‘’Yolun başı‘’
Tempolu başlayan maçta, defanstan çıkarken ve orta alanda kaptırılan toplar sıkıntı yarattıysa da, ilerleyen dakikalarda güçlü rakibi karşısında oyunda dengeyi sağlamayı başaran Trabzonspor, araya attığı toplarla da rakip kalede zaman zaman tehlikeli oldu. Hele bunlardan birisinde Adrian’ın filelere giden pozisyonu yardımcının yanlış bayrağının kurbanı olmasaydı maç cok daha farklı noktalara da gidebilirdi. Tahminim o dur ki, bu pozisyonda yardımcının gözüne ter tanesi kaçmıştı! Mevsimsel bir olay yani, bazen kar bazen ter, olur böyle şeyler...
Yedi yabancıyla sahaya çıkan Trabzonspor’da yeni transferler göz doldururken özellikle Henrique’in hırsı ve tekniği sezon için bizleri bir hayli umutlandırdı doğrusu. Ancak olası bir ceza ya da sakatlık durumunda defansın göbeğindeki çözümünde ne olacağını da merak ediyorum.
İkinci yarıda 70. dakikada gelen Benfica golüne kadar rakibi orta sahada karşılayıp ayağa toplarla rakip kaleye daha fazla giden bir Trabzonspor seyrettik. Ancak tam da işler yolunda giderken yenen gol ve son dakikalarda gelen rakibin ikinci golü hoş olmayan bir skorla bizi evimize uğurlarken, benim kendime sorduğum soru bizim bu ön eleme maçını neden oynadığımızdı?
Henüz yolun başı... Trabzonspor bu turu geçebilir mi bilemeyiz fakat hem yeni transferler hem de ortaya konulan futbol ilerleyen haftalarda Trabzonspor’un geçen sezondan farklı bir görüntüsü olmayacağı yönünde çok olumlu sinyaller verdi, iskelet kadroda dört önemli değişikliğe rağmen...
‘’Mehmet Atalay‘’
Gençlik Spor Genel Müdürlüğü teşkilatını çok yakından tanıyan birisiyim, Sayın Atalay’ın genel müdürlüğü döneminde, teşkilatta reform sayılacak pek çok uygulamanın altına imza attığına yakından tanık oldum. Başta özerklik olmak üzere federasyonların gelirlerini artırıcı pekçok projeyi büyük bir cesaret ve çabuklukla uygulamaya soktu, çalışanın hakkını sonuna kadar savunup, görevini gerektiği gibi yapmayanlarla hiç işi olmadı, başarılı sporcuların ve yöneticilerin 7/24 yanında oldu, başta FIBA 2010 olmak üzere pek çok önemli organizasyonun ülkemizde yapılması için çok büyük çaba sarfetti.
Bütün bunları yaparken ilkelerinden ve kişiliğinden hiçbir zaman taviz vermedi. Sporun gerçeklerini ve doğrularını doğru olarak kabul edip, bu prensiplerin doğrultusunda zaman zaman iktidar milletvekilleriyle ters düştüğüne, ancak hiçbir zaman ödün vermediğine de tanık oldum.
Çalışma arkadaşlarını çok büyük bir özenle seçti. Yunus Akgül ve Bekir Yunus Uçar, hâlâ bu ülkenin sporuna bu prensipler doğrultusunda hizmet eden çok değerli yöneticilerdir.
Önümüzde Futbol Federasyonu seçimleri var. Ben bu doğrultuda Sayın Atalay’ın çok büyük bir şans olduğuna inanıyorum. Futbolumuzun kronikleşmiş sıkıntılarından kurtulması, kulüplerimizin adaletsizlikten değil de adaletten pay almaları ve TFF’nin her yönüyle çağdaş bir yapıya kavuşturulması için futbol ailesinin bu şansını çok iyi değerlendirmesi gerektiğine inanıyorum.
