Arama

Popüler aramalar

‘’Çizgi film!‘’

Hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da teknolojiden faydalanmalı elbette. Ancak en nihayetinde o teknolojiyi var eden de o tuşlara basan da bizler gibi birer insan. Dolayısıyla önce insanlarımıza, teknolojiden doğru faydalanmayı öğretmemiz gerek. O koltuklara, doğru insanları oturtmakla başlayabiliriz işe.

Fenerbahçe-Galatasaray derbisi bitti, tartışmaları bitmedi; Bu gidişle de bitmez, bitmeyecek tabii ki. Çünkü; Standardımız yok... Birine 'beyaz' dediğinize, diğerine 'siyah' derseniz, sahadaki yarış masa başına taşınır. Ve bu kez hak eden değil, lobisi güçlü olan kazanır.

Benim hayat görüşüm bellidir; Herkes hak ettiğini yaşasın. Doğal olarak bir futbol maçında da hangi taraf daha iyi oynamışsa, 3 puanı o alsın.

Fikrimizi beyan ettikten sonra açılımına gidelim isterseniz...

Ozan Tufan'ın golü ofsayt mı değil mi? Yorumcuların ortak kanısı şu: "Çizgiye inanmamız lazım!" Bu bir yorum değil; bu bir şartlı refleks...

Öyle pozisyonlar yaşanıyor ki bu ligde ve öyle hakem kararları çıkıyor ki. Kasımpaşa'nın attığı bir gol var mesela. Futbolcu, en az bir metre ofsayt ve bu çıplak gözle bile gözüküyor. Ancak VAR odasından karar, 1.5-2 dakika sonra geliyor ve bir zahmet ofsayt deniyor. Bunun gibi o kadar çok örnek var ki. İzleyenlerin ve hatta ofsayt nedir bilmeyenlerin dahi ofsaytı öğrendiği ve karar verebildiği süreçte, VAR odasından ofsayt kararı halen gelmiyor bu pozisyonlarda. Buna karşın derbideki pozisyon o kadar karışık ki... VAR'dan gelen çizgi çekilmiş pozisyona bile bakıyorsunuz, halen gri. Hâl böyleyken, 15-20 saniyede ofsayt kararı geliyor VAR'dan ve Cüneyt Çakır'a izlemesi bile tavsiye edilmiyor!(Ofsaytta 'VAR' hakemi çağırmıyor ama bu kural da revize edilmeli.)

Aynı derbide bir başka pozisyon. Kaleci Altay'ın topa sahip olduğu, Serdar Aziz ile Donk arasında geçen pozisyon. Serdar yükselirken, sağ eliyle Donk'un suratına basıyor tokatı... Daha önce nice kırmızı kartların verildiği, nice penaltıların çalındığı pozisyonlar ile birebir aynı. Hakemin görmesi, göremiyorsa VAR'ın uyarması gerekli ve sonucunda penaltı ve yeni kurallar gereği de Serdar'a sarı kart verilmesi gerekiyor. Herkesin çıplak gözle bile görebildiği bu pozisyonu inceliyor VAR.. Ve sonuçta Cüneyt Çakır'a "Pozisyonu izlemelisiniz" uyarısı bile yapılmıyor.

VAR uyarsa ve Cüneyt Çakır pozisyonu izleyip penaltıyı çalsa, Galatasaray çok daha önce golü bulmuş olacak ve belki de çok daha farklı kazanacak maçı. VAR uyarsa ve Cüneyt Çakır pozisyonu izleyip 'ofsayt mı değil mi' kararını kendisi verse, belki de maçın hikâyesi bir kez daha değişecek.

Ancak iki pozisyonda da Cüneyt Çakır'a kendi kararını verebilme şansı tanınmıyor. Bu durumda insanın aklına başka şeyler geliyor! Acaba Cüneyt Çakır'ın üzerine mi oynanıyor?

Haftadan bir pozisyon daha... Welinton topa kafayla dokunuyor ve auta atıyor. Ancak öncesinde Konyalı futbolcu, Welinton'un formasından çekiyor ve forma aleni bir şekilde uzuyor. Çıplak gözle bile gördüğümüz bu pozisyonda, VAR'daki arkadaşlar, hakemi uyarıp pozisyonu izlemesini istemiyor. Beşiktaş 10 kişi savaşıyor, pozisyon net penaltı ve verilmiyor.

Hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da teknolojiden faydalanmalı elbette. Ancak en nihayetinde o teknolojiyi var eden de o tuşlara basan da bizler gibi birer insan. Dolayısıyla önce insanlarımıza, teknolojiden doğru faydalanmayı öğretmemiz gerek.

O koltuklara, doğru insanları oturtmakla başlayabiliriz işe.

10 Şubat 2021, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Tek suçlu Mickey!‘’

Hiç temas yokken kendini yere bırakan; Rakibi omuzuna dokunmuşken yüzünü tutan, burnunda-dudağında kan arayan futbolcular... Oyuncusu bunları yaptığında bile iki elini yana açarak hakemi etkilemeye çalışan hocalar... Rakibinin yaptığı usûlsüzlükleri şikayet eden, ama perde arkasında aynı yollardan geçen yöneticiler... Bu yazı sizlere...

Bizim yaşlarımızdaki hemen herkes 'Uçurtmayı vurmasınlar' filmini hatırlar. Cezaevindeki 'kader mahkûmu' bir anne (Fatma-Füsun Demirel) ile annesiyle aynı kaderi paylaşan ve demir parmaklıklar ardında büyümeye çalışan ufaklığın (Barış-Ozan Bilen) yürek burkan hikâyesiydi.

Omuzlarında taşıdığı ağır yük nedeniyle psikolojisi hayli bozuk olan bir anne, cezaevinde bütün mahkûmların neşe kaynağı olan bir çocuk.. Ve anne ile oğul arasında yaşanan her gerilimde, 'iyilik meleği' olarak sahne alan bir başka mahkûm: (İnci-Nur Sürer)

O filmden aklımda kalan çok sahne, çok an var elbette... Ancak 3-4 yaşlarındaki Barış ile annesi Fatma arasındaki şu diyalog, halen yüzümde ağlamaklı bir gülümsemeye neden olur.

Barış çişini altına kaçırmıştır ve annesi onu azarlamaktadır: "Ne bu rezillik yine? Utanmıyor musun yatağa işemeye! Koskoca herif oldun!"

Barış, külotunun üzerindeki 'Mickey'i göstererek yanıtlar: "Ben işemedim ki, Miki işedi!"

Bir bilim insanının (Profesör Doktor Gürhan Can) 'yalan' üzerine yaptığı araştırmalardan bahsettiği makalede şu ifadeler yer alıyor:

"3-4 yaşındaki çocuğu yalan söyleyen aileler sakin olmalı. Çünkü, bu yaş grubunun hayal dünyası geniştir. Mesela 'evin bahçesinde fil gördüm' gibi cümleler kurabilirler. Bunlar yalan olarak değerlendirilemez. Hatta bu tür hayali söylemlerin zenginliği, çocuğun hayal gücü ve yaratıcılığının kanıtı bile olabilir. Dikkat edilmesi gereken dönem 5 yaş ve üzeri... 5-6 yaşlarına gelen çocukların zihin güçleri ileri düzeye ulaşmıştır. Hayali öyküleri gerçekten ayırt edebilirler. Anne-babalarının beklentilerine uygun olan ya da olmayan davranışlarını ayırt edebilir ve hatırlayabilirler. Tehlikeli olmaya başlayan yalanlar tam da bu sıralarda başlar ve 7-8 yaşlarından sonra daha da netleşir. Çocukların, cezalandırılmaktan kaçmak için söylediği yalanlar ciddiye alınmalıdır. Yalan söyleme davranışları; düşük benlik saygısı, temel güven eksikliği, yetersizlik duyguları gibi istenmeyen psikolojik özelliklerin habercileri olabilir. Daha da önemlisi çocukluk dönemindeki patolojik yalancılık, ilerleyen yaşlardaki davranış bozukluğu, sosyopatik ve narsistik kişilik bozukluğu gibi kimi ruhsal bozukluklarının habercisi olabilirler."

Hiç temas yokken kendini yere bırakan; rakibi omuzuna dokunmuşken yüzünü tutan, burnunda-dudağında kan arayan; hakem arkasını döndüğünde, rakibine uygunsuz hareket yapan futbolcular... Oyuncusu bu hareketleri yaptığında bile iki elini yana açarak hakemi etkilemeye çalışan teknik direktörler... Rakibinin yaptığı usûlsüzlükleri şikayet eden, ama perde arkasında aynı yollardan geçen yöneticiler...

