımız tarih yazmaya devam ederken  biz de onları yazmaya devam edeceğiz.

İçinde bulunduğumuz hafta Engelliler Haftası ve ülkemizin her yerinde çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.

TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’de bu haftaya yönelik özel bir açıklama yaptı.

Sözün özü; TFF’nin engelliler politikası ve yaklaşımı sadece bu özel günlere yönelik değil, 17 yıldır her gün ülkemizde engelli futbolunun gelişimi konusunda çalışmalarda yatıyor.

Bir gün değil her gün engelli vatandaşlarımızla birlikte olmalıyız.

15 Mayıs 2023, Pazartesi 13:45
YAZININ DEVAMI

‘’Kadın futbolunda ‘ bir şeyler kımıldıyor’‘’

İtalyan filozofu Papini, Einstein'la yaptığı bir konuşmada diyor ki, "Rölativite, evren, fizik, teoriler... Ben bunlardan bir şey anlamıyorum. Siz en büyük fizik âlimi olarak evren hakkında herkesin anlayabileceği şekilde çok kısa olarak bütün bunları ifade eder misiniz?" Einstein derin derin düşünüyor ve "Bütün fizikî olayları tek bir cümlecikle ancak şöyle özetleyebilirim: Bir şey kımıldıyor!"

Kadın futbolunda ne oluyor diye sorsalar herhalde en doğru cevap Einstein'ninki gibi "Bir şeyler kımıldıyor" olurdu.
Yıllar var ki her spor adamının, her spor yöneticisinin ya da her medya mensubunun yıllardır Türk kadını için söyledikleri klasik demeçler ve yazılar olurdu: "Türk sporunda kadın odaklı politikalar oluşturuyoruz( Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu)

Kadın futbolunda ligleri başlatacağız. ( TFF eski Başkanı Nihat Özdemir)

Kadın futbolunu önemsiyoruz. (TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi)
Son zamanlarda bu söylemler kadın sporcularımızın bir çok branşta başarılı sonuçlar almasıyla göğsümüz kabarırken kadın futbolunda da - en az 15 yıl gecikmeyle de olsa- gözle görülür bir hareketlenme ve Einstein’in dediği gibi ‘bir şeyler kımıldıyor’

Mazereti yok
Öyle ki TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi ‘uluslarası nerede toplantıya gitsem ilk sunum hep kadın futbolu oluyor’ diyecekti.
Çok acıdır ki; ülkemizde uzun yıllar ‘ Kadının Adı Yok’ sözünü doğrularcasına ‘Kadın futbolunun da adı yoktu. Halbuki benim de 2009’lerde Yönetim Kurulu Üyesi olduğum Basketbol Federasyonunda kadın futbolu 10 yıl içinde emekleme dönemlerinden Olimpiyatlara gidecek noktaya gelmişti. Değerli dostum Akif Üstündağ’ın Başkanlığında Voleybol da geldiğimiz nokta ortada. Kadın futbolunun bu kadar geri kalmasında hiç bir mazeret benim açımdan geçerli değil.

Kadın yönetim kurulu üyeleri
Ama son bir kaç yıldır kadın futbolunda büyük bir hareketlenmenin olduğunun da altını çizmek durumundayım. TFF tarihinde ilk kez birbirinden değerli 2 kadın yöneticinin yönetim kurulu üyesi olduğu bundan başkası da beklenilmezdi zaten. Ayrıca, Teknik kadronun başında da kadın bir teknik direktörün olması. Tabii bu anlayışın ve yaklaşımın başarılı olması için hem zihniyet hem de kadro olarak istikrara ihtiyaç var. Bugün ‘engelli futbolunda dünya markası olduk’ diye övünçle demeçler veriyorsak 2006 yılında ‘engelli futbolunda dünya markası olacağız’ diyenlerin aynı yöneticiler olması tesadüfi olmasa gerek.

Kadınların dayanışması yeterli
Yalnız kadın futbolunun tabana yaygınlaşmasında ve yatay gelişmesinde yapılacak çok iş var.. her bir başarılı ve ünlü kadınlarımızı kadın futbolunun bir temsilcisi yapacak özel projelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bunun için de kadınlarımızın kendilerine yeteceğini düşünüyorum.