‘’Kuru temizlemeci aranıyor‘’
Asıl garip olan ligin ilk yarısında 18 puan kaybedip sadece 33 puan toplayan bir takımın ligin ikinci yarısında sadece 2 puan kaybedip 49 puan toplaması ki, irdelenmesi gereken nokta da bu. Bizim 3 penaltımızı irdeleyen zihniyet bu fikrime nasıl bakar bilemiyorum, ama isterseniz ben biraz irdeleyeyim konuyu.
Nasıl oldu bu iş? Çok basit, demek ki el birliğiyle çalışınca olabiliyormuş, kolektif bir çalışmanın ürünü yani. Zaten futbol da kolektif bir oyun değil mi ? Bu açıdan baktığımız zaman ortalıkta bir sorun da görülmüyor zaten, alt tarafı herkes bir taraftan bir omuz verdi oldu işte, katkısı olmayanlar temiz fubol ve tarafsızlık adına el atmayanlar utansın. Neticede herkes mutlu, şimdi geriye kalan bunu allayıp pullayıp tarihi bir zafer olarak millete sunmak ki bu konuda da size güvenim tam, siz bunu da becerirsiniz, siz ki neleri temizlediniz bunu mu yapamayacaksınız?
Bu arada Aleks Taşçıoğlu, çorbaya kattığın tuz son derece gereksizdi hocam, farkında mısın, neredeyse hiç kimse konuşmadı bile seni, senin ustaların zaten o kazanın ateşini çoktan söndürmüşlerdi bile, bayrağın havada kaldı hocam.
‘’Buraya kadar...‘’
İlk 10 dakika içinde gelen iki gole rağmen, Saracoğlu’ndan gelen gol haberi Avni Aker’i adeta bir ölüm sessizliğine gömerken, Bordo-Mavili oyuncuların da motivasyon ve konsantrasyonu dibe vuruyordu. Koca bir sezon verilen emeklerin, harcanan çabaların ve beslenen umutların tükendiği gece, kapkara bir gece.
Başkan Şener, “Şampiyonluk mücadelemizi veririz. Eğer başaramazsak, rakibimizi tebrik etmesini de biliriz” demişti. Eğer mücadele adil, etik ve ahlaki bir mücadeleyse tabi ki rakibini de tebrik edersin. Ancak ben bu yıl verilen mücadelenin bu saydığım kavramların hiçbiriyle örtüştüğüne inanmıyorum. Eğer Şener buna gerçekten inanıyorsa buyursun tebrik etsin rakibini.
Federasyonla alakalı olarak konuşmak istemiyorum. Büyük bir ihtimalle temmuz başında seçim var ve inşallah bu 6 hafta görevdeki son haftaları olur. Türk futbolunun bu insanlara bir dönem daha tahammül edebileceğini hiç sanmıyorum. Bir spor basını düşününki daha henüz ligin ilk yarısının bittiği ve Trabzonspor’un 9 puan farkla lider olduğu gün, bazı yorumcular, “Bu iş henüz bitmedi, bu köprünün altından daha çok sular geçer” diyerek fetva verdiler. Seyrettikleri maçı bile yorumlamaktan aciz olan bu insanlara sormak istiyorum; Sahi nasıl bu kadar emindiniz işin bu noktaya geleceğinden? Oynanan maçta bile 10 dakika önünüzü görmekten acizken, nasıl oldu da bu kadar farka rağmen koca bir sezonun sonunu görebildiniz?
Ne demişti sayın Yıldırım; “Şampiyonluğun son maça bırakılmayacağını öğrendim”. Öyle de oldu.
Yazık oldu verilen onca emeğe ve beslenen umutlara.