Ve tüm bunları onlarca kameranın çektiğini, rakip yöneticinin de kendi foyasını ortaya çıkaracağını bile bile yapmaya devam ediyorlar.

İnsan yaş alıyor, saçlarına kır düşüyor, büyüyor ama değişmiyor...

Mickey işemeye devam ediyor!

06 Şubat 2021, Cumartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Transfer biterken...‘’

Aslında varolmayan ama adet yerini bulsun diye söylediğimiz devre arası bitti, farkına varamasak bile ikinci yarı başladı. 5 Ocak'ta başlayan 'ara transfer dönemi' dün sona erdi. Yani takımlarımız sezonu, bugün itibarıyla sahip oldukları futbolcularla bitirecekler. Bugün mevcut kadrolar üzerinden şampiyonluk yarışı veren takımlarımızı değerlendirelim.

Öncelik Lider'de. Sezon başı gibi bu dönemin de flaş ekibi oldular. Mesut Özil başlı başına bir olay. Osayi ilk maçında, bu takımın önemli bir parçası olabileceğini gösterdi. Szalai, beklentilerin üzerinde çıktı. İrfan Can Kahveci oyunun seyrini değiştirebilen bir yıldız. Bu transferin, bir de psikolojik yanı vardı. Fenerbahçe bu anlamda da ezeli rakibine önemli hasar verdi.

Beşiktaş iki transfer yaptı. İlki; Cenk Tosun... Formasını giyerken de Ada'ya giderken de Beşiktaş'a kazandırmıştı. İngiltere'de aradığını tam olarak bulamadı, ancak taş yerinde ağırdır. Aboubakar ile havadaki gol sevinçlerini sıkça izleyeceğimizden eminim. Bir de Bilal Ceylan alındı, sağ bek. Ancak Rıdvan'ı kaybetti Beşiktaş... Çarşamba-pazar trafiğinde bu tip sakatlıkların arkası da gelebilir. 8-10 numara arası bir yaratıcı oyuncu ile sağ öne bir takviye daha yapılmalıydı bence. Bakasetas, çok önemli bir hamle oyuncusu olabilirdi mesela.

Galatasaray Yönetimi'ni anlamak zor. Fatih Terim her dönem 'Onyekuru' diyor, yönetim ısrarla almıyor, kiralıyor. Uçaktan indi, maçı aldı yine. Üstelik ısrarla seni istiyor adam, yani bütün kozlar elinde. Bütün mesailerini İrfan için harcadılar; bu arada yeni transferleri yine son dakikaya bıraktılar. Mohamed ile Yedlin bir gün önce, Gedson dün geldi. Galatasaray bugün Başakşehir, hafta sonu Fenerbahçe ile oynayacak. İki maç da yarış için hayati önemli ve bu takviyeleri kullanma olasılığınız çok az. Allah'tan Muslera var. En büyük transfer O.

Sessiz ve derinden geliyor Fırtına... Abdullah Avcı ile muhteşem bir çıkış yakaladılar. Avcı; savunma sorunlarını eldekilerle çözmüştü. Berat Özdemir ile orta sahaya çeki-düzen verdiler, Bakasetas ile takımın hücum gücünü artıracakları kesin. Ve yıllardır Bundesliga'da oynayan, 2021'i kafasına koyan Yunus Mallı... O Trabzonspor'un, Trabzonspor O'nun şansı olabilir.

Şunları da unutmayalım: Şampiyonluk yolu Hatay'dan Antep'ten Alanya'dan geçer. Kovid-19 ile sakatlıklar ise gizli rakipler...

02 Şubat 2021, Salı 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Hem zeki hem cesur‘’

Sahanın içindeki halini zaten biliyorduk... Sahanın dışındaki haline de imza töreninde şahit olduk. Saha içinde top henüz ona gelmeden ne yapması gerektiğini biliyordu ya... Törende de sorular gelmeden cevabı hazırdı sanki. "Hayatınızdaki keşke ve iyikiler" nedir sorusuna anında verdiği yanıt, zekasının göstergesiydi; "Keşke daha önce gelseydim; İyi ki şu an buradayım..." Almanya’da doğmuş, orada büyümüş, sonrasında İspanya ve İngiltere’de yaşamış biri için Türkçesi beklenenden çok daha iyiydi.