İngiltere’de demokrasi ‘çocuk ve kadınların gözyaşları’ üzerine kurulmuştur. Ülkemizde de kadın futbolu kadınlarımızın mücadelesi ile hak ettiği yere gelecektir.

09 Mayıs 2023, Salı 12:14
YAZININ DEVAMI

‘’Suyu arayan adam‘’

10 Nisan 2021 yılında Avrupa Şampiyonası’nda İtalya ile oynayacağımız maç için Roma uçuşunda yanımda ki koltukta gözünü Süper Lig’e dikmiş 1. Lig Kulüp Başkanı oturuyordu.

Seyahatten çok önce Covid’e yakalanmış ancak yan etkileri hala devam etse de İtalya maçında olmak istemişti.

Seyahat boyunca sahibi olduğu Kulübü önce Süper Lig’e çıkarmayı ve ardından da  Avrupa hedefini anlatıyordu. 

Vizyonu, perspektifi ve daha da önemlisi kararlılığı beni çok etkilemişti ve o günden sonra Başkan’ı olduğu kulübü yakından izlemeye çalıştım,

2021 yılı öncesinde ve sonrasında çok büyük bir mücadelenin içine girdi, kılpayı kaçan şampiyonluklar yaşadı ama tıpkı ‘suyu arayan adam’ öyküsünde olduğu gibi daha derinlere indi ve şampiyonluk suyunu içmeyi başardı.

Sese kulak verdi

Suyu arayan adam'ın öyküsü Hint felsefesinde önemli bir yer tutar:
"Bir adam vardı. Suyu arıyordu. Toprağı üç kulaç, beş kulaç kazdı. Suyu bulamadı. On kulaç, on beş kulaç kazdı, gene suyu bulamadı. Sonra yerin derinliklerinde kara kaya tabakalarına rastladı. Yeise düştü, gücü sona erdi ve suyu bulmaktan ümidini kesti. Fakat bir ses ona, 'Daha derinlere in, daha derinlere!' dedi. Daha derinlere indi ve suyu buldu."


Bana göre işte yıllar önce Hintli düşünürün yılmayan, vazgeçmeyen, sabırla çalışanlar için anlattığı "Suyu arayan adam" öyküsünün bugünkü kahramanı Samsunspor Kulübü Başkanı Yüksel Yıldırım.

Sadece şunu merak ediyorum Başkan Yıldırım’a daha derinlere in diyerek suyu bulmasını sağlayan ‘ses’ nereden geliyordu. Bu kendini mi motive etmesiydi veya başka birisinin mi sesiydi. İlk fırsatta kendisine soracağım.

Asla vazgeçmedi

Başarılı bir işadamıydı ama futbol dünyası nice başarılı işadamlarının hüzünle hayalkırıklığı yaşadıkları bir alandı. 

Başkan Yıldırım’da muhakkak bir çok kez ‘kırılma noktaları’ yaşadı, uzaktan olsa da zaman zaman demeçlerinden bunu anlayabiliyordum.

Özellikle Ertuğrul Sağlam ile son anda kaçırılan şampiyonluk ve ardından sürekli teknik adam değişikliği ie süreç daha da zorlaşıyor gibiydi.

Ama vazgeçmiyordu da..

Bu sezonda işler pek iyi gitmiyordu; ta ki Altınordu ile bir hikaye yazan Hüseyin Eroğlu’nu Eylül 2022’de takımın başına geçirmesiyle bambaşka bir hikaye yazılmaya başladı.

Eroğlu’nun imza töreninde yaptığı konuşmada ‘bu sürecin sonu şampiyonluk olacak’ sözleri bugün hayat buldu.

11 yıl sonra tekrar Süper Lig’e dönen Samsunspor’u kutluyorum, lige çok büyük bir değer ve renk katacaklarına inanıyorum.

