‘’Nasıl yönetilemez!‘’
2 değil, 12 haftadır kötü oynuyor Galatasaray; Bireysel performanslar ile kazanıyor, yıldızlar susunca duruyor. Fatih Terim, kariyerinin en formsuz günlerini geçiriyor. Yönetim, Galatasaray'ı değil Fenerbahçe'yi konuşuyor. Böyle devam ederse, sezon sonu takımın yer alacağı konum, büyük sonuçlara gebe...
İlk yarının son haftasından başlayalım... 24 Ocak; Yeni Malatya deplasmanı, dakika 88. Babel'in uzaktan vuruşunda kaleci topu sektiriyor, Galatasaray kazanıyor.
Ve ikinci yarı. 29 Ocak... Henüz 23 yaşında 3. kez Galatasaray'a gelen Onyekuru, ilk maçında Gaziantep'i iki golle mat ediyor. 2 Şubat... Başakşehir penaltı kaçırıyor. Sonrasında Onyekuru atıyor, Donk ikiliyor, Mohamed ilk maçında golle buluşuyor. 6 Şubat... Kadıköy'de tek isabetli şut atılıyor; Mohamed ikinci maçında da Galatasaray'a kazandırıyor. 14 Şubat... Dakika 89, skor 1-1. Kazanılan penaltıda Mohamed, üçüncü maçında 9. puanı getiriyor, Galatasaray Lider oluyor. 20 Şubat... Alanya'da ev sahibi yüzde 72 ile topa sahip oluyor, pozisyonları değerlendiremiyor. Oyunda kaldığı süre içinde topla sadece yüzde 28 oynayan Galatasaray, Emre Kılınç'ın golüyle kazanıyor. 27 Şubat... Mohamed iki tane atıyor, Galatasaray kazanıyor. Ancak Erzurumspor sayısız pozisyona giriyor, atamıyor. 3 Mart... Ankaragücü iki farklı öne geçiyor, 92'de Kerem teselli golünü atıyor. 7 Mart... Sivas ile 2-2 berabere kalınıyor. Bu kez sürpriz bir golcü iş başında; Falcao aylar sonra onbire dönüyor ve yıldızlaşıyor. 13 Mart... El Tigre ve Onyekuru (2) atıyor; Galatasaray, Kayseri'yi rahat geçiyor. 19 Mart... İstanbul'da Rize'ye 4-3 kaybediyor Galatasaray. Kalesinde Muslera, tandeminde Marcao-Luyindama, sağ bekinde Yedlin varken hem de. 3 Nisan... Hatay deplasmanı kâbus gibi geçiyor. Galatasaray 3-0 mağlup oluyor, ligin gol kralı Boupendza oynamazken üstelik...
Son 12 haftalık periyotta, Galatasaray'ın güle oynaya kazandığı, Galatasaray taraftarının tırnaklarını yemeden izlediği, Galatasaray futbol takımının rakibini sürklase ederek galip geldiği kaç maç var?
Ya bir ya da iki...
Üçüncülükten ikinciliğe, ikincilikten liderliğe giden periyot; Onyekuru, Mohamed, Falcao gibi oyuncuların saman alevi gibi parladığı dönemlerde kazanılan maçlar ile geldi. Liderlikten ikinciliğe, ikincilikten üçüncülüğe giden yol da, yıldızların parlamadığı dönemlerde kaybedilen maçlar ile geçildi.
2 değil, 12 haftadır kötü oynuyor Galatasaray... Bireysel performanslar ile kazanıyor, yıldızlar susunca duruyor. Takım oyunundan eser yok. Fatih Terim, teknik adamlık kariyerinin en formsuz günlerini geçiriyor. Hatay'da 1. ile 46. dakikada, kadronun yüzde 50'sinin değişmesi sadece bir örnek! Mustafa Cengiz ve arkadaşları, yönetmiyor, idare ediyor. Yarış devam ederken Belhanda'nın kadro dışı bırakılması; Takımda birçok futbolcunun sözleşmesi biterken sadece Muslera ile kontrat imzalanması; Terim 'adalet terazisi' ile kamuoyunu sallarken kulaklarının üzerlerine yatmaları, gündemlerinde sadece ve hep Fenerbahçe olması...
