Arama

Popüler aramalar

‘’Silgi bitti!‘’

Doğrusunu söylemek gerekirse, geçen haftaki travmanın üzerine çok da iyi bir futbol beklemiyordum Antalyaspor maçında. Ancak, kesin olarak alınması gereken bir 3 puan vardı ve çok önemliydi.

Aradaki 4 puan farka rağmen Fenerbahçe’yi şampiyonluğun en büyük favorisi ilan edenler, bu fark 2 puana indikten sonra öyle tahmin ediyorum ki ligin de bitişini ilan edeceklerdir. Yıllardır futbol seyrederim, idarecilik yaptım, yorumladım, yazı yazdım. Ancak ilk defa bu sene, ligin ilk yarısının bitimiyle başlayan sistematik bir komplonun bu kadar efektif çalıştığına şahit oldum.

Hepsini kutluyorum... Umarım bu çabalarının karşılığını da yeterince alırlar! Fakat şartlar ne olursa olsun, hiçbir şekilde bu tuzağın içine düşmemek gerekirdi. Netice itibariyle, ligin ilk yarısının bir tekrarını yaşıyoruz. 3, 4 ve 6. haftalarda kaybedilen 7 puan... O hakkını Trabzon henüz 6. hafta dolmadan kullandı ama hâlâ lider. Ligin ilk yarısında 42 puan toplayan takım, lig sonunda da şampiyon olacak güce sahiptir. Ancak artık silgi bitti. Daha fazla puan kaybını kaldıracak güçte değiliz. Bu arada, Mustafa Yumlu dün gece 90 dakikayı sahada tamamladıysa, Hüseyin Göcek’e dua etsin. Maçın 20. dakikasında elle gol atmaya çalışıyor, ilerleyen dönemde ikinci sarıdan atılması işten bile değildi. Takım ciddi şekilde stoper sıkıntısı yaşarken, yapılacak hareket miydi bu?

07 Şubat 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hasar büyük‘’

Fenerbahçe’nin maçın başından itibaren 90 dakika boyunca yapmış olduğu baskı, Bordo-Mavili oyuncuları inanılmaz pas hatasına ve daha 25. dakikada dolmadan yenilen 2 golün ardından da anlamsız bir panik ve sinirle oyun disiplininden uzaklaşmasına neden oldu.

Bu sezon Trabzonspor’un oynadığı kötü maçlarda, ki bunlara puan kazandığı karşılaşmalar da dahil olmak üzere hiçbirinde böylesine oyun disiplininden uzak ne yaptığını bilmez bir görüntü ortaya çıkmamıştı.

Maç kaybedebilirsiniz, ancak futbol adına hiçbir şey ortaya koymadan kaybedilen maçın mazeret kaldırır tarafı yoktur.Trabzonspor dün gece ki maçta biraz olsun kendi benliğini ortaya koyabilseydi, şüphesizki bu maç çok daha farklı olabilirdi.

Neticede belki yine kaybedilebilirdi, ama oynadığı futbol umudumuzu ilerki haftalara taşımaya yeterdi. Şu an itibariyle hasar çok büyük. Sadece kaybedilen puan değil, ki hala 2 puan farkla lider Bordo-Mavililer. Kart cezalıları ve sakatlıklar yüzünden stoper mevkiinde neredeyse adam kalmadı.

Colman’ın aşırı formsuzluğu ve takımın o kazanma hırsından uzaklaşarak anlamsız bir sinirlilik ve paniğin içine girmesi de cabası. Acilen Trabzonspor’un bu olumsuzluklardan sıyrılması lazım. İnancım odur ki, bu takım bunu başarabilecek güçtedir.

31 Ocak 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yedeklerle takım olabilmek‘’

Kadronun iskeleti bir yana, üst üste iki kemik bile bir arada değildi. Beşiktaş’ın 4 yıldızlı 7 yabancılı kadrosu karşısında Trabzonspor’un ilk 11’de ilk defa birlikte forma giyen 7 futbolcusu birbirine uyum sağlamakta ve ayağa top yapmakta zorlanınca, Beşiktaş daha ilk yarım saat dolmadan maçı 2-0’a taşıdı. Ancak uyum süreci çok kısa sürdü. İkinci yarıda rüzgar bir anda tam tersine dönmüştü.

