‘’Keyifler yerinde‘’
Dünkü maçın ilk yarısında sert oynayarak rakibini yıpratma uğraşında olan bir Eskişehirspor’la, sakatlıklar ve formsuzluklar nedeniyle hala ideal bir kadro oluşturamayan Trabzonspor ve yıllardır verdiği ile vermediği faullerle, standardının ne olduğunu bir türlü anlayamadığımız Yunus Yıldırım arasında geçti oyun.
Bu yıl bir yemekte Ronaldo’nun menaceri Mendes her yıl yaklaşık 100 bin Dolar’lık Ronaldo forması aldığını söylemişti bana. Bende o kadar para yok, ama Burak bu hızla devam ederse TS Store’un en kadim müşterisinin ben olacağı kesin. Daha şimdiden aldığım Burak forması siparişi ellinin üzerinde...
Geçen hafta Burak oynuyorsa bir şekilde gol atarsınız diye yazmıştım. İkinci yarıda öyle de oldu, maçı aldı götürdü Burak. İki mükemmel golle Eskişehirspor’un direncini kıran ve maçı Trabzonspor’a kazandıran adam oldu.
Halil, Adrian, Zokora, Colman, Giray ve Tolga mükemmel oynadılar. Takımda o ilk haftalardaki olumsuz görüntüden neredeyse eser kalmadı. Şampiyonlar Ligi’nin grup lideri, Süper Lig’de de keyif vermeye başladı.
‘’Dalga dalga 'Fırtına'‘’
Haftanın sloganı dalga dalga fırtınaydı, ancak Bordo-Mavililer’de günlerdir hâkim olan tek düşünce beraberlik de iyi sonuçtur. Ciddi bir tezat, tezat olmasının ötesinde de fevkalade prematüre bir düşünce tarzı, beraberlik iyi bir sonuç olabilir. Ancak saha gol atmayı bırak atak yapmamak gibi bir düşünceyle çıkmak için bir sebep olmamalı. Trabzonspor’un aksine gol atmak ve maçı kazanmak düşüncesi hakimdi rakip Lille takımında. Oyunun hemen başından beri oyunu Trabzonspor yarı alanına yıktılar, aman dedirtecek pozisyonları olmadıysa da, olmadık pozisyonda Cech’in ikramı sonucu 36’ncı dakikada ihtiyaçları olan golü de buldular.
Maçın ikinci yarısında Trabzonspor artık o çok arzuladığı beraberlik için gol atmak zorundaydı, galibiyet için değil de beraberlik için gol atmak. Baskılı da başladı bu yarıya Trabzonspor, Serkan ve Colman’la iki kez kaleyi yoklamasına rağmen aradığı gol 76’ncı dakikada Adrian’ın yarattığı penaltıdan geldi. Adrian, Alanzinho değişikliğinden sonra her haliyle gole daha yakın taraftı Bordo-Mavililer, ilerleyen dakikalarda da topu daha fazla ayağında tutup rakibin bir kaza golüne izin vermediler. Inter’in kazandığı gecede Lille ile arasındaki puan farkını koruması bakımından bu beraberlik önemli bir sonuç olarak değerlendirilebilir, ancak kazanılmayacak bir maç da değildi işin doğrusu.
Dört puanla grup lideri olarak tamamladı haftayı Trabzonspor, Zokora, Halil, Adrian, Colman ve ikinci yarıda da maç 0-1 giderken yaptığı çok önemli kurtarışla Tolga öne çıkan isimlerdi. Bazılarının hezimet bekledikleri Şampiyonlar Ligi’nde bize iki haftadır liderlik gururunu yaşatan onlar, dik oynarken biz de sokakta dik yuruyoruz, sayelerinde.
Ve siz sahanın zeminini bu hale getirenler, bu takıma Şampiyonlar Ligi’nde patates tarlasında futbol oynatmayı reva gördünüz ya Allah sizden sorsun. Sakın bir daha Gençlik Oyunları sahanın zeminini bozdu geyiği yapmayın, artık kargaları değil kurbağaları güldürüyorsunuz bu bahaneyle.