Galatasaray'ın bütün kademeleri; 'bir yarış nasıl yönetilemez'in dersini verdiler bu sene.. Ve böyle devam ederse, yarış bittiğinde bulunacakları konum, büyük sonuçlara gebe...
‘’Futbol nedir?‘’
Mustafa Cengiz için 'Savaş'tır; Erol Bulut için 'Cehennem'... Fatih Terim için 'ıstırap'; Çağdaş Atan için 'sanat'tır. Sergen Yalçın için tek bir tanım yetmez kanımca: 'Güç'lü bir takım, 'Savaş'çı bir ruh, sahada 'sanat' icra ediyorlar, rakiplerine 'ıstırap' dolu dakikalarla 'cehennem'i yaşatıyorlar!
Değişik dönemlerde yaşamış, farklı alanlarda yaptıkları, başardıklarıyla adını tarihe yazdırmış önemli isimler, 'hayat' kelimesinin kendisi için ne ifade ettiğini şöyle yorumlamışlar...
'Suç ve Ceza', 'Karamazov Kardeşler' gibi eserleriyle tanınan ünlü Rus yazar Dostoyevski; "Cehennem..." demiş.
Sarhoş bir baba, hasta bir anne... Çocuk yaşta annesini, ergenliğinde babasını kaybeden Dostoyevski için, hayat doğal olarak 'cehennem'den farksızdı.
" Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değer değildir" sözüyle akıllara kazınan Yunan filozof Sokrates, "Hayat, ıstıraptır" diyor. Bu söze bakılırsa, hayat felsefesi zaten bu tanım üzerine kurulu!
Nietzsche'ye göre "Hayat=Güç"... "Bizi öldürmeyen, güçlendirir", "Yaşamak, acı çekmektir. Hayatta kalmak ise, bu acıda bir anlam bulmaktır" sözlerinin sahibi olan bir filozoftan da başka bir tanım beklenmezdi.
Ressam, heykeltraş, şair, oyun yazarı Picasso, "Sanat" diyor 'hayat'ın karşılığı olarak... Ne diyecek ki!
Ve Gandhi'ye göre 'hayat'ın karşılığı 'Savaş...' Yaşamını Hindistan'ın bağımsızlığına adamış, Hindistan'da 'Ulusun Babası' olarak bilinen Gandi...
Soru aynı ve hepsinin yanıtı farklı...
"Hayat görüşü" denilen şey, tam da bu belki de!
Bu örnekten hareketle biz de şunu soralım: "Futbolu tek kelimeyle özetlersek!"
Şu an yaşadıklarını gözönüne alırsak...
Mustafa Cengiz için 'Savaş'tır mutlaka... Her cümlesinde 'çatışma' var, 'savaş' var!
Erol Bulut için ' Cehennem'dir. Ne umutlarla geldi, ne imkânlar buldu ve nerede şimdi?
Fatih Terim için 'ıstırap'tır. Çünkü kariyeri şampiyonluklarla dolu olan Terim de bu sezon bu takımla ve bu organizasyonla mutlu sona ulaşamayacağının farkındadır.
Çağdaş Atan için 'sanat'tır... Takımı yenilse de yense de ince işler yapıyor. Puan cetvelinde olmasa bile tüm istatistiklerde ligin en iyisi Alanyaspor...
Sergen Yalçın için tek bir tanım yetmez kanımca...
'Güç'lü bir takım yarattı.
'Savaş'çı ruhları var.
Saha içinde 'sanat' icra ediyor kalecisinden forvetine kadar.
Maç içinde 'ıstırap' dolu anlar yaşatıyorlar rakiplerine..
Ve 'cehennem'i yaşatıyorlar 90 dakika içerisinde...