26 Nisan 2023, Çarşamba 14:24
YAZININ DEVAMI

‘’Türk futbolu dama çıkabilecek mi?‘’

Mevlana’nın çok güzel bir sözü var:  Yüz ayak merdivenin iki basamağı noksan olsa dama çıkmak isteyen çıkamaz!

Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu’nun TFF’nin 100.yıl etkinlikleri kapsamında destek verdiği ve Altınordu Kulübü’nün ev sahipliğinde düzenlenen U 12 İzmir Cup’ın açılış konuşmasında ‘kısır tartışmalardan kurtulmalı’ dediği Türk futbolunun geleceği ile ilgili karamsar hava bir türlü dağılmıyor.

Ben de son yazılarımı tamamen bu konulara ayırmış ve dayanaksız bir sala benzettiğim aşırı borçlu kulüplerimiz için kurtuluş reçete arayışlarına girmiştim.

Fakat ne yazık ki Bakan Kasapoğlu’nun da en nazik ifade tonuyla Türk futbolunun kısır tartışmalardan çıkması gerektiğini söylerken futbol kamuoyu bir türlü bu alışkanlığından kurtulamıyor.

Yıllardır dönüp dolaşıp hakem hataları ile sezonu açıyor sezon sonuna kadar sadece bunları tartışıyoruz.

Fakat bu tartışmalar Türk futbolunun içinde bulunduğu ekonomik girdaptan kurtaramaz..

Dolayısı ile Türk futbolunda çiftçilik dönemini yani sporcu yetiştirme seferberliğini başlatmak gerekiyor.

Hem Bakan Kasapoğlu hem de TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi ülkenin tek futbolcu tarlası Altınordu ile ömrünü futbolcu yetiştirmeye ayırmış çiftçi Mehmet Özkan’ın tarlasında yaptıkları konuşmada bu konunun altını ısrarla çizdiler.

Mevlana’nın sözüne dönersek; ne yaparsak yapalım Türk futbolunu dama çıkarmak istiyorsak Akademi sistemini kuramadığımız sürece yüz ayak merdivenin iki basamağı hep eksik kalacaktır

Tohumları iyi toprakla buluşturmak

Ülkenin  en ücra köşesine ulaşarak yerli üretimin çarklarını çevirmeleri gerekiyor. Tohumları iyi toprakla buluşturmak ana ilkemiz olmalı.

Olimpiyatlarda, statlarda tarlalar değil, çiftçinin o tarlalarda özenle ektiği ürünler yarışacak.

Aslında Bakan Kasapoğlu geçmişte de sadece futbol için değil tüm branşlar için bu konuya değinmiş ve ben de bunu yazılarıma taşımıştım:

“Bakanlık olarak üretim ve altyapı üzerine kurulu bir strateji izliyoruz. Bundan sonraki süreçte ithal, ikame, dışa bağımlılık yerine, üretim yapmadan tüketmek yerine, yeni anlayışlar hepimiz için önemli bir fırsat. İthal eden değil ihraç eden bir ülke konumunda olmak.”

Kasapoğlu’nun bu sözleri kitaplarını ve makalelerini ilgiyle takip ettiğim Paulo Coelho’nun Brida’sından şu satırları aklıma getirdi. “Töre metinlerinden birine göre, her insan yaşamda iki yoldan birini seçebilir: İnşa etmek ya da toprağı ekmek. İnşa etmeyi seçenlerin işi yıllarca sürebilir, ama günün birinde yaptıkları inşaat biter. O zaman kendilerini kendi ördükleri duvarların içine hapsettiklerini görürler. İnşaat durunca yaşam anlamını yitirir. Diğerleri ise toprağı ekerler. Fırtınalara, mevsimlerin getirdiği bütün çetin koşullara göğüs gererler ve hemen hemen hiç dinlenmezler. Ama yapının tersine bahçenin gelişip büyümesi hiç bitmez. Bahçe, bahçıvanın sürekli ilgisini, dikkatini, bakımını gerektirirken bir yandan da yaşamını büyük bir serüvene dönüştürür.” 

Burada inşaatçılığı spor tesisi yapmak, çiftçiliği de sporcu yetiştirmek olarak düşünebiliriz.

