Arama

Popüler aramalar

‘’Final ve Fenerbahçe‘’

90 dakika kaldı... Sadece 90 dakika sonunda; Şampiyon, Şampiyonlar Ligi’ne gidecek ekip, UEFA Avrupa Ligi’ne katılacak takım belirlenecek. Meraklıları ellerinde kağıt-kalem, hesap-kitap yapıyor halâ! Herkes temkinli...

Galatasaraylılar, “Dereyi görmeden paçayı sıvama” halinde... Fenerbahçeliler, “Çıkmadık candan umut kesilmez!” Başakşehirliler ise “Umudun olduğu yerde; mucizeler çiçek açar” diyor şimdilerde.

Matematiksel olarak elbette hepsinin şansı var. Galatasaray 3 puanlık farkla büyük bir avantaj halinde, fakat pazar gecesi ligi 3. sırada bile bitirebilir. Şu an 3. sırada olan Başakşehir, Fenerbahçe kazansa bile Galatasaray’ın kaybıyla şampiyon olabilir. Şampiyonluk totemleri yapan Fenerbahçeliler ise Şampiyonlar Ligi şansını bile kaybedebilir. Anlayacağınız hesap kitapla çözülecek bir denklem değil bu... Üçü de oynayacak ve bizler de göreceğiz sonucu....

Fakat geçmişe şöyle bir bakarsak; en azından bir öngörü sahibi olabiliriz. Nasıl mı? Anlatalım...

★ Fenerbahçe futbol takımı, Türkiye Kupası’nda tam 17 kez finale yükseldi. Sadece 6 kez kupayı kazandı. Yani; 11 kez finalden başı önde ayrıldı. Bu finallerin 5’inde rakip Galatasaray’dı ve 5’inde de Galatasaray şampiyon oldu.

Fenerbahçe futbol takımı, Süper Lig’de son 10 yılda 3 kez son haftaya ‘şampiyon’ havasıyla girdi. Ve 3 kez son hafta şampiyonluğu kaybetti. İkisinde Galatasaray şampiyon oldu.

Fenerbahçe kadın basketbol takımı, tam 7 kez ‘Final Four’a (dörtlü final) hak kazandı. 4 kez ilk maçı kaybedip 3-4.’lük maçına kaldı. 3 kez finale çıktı ve 3’ünü de kaybetti. Bu finallerden birinde rakip Galatasaray’dı ve Galatasaray Avrupa Şampiyonu oldu.

Fenerbahçe erkek basketbol takımı, 3 kez Final Four’a kaldı. 2’sinde finale yükseldi ve 1’ini kazandı. (Obradoviç farkı!)

★ Yani, Fenerbahçe finallerin takımı değil... Her kulvarda sonuna kadar geliyor, fakat o son vuruşu ve elbette en önemli olanı yapamıyor.

★ Bir de Galatasaray’ın karnesine bakın... Kopenhag’daki Arsenal, UEFA Kupası Finali’ni hatırlayın... Monaco’daki Real Madrid, Süper Kupa Finali’ni hatırlayın... Kadıköy’deki Fenerbahçe ile Süper Final’in son maçını hatırlayın... Vesaire, vesaire...

★ Şimdi kendinize bir de şu soruyu sorun: Galatasaray’ın kaybettiği kaç final hatırlıyorsunuz?

16 Mayıs 2018, Çarşamba 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Anneler Günü yaklaşırken‘’

Koskoca ormanda, kaybolmuş küçücük bir köpek... Vahşi yaşamdan habersiz, tehlike nedir bilmiyor; çiçek kokluyor, kelebek kovalıyor. Bu güzelliklerin arasından, bir leopar çıkıp geliyor. Leoparın derdi belli; aç ve doymak istiyor. Köpeğin sorunu net; başı dertte. Bakıyor etrafına küçük köpek, yerler kemik dolu...