Zeki bir adamdı, zeki bir futbolcuydu, zeki bir teknik adam oldu. Bana göre tek kusuru; kulübede çok konuşuyor, çok isyan ediyor olması.. Ve bir gün, bu davranışları yüzünden tüm sempatisini kaybetme ihtimalinin varlığı.
Ancak atalarımızın da dediği gibi: "Kadı kızında bile kusur olur!"
‘’Artık çok geç‘’
"Size bir kadro yazayım: Altay - Gökhan Gönül, Tisserand, Szalai, Caner - Gustavo, Ozan - Pelkas, Mesut Özil, Osayi - Samatta...
Size bir kadro daha yazayım: Harun - Sangare, Serdar Aziz, Lemos, Novak - Valencia, Ferdi, Sosa, Thiam - İrfan Can - Cisse...
Kaleci Oytun, stoper Sadık, orta saha Mert Hakan, kanat Sinan Gümüş her iki kadroda da yoklar. Roma'dan alınan Perotti sakatlığı nedeniyle yok. Ömer Faruk Beyaz kadro dışı. Kadroda yer bulamaz diye Türkiye Milli Takımı oyuncusu Deniz Türüç, Başakşehir'e kiralandı sezon başı. Orta saha Miha Zajc ile stoper Zanka kiralık yollandı. Devre arasında da forvet Kemal Ademi, Karagümrük'e gönderildi. Tolga Ciğerci, Dirar, Allahyar vesaire dersek, bu liste daha çok uzar.
Kurduğum kadrolar üzerinde hem sistem hem oyuncu değişimi yapabilirsiniz. Her şartta iki ayrı onbir kurabiliyorsunuz. Üstelik halen elinizde direkt sahaya sürebileceğiniz 5 oyuncunuz kalıyor. Bu kadronun içine düştüğü durumu, Mehmet Demirkol iki cümleyle özetlemişti: Erol Bulut'un bu oyunla, bu kadar puan toplaması büyük başarı... Bu kadrodan, bu oyunu çıkarabilmesi ise büyük başarısızlık...
Fenerbahçe halen şampiyonluk yarışının içinde; Bu doğru... Fakat bir şeylerin yolunda gitmediği de net; Bu da doğru...
25. hafta sonunda 16 maçını kazanmış, 6'sını kaybetmiş bu takım. Derbi kayıpları normal karşılanabilir diyelim! Ancak Kadıköy'de Konya, Malatya ve Göztepe yenilgileri nasıl izah edilir? 0-2, 0-3, 0-1; Gol bile atamadan üstelik... 9 kişi kalan Hatay ile Kadıköy'de berabere kalmak... Aynı Hatay'ı deplasmanda yenerken, 70 dakika ceza alanından çıkamamak nedir?
Bu kadro hangi takımda olsa, taraftarları için büyük umut vaat eder; Fakat bu kadroyla sonuç alınamazsa da yıkımı büyük olur...
Fenerbahçe Yönetimi bu gerçekten hareketle gerekeni yapmalı. Yara kangrene dönüşmeden, çok geç olmadan..."
24 Şubat 2021 tarihinde, 'Geç olmadan' başlığıyla yazmıştık bu satırları.
O günden bu yana dışarıda Trabzonspor ve Konyaspor galibiyetleri alındı. İçeride Antalya ile berabere kalındı, lig sonuncusu Gençlerbirliği'ne kaybedildi.
O gün Fenerbahçe; bir maçı eksik Beşiktaş ile aynı puanda (51), Lider Galatasaray'dan üç puan geride üçüncü sıradaydı. Bitime 15 hafta vardı.
Bu gün; bir maçı eksik olan Lider Beşiktaş'tan 5, ikinci Galatasaray'dan 3 puan geride Fenerbahçe... Üstelik ligin boyu kısaldı; bitime 11 hafta kaldı ve aradaki fark açıldı.
Ligde 29 hafta geride kaldı. Arada oynanan kupa maçları da cabası.. Ve halen Fenerbahçe'nin ne bir oyun sistemi var ne de onbiri...
