‘’Burak Yılmaz efsanesi‘’
Golden sonra da baskısını devam ettiren Trabzonspor, Colman ve Olcan’la iki net pozisyondan yararlanamazken, bana göre çok ağır bir karar olan penaltıyı da gole çeviremedi ilk yarıda. Atılan golün ötesinde ilk yarıdaki baskılı, arzulu ve kontrollü futboluyla öne çıktı Bordo-Mavililer.
İkinci yarıda ise Samsunspor beraberliği yakalamak adına oluşturduğu bir iki pozisyonun dışında oyunun neredeyse tamamına yakın bir bölümü, Trabzonspor forvetleriyle kaleci Ertuğrul arasında oynandı. Henrique, Olcan’ın ve Burak’ın golleri skoru belirlerken, atılanların iki katı net fırsatından yararlanamadı aynı oyuncular. Bu arada Burak Yılmaz 21 gol, 90’ın üzerinde şut ve 50’ye yakın isabetli şutla, Süper Lig’de efsane olma yolunda hızla ilerlemeye devam ediyor. Mükemmel baskılı bir futbol ve farklı skorla tırmanışa devam ediyor Trabzonspor. Ancak karşısına çıkacak her rakibin de Trabzonspor’un bu kadar rahat oynayıp, bu kadar çok pozisyon bulmasına müsade etmeyeceğini de gözardı etmememiz gerekiyor!
‘’Güç farkı‘’
Olcan’lı Trabzonspor tempolu başlıyor maça, İBB aynı tempoyla karşılık vermek yerine faullerle maçın temposunu düşürme ve oyunu kitleme yolunu seçince maçın da tadı tuzu kalmadı. Zayatte’nin Halil’in her iki ayağının da tarak kemiklerinin morfolojisini bozma uğraşları ve Bülent Yıldırım’ın bunları yakından ilgiyle izlemesi (!) ve Olcan’ın sol kanada getirdiği hareketlilik ve Burak’ın direğe çarparak auta giden topu, ilk yarının akıllarda kalan görüntüleriydi.
İBB’nin ikinci yarıda neredeyse tamamen kitlediği maçın düğümünü yapılan oyuncu değişikliklerinin ardından Olcan’ın müthiş gayreti sonunda 81. dakikada gelen Burak Yılmaz golü çözdü. Belediye bu dakikadan sonra golü düşünmeye başlayınca iki takım arasındaki güç farkı da kendiliğinden ortaya çıktı; 3 net pozisyon ve Burak Yılmaz’ın maçı bitiren golü.
Olcan Adın çok isabetli bir transfer. İlk maçı olmasına rağmen müthiş katkı sağladı. Burak Yılmaz ise bildiğiniz gibi. Atıyor da, attırıyor da. Görünen o ki, ligin ikinci yarısında çok farklı bir Trabzonspor izleyeceğiz. Ve seyirci; ben bu seyirciyle gurur duyuyorum. Onların kalitesi her türlü övgünün üzerinde.
‘’Kördüğüm‘’
Sezonun ilk yarısı geçen hafta bitti, ikinci yarı 10 gün geçmeden başladı. Takımlar transfer
yaptılar ama transfer sezonu henüz başlamadığı için resmi sözleşmeler imzalanmadı. Altıüstü sağı-solu her tarafı darmadağın, neyin ne olduğunu kimse bilmiyor. Maç günleri ve saatleri dikkate alındığında da Federasyon’un, Trabzonspor’a pek sempatiyle bakmadığı her haliyle belli oluyor. Hafta için akşam saat 5’te, 6’da oynanan maçlarda acaba amaç; takımı seyircisinden uzak tutmak mı? Al bakim diğer büyüklerin maçlarını saat 5 ya da 6’ya, yer yerinden oynuyor mu, oynamıyor mu? Sık sık faullerle kesilen dün geceki maçın ilk yarısında Trabzonspor, Halil’in golüyle avantajını yakalamasına rağmen ikinci yarıda hücumda kaybettiği topla öylesine kötü bir gol yedi ki, bu golün şokunu da neredeyse maçın sonuna kadar üzerinden atamadı. Bir takım elbette gol yer ama Trabzonspor’un bu kadar ucuz ve basit gol yemeye hakkı yok, hele hele kendi kalibresinde olmayan takımlarından. Alışılmış olduğu üzere son sözü yine Burak Yılmaz söyledi.
1 gol ve 1 asistle oynadığı maçın bir diğer kader adımı da kaleci Tolga’ydı. Üç puana rağmen çalışmayan
bir orta saha ve saçma sapan defans hataları, dün akşam Trabzonspor’un zaafı olarak canımızı sıkan görüntülerdi.