Bu arada leopar sessiz adımlarla, ‘avı’nın dibine kadar gelmiş. Leopar son vuruşu yapmak üzereyken, köpek harekete geçiyor; kemiklerden birini ağzına alıp kemirmeye başlıyor ve konuşuyor;

- “Leopar eti harikaymış.Acaba bu civarda bir tane daha var mı?” Güç anlamında rakibinin kat kat üzerinde olan leopar duraksıyor ve içgüdüsel bir hareketle ağaca tırmanıp dalların arasına saklanıyor ve içinden şunlar geçiyor: “Tam zamanında hayatımı kurtardım!” O an, ağaçta bulunan maymun, leopar ile gözgöze geliyor. Bakıyor ki, leopar gözünü karartmış, hemen küçük köpeğin hilesini anlatıyor. Maymun kendini kurtarmış, köpeği ateşe atmıştır. Öfkelenen leopar, yanına maymunu da alarak köpeğin üzerine gidiyor. Göz ucuyla bu hareketliliği izleyen köpek, leopar ile maymun yanına geldiğinde yüksek sesle bağırıyor:

- “Aptal maymun neredesin? Bir leopar daha getir diye gönderdim, halâ ortalarda yoksun!”



Hep derler ya, orman kanunudur; Zayıf, yem olur! Bu hikayeye bakılırsa, çok da doğru değil bu kanun... Leopar güçlüdür, ama düşünmeden hareket eder, aç ise karnını doyurmaktır tek derdi. Maymun uyanık ve sahtekârdır! Kendini kurtarmak için satar diğerini. Köpek zekidir. Oyun oynarken bile hesap-kitap yapar.



İnsanı, diğer canlılardan farklı kılan en büyük özellik, ‘aklı’dır. Düşünürüz, öğreniriz, biliriz, irademiz vardır. Buna karşın zaaflarımız da vardır. İç güdüsel hareket ederiz. Kendi çıkarlarımız için karşıdakini incitmekten çekinmeyiz. Hırslarımız vardır, yenik düşeriz.



Kadıköy’de annesine küfredildiğinde 50 bin kişinin üzerine yürüyebilen Tolga kahramandır bence... Fakat ya İnönü’de, 40 bin kişi küfrederken bir başkasının annesine, tek bir itirazda bulunmayan Tolga Zengin?



Bizler insanız ve kendi kurallarımız var... Ya da olmalı... Bakın, son sözlerimin bir takımla, bir statla, bir camiayla, bir toplulukla alâkası yok. Kimin annesi olduğu hiç de önemli değil, bir anneye küfreden her kim ise ‘orman kuralları’ ile yönetilmeli...

09 Mayıs 2018, Çarşamba 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kaybedenler kulübü‘’

Hikâye bu ya... Dursun, namaz saati dışında camiye gidip dua etmek istemiş. Camiye girdiğinde bir de ne görsün; caminin imamı Temel, bir kadınla ‘al takke ver külah’ halinde... Öfkeyle yüzlerine tükürüp bağırmış Dursun; “Tuuuuu, Allah belanizu versun!” Temel heyecanın doruğunda... Bir yandan işini sürdürürken, diğer taraftan Dursun’a yanıt vermiş: “Ulan ahlâksuz... Elumda iş olmasaydu, gösterirdum sana camiye tükürmenun ne olduğinu!”



Etrafınızdaki insanları şöyle bir inceleyin. Fakat o bildiğiniz adama ‘bildiğiniz adam’ ya da ‘bildiğiniz kadına’ ‘bildiğiniz kadın’ olarak bakmayın. İlk kez görüyor, ilk kez tanışıyor, ilk kez bir araya geliyormuşsunuz gibi düşünün. Bunu yapabilirseniz eğer...

Ne büyük hayal kırıklıklarınız olacak kim bilir? Çünkü sevgi örter her şeyi...