Çatır çatır cevapladı

Belli ki politik bir kişiliği yok. Suya sabuna dokunmayayım demedi hiç. Her soruya çatır çatır cevap verdi.

Öyle olmasa; "Almanya için bir daha oynamam" cümlesini başka hangi karakter kurabilir ki? Azerbaycan konusuna, Burak Yılmaz tartışmasına verdiği cevaplar da cesaret ve zeka ürünüydü. Konuşurken sık sık gülümseyerek sağ ve sol köşelere baktı. Sağında menaceri Erkut Söğüt; solunda eşi, kızı ve ağabeyi vardı. Onlardan da gülümseyerek karşılık aldı. Belli ki bütün aile mutlu bu karardan.

Karakteri de 10 numara

Köyünü gösterdiklerinde, köydeki bir komşu teyzenin konuşmalarını dinlediğinde; sanki oradaymış gibi mutlu oldu. Görünen o ki; kendini oralara ait hissediyor. Başkan Ali Koç’un bizlere kadar ulaşan ‘söyle’ suflesine karşın; ne zaman sahada olacağını söylemedi. Tahminim derbi için bir sürpriz hazırlığı var hem O’nun hem de teknik ekibin. Sayın Ali Koç ve Emre Belözoğlu’nun sık sık dile getirdiği üzere, karakteri de futbolculuğu gibi 10 numaraymış Mesut Özil’in. Bunu da sevgili ağabeyim Tunç Kayacı’nın kaleme aldığı ve kısa süre içinde sizlere sunacağımız ‘transfer öyküsü’nden biliyorum.

28 Ocak 2021, Perşembe 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Dün Tuncay, bugün Ömer‘’

Roberto Carlos geldi; Tuncay Şanlı, Middlesbrough'ya gitti. Oysaki o yetenek, o fizikle; iyi bir planlamayla Ada'nın köklü kulüplerinden birinde efsane olması işten bile değildi. Mesut Özil geldi, Ömer Faruk Beyaz gidiyor. Nereye mi? Kalitesine, kariyerine ihanet eder gibi; Almanya'da küme düşmesine kesin gözüyle bakılan Schalke'ye...

2001-2002 sezonu... Futbolcu tarlası Sakarya'da yeni bir genç parlıyordu. Üç Büyükler peşinden koştu; Beşiktaş işi bitirmek üzereyken, Fenerbahçe kaptı. Sarı-Lacivertli formayı 5 yıl giydi, 'cesur yürek' olarak anıldı. Rüştü Reçber, Appiah, Aurelio, Alex De Souza, Volkan Demirel, Lugano, Deivid De Souza, Serhat Akın, Kezman gibi yıldızlarla dolu kadroda, pazubandı takan isimlerden biriydi.

2006-2007 sezonu... Fenerbahçe şampiyonluğa ulaşmış, direkt Şampiyonlar Ligi'ne gitme hakkını kazanmıştı. Dönemin Başkanı Aziz Yıldırım; Dünyaca ünlü bir starı, Roberto Carlos'u transfer etmek üzereydi. Bir yandan da iç transferde kan kaybetmemek için mücadele ediyordu. 1 Temmuz 2007'de Roberto Carlos, Fenerbahçe'ye geldi. Dünya basını, bu transferi yazıp çiziyordu. 5 yıl önce Sakarya'dan alınan o genç ise Başkan'ın, "1 yıl daha kal. Şampiyonlar Ligi'nde oyna, Roberto Carlos'un kaptanlığını yap" telkinlerine rağmen aynı gün İngiltere'nin yolunu tutuyordu. MANU, Chelsea, Arsenal, Liverpool, Manchester City ya da Tottenham değil; Sezonu 12. sırada tamamlayan Middlesbrough'ya gitti.

Middlebbrough o sezonu da 13. tamamladı. Fenerbahçe ise ligde 2. sırada kaldı ama Şampiyonlar Ligi'nde büyük işler başardı. Gruplardan çıktı, son 16 Turu'nda Sevilla'yı unutulmaz penaltı atışları sonrasında eledi, Çeyrek Final'de Chelsea'yi İstanbul'da 2-1 yendi, İngiltere'de inanılmaz oynamalarına karşın 2-0 kaybedip Yarı Final'in kapısından döndü. Elendikleri Chelsea ise Final'de MANU'ya penaltılarda kaybetti.