Bir maç yüzde 74 topa sahip olup kaybediyor, bir maç yüzde 24 topla oynayıp kazanıyor.
Gönül mü Sangare mi, Caner mi Novak mı, Thiam mı Samatta mı, Valencia mı Samuel mi, Serdar mı Tisserand mı, Sosa mı İrfan mı? Her maç 'papatya falı!'
Trabzon'da Trabzonspor'u yeniyorsun; Kadıköy'de Gençlerbirliği'ne kaybediyorsun.
İstikrarsızlık, istikrar oldu Fenerbahçe'de...
Geç kalındı... Yazık oldu...
‘’Yuh kere yuh!‘’
Tarih; 8 Aralık 2020... Yer; Paris, Fransa...Organizasyon; UEFA Şampiyonlar Ligi...Temsilcimiz Başakşehir, Fransız ekibi Paris Saint Germain karşısında...Müsabakada, 4. Hakem Sebastian Constantin Coltescu, Başakşehir Antrenörü Pierre Webo'ya 'ırkçı' ifadeler kullanıyor ve Başakşehir, maça devam etmeyerek soyunma odasına gidiyor. Maç, bir sonraki güne erteleniyor. Kulüplerin yanı sıra Türkiye ve Fransa Futbol Federasyonları da devreye giriyor. Başakşehir'in resti sonrasında, maç bir gün sonra, tamamı değiştirilmiş hakemlerin yönetimiyle sona eriyor.
UEFA'nın ve hatta Dünya'nın en büyük, en prestijli futbol organizasyonunda yaşanıyor bu iğrenç olaylar. Sloganları, bir anlamda varoluş felsefesi 'No Rasicm' (Irkçılığa Hayır), 'Respect' (Saygı) olan UEFA; önceki gün akşamsaatlerinde Sebastian Constantin Coltescu ile ilgili alınan kararları açıkladı. Ne yaşandığı, nelerin söylendiği apaçık ortadayken, UEFA'nın soruşturması tam90 gün sürdü. İşte bu soruşturmanın ardından verilen cezalar ise şöyle:
■ Sebastian Constantin Coltescu, 30 Haziran 2021 tarihine (sezon sonuna) kadar hakemlikten men edilmiştir.
■ Sebastian Constantin Coltescu, bir eğitim programına katılacaktır.
■ Pierre Webo'ya, sportmenliğe aykırı hareketi gerekçesiyle 1 maç ceza verilmiştir.
Yuh kere yuh! Irkçılık, bir insanlık suçudur...Ve hatta Dünya'nın en büyük suçudur...Bu suçu işleyen adam, sezon sonuna kadar cezalı olacak. Hikayeden birkaç derse sokulacak ve önümüzdeki sezondan itibaren yeniden futbol sahalarında olmaya devam edecek, öyle mi? Bu bir ceza değil, ödüldür.. Ve UEFA Yönetimi (Disiplin Komitesi) aldığı bu kararla; kendi felsefesine ihanet etmiştir.
Halen UEFA YönetimKurulu Üyesi olan Sayın Servet Yardımcı'dan ricamdır; Aşağıdaki hikayeyi lütfen mesleği avukatlık olan Sayın Başkan Aleksander Ceferin'e tercüme etsin.
Yıllar öncesinde bir köy ağasıdır Abdullah Cizrelioğlu...Mevsimin ilk karı yağdığında köy meydanına çıkar ve karın üzerine çişiyle önce adını sonra soyadını yazarak imzasını atarmış. Gelenek haline gelmiş bu törenin; ağanın gücünü, kudretini gösterdiğine inanılırmış. Yine kış gelmiş, kar yağmış ve Abdullah ağa çıkmış köy meydanına. Yardımcısına sormuş; "Hassoo... Halkımız camlarda midir?" Hasso cevaplar: "Halkımız bakir, kediler köpekler bile seni izler ağam!" Fakat yaşı gereği prostat olmuştur ağa... Abdullah'ı yazar, soyadı kalır geriye. Utana sıkıla döner yaverine; "Hasso, hele yanıma gel de imzayı sen tamamla!" Hasso yaklaşır ağasına: "Ağam, kırk yıldır kafama vurdin, salak dedin. Sırtıma vurdin, aptal dedin. Ha bu kulun okumayi yazmayi sökemedi ki! Tut da yazının devamını sen yaz!"