O insanların hatalarını göremezsiniz. Arkadaşlık, dostluk; hesapsızkitapsız, karşılıksız sevmektir. Bu nedenle dostlarınızın kötü yanlarını görmek istemez beyniniz; tıpkı dostunuz olmayanların iyi yanlarını görmek istemediği gibi...



Son günlerde, son aylarda, son yıllarda... Futbolumuzu esir alan ‘öfke, şiddet, nefret iklimi’nin nedeni de budur bence...

Belki çok öncelerde de vardı bu durum, fakat 3 Temmuz 2011 bir milattır. Çünkü o tarih, insanları ‘bizimkiler’ ve ‘düşmanlar’ diye tam ortadan ikiye bölüvermiştir. ‘Bizden’ olmayan herkesi ‘düşmanlaştıran’ bir süreçtir bu...

Fenerbahçeliler’in Şenol Güneş’e, Beşiktaşlılar’ın Aykut Kocaman’a duyduğu ‘bitmeyen öfke’nin temelinde; hepimizi sarıp sarmalayan o ‘nefret iklimi’nin payı büyüktür. Tam tersi de düşünülebilir aslında... Yani Şenol Güneş’in Fenerbahçe’ye, Aykut Kocaman’ın Beşiktaş’a duyduğu o ‘bitmeyen öfke’...



Fenerbahçe ile Beşiktaş; yönetimleriyle, teknik kadrolarıyla, taraftarlarıyla ve bazı futbolcularıyla, bu sürecin başaktörü olmayı tercih ettiler..

Ve kaybettiler! Onlar kayıtsız şartsız her an, birbirleriyle mücadele ederken; daha dün öfkelerinin odak noktasında olan Galatasaray ile Başakşehir aldı başını gitti işte! Beşiktaşlılar’ın Kocaman, Fenerbahçeliler’in Güneş kadar sevmedikleri herkesin malumu olan Fatih Terim, 21. şampiyonluk için günleri sayıyor artık...

Temel’in ahlâkını örnek alıyor maalesef çoğunluk...

Ve Dursun’un tükürüğünü lanetliyor!

Çok yazık...

02 Mayıs 2018, Çarşamba 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Güle güle‘’

Neredeyse çeyrek asır oldu onu tanıdığım... Gördüğüm, bildiğim en güzel Beşiktaşlı’ydı. Hayatının yarısından çoğu Fulya’da geçti. Hiç tanımadığı çocuklara, oğlu Hakkı kadar iyi davrandı. Kim bilir kaç hayata dokundu, ‘mutlu son’ ile biten kaç hikayede onun önsözü vardı. Ne zaman baksanız, gülerdi.

Laf aramızda, güldüre güldüre küfrederdi. Etrafındaki herkes ona ‘abi’ derdi. Hani öylesine, yaşına hürmeten, hikayeden falan değil... Kan bağımız yoktu ama o hepimizin ‘abisiydi’. Günlerdir bekledik, bir iyi haber gelsin istedik...

Olmadı... Olmayacağını da biliyorduk aslında, ama, yakıştıramıyorduk çekip gitmesini işte. Gitti bugün.. Belki de hayatının en uzun yolculuğu için gitti..

İsmet Tongo, Mehmet Tan, Temel Özalak, Ömer Morovaoğlu, Önder Dertli ve bir sürü dost karşılayacak seni...

Hepsine selam söyle...

Hakkım varsa eğer helal olsun abi...

Senin illa ki var ve helal eyle...

Güle güle...

26 Nisan 2018, Perşembe 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Aile içi bir mesele!‘’

Ailenizi düşünün lütfen; babanızı, annenizi, ağabeyinizi veya kız kardeşinizi... Başkanlar gibi babanız, teknik direktörler gibi ağabeyleriniz, futbolcular gibi kardeşleriniz olduğunu... Belki gücünüz olur, paranız olur ama... Huzurunuz olmaz! Böyle bir ailede kim yaşamak ister!