Ada bir rüyaydı Tuncay için, ama devamına bakarsak kâbus oldu. Middlesbrough'dan Stoke City'ye, oradan Wolfsburg'a, oradan Bursa'ya... 2014'te kulüpsüz kaldı, 2015'te Umm Salal'a (Katar), oradan Pune City'ye (Hindistan) gitti.

O sezon Fenerbahçe'de kalsa, Şampiyonlar Ligi'nde efsane işler başaran o takımda oynasa; hak ettiği takımlardan birine transfer olabilirdi. Bana göre sıradan bir İngiliz kulübünü tercih ederek kariyerine, kalitesine haksızlık etti.

Bugün Fenerbahçe'de benzer bir hikâye yaşanıyor. Başkan Ali Koç'un çok sevdiği, Emre Belözoğlu'nun pazubandı teslim ettiği, Erol Bulut'un üzerine titrediği isim Ömer Faruk Beyaz... 5 yıllık proje sunuldu, kabul etmedi. Söylentilere bakılırsa; Schalke 04 ile anlaşmış. Geçen sezon son anda kümede kalan; bu sezon 17. haftada 1 galibiyeti bulunan, puan cetvelinde son sırada yer alan Schalke 04'e gidiyormuş.

Fenerbahçe'de kalıp kalmaman beni ilgilendirmez. Ancak kalitene, kariyerine haksızlık etme. Yıllar önce Schalke'den yola çıkarak Dünya yıldızı olan Mesut Özil, Fenerbahçe'ye gelmiş; sen Almanya'da küme düşecek Schalke'ye gitme...

Küçük hesaplar yapma, büyük hayaller peşinde koş...

(Geçen hafta maç yoğunluğu nedeniyle gazeteye giremeyip tablette yer alan yazımdır.)

23 Ocak 2021, Cumartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Men dakka dukka‘’

Mesele; aslında çok daha eskiye dayanıyor. Belki de son 30-40 yıla! Ancak Oğulcan Çağlayan mevzuunda yaşanan Fenerbahçe-Galatasaray gerilimi; aklımıza hemen Fenerbahçe-Başakşehir maçının sonrasında yaşananları getiriyor.

Mustafa Cengiz, önce "Haddini bil Ali Koç", sonra "Galatasaray, Türkiye'de futbolun kıblesidir" dedi. Sayın Koç'a seslenirken, "Türkiye'nin en varlıklı insanı olabilirsin, ama mahkemeleri yönlendiremezsin" dedi. Kıbleden bahsederken, "Bütün oyuncular Galatasaray'a gelmek ister, bunu kabul edeceksiniz" dedi.

Galatasaray'ın büyüklüğünü tartışacak değiliz. Haddimiz de değil. Ancak Başkan'ın sözleri, geçmişte de olduğu gibi tartışmaya açık. Bütün mesele; UÇK'nin Oğulcan hakkında verdiği karar sonrası yaşandı zannediyorsanız, yanılıyorsunuz! Fenerbahçe-Başakşehir maçı sonrası Galatasaray Kulübü resmi internet sitesinde yapılan paylaşım da zaten yanmakta olan ateşin üzerine benzin dökmekti sadece.

Mesele, aslında çok daha eskiye dayanıyor. Sayın Cengiz'in duruşu ve sözleri de 'mesele'yi derinleştiriyor. Şöyle ki...

"Biz de çok iyi bir proje yaptık. Ama vazgeçtik. Çünkü camiamız, '10 milyon Euro'ya adam alıp parayı çarçur ediyorsunuz, sonra da para mı dileniyorsunuz' der diye düşündük. Yoksa Fenerbahçe gibi bizim de iznimiz vardı."

"Kadıköy'de bir derbi öncesinde yardımcı hakem Tarık Ongun'un kafası yarıldı. 45 dakika beklendi. Türk hakemliği o gün bitti. Bünyamin Gezer'e dediler ki 'Ertele.' O ise 'Maçı oynatmasam sahayı basarlardı' dedi."

