‘’Bugün o gün değil‘’
Fenerbahçe, 4’te 4 yaptı...
Beşiktaş ve Galatasaray 2’de 2; Başakşehir 3’te 3 yaptı.
Alanyaspor bu haftayı İzmir depremi yüzünden ertelenen Göztepe maçı nedeniyle oynamadan geçti. Önümüzdeki hafta Trabzonspor ile oynayacaklar ve kazanmaları halinde zirvede söz sahibi olmaya devam edecekler. Zaten şu ana kadar ortaya koydukları futbol ve elde ettikleri istatistiklerle neden puan cetvelinin en üstünde olduklarını gösterdiler.
Trabzonspor toparlanacaktır. Böyle gitmez. Bu kadro, bundan 10 kat iyisini yapar. Yeter ki doğru teknik adamı getirsinler ve yeniden bir aile olabilsinler.
Karagümrük, Rize, Kasımpaşa beklentilerin üzerindeler.
Puan cetveline bakar, onlarca yorum sıralayabiliriz daha. Fakat bugün,o gün değil...
İzmir’de kaldı aklımız, gönlümüz, kalbimiz... Kaç yürek yok artık aramızda, kaç aileye ateş düştü. 90 saat sonra göçükten çıkan iki çocuğumuzu görünce, gözleri yaşarmayan var mı içimizde?
O çocuklardan birinin babasının sözleri; taş gibi oturdu içime... “Evladıma kavuştum şükürler olsun. Ama eşimi kaybettim. Bugün yasım var, yarın sevinebilirim...”
Bugün yas tutalım hep birlikte... Kayıplarımız için gözyaşı dökelim.
Yarın, öbür gün yeniden yazarız, konuşuruz futbolu...
Bugün, hayatın acı gerçekleri ile yüzleşelim. Ki yarın güzel günler görebilelim.
Aramızdan ayrılanlara Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Ve o iki minik yavrumuzun kalan ömürlerinde en güzel günleri yaşamalarını arzu ediyorum. Geçmiş olsun İzmir, geçmiş olsun Türkiye...
‘’Fener, Fener'e karşı!‘’
Fenerbahçe’nin şu an sahaya sürebileceği iki farklı kadrosu var; Biri açık ara ligin en iyisi, diğeri yarışa girse ilk beşi zorlar. Trabzonspor maçı gösterdi ki, Fenerbahçe’nin gelecek vaat eden bir teknik adamı da var...
Kalede Altay, sağ bekte Gökhan Gönül, sol bekte Caner Erkin, stoper tandeminde Lemos ile Tisserand, orta saha merkezinde Luiz Gustavo ile Jose Sosa, hücum kanatlarında Enner Valencia, Dimitris Pelkas, forvet arkasında Ozan Tufan ve santrforda Samatta...
Kalede Harun, sağ bekte Nazım Sangare, sol bekte Filip Novak, stoper tandeminde Serdar Aziz ile Sadık, orta saha merkezinde Tolga Ciğerci ile Ömer Faruk Beyaz, hücum kanatlarında Mame Thiam, Ferdi Kadıoğlu, forvet arkasında Mert Hakan ve santrforda Cisse...
Kalede Oytun, sağ bekte/sağ önde Nabil Dirar, hücum kanatlarında Sinan Gümüş, Diego Perotti ve santrfor ya da santrfor arkasında Kemal Ademi’ye iki farklı kadroda da yer vermedik üstelik.
İlk kadro, açık ara bu ligin en iyisi...
İkinci kadro, bu ligde yarışa girse, ilk beşi ve belki de daha üstleri zorlar.
İki kadroda da yer almayan Sinan, Perotti, Ademi ve hatta Dirar’ı hangi teknik adam, kendi takımında görmek istemez!
Uzun süredir bu işle meşgul olan birisi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; gördüğüm en kaliteli ve en geniş futbolcu topluluğuna sahip Fenerbahçe...
Üstelik tarihi bir sezon oynanırken...
21 takımlı ve EURO 20 nedeniyle daraltılmış takvimle oynanacak bir sezon bu.. Ve ilerleyen günlerde hafta içi/hafta sonu maçlarıyla devam edecek lig...
Böyle bir sezonda şampiyonu, ilk onbirler kadar; kulübeler, yani hamle oyuncuları belirler.
Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın, Trabzonspor’un ve hatta şu anki lider Alanyaspor’un en büyük sıkıntısı aslında bu...