Neresinden tutsan, elinde kalıyor. Başkanlar bir alem... Hangi kulüp olduğu aslında hiç de önemli değil. Çünkü hepsi, temsil ettikleri kulübü kayıtsız-şartsız haklı görüyor. En haksız olduğu konumda bile, karşı tarafı suçluyor. “Ben büyüğüm” diyor, “Bizler büyüğüz” diyemiyor. “Ben haklıyım” diyor, geri kalan kim varsa üzerine basarak söylüyor bunu.. Ve onlar, bu ülkede en az ‘Başbakan’ kadar değerli görülüyor. Hatta daha da fazla. Çünkü Başbakan mevkii gereği herkes tarafından saygı görse bile, diğer siyasi görüş mensupları tarafından sevilmeyebiliyor. İş kulüplere geldiğinde, taraftarlık duygusu, siyasi figürlerin dahi önüne geçiyor. Sağcısı için de solcusu için de bağlı olduğu renklerin en büyüğüdür Başkan. Karşılıksız sevilir, saygı duyulur. İşte bu değer, çoğu tarafından ‘kontrolsüz güç’ olarak kullanılıyor ve elbette yanlış yapılıyor.

★ Teknik direktörlerimiz de aynı. “Yanlış yaptım” diyen yok... En bariz hatalarında bile olayı bir başka boyuta taşımakta ustalar. Sonrasında birkaç süslü söz ve en nihayetinde mağdur edilen adam oluyorlar.

★ Futbolcular için durum biraz farklı. Onlar daha temkinli davranmak zorundalar. Çünkü bugün ‘kötü’ dediği kulüp, yarın ‘ekmek teknesi’ olabiliyor. Hoş! Şampiyonluk primi alıp, bir sonraki sene ayrıldığı takım için ‘şike yapmışlar’ diyebilenler de var içinde! Fakat geneli, zekidir!

★ Gerçek taraftarlar (üstüne basarak söylüyorum gerçek taraftarlar) aslında en masumları. Çünkü karşılıksız severler. Çıkar beklentileri olmadığı gibi, bir de üzerine para öderler. Sadece bağırmak değil yaptıkları; Kombine, forma ya da kulüp lisanslı ürünleri alarak maddi açıdan da destek olurlar kulüplerine...

★ Kulüpler; bir ailedir aslında... Başkanı, teknik direktörü, futbolcusu ve taraftarıyla...

★ Şimdi soruya ya da soruna gelelim. Ailenizi düşünün lütfen; babanızı, annenizi, ağabeyinizi veya kız kardeşinizi... Başkanlar gibi babanız, teknik direktörler gibi ağabeyleriniz, futbolcular gibi kardeşleriniz olduğunu... Belki gücünüz olur, paranız olur ama... Huzurunuz olmaz!

★ Böyle bir ailede kim yaşamak ister!

25 Nisan 2018, Çarşamba 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ceviz Kurdu‘’

(Her yarışma programından bir kahraman yaratıyoruz. Her şarkı söyleyene ‘sanatçı’ diyoruz. Herhangi bir dizide figüranlık yapan kadın, Türkan Şoray oluyor ertesi gün... Merminin girmediği, Azrail’in öldüremediği oyuncu var! Bir gol atan çocuk ‘Yeni Maradona’; bir basket atan çocuk ‘Magic Johnson’ oluveriyor. Büfesi olan adama, “Ne iş yapıyorsun” desen; “İş adamıyım” cevabını veriyor. İki karısını öldürüp hapis yatmış adam, yeni kurbanını canlı yayında, televizyonda arıyor. Sene 2016, ama bütün dizilerde aşiretler var, töre kanunları işliyor halâ... Yarımız açlık sınırında yaşıyoruz; fakat dizilerimizdeki ailelerin hepsi havuzlu villalarda... Mafyaların ‘iyi adamlar’ olduğunu kafamıza sokmaya çalışan diziler var. Tecavüz edenlerin, tecavüz ettiği kadına aşkı; ağlatıyor çoğumuzu... İliklerimize kadar arabesk bir toplum olmuşuz çoktan...