Devre henüz başlar başlamaz Alanzinho’nun Fiyapı İnönü’yü şok eden golünün ardından Brozek’in direkten dönen topu ve yoğunlaşan Trabzonspor baskısı turu getirmeye yetmedi, ama Trabzonspor kadrosunun kısıtlı olduğunu her ortamda iddia edenlere de okkalı bir cevap niteliğindeydi. Demek ki bu takım yedekleriyle bile en güçlü takımların canından can alabiliyormuş.

Trabzonspor kupa dışında kaldığı için Şenol Güneş’i bu kadro yapısından dolayı eleştirenler olabilir. Ancak hoca Fenerbahçe maçı için gerekli gördüğü oyuncuları riske etmedi ki bunu sadece maç yorgunluğu olarak değerlendirmek çok yanlış olur. Bunun sakatlığı var, kart cezası var. Ayrıca olası bir mağlubiyetin tüm takım üzerinde yaratacağı olumsuz etkiyi de çok usta bir şekilde izole edip, tam tersi kadrodaki her oyuncunun sistemin bir parçası olduğunu göstererek o baskının daha fazlasını rakiplerinin omuzlarına yüklemiş oldu. Tabii ki kupa dışında kalmak hoş bir şey değil. Ancak şampiyonluk yolunda yaptığı ince hesaplardan dolayı Şenol Güneş’i eleştirmeye de hiç kimsenin hakkı yok. Cüneyt Çakır’ın Şampiyonlar Ligi’nde yönettiği maçları hiç izleme şansım olmadı. Ancak bu gece çok merak ettim, Avrupa’da da böyle mi maç yönetti acaba!

27 Ocak 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sıkıntılı bir gün‘’

Jaja’nın bir gol atıp bir de gol attırdığı(!) ve maçın ilerleyen dakikalarında da işin iyice suyunu çıkardığı maç genel anlamda baktığımız zaman, Trabzonspor’un bu sezon oynadığı en kötü karşılaşmaydı. İlk yarıda kapanan rakibi karşısında nispeten daha derli toplu bir oyunla skor olarak öne geçmesine rağmen, maçın ikinci yarısında oyun disiplininden uzaklaşmasının bedelini çok ağır ödedi Trabzonspor. Alışılmışın dışında, orta saha hakimiyetini rakibine kaptıran, isabetli pas yapmakta zorlanan ve yakaladığı önemli fırsatları cömertçe harcayan bir takım vardı sahada. İlerleyen dakikalarda seyircinin tahammülsüzlüğünün yarattığı baskı da işin tuzu biberi oldu.

Oyundan çıktığı dakikada seyircinin küçük bir bölümünün de olsa Burak’ı ıslıklamasının mantığını ise hiçbir şekilde anlayabilmiş değilim. Bir takım her zaman mükemmel futbol oynayacak, goller atacak, maç kazanacak sen de oturduğun yerden keyifle seyredeceksin ve coşacaksın. Takımın senin desteğine en fazla ihtiyacı olduğu bir anda da üzerine düşen görevi yapmayacaksın. Yani, sen takımı değil de takım seni coşturacak. Yok böyle bir dünya.

Neresinden bakılırsa bakılsın, dün geceki maç hepimiz açısından ders olacak nitelikteydi. En başından en sonundakine kadar herkesin sorumluluğunun bilinciyle hareket etmek zorunda olduğu bir sürece girmiş bulunuyoruz. Bu süreçte puan kayıpları şüphesiz ki olacaktır. Ancak bunun yaratacağı olumsuzlukları ortadan kaldırmak, camia olarak hepimizin birinci görevidir.

Rüzgar her zaman aynı şiddette esmez. Arada bir hız kesip yeniden bindirdiği zaman, etkisi çok daha güçlü ve korkunç olur.