Devlet statları yaptı inşaatçılıkta sınıfı geçtik ama ne çiftçimiz, ne de çiftliğimiz yok futbolcu yetiştirmek için..

Altınordu modelini yaygınlaştırmak gerekiyor

Hepimizin tavaf eder gibi sürekli ziyarete gittiği ve büyük methiyeler dizdiği Altınordu modelini neden bir basketbol, yüzme, hentbol, tenis gibi branşlar için ülkemizin bir çok yerinde hayata sokmayalım. ‘Devrim yavaş olur’ bilincinde olan birisi olarak benim spor camiasından beklentim, günün birinde inşaatlar bitince kendi ördükleri duvarlara hapsolmamak için bir yandan toprak ekmeye devam etmeleridir. 

Kasapoğlu ülke sporu için ortaya koyduğu ‘öze dönüş’ hedefine ulaşmak, her türlü fırtınaya, çetin koşullara göğüs gererek, hiç dinlenmeden tıpkı bir çiftçi gibi yol almalıyız.

Türk futbolunu dama çıkarmak için noksan 2 basamağın şifresi Kasapoğlu’nun törende üzerine basarak söylediği şu sözlerde yatıyor:

“Türk futbolunun üretmekten, üretmekten, üretmekten başka çaresi yok “

12 Nisan 2023, Çarşamba 12:33
YAZININ DEVAMI

‘’Türk futbolunun kurtuluş reçetesi‘’

Türk futbolunun bugün içine düştüğü ekonomik girdabı önce Kulüpler Birliği Başkanı Ali Koç’un ‘çözülemeyecek finansal sorunlarımız var’ ve ardından da önce ki gün TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin “ Kulüplerimizin borcu 25 milyar TL’ye yakın. Faizi ile birlikte bu iki katına çıkıyor” sözleri iyice ortaya çıkardı.

Aslında son 15 yıldır sürekli olarak Kulüplerin mali yapılarından dolayı sürekli olarak Türk futbolunun batacağı söylenir dururdu. Halbuki o zamanlar TFF yayın gelirlerinden aldığı yüzde 12 payı yüzde 4’e düşürmemiş, kulüplere vergi affı gelmemiş, illerde futbol ekonomisini büyütecek modern futbol statları henüz yapılmamış, TFF’nin harcamaları denetleyen limit kurulu tam işlememiş ve en önemlisi de 4 büyük kulübün Bankalar Birliği liderliğinde oluşan konsorsiyum tarafından finansal borçlarının -hatta ikinci kez- yapılandırmaları da yapılmamıştı.

Demek ki bu konuda alınan önlemler yetersiz kalmış veya bir şeyleri eksik bırakmışız.

Buraya tekrar döneceğim ama biraz daha geçmişe dönelim.

Lincoln’un Papağanı
‘Türk futbolu batacak’ başlıkları atıldığı 2013’lü yıllarda ben de ‘Lincoln’un Papağanı’ ve ‘Hani Türk futbolu batıyordu’ iki yazımda olumsuz tüm duruma karşın Türk futbolunun batmayacağını savunuyor ve Amerika eski Başkanı Lincoln’un filminde geçen bir diyaloğu anlatıyordum:

- “Bir yazımda paylaşmıştım, ‘spor dünyasına ilişkin sıkıntılarda bahsederken acaba karamsar bir papağana mı dönüyoruz bazen’diye düşündüğüm olmuştur mesela. Tıpkı "Lincoln'un papağı"nında olduğu gibi...
Açmaya çalışayım: Bugün Amerika'da siyah bir başkan görev yaptıysa başta Barak Obama olmak üzere herkesin minnetle andığı bir Başkan'ın filmi: Lincoln.