Fenerbahçe’yi hepsinden öne geçiren temel neden de.
Bir parantez daha açmak gerekir aslında...
Son Trabzonspor maçı bir önemli gelişmeyi daha yüzümüze vurdu:
Soru işaretleri bitti ve Erol Bulut “Ben büyük bir teknik adam olacağım” mesajını verdi.
‘’İsim değil sistem‘’
Takımların sıralamasını az çok biliyor, ya da tahmin ediyorsunuzdur... Şimdi sizlere geride kalan 5 haftanın 'Teknik Direktörler Puan Cetveli'ni sunacağım... Hedefimiz; bu liste üzerinden Süper Lig'i yeniden okumak...
1- Çağdaş Atan (Alanyaspor)
2- Erol Bulut (Fenerbahçe)
3- Şenol Can (Fatih Karagümrük)
4- Tamer Tuna (FraportTAVAntalyaspor)
5- Mehmet Özdilek (BB Erzurumspor)
6- Fatih Terim (Galatasaray)
7- Rıza Çalımbay (DemirGrupSivasspor)
8- Mehmet Altıparmak (Kasımpaşa)
9 - Ömer Erdoğan (Atakaş Hatayspor)
10- İlhan Palut (Göztepe)
11- İsmail Kartal (İttifakHoldingKonyaspor)
12- Bayram Bektaş (HesKabloKayserispor)
13- Stjepan Tomas (Çaykur Rizespor)
14- Eddie Newton (Trabzonspor)
15- Hamza Hamzaoğlu (YeniMalatyaspor)
16- Robert Prosinecki (YukatelDenizlispor)
17- Marius Sumudica (Gaziantep FK)
18- Sergen Yalçın (Beşiktaş) 1
9- Mert Nobre (Gençlerbirliği)
20- Okan Buruk (Medipol Başakşehir)
21- Fuat Çapa (MKE Ankaragücü)
★ Bir çoğu, kısa süre öncesine kadar sahada ter döken futbolculardı. Daha genç, daha dinamik bir teknik direktör listesi var şu an elimizde... Geçmiş yıllarda 10-15 teknik adam arasında gidip gelen bu havuzda, artık çok daha fazla isim var. 'Çokluk', atasözlerin dediği gibi, kötü sonuçlar vermez her zaman... Bakın Alanyaspor'a... Peşpeşe getirdiği isimler şöyle; Sergen Yalçın, Erol Bulut ve Çağdaş Atan... Bir taraftan kendi kulüplerini yükseltirken, diğer taraftan Beşiktaş ve Fenerbahçe'ye teknik direktör yetiştirdiler. Bakın Göztepe'ye... Gencecik ve bu lig için hiç tecrübesi olmayan İlhan Palut'a güvendiler. İşlerin çok iyi gitmediği günlerde bile arkasında durdular ve artık kazanmaya başladılar. Yıllar sonra lige dönen Karagümrük'ün başında Şenol Can var ve 3. haftanın lideriydiler. Doğru zamanda doğru adımları atarsanız, doğru yönetir ve inandığınız teknik adama güvenirseniz oluyor. İsimlerin değil, sistemlerin... Yıldızların değil, takımların kazandığı günlerdeyiz.
‘’Sahada kalmak!‘’
Çocuk trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiştir. Tıpkı sol kolu gibi; büyük bir judo ustası olma hayallerine de 10 yaşında veda etmiştir. Çaresizlik içinde oğlunu gözlemleyen baba, ülkenin en önemli judo ustasına giderek yardım ister. Çocuğa destek vereceğini söyleyen usta, bir gün sonraya idman koyar.
Çocuk ilk gününde ilk hareketini öğrenmiştir ve usta bir hafta boyunca bu hareketi çalışmasını ister. Bir hafta geçer, 2 ay, 3 ay geçer. Aynı hareketi çalışmaktan sıkılan çocuk, ustasına sitem eder: “Bana başka hareket göstermeyecek misiniz?” Usta aynı sakinlikle cevap verir: “Aynı hareketi çalış oğlum. Zamanı gelince yenisine geçeriz.”
Usta ile çocuk, bu şekilde tam 10 yıl birlikte çalışırlar ve 10. yılın sonunda ustası, çocuğu; ülkenin en büyük turnuvasına yazdırır. Judonun temel bilgileri haricinde tek bir hareketi ustalıkla yapabilen çocuk hem şaşkındır hem ürkek... Turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmektedir, ancak hocasına saygısından ses çıkarmaz.