Bu karar, Avrupa'da futbolun ağası olan UEFA'nın prostat olduğunun kanıtıdır. Coltescu gibi ırkçılarla yola devam edeceklerse de Abdullah ağa gibi tutacakları gün yakındır
‘’Garip ama gerçek!‘’
"Adalet istiyoruz. Artık yeter" dedi Abdurrahim Albayrak... Yönetimdeki 8. sezonu, geride kalan 7 sezonun 6'sında şampiyonluk yaşamış, bu sezon da Galatasaray Lider! "Tuzağa düşürüldük" dedi Fatih Terim... Galatasaray'ın başında ligin sonunu gördüğü 10 sezonda 8 kez şampiyon olmuş. Bu 11. sezonu ve Galatasaray Lider!
"Mohamed'i böyle mi durdurmak istiyorsunuz! Bugün planlarını bozamadık. Olmuyor! Adalet istiyoruz, adalet. Yeter artık, buramıza geldi. Niye biz çocuğumuzu çoluğumuzu bırakıp buralara geliyoruz? Yeter... Ömür boyu men etsinler, ben de bu mesleği bırakayım artık. Nedir bize kastınız?" dedi Galatasaray İkinci Başkanı Abdurrahim Albayrak, Ankaragücü maçı sonrasında. İsterseniz Sayın Albayrak'ın yöneticilik yaptığı sezonlara ve o sezonlarda Galatasaray'ın ligdeki konumuna bakalım:
2001-2002 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2011-2012 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2012-2013 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2014-2015 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2017-2018 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2018-2019 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2019-2020 sezonu: Galatasaray 6. sırada.
2020-2021 sezonu: Galatasaray Lider.
"Bugün tuzağa düşürüldük diye düşünüyorum. 57. dakikada bizi 10 kişi bırakamazsın. VAR neredesin? Cüneyt Çakır VAR'a gelmez, VAR'daki çağıramaz. Zaten benim TFF ve kurullarıyla alâkalı duygularımı biliyorsunuz. Gücümüz, inancımız, yüreğimiz herkese, her şeye yeter. Bize futbolu öğretmeye kalkmasınlar" dedi Fatih Terim, Ankaragücü maçı sonrasında. İsterseniz Sayın Terim'in hocalık yaptığı sezonlara ve o sezonlarda Galatasaray'ın ligdeki konumuna bakalım:
1996-1997 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
1997-1998 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
1998-1999 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
1999-2000 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2002-2003 sezonu: Galatasaray 2. sırada.
2003-2004 sezonu: Galatasaray 6. sırada (Fatih hoca, 26. haftada ayrıldı.)
2011-2012 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2012-2013 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2013-2014 sezonu: Galatasaray 4. sırada (Fatih hoca, 5. haftada ayrıldı.)
2017-2018 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2018-2019 sezonu: Şampiyon Galatasaray.
2019-2020 sezonu: Galatasaray 6. sırada.
2020-2021 sezonu: Lig devam ediyor ve Lider Galatasaray.
Abdurrahim Albayrak'ın Galatasaray Yönetimi'ndeki 8. sezonu; 6 sezonda Galatasaray şampiyon olmuş, bu sezon da Galatasaray Lider...
Fatih Terim'in Galatasaray Teknik Direktörlüğü'ndeki 13. sezonu... 10 kez sezonu Galatasaray'ın başında tamamlamış, 8 kez şampiyon olmuş. Bu sezon henüz bitmedi ve Terim'in yönettiği Galatasaray Lider durumda.