"Galatasaray taraftarı 1.5 yıl dayanırsa salaha ulaşacaktır. Muhammed Salah'ı demiyorum ha, aman yanlış anlaşılmasın! İbra deyince de Ibrahimovic anlaşılıyor! Hayaller van Persie, gerçekler tam tersi olabilir tabii."

"Biz bazı hayvanlarla hayvan olamayız. Biz bazı kötülerle kötü olamayız."

Bu sözlerin tamamını Sayın Mustafa Cengiz söyledi. Sadece Fenerbahçe'yi hedef almadı elbette...

"Biz felsefe kulübü değiliz. Fatih Terim'in 'Fikir ayrılığı yaşıyoruz' sözü bizi çok yaraladı. Ayrı ayrı fikirlerdeysek, ayrı ayrı yollara gitmemiz gerekir. "

"Sayın teknik direktörün, o oyuncu (Arda) ile kalbi bağlantısı olabilir. Giderken o yollamış. Galatasaray teknik direktörü olsam bunları demem, hicap duyarım."

"Ozan Kabak 7.5 Milyon Euro'ya İtalya'ya gidiyordu. Açıkça müdahale ettim. 'Gitme' dedik, gitmedi."

"Ekim hariç tüm maaşları ödedik. İki kişiye eksik ödedik, onların ne halt yediğini anlatacağım."

"Aslan kükrerse düşmanları kendi seli içinde boğulur,

gider."

"Geçme namert köprüsünden ko aparsın su seni, yatma çakal yatağında ko yesin aslan seni."

Yazıyı, Sayın Cengiz'in şu sözüyle bitirelim: "Men dakka dukka..."

13 Ocak 2021, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Yenil ama kaybetme‘’

'Yenilmek' başka şey, 'kaybetmek' başka... Çağdaş Atan, Kadıköy'de son düdük çalana kadar, çok iyi oynamasına rağmen 'yenilen' Alanyaspor'un hocasıydı. Son düdükten sonra ise...

"Fenerbahçe kendi evinde topu bu kadar rakip takıma vererek oynayamaz..." "Bu oyunun hakkı, kesinlikle mağlubiyet değildi..." "Kadıköy'de 9 korner kullanan, 17 şut atan, 25 orta yapan takım bizdik..."

Bu yorumlardan herhangi birini yapsa, kim ne söyleyebilir Çağdaş Atan'a? "Adam haklı beyler" dersiniz, çekilirsiniz köşenize!

"Kendimi zor tutuyorum" diyor Çağdaş Atan... Neden?

Galatasaray'ı İstanbul'da 2-1 yenmişsin. Beşiktaş'ı Antalya'da 2-1 ile geçmişsin. Daha birkaç gün önce, geçen sezonun şampiyonu Başakşehir'i tam 3 gol atarak devirmişsin. Haftalarca lider olarak Süper Lig'e damganı vurmuşsun. 17. hafta geride kalmış ve halen zirveyle aranda sadece 4 puan fark var. İşte bunları başaran Alanyaspor'un teknik direktörüsün. Konuşmak; en az Erol Bulut kadar, Fatih Terim kadar, Sergen Yalçın kadar, Abdullah Avcı ve diğer teknik adamlar kadar hakkın...

Yazının bu bölümüne kadar, çok iyi oynadığı halde Kadıköy'de Fenerbahçe'ye 'yenilen' Alanyaspor'un teknik direktörüsün...

Ancak... 'Yenilmek' başka şey, 'kaybetmek' başka şey...

Çağdaş hocanın, "Kendimi zor tutuyorum" dedikten sonra söylediklerine bakalım şimdi de: "Fenerbahçe'nin bize karşı Beşiktaş ve Galatasaray gibi kafa kafaya oynamalarını beklerdim..." "Yanlış bir şey söylemek istemiyorum..." "5 büyük ligde topu rakibe vererek şampiyon olan takım azdır..."

İşte şu an, Kadıköy'de çok iyi oynayıp 'yenilen' Alanyaspor'un 'kaybeden' teknik direktörü oluyorsun sevgili Çağdaş Atan...

İsterseniz şimdi de rakamlara göz atalım...

Önceki gece Kadıköy'deki istatistikler şöyleydi:

Topla oynama:

Fenerbahçe (Yüzde 29) - Alanyaspor (Yüzde 71)

İsabetli pas:

Fenerbahçe (167) - Alanyaspor (492)

Şut/İsabetli şut:

Fenerbahçe (13/5) - Alanyaspor (17/8)

Fenerbahçe maçı, 2-1 kazandı. Üstelik bir penaltı kaçırdı, bir topu direkten döndü.