Turnuva başlar. Çocuk ilk tur, ikinci tur, üçüncü tur derken o tek hareketle tüm maçlarını kazanır ve finale yükselir. Finalde rakibi, ülkenin şampiyonudur ve buraya kadar şans eseri geldiğini düşünen çocuk, büyük bir rüyadan uyanması gerektiğini düşünmektedir. Final başlar ve çocuk o tek hareketi yaparak şampiyonu da devirir ve yeni şampiyon olur. Büyük zafer sonrası ustasına gider, “Tek kolum yok ve bildiğim tek hareket var. Nasıl şampiyon oldum?” Usta yanıtlar: “10 yıldır o hareketi o kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan kimse yok! Bu bir... İkincisi de o hareketin tek bir karşı hamlesi vardır; Onun için de rakibinin, seni sol kolundan tutması gerekir ki, sol kolun yok!”
Hayatta hepimizin eksikleri var ve her şeye sahip olan insan kesinlikle yok... Önemli olan o eksiklere karşın vereceğiniz mücadele... Güçlü olan yönlerinizle eksiklerinizi tamamlayabilir, başarıya ulaşabilirsiniz.
Yeter ki pes etmeyin, mücadeleyi bırakmayın.
Hücumu iyi yapamıyorsan, savunmanı güçlendir, rakibine az şans ver... Savunmada iyi değilsen, hücumda çoğal, rakibini bunalt, çıkartma... Hem hücumda hem savunmada iyi değilsen de savaşarak yenil, yeter ki kaybetme...
Tüm bunları yapman için tek şart var: Sahada kal, takımını terk etme...
‘’Lafa değil, icraata bakın‘’
İki arkadaş İnşaat Mühendisliği Fakültesi'nden mezun olur. Biri yurt dışına gider, diğeri ülkesinde memur olur. Bir kaç yıl sonra memur olan, arkadaşının yanına gider. Lüks, havuzlu bir malikanede ağırlanınca sorar; "8 bin Dolar maaşla, 1.5 milyon Dolar'lık malikaneyi nasıl alırsın?"
Arkadaşı yanıtlar: "Şu köprüyü görüyor musun? Korkulukları 3 cm kalınlığında olacaktı. 2 cm olmasına göz yumdum!"
Aradan bir yıl geçer ve memur olan diğerini çağırır. Deniz kenarında bir yalıda ağırlanan mühendis sorar bu kez: "Sen 5 bin Lira maaşla 60 milyonluk bu yalıyı nasıl aldın?"
Arkadaşı yanıtlar: "Şu karşıdaki köprüyü görüyor musun?"
- Hayır!
Futbolda da vardır böyleleri; Hiç bir icraatları yoktur ama adı-namı vardır. Ya bir menacer tutmuştur elinden, uçurmuştur. Ya da 15 yaşındayken yetenekleriyle elde ettiği şöhreti sayesinde hiç bir icraat yapmadan yıllarca milyonlar kazanıyordur. Size geçen yıldan bazı istatistikler vereceğim ve ne söylemek istediğimi çok daha net anlayacaksınız.
Tolga Ciğerci dendiğinde dudak büküyorsunuz değil mi? Geçen sezon 26 maç oynamış, 2 gol atmış, 3 asist yapmış. Peki daha hücumcu olan Deniz Türüç? 26 maç, 3 gol, sıfır asist! Büyük transfer Rodrigues 26 maçta bin 713 dakika oynamış; 4 gol-4 asisti var. Ferdi Kadıoğlu, 23 maçta 903 dakika oynamış: 4 gol-4 asist! Tolgay Arslan'ın 13 maçta 1 asisti var sadece.. Ve Deniz, Tolga'dan; Rodrigues, Ferdi'den; Tolgay hepsinden çok kazanıyor!
Ömer Bayram dendiğinde içiniz pır pır etmez değil mi? 29 maç, 1 gol, 10 asist... Büyük 10 numara Belhanda'ya bakalım bir de: 23 maç, 5 gol-2 asist! Adı büyük Lemina, 20 maçta ne gol atmış ne asist yapmış. Ya Taylan Antalyalı? 15 maç, 637 dakika, 1 gol-3 asist...
Oyundan alınınca Messi'ymiş gibi kapris yapan Lens'in 23 maçta 2 gol-3 asisti var. İhtiyar delikanlı Atiba'nın 30 maçta 6 gol-5 asisti...