‘’Kriteriniz ne beyler?‘’
Erken gelen gol ve kırmızı kart, Gaziantep’in direncini kırarken, maçın da kaderini belli etti. Özellikle ikinci golden sonra daha rahat oynayan Trabzonspor ve oyun düzeni bozulan Gaziantep’in her şeye rağmen pozitif futbol adına elinden geleni ortaya koyarak verdiği bir mücadeleye sahne oldu Avni Aker. Ligin ilk yarısındaki Trabzonspor maçında da penaltı ve kırmızı karta muhattap olan Antep aleyhine çalınan dünkü penaltı, benim çok içime sinmedi açıkçası. Kayserispor, Ankaragücü ve Besiktaş maçlarında verilmeyen penaltıların yanında bu penaltıdaki kriter neydi acaba? Aykut Kocaman’ın bence bu penaltıyı da irdeletmesi gerekiyor..!
Haftalardır önce Trabzonspor’u ardından Fenerbahçe’yi oynatan Federasyon, bu hafta iki takımın maçını da sözde aynı saate başlatacaktı ama Fenerbahçe-Belediye maçı yine her ne hikmetse Trabzonspor’un maçından 4 dakika sonra başladı ve 4 dakika sonra bitti. Avrupa Ligleri’nde düdük çalan iki deneyimli hakemin aynı anda maç başlatamama yeteneksizliğine şahit olduk, önemli değil nasıl olsa edeceğiz? Birşey eğer çok kirlenirse, acilen temizlenmesi gerekir. Eğer temizlenmeyecek kadar kirlenirse onu çöpe atmak zorunda kalırsınız. Dikkat beyler sınırdasınız, neredeyse temizlenmeyecek kadar kirlettiniz bu ülkenin futbolunu...
İlginç bir maç seyrettik. Burak Yılmaz’ın 17 numaralı formayla 17’nci golünü attığı, Trabzon’da bitiş düdüğü çalındığı anda Şükrü Saracoğlu’nda 86’ncı dakikanın oynandığı, Fenerbahçe’nin kaçtığı Trabzonspor’un kovaladığı bir hafta oldu aynı zamanda..!
‘’Bekleyeceğiz‘’
Jaja’nın direkten dönen topu ve Mustafa’nın gerçekten faul müydü pek anlayamadığım iptal edilen golünün haricinde aklında neler kaldı diye soracak olursanız, aceleyle kullanılmaya çalışılıp rakibe kaptırılan serbest vuruşlar, Umut’un sürekli üzerinden atladığı toplar ve Cale’nin hatası sonucu oluşan Eskişehirspor’un pozisyonu haricinde, temposu son derece düşük olan maçta Trabzonspor’un daha iyi yönettiği orta saha pas trafiği vardı. Bu görüntü Trabzonspor açısından baktığımız zaman bu sezon pek de alışık olmadığımız bir görüntüydü, bu kadar sakin, bu kadar kontrollü bir oyun, mutlak üç puana ihtiyaç duyulan bir maçta... Haydi hayırlısı deyip, ikinci yarıyı beklemeye koyulduk.
İkinci yarıda Eskişehirspor oyunu biraz hareketlendirmese, Trabzonspor’un da neredeyse aklı başına gelmeyecekti. Maçın son 20 dakikasında ardı ardına yapılan değişikliklerle orta saha ve defans güvenliğini bırakıp, rakip kaleye yüklenen Trabzonspor’un geride kalan 70 dakikadaki kontrollü oyununu ister istemez sorgulamak zorunda kalıyor insan. Son dakika beklentisi bu defa gerçekleşmedi. Son 4 haftada neyin ne olacağı pek belli olmaz ama dünkü maçın bilançosunun Eskişehirspor’dan fazla Fenerbahçe’nin işine yaradığı da su götürmez bir gerçek.
Şampiyonluk mücadelesi veren bir takımın çok daha farklı oynamasını beklerdim şüphesiz ki... Bitmiş bir maçın arkasından konuşmak çok kolay ama itiraf edeyim ki beklentilerim biraz daha farklıydı. Bekleyeceğiz, son maça, son düdük çalana kadar bekleyeceğiz...