Şimdi sizlere iki maç istatistiği daha veriyorum:

1. MAÇ:

Topla oynama:

Alanyaspor (Yüzde 31) - Fenerbahçe (Yüzde 69)

İsabetli pas:

Alanyaspor (186) - Fenerbahçe (528)

Şut/İsabetli şut:

Alanyaspor (12/6) - Fenerbahçe (11/4)

2. MAÇ:

Topla oynama:

Fenerbahçe (Yüzde 69) - Alanyaspor (Yüzde 31)

İsabetli pas:

Fenerbahçe (532) - Alanyaspor (194)

Şut/İsabetli şut:

Fenerbahçe (15/3) - Alanyaspor (5/2)

1. maçı Alanyaspor 3-1 kazandı; ikinci maç 1-1 sona erdi... Hatırlayın bakalım; Bu maçlarda Alanyaspor'un teknik direktörü kimdi?

09 Ocak 2021, Cumartesi 10:20
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş denilince...‘’

Türkiye'nin bütün büyüklerini gezmiştir futbolculuğunda... Fakat Sergen Yalçın derseniz, Beşiktaş gelir aklınıza... Önünde Beko yazan, yukarıdan aşağıya çubuklu siyah beyaz formasıyla... Sahi onun; Galatasaray, Trabzonspor ya da Fenerbahçe formalı görüntüsünü hatırlayanınız var mı?

Kuru fasulye-pilav... Roka-balık... Simit-çay... Bal-kaymak... Kavun-beyaz peynir... Tahin-pekmez... Köfte-patates...

Biri yoksa, diğeri doyurmaz sizi asla... Hep eksik kalır damağınızdaki lezzet...

Metin Akpınar-Zeki Alasya... Adile Naşit-Münir Özkul... Kemal Sunal-Şener Şen... Türkan Şoray-Kadir İnanır... Murat Cemcir-Ahmet Kural...

Biri yoksa, diğeri eksik oynar sanki... Mutluluğunuz ya da hüznünüz yarım kalır zannedersiniz...

Sinema-patlamış mısır... İstanbul Boğazı-vapur... Türk kahvesi-lokum... Sonbahar-dökülen yapraklar.. Ve ilkbahar-çiçek açan ağaçlar...

Birbirleriyle öylesine bütünleşmişlerdir ki, birini söylediğinizde diğeri aklınıza gelir her zaman...

Çünkü doğru birlikteliklerdir hepsi de... Sizi asla şaşırtmazlar...

Gülmenizi istiyorlarsa gülersiniz... Ağlamanızı istiyorlarsa ağlarsınız...

Birbirini tamamlayan lezzetlerdir; birini yerken diğerini elinizde tutarsınız mutlaka.

Yukarıda bahsettiğimiz üzere; Hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da ayrılmaz ikililer, doğru tercihler çok önemlidir.

Bir nesil onunla büyümüştür mesela... Hem de taraflı tarafsız büyülenmiştir onu izlerken... Türkiye'nin bütün büyüklerini gezmiştir ama Sergen Yalçın derseniz Beşiktaş gelir aklınıza...

Önünde Beko yazan, yukarıdan aşağıya çubuklu siyah beyaz formasıyla...

Şu an düşünün bakalım; Sergen'in Galatasaray, Trabzonspor ya da Fenerbahçe formalı görüntüsünü hatırlayanınız var mıdır?

Eminim ki, yüz kişiden biri çıkar 'hatırlıyorum' diyebilen...

Onunla büyüyen, onun sayesinde Beşiktaş'a gönül veren çocuklar, şimdilerde onun yönettiği Beşiktaş ile mutlu oluyorlar.

Şu an Lider Beşiktaş... Yarın ne getirir, bilemem. Şampiyon olunur olunmaz, bunu söylemek mümkün değil şimdiden...

Fakat bugünden sonra Beşiktaş denildiğinde Sergen Yalçın gelecektir akıllara...

İyi günde, kötü günde...

Biri yoksa, diğeri eksik kalacaktır gibi geliyor bana...

06 Ocak 2021, Çarşamba 06:59
YAZININ DEVAMI