Belhanda'nın gitmesiyle batmaz Galatasaray, Ömer ve Taylan ile ayakta durur. Tolgay gitti, Rodrigues gidiyor ve Deniz kesik; Fenerbahçe daha mı kötü geçen seneden? Bir ton para verip Lens ve gibilerini almayın artık! Kendi scout ekiplerinizi oluşturun, araştırın ve yeni Atibalar bulun.
Lafa değil, icraata bakın... Üzerinden geçmediğiniz hiç bir köprüye inanmayın!
‘’Atan tutan işi!‘’
Simit-çay... Bal-kaymak...Kuru fasulye-pilav...Kavun-beyaz peynir...Tahin-pekmez...Köfte-patates...Çiğ köfte-şalgam... Biri olmadan, diğerinin tadı çıkar mı?
Zeki Alasya diyorsan, Metin Akpınar gelir hemen aklına...Kemal Sunal diyorsan, Şener Şen...Şahan Gökbakar’ın fotoğrafını göster sokakta; Yüzde 90’ı Recep İvedik der...Ata Demirer’in adı, gönüllerde Hüseyin Badem’dir...
Biri olmazsa, diğeri hep eksik kalır aslında...Tadı tuzu olmaz yediğinin...Ya da eksik kalır gülümsemelerin...
Futbolda da benzer ikililer vardır. Ne zaman birinin adını söylesen, hemen diğeri gelir aklına...Ronaldo, Messi... Okan Buruk, Emre Belözoğlu... Hagi, Alex... Sergen, Tümer... Fatih Terim, Mustafa Denizli...Manchester United, Alex Ferguson’dur benim için halâ...Arsenal ise Arsene Wenger...
Ve yazılı olmayan futbol kitabının ilk kuralında da bir ikili vardır: Atanın, tutanın iyi olacak...Sörloth, Uğurcan... Muslera, Falcao... Cordoba, İlhan Mansız... Neuer, Lewandovski... Vesaire...
Sörloth gitti, Trabzonspor’un hali ortada... Vedat Muriç gitti, Fenerbahçe’nin; Burak Yılmaz gitti, Beşiktaş’ın...
Hâl böyleyken...Beşiktaş kalesinde Ersin, Fenerbahçe ise Altay ile devam ediyor yola...Ersin de Altay da geleceğin büyük yıldızları olacaktır mutlaka... Fakat bugünü konuşuyoruz şu an! Beşiktaş’ın santrforu var mı geleni atacak? Yok... Fenerbahçe’nin santrforu var mı hiç yoktan maçı alacak? Yok...
Sağ bek aldılar, sol bek aldılar, kanat aldılar, orta saha aldılar... Fakat ne tutanları güven veriyor, ne atanları keskin nişancı! Ya kariyerleri tartışılmayacak birer kaleci ve santrfor alacaklar; ya da bir sezonu daha hüzünle kapatacaklar. Başka ihtimal yok...
‘’Gerçek Süper Lig!‘’
‘Yılın en kaliteli mısır ödülü’nü alan çiftçi, yetiştirdiği mısırın tohumlarından bütün komşularına dağıtmaya başlamıştı. Oysa ki, kimseye vermeyebilir, yine sadece kendisi yetiştirebilir ve her yıl büyük paralar kazanırken aynı zamanda ödülleri de kimseye kaptırmayabilirdi. Bir gazeteci, çiftçiye neden böyle bir karar aldığını sordu. Çiftçinin yanıtı, bir hayat dersiydi:
- “Rüzgâr, olgunlaşan mısırlardan polenleri alır ve diğer tarlalara dağıtır. Eğer komşularım kalitesiz mısır yetiştirirse, çapraz tozlaşma sonucu her geçen yıl ürettiğim mısırın kalitesi düşer. Eğer kaliteli mısır yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da kaliteli mısır yetiştirmelerini sağlamalıyım...”
★★★
Hayat da böyledir aslında...Farkına varmayız belki ama; aslında hepimiz birden kazanmadıkça, hiçbirimiz kazanmış sayılmayız.