‘’Hakem komedisi‘’
Trabzonspor yönetiminin protesto gerekçesiyle Şükrü Saracoglu’ndaki maça gitmeme kararı ne kadar yerinde bir karardı tartışılır, ancak sezonun, gerilimi en yüksek maçında, sahada oyuncularını yalnız bırakmalarının bana göre bağışlanır bir tarafı yoktu. Özellikle böylesi gerilimi yüksek maçlarda İstiklal marşı okunurken futbolcunun gözü protokol tribünündeki yöneticisini arar, eğer orada kimseyi göremezse sahada kendini yalnız hisseder, belki ufak bir detay olarak görünür ama can sıkar.
Trabzonspor’un temkinli Fenerbahçe’nin ise kendi saha ve seyircisi önünde Aykut Kocaman’ın söylediği kadarıyla şampiyonluğunu tescil ettirme düşüncesiyle daha baskılı oynadığı maçın ilk yarısında duran toptan gelen Mehmet Topuz’un golü ilk yarının skorunu belirleyen gol olarak tabelaya yansırken, Fenerbahçe’de Serdar mükemmel oyunuyla dikkatleri üzerinde topladı.
Maçın ikinci yarısında her iki takımın da orta sahayı rahat geçerek tehlikeli olduğu dakikalarda faul bile olup olmadığı tartışılacak bir pozisyonda sahneye çıkan Cüneyt Çakır ikinci sarıdan Aykut’u oyun dışı bırakırken aslında en anlamlı tepkiyi de olayın muhatabı Gökhan Gönül’den alıyordu, bu ayıp da ona yeter de artar bile. Tabii ki eğer anlayabildiyse? Hiç sanmıyorum..!
Maçın bundan sonraki bölümünde her iki takım adına da kaçan fırsatlar vardı, özellikle Halil, Giray ve Tolga varlarını yoklarını ortaya koymalarına rağmen skoru değiştirecek golü bulmaları mümkün olmadı Bordo-Mavililer’in. Ligin ikinci yarısında Trabzonspor mutlaka kendisine bir çeki düzen verecektir, ancak Trabzonspor’dan önce bu işi idare ettiğini sananların kendisine bir çeki düzen vermesi gerektiğine inanıyorum.
‘’Ne oldu bize?‘’
Haftalardır maç kazanamamanın vermiş olduğu stres ve Zokora ile Burak’tan yoksun kadrosuyla Gençlerbirliği karşısına çıktı Trabzonspor. Ancak neredeyse tamamına yakın bir bölumünü inanılmaz baskılı oynadığı maçı kaybetmesini, sadece bir maç ve üç puan kaybı olarak değerlendirirsek büyük hata yapmış oluruz. Bu sıradan bir mağlubiyet değil, Avni Aker’de üst üste kaybedilen üçüncü maç olarak bu renklere gönül verenlerin tutkularını ve umutlarını da alıp götüren bir yenilgi oldu. Tamam, maçın neredeyse tamamına yakın bir bölümü Trabzonspor’un baskısı altında oynandı. Rakibin tek, sen 15 korner attın. 40’a yakın orta yaptın ama rakip yakaladığı üç pozisyondan ikisini gol yapıp maçı kazanmasını beceriyorsa, o zaman şapkayı öne koyup düşünmek lazım.
Nereden istersen oradan başla. Yabancı kontenjanını kullandığın futbolcuların yeterliliğinden tut, sezon başından bu yana kaç tane isabetli korner atışı kullandığın dahil her şeyi ister istemez düşünüyor insan. Final paslarındaki başarısızlığın ardında yatan gerçek, hâlâ uyum sorunu mu yoksa beceriksizlik mi, irdelemek lazım. Cevap bekleyen sorular bunlarla sınırlı değil. Benim sorularıma cevap aramak gibi bir derdim de yok. Tek beklentim, yanlış yapılan şeyler her neyse bunların bir an önce önleminin alınması.
Kös kös evin yolunu tutturduğum sırada, mahalle bekçisi yolumu çevirip maçın neticesini sordu. “Kaybettik” dedim, “Allah Allah ne oldu size ya?” dedi hayretler içinde. Sahi, ne oldu bize böyle bilen var mı?
‘’Yangın var!‘’
Orta alandan Burak Yılmaz’ı uzun toplarla pozisyona sokmak, eğer rakip defans güçlü ve dikkatliyse neredeyse artık şablon haline gelen bu sistemi etkisiz kılmakta pek de zorlanmıyor, maça günler kala önlemlerini bu doğrultuda alıyorlar zaten.