‘’Hoşgeldin futbol‘’
Orta saha ya da forvetteki sıkıntınızı bir şekilde çözersiniz. Ancak defansınız güven vermiyorsa, işiniz her zaman zor demektir. Burak gibi bir oyuncunuz varsa, her zaman gole yakınsınız demektir. Ancak maçı kazanabilmeniz için ucuz ve basit goller yememeniz lazım. Görünen o ki Trabzonspor bu sezon her mevkiye bolca transfer yaparken, defansta sıkıntı yaşayabileceğini hiç hesaba katmamış.
Ancak ikinci yarıdaki Sapara-Adrian değişikliğiyle bambaşka bir Trabzonspor vardı sahada. Sadece ilk yarıdaki değil, sezon başından beri sergilediği o prematüre görüntüyü arkasında bırakmış, sahanın her yerinde rakibine basan ve hakemin bitiş düdüğüne kadar skoru değil, maçı kovalayan gerçek görüntüsüne kavuşmuştu takım. Beklediğimiz, özlediğimiz bir görüntüydü bu ve sadece 3 puan değil, umudumuz, zevkimiz, keyfimiz yani her şey yerine geldi. Futbol özellikle bizim için yeniden seyredilir bir oyun oldu. Tolga, Adrian, Volkan, Alanzinho ve Zokora mükemmel oynadı ancak Burak bambaşkaydı. Söyleyecek söz bulamıyorum. Allah nazardan ve sakatlıktan korusun. 5 puanımız 5 golle geldi ve hepsinde Burak’ın imzası var, fazla söze de gerek yok.
Zemin ise futbolu katletmeye devam ediyor. İnanılır gibi değil. Şampiyonlar Ligi’nde oynayan, kendi liginde şampiyonluğu kovalayan bir takıma yakışıyor mu bu zemin? Zemine takılıp kaçırdığı golden sonra Burak Yılmaz’ın dövdüğü kadar var... Ben olsam öyle iki, üç tokatla bırakmam, sabah akşam döverdim böyle bir zemini!
‘’Can sıkıntısı‘’
Puan kaybına tahammülü olmayan Trabzonspor hırslı ve istekliydi, çok koştu, pres yaptı, sürekli olarak golü düşündü ve beklediği golü de ilk yarıda Burak Yılmaz’ın gayreti ve inatçılığıyla buldu. Ancak zaman zaman özellikle sağ kanatta rakibinden öyle kontralar yedi ki bunlardan birinde neredeyse İBB maçında yediği golün bir benzerini kalesinde görüyordu.
İkinci yarıda ise Manisa maçının ikinci yarısının bir tekrarı oynanıyordu sanki, sürekli bastıran bir Samsunspor ve bir türlü ayağa isabetli toplarla defanstan çıkamayan, oyunun büyük bir bölümünü kendi yarı alanında rakip baskısı altında geçiren Trabzonspor, geçtigimiz yıllarda da buna benzer maçlar oynadı.
Takımın ancak rakibin yüklendiği anlarda defanstan çıkardığı uzun topların çoğunu rakip filelerle buluşturan bir oyun yapısı vardı. Bu sene ise bu görüntüsünden oldukça uzak ve anlamsız bir şekilde maçın ikinci yarisinda oyun üstünlüğünü rakibine bırakan bir görüntü sergiledi ligin ilk üç maçında.
İkinci yarıda yakaladığı tek ve en önemli pozisyonda, Colman topu direğe nişanlayınca, Samsunspor da cezayı kesmekte gecikmedi.
Son üç haftanın görüntüsü; bitime son beş dakika kala yenilen gollerle kaybedilen yedi puan, Trabzonspor’un var olan iki puanı da Burak Yılmaz’ın attığı iki golle geldi, bilmiyorum fazla bir şey söylemeye gerek var mı?