TFF düşman; MHK düşman ve adalet yok...
Ama Galatasaray Şampiyon...
Bu işte bir gariplik var!
‘’Umutsuz Vaka!‘’
“Rakip takımların ne oynadığına bakmamız gerekirken meteoroloji takip ediyoruz. Ben olsam, iyi olmayan zeminde maç oynatmam. 21. yüzyılda halâ sahayı konuşuyorsak ortada bir yanlışlık var zaten.” Fatih Terim’in bu yakınışları, umarım Türkiye Futbol Federasyonu’nu harekete geçirir. Umut ediyorum sadece... “Umudun var mı” derseniz...
Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe haftayı galibiyetle kapattı. Galatasaray’ın 57, BAY haftasını geride bırakan Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin 54’er puanı var. Onların peşinde de 48 puanla Trabzonspor...
Elbette daha çok hafta var ve köprünün altından daha çok su akacak; ancak şu anki tabloya bakılırsa, bu sezonun şampiyonu İstanbullular’dan biri olacak.
Her sezon bir takım şampiyon oluyor ve her sezon birkaç takımı alt liglere uğurluyoruz zaten... Futbolun, ligimizin doğal akışı bu...
Tam da bu nedenle başka şeyler de konuşmak gerekiyor bazen...
27. haftada aklınızda ne kaldı mesela?
Fenerbahçe’nin deplasmanda Trabzonspor’u devirmesi, yarışta kalması ve Erol Bulut’un derin bir nefes alması mı?
Trabzonspor camiasının hakem isyanı mı?
Beşiktaş’ın bir dakikada iki gol atabilecek kadar coşkulu oyunu mu?
Devre arasında transfer edilen Mostafa Mohamed’in çıktığı her maçta gol atıyor olması mı?
90 dakikada tek bir isabetli şutun atılmadığı Antalya-Başakşehir maçı mı?
Hatayspor’un, gelecek sezon muhtemelen kadrosunda olmayacak Boupendza’nın yokluğunu test ettiği ve geçer not aldığı Ankaragücü sınavı mı?
Daha bir sürü not verebilirim aslında ve eminim ki sizlerin de aklında daha onlarca anektod var.
Benim aklımda Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’in maç öncesi söylediği şu sözler kaldı:
“ Futbolun temel öğelerinden bir tanesi zemindir. Onun güzel olması gerekir. Ama zeminimiz çok iyi değil. Türkiye'de birçok saha böyle... Buna bir çözüm bulmak lazım. Rakip takımların ne oynadığına bakmamız gerekirken biz meteoroloji takip ediyoruz. Yayıncı kuruluşun yerinde olsam, iyi olmayan zeminde maç oynatmam. 21. yüzyılda halâ sahayı konuşuyorsak ortada bir yanlışlık var zaten.”
Yayıncı kuruluş kısmı haricinde her kelimesine noktası virgülüne kadar katıldığım bir açıklamadır bu... İçinde bulunduğu durumu özetlerken, kendi yönetimine de veryansın ediyor Fatih Terim...
(Bu arada, Mohamed’in kullanacağı penaltı öncesi Onyekuru’nun yerdeki çamur gölünü temizlediği fotoğrafı ‘Takım Ruhu’ nu simgeliyor diyerek Florya’ya asmayı düşünen yöneticiler; aslında kendi stadyumlarında yaşanan bu rezaletin, övünülecek bir durum değil, çözülecek bir sorun olduğunu da anlamışlardır umarım.)
Sadece TT Arena değil, stadyumlarımızın birçoğunda aynı sıkıntıyı yaşıyoruz.
Bulutların arasından güneşi gördüklerinde bayram eden İngilizler’in zeminlerine bakıyorsun, şahane... Almanlar’ın, İtalyanlar’ın, Fransızlar’ın, İspanyollar’ın hepsinde böyle... Rusya’da bile standartlar maalesef bizim üzerimizde...