Arda Turan hakkındaki fikrim, Türkiye gerçekleriyle örtüşüyor. O, bu arabesk kültürde büyüyen çocuklardan...

Hak ettiklerinden çok fazlasını verdi bu kültür ona... Hem de durup dururken, birden bire...

Gökyüzündeki yıldızlarla eş değer tutuldu bir gün... Işık saçmak, etrafını aydınlatmak yerine gökyüzünün hakimi gibi davranmaya başladı.

‘Lider’ yaptılar futbolumuzda... Sahaları esir almaya, racon kesmeye kalktı. Antrenman için harcadığı saatten çok, reklamlarda oynattılar. Maradona oldu, Messi oldu, Pele oldu; fakat kendisi olmaktan vazgeçti. Ansızın zirveye çıkarttılar. Ve şimdi, aynı hızla yerin dibine sokmaya çalışıyorlar. Yazık...)

30 Haziran 2016 tarihli ‘Arda Turan’ başlıklı yazımdan alıntıdır yukarıdakiler... Galatasaray- Başakşehir maçını izlerken aklıma geldi bu yazı.. Ve bir hikaye eşliğinde yeniden takdirlerinize sunmak istedim.

Ceviz kurdu... Bir tür tırtıldır... Girebileceği kadar bir delik açıp cevizin içine girer. Cevizin içi insan beynine benzer, başlar yemeye... Yedikçe şişmanlar... Karnı büyür... Yükünü tutup doyunca gitmek ister, ama girdiği delikten çıkamaz.

Daha da kötüsü... İçi yenilen ceviz de kurumuş, sertleşmiştir. Deliği genişletmek neredeyse olanaksızdır...

Ceviz kurdunun tek çaresi vardır: Zayıflamak! Aç kaldıkça zayıflar, eski cılız haline döner. Ve bir gün çıkar girdiği delikten dışarı.

Ortada bir adet kurumuş ceviz, bir tane de aç ve cılız kurtçuk kalmıştır!

18 Nisan 2018, Çarşamba 06:53
YAZININ DEVAMI

‘’Bir tek biz kaldık!‘’

Almanya... Bayern Münih, Nisan başında şampiyon oldu. Aslına bakarsanız, Mart sonu da şampiyondu! Çünkü en yakın takipçisi Schalke ile arasında dün itibariyle tam 20 puan fark var. Ezeli rakipleri Borussia Dortmund ise 21 puan geride...



Fransa... Paris Saint Germain artık günleri sayıyor mutlu sona ulaşmak için. Sezonları 38 hafta... Şu an, 32 haftayı geride bıraktılar. PSG’nin puanı 84. Peşindeki Monaco ise aslında peşinde bile değil! Tam 14 puan geride...



İspanya... Epey bi çekişme var bu ligde! Her ne kadar Real Madrid, Lider’in 15 puan gerisinde olsa bile! Şakası bir yana... Barcelona almış başını gidiyor. Kalan hafta sayısı 7. Messigiller, 79 puanla 1. sırada. Peşlerinde Atletico var; aradaki fark 9... Sonrasında Valencia geliyor, 14 puan geriden...



İngiltere... Bitime 6 hafta kala bırakın şampiyonu, ikinci bile belli! Manchester City 84 puanla Lider, Manchester United 71 puanla ikinci. Liverpool 67 puanla 3. sırada ama, 1 maçı fazla!



İtalya... Minik de olsa bir yarış var! Juventus 81 puanla Lider, Napoli 77 puanla ikinci... Zaten başkası da yok aralarında! Üçüncü 60 puanla Lazio. 21 puan geride...