Oysaki ilk yarıda kanatlardan yapılan nadir bindirmeler golle neticelenmese bile, bunlardan ikisinde rakip kalede ciddi karambol oluşmasına neden oldu. Basit bir hata neticesinde yenilen ilk gol ve ilk yarı biterken Selçuk’la gelen rakibin ikinci golü, Trabzonspor’un işini iyice zora sokuyordu...
İkinci yarıda Zokora’nin kırmızı kartla oyun dışı kalmasından sonra işi iyice zorlaştı Trabzonspor’un. 11 kişiyle yapamadığını bu defa 10 kişiyle yapmak zorundaydı, ancak maçın bundan sonraki bölümü tamamen Galatasaray’ın kontrolü altında geçti. Öyle ki Muslera neredeyse tek bir kritik top bile kullanmadan tamamladı maçı.
Trabzonspor’un uzun zamandır bu kadar silik ve bu kadar mahkum oynadigi ikinci bir maç hatırlamıyorum. Ceyhun’un bile gol attığı bir maçın yorumlanacak fazla da bir tarafı olduğunu da sanmıyorum...
‘’Uzatın alnınızı‘’
Trabzonspor için ilk defa katıldığı Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkma adına tam anlamıyla bir final maçıydı dün geceki maç. Yöneticisi, teknik kadrosu, futbolcusu ve taraftarı için zor geçeceği aşikardı... Gün içinde göz göze geldiğim Trabzonsporlular, ben dahil her ne kadar sakin görünmek için olağanüstü bir çaba sarfetsek de, içimizde kopan fırtınayı gizlemek mümkün olmadı. Maça saatler kala sıkılan yumruklar, gerilmiş yüzler vardı. Her gün yaptığı şeyleri bile yapmakta zorlanan insanlar ve dünkü maçın ilk yarısında sürekli olarak pas hatası yapan, kolay top kaybeden, rakibi bir türlü kalesinin önünden uzaklaştıramayan bir Trabzonspor... Belli ki gerilim ayaklara kadar inmişti.
Tolga’ya çok iş düşeceği kesindi ve nitekim öyle de oldu. Yine iyi günündeydi, Bordo-Mavililer’in tecrübeli kalecisi. Halil’in bitmek tükenmek bilmeyen enerjisine Colman da biraz ayak uydurabilseydi belki çok daha farklı bir maç izleyebilirdik. Ağzımızda tükürüğün kalmadığı dakikalarda maalesef bizim değil de İnter’in yediği gol Trabzonspor’u Şampiyonlar Ligi’nden uzaklaştırdı. Avrupa Ligi’yle teselli bulduk.
Tek mağlubiyet alarak grup maçlarını tamamladı Trabzonspor... Neresinden bakılırsa bakılsın çok önemli bir başarıya imza attı. Grup maçları boyunca dik oynadılar. Verdikleri mücadeleyle gururumuz oldular. Her türlü takdirin üzerindeler, alınlarından öpüyorum...
‘’Ne hakem ama...‘’
Egemen-Sivok-Toraman, Burak Yılmaz’a top geldiği anda basan isimler olurken, futbolumuza da 3’lü stoper diye yepyeni bir kavram getirmiş oldular. Böylesine bir kilidi araya atılan toplarla açmak pek mümkün olmadı. Dünkü maçın ilk yarısında Trabzonspor, Besiktaş’tan daha çok pas yapmasına rağmen bunu skora değil de sadece ilk yarı istatistiklerine yansıtabildi. Her şeye rağmen heyecanlı ve zaman zaman yüksek tempolu bir maç izledik ilk yarıda. Her iki takım adına da kaçan fırsatlar vardı.
İkinci yarıda kilidi kim çözer diye beklerken sahneye Fırat Aydınus çıktı. Verdiği penaltı ve kırmızı karta bir diyeceğim yok, var ama yok. Ancak vermediği ya da veremedikleriyle maçın sonucuna direk etki eden kişi oldu. Toraman eline çarpan topu ıskala, Egemen havaya zıplayıp topa vuramadan ve temas bile olmadan yere düşsün buz gibi golü iptal et. Eğer böyle hakemlik yapacaksanız yapmayın kardeşim, gidin kendi işinizi yapın bağ mı yapıyorsunuz, bahçe mi yapıyorsunuz ne yapıyorsanız yapın ama hakemlik yapmayın, ayıptır. Hakemdir hata yapar diyeceksiniz ama bu hatalar amatör kümede bile yapılmaz.
Carvalhal maçi iyi kilitledi, beraberliğe razıydı. Belki duran toptan ya da kontra bir gol bulabilirim umuduyla sahaya çıkmıştı öyle de oldu zaten. Belki içinden de, ‘sebep olandan Allah razı olsun’ diye geçirmiştir...
Ahmet Ağaoğlu