Daniel Day-Lewis'in yine olağanüstü oyunculuğu ve Spielberg'in güçlü yönetimi ile Oscar kazanan bir film.
Adeta satranç oynar gibi yaptığı hamlelerle siyasi hayatının en büyük risklerini göze alarak Amerika'da 19. yüzyılın en önemli yasa değişikliğine imza atan Lincoln her zaman olumsuzluğa dem vuranlara karşı filmde bir papağan hikâyesi anlatır:
"Duyduğuma göre bir zamanlar Jefferson City'de bir avukatın bir papağanı varmış her sabah onu çığlık çığlığa uyandırıyormuş: 'Bugün dünyanın sonu geliyor, kutsal kitap böyle buyuruyor... ' Günün birinde avukat kuşu vurmuş. Biraz sessizlik ve huzur bulmak için herhalde..."
Ben de dâhil olmak üzere yıllardır birçok yazar ve yorumcu "Böyle giderse Türk futbolu batacak", "Irmak dizginsiz akıyor", "Finansal fair play uygulansın", "Futbola da mali kural gerek, UEFA böyle buyuruyor" yazdık, söyledik.Tıpkı Lincoln'un hikâyesinde anlattığı papağan gibi, bıkmadan usanmadan..

Ama gelin görün ki, bugün kulüplerimizin yaşadığı bazı problemler olsa da dünyanın birçok yerinde özellikle de Amerika'da dev gibi şirketlerin iflasının yanında bizimkilerin durumu hiç de kötü değil..

Yani papağanın yaptığı gibi her zaman felaket tellallığı yapmaya da gerek yok. Görünen o ki ne dünyanın sonu geliyor ne de kulüplerimiz batıyor. Devlet desteği ile de olsa mutlaka bir çıkış yolu buluyorlar. Sonuçta ligimiz hala Avrupa'nın 6. büyük ligi değil mi?

Başkan Abraham Lincoln öykünün sonunu şöyle bitiriyor: ‘Bir bakıma kuşun kehaneti de gerçekleşmiş.Hiç olmazsa kendisi için.’

Diğer yazar ve yorumcu dostları bilmem ama benim bundan böyle avukatın vurduğu felaket tellalı papağanın akıbetine uğramaya hiç mi hiç niyetim yok!

Çözülemeyecek sorun yoktur
Tam 10 yıl önce ki yazım böyle bitiyordu.

Yalnız bugün gelinen noktada Türk futbolu için papağanın kehaneti gerçekleşmek üzere en yetkili isimlerden gelen açıklamalar da bunu gösteriyor.

Peki içinde bulunduğumuz durumdan çıkış yok mu?

Geçen hafta ki yazımı ‘çözülemeyecek sorun yoktur’ ve ‘ hata değil çare bulun’ diyerek bitirmiştim.

İşte TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi ve Milli Takımlardan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Hamit Altıntop’un kamuoyu ile paylaştıkları Futbol Akademileri Projesi’nin Türk futbolunun geleceğini kurtarmak için tek reçete olduğunu düşünüyorum.

‘Öze dönüş’ olarak adlandıracağımız Türkiye'nin Altyapı Akademileri Modeli'ni geliştirmek için TFF Süper Lig ve 1 Lig Kulüplerine bünyelerinde Akademi kurma mecburiyeti getirdi.

Bunların takibi ve sürdürülebilir olması için de bu alanda dünyanın en başarılı firması Belçika merkezli Double Pass ile işbirliği protokolü imzaladı.

Futbolda her zaman bahsettiğimiz alt yapı konusu belki de ilk kez kurumsal anlamda bir yapıya kavuşuyor.

Tabii bu süreç kolay değil, meşakkatli ve çetrefelli yollardan geçerek Türk futbolunun geleceğini kurtarabiliriz.

Çekirdekten gelecek kuşakları yetiştirmek

Bir düşünürün dediği gibi; “Tohumlar yola düşerse, kuşlar onları yer. Tohumlar taşlara düşerse, büyümezler. Tohumlar iyi bir toprağa düşerse, ürün verirler. Tohumlar sadece iyi topraklarda verimlidir.”

Akademiler’in kurulmasıyla Türk gençliği de yola, taşlara değil de iyi topraklara düşecek ve kaliteli futbolcular buradan çıkacak.

04 Nisan 2023, Salı 12:21
YAZININ DEVAMI