Cennet gibi bir vatanımız var. Havası güzel, iklim şartları müsait, stadyumlarımız yepyeni... Ama futbol oynanması için büyük paralar harcanarak inşa edilen bu stadyumlarda tek kusur, futbolun oynanacağı bölge!
Devlet üzerine düşeni yapmış, pırıl pırıl stadyumlar teslim etmiş. Sizler de artık azıcık özen gösterin sevgili yöneticiler. Artık kulüplerimiz uyanmalı. Daha doğrusu uyandırılmalı!
Umarım ki, herkesin rahatsız olduğu ve Terim’in dillendirdiği bu konu hakkında, Türkiye Futbol Federasyonu da bi zahmet çalışma kararı almıştır.
Umut ediyorum sadece... “Umudun var mı” derseniz...
‘’Geç olmadan...‘’
Size bir kadro yazayım...
Kalede Altay... Sağ bekte Gökhan Gönül, sol bekte Caner Erkin, stoperde Tisserand-Szalai... Ön liberoda Luis Gustavo, biraz önünde Ozan Tufan... Onların önlerinde ve forvetin arkasındaki üçlü: Solda Pelkas, göbekte Mesut Özil, sağda Osayi Samuel.. Ve hücumda Samatta...
Size bir kadro daha yazayım...
Kalede Harun... Sağ bekte Nazım Sangare, sol bekte Filip Novak, stoperde Serdar Aziz-Lemos... Orta alanda Enner Valencia, Ferdi Kadıoğlu, Jose Sosa, Mame Thiam... Forvet arkasında İrfan Can Kahveci.. Ve hücumda Papiss Cisse...
Kaleci Oytun, stoper Sadık, orta saha Mert Hakan Yandaş, kanat oyuncusu Sinan Gümüş her iki kadroda da yoklar... Roma'dan alınan Diego Perotti sakatlığı nedeniyle yok. Yanı sıra forvet arkası oynayan ve yurt dışına gidecek olan Ömer Faruk Beyaz kadro dışı üstelik.
Kadroda yer bulamaz diye Türkiye Milli Takımı oyuncusu Deniz Türüç, Başakşehir'e kiralandı sezon başı... Orta saha Miha Zajc ile stoper Zanka kiralık olarak yollandı. Devre arasında da forvet Kemal Ademi, Karagümrük'e gönderildi...
Tolga Ciğerci, Nabil Dirar, Allahyar vesaire dersek, bu liste daha çok uzar...
Gidenleri bırakalım bir kenara ve eldekilere bakalım...
Benim kurduğum kadrolar üzerinde hem sistem hem de oyuncu değişimi yapabilirsiniz. Her şartta iki ayrı onbir kurabiliyorsunuz. Üstelik bunun yanında halen elinizde direkt sahaya sürebileceğiniz 5 oyuncunuz kalıyor.
Böyle bir kadronun içine düştüğü durumu, sevgili Mehmet Demirkol dün gazetede yayımladığımız Bizim Takım'da iki cümleyle özetledi: "Erol Bulut'un bu oyunla, bu kadar puan toplaması büyük başarı... Bu kadrodan, bu oyunu çıkarabilmesi ise büyük başarısızlık..."
Fenerbahçe halen liderin üç puan gerisinde ve şampiyonluk yarışının içinde; Bu doğru... Fakat Fenerbahçe'de bir şeylerin yolunda gitmediği de net; Bu da doğru...
25. hafta sonunda 16 maçını kazanmış, 6'sını kaybetmiş bu takım... Galatasaray, Beşiktaş derbilerini Kadıköy'de dahi olsa kaybetmiş olman normal karşılanabilir diyelim, sonuçta onlar da zirveyi kovalıyorlar. Ancak Kadıköy'de Konyaspor, Yeni Malatyaspor ve Göztepe yenilgileri nasıl izah edilir? 0-2, 0-3, 0-1; Gol bile atamadan üstelik...