‘’Yine Burak...‘’
Ligin son haftalarına girdiğimiz bugünlerde, olası bir puan kaybının telafisinin yarattığı stresi kontrol edebilmenin ne kadar zor olduğunu bir kez daha gözlemledik dün. Son iki haftadır, oyun kurmakta zorlanan ve hiçte alışık olmadığımız top kayıpları yapan Trabzonspor’un, tam hücuma çıkarken kaptırdığı iki topun bedelini çok ağır ödememesi şans mıydı, Bursaspor forvetinin beceriksizliği mi, yoksa Giray’ın olağanüstü çabası mıydı bilemeyiz ama kanımızı dondurduğu bir gerçekti.
Ancak tam ilk yarı böyle mi bitecek derken Umut’un pasıyla hareketlenen Burak’ın kalecinin sağından Bursaspor filelerine bıraktığı top Trabzonspor’u ligin zirvesinde tutarken; son iki senedir şampiyonluğu domine eden futbolcu olarak tarihe geçmesine de çok kısa bir süre kaldı. Demek ki neymiş? Futbolcu alırken de satarken de kırk defa düşünecekmişsin..!
Maçın ikinci yarısında arkaya yaslanan ve inanilmaz top kaybeden Trabzonspor karşısında oyunun kontrolü büyük ölçüde Bursaspor’daydı ancak defansta Giray’ın olağanüstü performansı pek çok tehlikeyi büyümeden önlerken, özellikle orta sahada baskı yiyen Trabzonspor’lu futbolcuların sürekli Tolga’ya geri pas yapmaları ve Tolga’nın şişirdiği her topun Bursaspor’lu futbolcuların ayağına gitmesi oyunun kontrolunün de rakipte kalmasına neden oldu.
Neticede yine tek fark ve 3 puan ve yine Burak Yılmaz. Haftaya kesin olan bir şey var ki müthiş dirençli bir Eskişehirspor karşısına çıkacak Trabzonspor, belki de son haftaların en zor maçını oynayacak bu maçı da kayıpsız bir şekilde geçtigi takdirde, işini çok ama çok kolaylaştıracak.
‘’Hayal perdesi‘’
Zaten önemli olan da gerçekler değil de belirli bir kesimin mutluluğu ve anlaşılması güç menfaat ve çıkar ilişkileriyse ve başarıya giden yolda ahlaki ve gayri ahlaki her şey mübah sayılıp kabul görebiliyorsa, gerçeğin çok ötesindeki olayları gerçekmiş gibi göstermekte ne sakınca olabilir ki?
Netice itibariyle, okuyan ve seyredenler için de her şey bir kabullenme ve hazım meselesidir; görmek istediklerini gösteren, duymak istediklerini söyleyen ve yazanlara itibar ederek, gerçek değerlerinden uzaklaşmış bir toplum içinde, hayal perdesinde kendi sefil mutluluklarını yaşar dururlar. Onlar için siyahla beyaz, sıcakla soğuk anlamını yitirmiştir. Artık önemli olan perdeye yansıyan hayaldir. Zira o hayali gerçek gibi kabullenebildikleri, hazmedebildikleri sürece ortada bir sorun da yoktur, burada çoğunlukla paranoyak ya da komplo teoristi yakıştırmalarıyla asıl sıkıntıyı gerçekleri dile getirenler yaşarlar.
Doğruyla yanlışın bu kadar birbirine karıştığı bu alemde istediğin kadar bağır dünya yuvarlaktır diye, sesini duyurmak bir yana eğer hala deli gömleği giydirilmemişse sana, kendini şanslı bile sayabilirsin. Uğraş uğraşabildiğin kadar, anlatmak istediklerin karşındakinin anladığı kadar değil anlamak istediği kadarıyla sınırlıdır. Paranın gücünün hakim olduğu endüstriyel futbolda bazılarının yaşam değil sadece soluklanma şansı vardır, o da arada bir, her zaman değil. Çoğu zaman şans eseri olarak fazla göz ardı edilip unutulduğunda! Ancak bu defa fazla göz önündeyiz, ne dersiniz? Sizce bir şansımız var mı hâlâ?