‘’Karanlık gece‘’
Dört aylık uzun bir aradan sonra, yine bir İBB maçında Avni Aker’de taraftarının önüne çıkan Trabzonspor’da, takımın yarıdan fazlası ilk kez Bordo-Mavi formayla bu stadın zeminine ayak basıyordu. Doğrusunu isterseniz, bu kadar değişikliğe rağmen Henrique’nin haricinde vasatın altında kalan başka bir oyuncu da yok gibiydi. Colman ve Zokora, hafta içinde kaldıkları yerden devam ederken, Adrian ve Volkan pozitif oyunları ve şutlarıyla maça heyecan katan isimlerdi. Bu kadar geniş kadro ve rotasyon, Trabzonspor’da bugüne kadar alışık olmadığımız bir durum olduğu için, algıda da biraz zorlanıyoruz tabii ki. Maçın başındaki elektrik kesintisi, Türk futbolunun içinde bulunduğu durumu anlatması açısından oldukça manidardı. Ancak Şampiyonlar Ligi maçlarında bunu kimseye anlatamazsınız..!
İkinci yarıda ilk yarım saat, rakibini baskı altına alıp gol için yüklenen taraftı Trabzonspor. Ancak son vuruşlardaki sıkıntı ve Alanzinho’nun direğe takılan topu, sanki son dakikalarda gelecek olan İBB golünun habercisi gibiydi. 85. dakikada rakibin sol kanattan gelişen atağında Giray ve Marek’in, rakibin koşu yolunu kesmek yerine birlikte ortaya doğru yönelmelerinin bedeli ağır oldu. Şampiyonlar Ligi’nde haftanın takımı seçilen Trabzonspor’un yediği bu gol, klasına hiç yakışmadı. İki haftada kaybedilen 5 puan da, biraz can sıktı işin doğrusu.
Netice itibariyle karanlık başlayan, gece kapkaranlik bitti. Ancak işin iyi tarafı, takımın bu kayıpları telafi edebilecek güce sahip olması. Sahanın zemini ise daha ilk maçta patates tarlasına döndü. Sakın kimse bana, özellikle bana, bunun 50 gün önce yapılan Gençlik Oyunları yüzünden olduğunu söylemesin. Öyle olsa bile, bu kadar sürede bu zeminin çoktan toparlanmış olması gerekirdi.
‘’Beş günde bu kadar‘’
Bir tarafta iki yıl önce Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmuş İnter, diğer tarafta UEFA’nın adaletiyle beş gün içerisinde aceleyle yaptığı transferlerle, (ki bu oyuncuların çoğu Şampiyonlar Ligi’ni sadece televizyondan
ya da tribünden izlemiş futbolculardan oluşan) bir araya gelmiş Trabzonspor. Birinin Arjantinlisi Cambiasso, diğerininki Colman. Varın iki takım arasındaki güç farkını siz değerlendirin. Ancak maçın ilk yarısında Zokora, Celutska, Colman ve Tolga oyunu dengede tutan futbolcular oldular. İlk kez katıldıkları Şampiyonlar Ligi’nin ilk maçının ikinci yarısında ise adeta UEFA’ya, ‘Beni bu lige layık gördün. Yüzünü kara çıkartmayacağım’ dercesine, maçın büyük bir bölümünde oyunu kontrol edip, rakip kalede gol kovalayan taraftı Bordo- Mavililer. Halil’in direkten dönen bombasını akıl dolu bir vuruşla İnter ağlarına gönderen Celutska, bir anlamda 28 yıllık gecikmiş bir faturanın bedelini de tahsil ederken, attığı bu golle Trabzonspor’a Sampiyonlar Ligi’ndeki ilk maçında puanını kazandıran oyuncu olarak tarihe geçiyordu. Maçın geri kalan bölümünde ise İnter karşısında Manisaspor maçında yaptığı hataları yapmayan, son derece dikkatli kademeye giren, rakibini sürekli olarak kontrol altında tutarak yakaladığı önemli avantajı ucuz bir hatayla kaybetmek niyetinde olmayan bir Trabzonspor vardı sahada. Burada tek tek isim zikretmeyeceğim. Aldıkları bu galibiyet o kadar önemli bir galibiyetti ki, emeği geçen herkese kalbimin derinliklerinden teşekkür ediyorum. Bu maç, sıradan bir Sampiyonlar Ligi maçı değildi. Bilen ve anlayanlar için bu maçin anlami çok büyüktü. Anlamaktan uzak olanlar için ise karabasan gibi bir şey oldu.