Hırvatistan’da Dinamo Zagreb, Bulgaristan’da Ludogorets ile CSKA, Yunanistan’da AEK, İsviçre’de Young Boys, Sırbistan’da Crvena Zvezda. Vesaire, vesaire... Ne bir yarış var, ne heyecan kalmış. Liderler kopmuş gitmiş, diğerleri gazozuna oynuyor sanki!



İşte bu açıdan bakın biraz da bizim lige... Avrupa’da böylesi yok çünkü. Kalan hafta sayısı 6... Başakşehir 59 puanla lider. Haftaya lider giren ancak küme düşme hattındaki Gençlerbirliği’ne kaybeden Galatasaray 57 puanla ikinci sırada. 56 puanlı Beşiktaş üçüncü, 54 puanlı Fenerbahçe dördüncü... Üstelik önümüzdeki hafta Galatasaray-Başakşehir maçı var. 3 hafta sonra da Galatasaray-Beşiktaş derbisi. Üstü kadar altı da ateşli ligin... 17. sıradaki Osmanlı 28 puanda, 11. Akhisar’ın ise 34 puanı var. 2 maç yani...



Gerçek anlamda kıran kırana, muhteşem bir yarış izliyoruz bu sezon... Kimin mutlu sona ulaşacağı belki de son düdük çaldığında belli olacak. Belki de şampiyon, üçlüdörtlü averaj hesaplarıyla ortaya çıkacak. Değerini bilelim ligimizin. Emeği geçen herkese teşekkürler.

11 Nisan 2018, Çarşamba 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Arılar ve sinekler‘’

Bilimsel bir deneydir bu...



Arıları ve sinekleri bir şişeye koymuşlar. Şişenin kapalı olan tabanını ışığa doğru, açık olan ağız kısmını da karanlığa doğru yerleştirmişler. Arıların hepsi ışık olan tarafa gitmiş ve dolayısıyla şişeden çıkmayı başaramamışlar. Sinekler ise şişenin ağzına gelmiş ve dışarı çıkıp karanlıkta kaybolmuşlar.



Bu durumda arılar mı çok aptal, sinekler mi çok zeki peki?



Nerede, hangi çiçek ile besleneceğini bilen, yüzlerce kovan arasında kendi kovanını bulan, o kovanın yüzlerce peteği arasından kendininkine yumurtlamayı hep başarabilen arılar aptal olabilir mi?



Arılar ve sinekler sadece birer tercih yapmıştır oysa... Arılar ışığı, sinekler karanlığı tercih etmiştir.



Işığa doğru yürüyenlerin önünde her zaman engeller olacaktır. Onlar, engellere rağmen ışıktan vazgeçmeyenler, bu uğurda gerekirse her şeyden vazgeçebilenlerdir. Yürek, azim, sevgi, ilkeler ve dürüstlüktür alfabeleri... Sinekler karanlıkta kaybolup gidenlerdir. En zor günlerinizde telefonlarına bir türlü ulaşılamayan sahte dostlarınız gibi. Sadece kendi yaşamlarını önemserler. Sinsi, ilkesiz, yüreksiz, korkaktırlar.



Arıyı kovalamak isterseniz kaçıp gitmez, savaşır. İğnesini sapladığında öleceğini bilse bile... Sineği kovalarsan kaçar. Biraz sonra yılışık yılışık döner, yeniden kovulacağı yere..



Arılar yumurtalarını sadece kovanlarına bırakırlar. Sinekler ise her yere... Çöplüklere, tuvaletlere, bataklıklara...



Bizler için de böyledir aslında; hayat her an tercihler koyar önümüze... Kiminle arkadaş olacaksın, kiminle yuva kuracaksın, çocuğuna hangi ismi koyacaksın? Vesaire, vesaire...



Tercihlerin, yaşamını yönlendirir...



Sinek olup karanlığa mı? Arı olup aydınlığa mı?

* Hikaye alıntıdır.

04 Nisan 2018, Çarşamba 06:00
YAZININ DEVAMI