9 kişi kalan Hatay ile Kadıköy'de berabere kalmak... Aynı Hatay'ı deplasmanda yenerken, 70 dakika ceza alanından çıkamamak nedir? İki Karagümrük maçını da kazanıyorsun ama Altay'a dua ederek...
Bu kadro hangi takımda olsa, taraftarları için büyük umut vadeder...
Fakat bu kadroyla sonuç alınamazsa da yıkımı büyük olur...
Fenerbahçe Yönetimi bu gerçekten hareketle gerekeni yapmalı. Yara kangrene dönüşmeden, çok geç olmadan...
‘’Çukurun derinliği!‘’
Başkanlar, yöneticiler, teknik adamlar ya da futbolcular için eğlence olan bu gerilim; kulüplere, takımlara gönül veren taraftarlar için hayat-memat meselesi oysa. Yarın bir gün konuşmak, yazmak ve hatta düşünmek bile istemediğimiz olaylara şahit olursak eğer, bilin ki vebali size aittir.
Yıllar önce...
Ali Şen, Yurdaşen Karahasan, Ömer Çavuşoğlu, Ergun Gürsoy vardı...
Birbirlerinin ilgilendiği futbolcuları kaçırır, kimsenin bilmediği bir adada saklar, sonra İstanbul'a getirip imza attırırlardı. O dönemlerin en büyük süksesi buydu.
Sık sık atışırlardı, hatta kavga ederlerdi.
Dünlerde...
Aziz Yıldırım, Adnan Polat, İbrahim Hacıosmanoğlu, Adnan Öztürk, Mahmut Uslu vardı...
Birbirlerinin ilgilendiği futbolcuları transfer ederlerdi. Atasözü gibi laflar ederlerdi. Kırıcıydılar, öfkeliydiler.
(Hatırlamadığım bir çok isim var muhtemelen... Lütfen kusuruma bakmasınlar!)
Bugünlerde...
Değişen ne var?
Hiçbir şey...
Yanyana geldiklerinde canım cicimli muhabbetler...
Aralarına 10 dakika mesafe girdiğinde kavga dövüş, rezalet...
Emin olun ki; Bir süre sonra...
Yine yanyana gelecekler. O kapılar kapandığında karşılıklı çaylarını, kahvelerini yudumlayacaklar. Hâl hatır soracaklar.
Sonra yine farklı farklı ortamlarda, güvenlik kamerası bile görseler konuşacaklar, birbirleri aleyhine kabul edilemez laflar söyleyecekler.
Bilmedikleri... Aslında bildikleri halde bilmiyormuş gibi yaptıkları bir gerçek var:
Filler tepişir, çimler ezilir...
Başkanlar, yöneticiler, teknik adamlar ya da futbolcular için adeta eğlence olan bu gerilim; kulüplere, takımlara gönül veren taraftarlar için hayat-memat meselesi oysa...
Yarın bir gün konuşmak, yazmak ve hatta düşünmek bile istemediğimiz olaylara şahit olursak eğer, bilin ki vebali size aittir.
Bu vebal, sadece onlara mı ait olacak?
Elbette hayır...
Bizim mesleğimiz içinde de var provokatörler.. Ve maalesef sayıları, öyle az buz da değil.
Birkaç gece önce televizyonda gezerken denk geldim üç programa...
Konuşmacıların tamamı olmasa bile birçoğu kopyalanmış karakter. Eminim, takım elbiselerinin içinde forma var!
Bağıra bağıra konuşuyorlar.
Sadece kendilerini ve kendilerini oraya çıkartan güçleri haklı zannediyorlar.
Kendilerini 'en büyük güç' olarak görüyorlar; Asıyorlar, kesiyorlar.
Empati yok, seviye yok, bilgi yok, saygı yok...
Programlarımız için de bir 'VAR Odası' kurulmalı bence... Çizgiyi kim aşıyor, kim aşmıyor tespit edilmeli...
Ve bence RTÜK, Kemal Sunal filmlerinden daha çok,
spor programlarını incelemeli...
Çünkü çukurun bile bir derinliği var ama...