‘’Çok özlemişiz!‘’
Ancak dünkü maçın ilk yarısında futboldan fazla tekme ve dirseklerin konuştuğuna şahit olduk, inanılmaz bir agresiflik ve sertlik, Makakula’nın dirseğini atlayan Cüneyt Çakır hemen önündeki pozisyonda Isaac’i affetmedi. Demekki insan bir şeyi çok özleyince karşısındakine böyle tekme dirsek Allah ne verdiyse giriyor.
Trabzonspor maçın ilk yarısında pek derli toplu bir futbol ortaya koyamadi, bu dağınıklık içindeki tek olumlu hareket Adrian’ın müthiş asistiyle gelen Burak Yılmaz’ın golüydü.
Ancak ikinci yarıda sahada öyle bir görüntü vardı ki inanılır gibi değildi. Sanki bir kişi eksik oynayan Manisaspor değil de Trabzonspor’du. İnanılmaz baskı yediler rakiplerinden, boş alan bırakma, pas hatası, kademe hatası hepsi bir aradaydı ve neticede bağıra bağıra geliyorum diyen Manisaspor’un beraberlik golünü de ağlarında gördü. Acilen toparlanması lazım Trabzonspor’un. Zira dün gece oynadığı oyunun futbolla alâkası yoktu, en azından geçen sene oynadığı futbolla yakından uzaktan alakası yok. Ayrıca bu kadronun da boyle bir futbol oynamaya hakkı yok. Çok çok daha iyisini yapabilecekken.Haftanın en güzel haberi aslında Sayın Sadri Şener’den geldi 58’inci maddenin değiştirilmesi talebini imzalamayacağını ifade etti Sayın Başkan Şener.Haftanin komedisi ise Milat kelimesinin Eyyam kelimesiyle yer değiştirmesi oldu.
‘’Ay tutulması‘’
Yemeden atılacak bir golün önemi o kadar büyüktü ki, doğrusunu söylemek gerekirse hepimizin arzusu ve beklentileri de bu yöndeydi. Hızlı da başladı oyuna Trabzonspor. İlk 5 dakikadaki görüntüsü, beklentilerimizi karşılar nitelikteydi. Ancak ilerleyen dakikalarda defanstan çıkarken kaptırılan toplar ve orta sahadan oyun kurmakta zorlanan Trabzonspor, oyunun üstünlüğünü anlamsız bir şekilde rakibine kaptırdı. Ardından da taçtan gelen bir pozisyonda rakibin golüne engel olamayınca Şampiyonlar Ligi hayali de bir başka bahara kalmış oldu. Oyunun ilk yarısında heyecanlandığımız pozisyonlardan birinde Celutska’nın ortasına, sahanın en iyilerinden biri olan Henrique’nin vuruşunda top filelerle buluşurken, diğerleri de yine anlamsız bir şekilde yardımcının bayrağına takıldı. Henrique’nin ilk yarının sonuna doğru sakatlanarak oyundan çıkması ise keyfimizi iyiden iyiye kaçırdı. Ramazan olmasına rağmen Olimpiyat’ın tribünlerine koşan her yaştan Trabzonsporlular’ın takımlarına olan desteği ise her türlü takdirin üzerindeydi. İkinci yarıda rakibiyle birlikte kafa topuna çıkan Adrian’ın rakibinin yüzüne çarpan dirseğine kırmızı kart çıkartan orta hakem ise terbiyemin tüm sınırlarını zorlayarak kocaman bir ‘çüşşşşş’ü hak etti. UEFA herhalde çok aradı, her iki maçta da görev verdiği bu çapsız hakemleri. Adrian’ın pozisyonu kırmızı kartsa, Luisao, Aimar ve Saviola’nın sahaya çıkmadan soyunma odasında kırmızı kart görmeleri gerekirdi! Turu geçen taraf Benfica’dan ise hafızalarımızda oyun içi pislikleri en iyi şekilde sergileyen, çirkin bir takımdan başka bir şey kalmadı. Çirkinlikleri, oynadıkları futbolun güzelliklerini çamur gibi örttü adeta.