Fenerbahçe’nin şampiyonluğu; Galatasaray’ı geçtiği için değerlidir... Beşiktaş’ın derbi galibiyeti, Fenerbahçe’yi yendiği için... İpi Trabzonspor en önde göğüslüyorsa eğer, bu başarıyı değerli kılan, İstanbul’un büyüklerine karşı gösterilen duruşun büyüklüğündedir. Elbette rakiplerdir birbirlerine... Hem de öyle böyle değil yani! Ancak kabul etmek istemeseler bile bütün taraftarlar şunu bilirler: Senin büyüklüğün, yarıştığın rakiplerin büyüklüğü ile ölçülür... Misal; Beşiktaş’ın, Fenerbahçe’nin, Trabzonspor’un yarışmadığı bir ligde şampiyonluk, kaç Galatasaraylı’yı mutlu eder?!
Görünen o ki çok ilginç bir sezon bizi bekliyor olacak... 21 takım, 42 hafta ve 400’ü aşkın maç... Lige yeni katılanların ilk hafta kazanması, geçen sezonun yıldızlarının yenilgiyle başlaması, önemli göstergeler... Ancak asıl heyecan; Ekim ayında başlayacak... Yeni transferlerin takımlarına adaptasyonlarıyla birlikte büyük rekabetler bizi bekliyor olacak. Nuri Şahin’i Antalya’da, Biglia’yı Karagümrük’te, Loic Remy’yi Rize’de, Babacar’ı Alanya’da, Rafael ve Chadli’yi Başakşehir’de, Mame Diouf ve Traore’yi Hatay’da, Max Gradel’i Sivas’ta, Lennon’u Kayseri’de, Tetteh’i Malatya’da izleyeceğiz... Daha ne olsun! Sakatlıkların minimum seviyede yaşanacağı, kavga dövüşün olmayacağı, dostluk içinde geçecek ve hak edenlerin hak ettiklerini kazanacağı bir sezon olsun...
‘’İşte onlar...‘’
Öncelikle zirve yarışına renk katan Trabzonspor ve Sivasspor'a teşekkürler... Sonrasında ise bütün sezon boyunca bir kez bile adını duymadığınız isimlere tebrikler...
Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın şampiyonluk yarışına dahil olamadığı bu sezonda; öncelikle bizlere zirve yarışını hissettiren Trabzonspor ve Sivasspor'a teşekkürler... Son düdüğe kadar mücadelenin içinde kaldılar, hepimize keyifli haftalar yaşattılar.
Sonrasında her sezon sonunda yaptığımız gibi tebrik faslına geçeceğiz... Sahada boy gösterenlerin emeği elbette büyük... Ama bir de onların adı yazılsın istiyoruz bu sayfalarda... Göksel Gümüşdağ başkanlığındaki yönetim kurulu: Çağatay Kalkancı, Mesut Altan, Mustafa Saral, Ömer Faruk Ayvacı, Volkan Sarıhan, Zafer Topaloğlu, Ahmet Ketenci, Kağan Şahin, Fatih Karaca...
CEO Mustafa Eröğüt yönetiminde idari kadro: Uğur Şener, Özay Aymak, Ali Fuat Şen, Murat Yaman, Barbaroz Gözneli, Elif Aslı Koç, Tugay Kurtgöz, Onur Hot, Erhan Saydam, Sertaç Dağlı, İbrahim Aslan, Erdinç Çömez, Coşkun Gülbahar, Gökhan Yılmaz, Okan Karadağ, Tamer Güngör, İlker Dönmez, Berat Turan, Hayrettin Yılmaz...
Doktor Armağan Arslan yönetiminde sağlık kurulu; Anıl Işık, Duygu Gencel, Mehmet Akman, İoakim İpseftel, Rıdvan Seyhan, Koray Akyüz, Yusuf Gümüş, Mehmet Ali Polat...
Ve elbette Okan Buruk yönetiminde teknik kadro: İrfan Saraloğlu, Pierre Webo, Ekrem Dağ, Can Okuyucu, Dursun Genç, Kaan Arısoy, Yılmaz Yüksel, Metin Çakıroğlu, Serhat Doğan, Behram Zülaloğlu...
Ve son olarak Mahmut Tekdemir kaptanlığında; Mert Günok, Volkan Babacan, Ahmed Kıvanç, Gael Clichy, Epureanu, Aziz Behich, Ponck, Uğur Uçar, Skrtel, Caiçara, Mehmet Topal, Edin Visca, Elia, İrfan Can Kahveci, Berkay Özcan, Azubuike, Gökhan İnler, Aleksic, Gulbrandsen, Muhammet Arslantaş, Demba Ba, Crivelli, Robinho...