23 Ocak 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyon gibi‘’

Çok iyi bir hazırlık dönemi geçirdiği her halinden belli olan Trabzonspor’u daha da bir hırslanmış gördüm dün gece. Manisaspor karşısında oyun disiplinini bir an bile elinden bırakmadan müthiş bir tempoyla rakip kaleye adeta şut yağdırdı. Süratli ve ayağa toplarla atağa çıkarken rakip defansı oyundan düşürüşleri futbolun seyrine zevk katan incelikteydi. Hele Umut ve Jaja’nın attığı gollere sadece gol demek büyük bir haksızlık olurdu. İlk yarıda öyle bir futbol oynadıki Trabzonspor ligde ayağının takılmasını bekleyen rakiplerine adeta, “Siz bana değil, önünüze bakın” der gibiydi. Antalya kampında kısa bir süre görüşme fırsatını yakaladığım futbolcular ve teknik heyette olağanüstü bir inanmışlık hakimdi. İfadelerinden de çok net olarak anlaşılıyorduki şampiyon olmak için ilk yarıda oynadıklarından daha fazlasını yapmak zorundaydılar. Dün geceki maç bir anlamda bunu doğrular nitelikteydi.
Şüphesiz bir takımın başarılı olmasındaki en önemli faktörlerden birisi de disiplindir. Disiplin sadece korku salmakla olmaz. Futbolcu hocasının yeteneğine, bilgisine ve tecrübesine saygı duymalıdır her şeyden önce. Şenol Güneş’in sağlamış olduğu başarının altında yatan gerçekler de bunlar. Trabzonspor dün geceki görüntüsüyle kupada yoluna devam edeceğini ligde de ayağına kadar gelen şampiyonluğu bırakmaya hiç niyetli olmadığını gösterdi.

17 Ocak 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Erken başladılar!‘’

Doğaldır, şampiyonluk adaylarını baskıya almak. Rakiplerin sıkça başvurdukları bir yöntemdir. Rakibi baskı altına almak, hakemleri ve federasyonu etkilemek, rakip aleyhine medyayı kullanarak kamuoyu oluşturmak, hiç de yabancısı olduğumuz bir yöntem değil bu ülkede; cam kırığı ile alnı çizilen futbolcunun başının tamamını sargı beziyle sarıp, ‘kafası patladı’ diye otel lobisine çıkarıp, gazetecilerin arasında dolaştırarak infial yaratan yöneticileri ve onlara alet olan spor yazarlarını da gördü bu ülke.

Emeğe saygının ayaklar altına alındığı, başarı için her yolun mübah olduğu düşüncesinin hakim olduğu yılları ve yaşadığımız olayları unutmadık henüz. Hafta içinde üzülerek izledim. Bir kısım spor yazarları ve yorumcularının, Aykut Kocaman’ın sözlerinin üzerine ‘Mal bulmuş Mağribi’ gibi atlamalarını ve bu durumdan vaziyet çıkarıp, Trabzonspor’un başarısı ile liderliğini lehine verilen 3 penaltı ve tüm sezon boyu verilmeyen 3-5 sarı karta bağlama çabalarını... Dertleri ve sıkıntıları ne büyükmüş meğer! Bir an da kustular içlerindeki kin ve nefreti. Ardından da eklediler; ‘Ligin ikinci yarısı çok şeylere gebeymiş. Bu tablo daha çok değişirmiş.’ Ama bir şeyi unutuyorlar, bu tabloyu değişirmek için iyi ve skora yönelik futbol oynanması gerçeğini.

Benim bildiğim spor yazarı, spekülasyon yapmaz, her şeyin ötesinde emeğe saygı gösterir. Doğruları önplana çıkarır, yanlışları eleştirir, yanlışların üstünü örtmek amacıyla, doğruları yanlış gibi göstererek, emeğe saygısızlık yapmaz. Gösterdiği olağanüstü performansla, topladığı puanlar ve attığı gollerle, Avrupa’nın en başarılı 3 lider takımından biri olmuş bir takımın başarısını varsayalım ki; hatalı olarak çalınmış 3 düdüğe asla bağlamaz. Şenol Güneş’i, bunlara cevaben yapmış olduğu basın toplantısındaki sert tutumundan dolayı eleştirenlere küçük bir sorum olacak; 6 ay uğraşıp emek verip araştırmalar yapıp, yazdığınız çok güzel bir yazıya birileri çıkıp, ‘Bu yazı çalıntı’ deseydi, tepkiniz ne olurdu acaba... Bunu hiç düşündünüz mü?

24 Aralık 2010, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şenol Güneş farkı‘’

Jaja ve Colman memleketlerinde, Serkan kart cezalısı ama tribünde. Teofilo’nun ise nerede olduğu bile belli değil. Tamam Trabzonspor takım oyunu oynuyor ve her oyuncu sistemin bir parçası ama çok önemli üç oyuncusundan mahrum kalmış ya da bu tür maçlarda Avni Aker’de zaten zorlanan Trabzonspor, sezonun ilk yarısında gerçek görüntüsünün çok uzağındaydı. O hırslı, kazanma arzusuyla rakibini bunaltan takımdan eser yoktu.

Eksiklerin yanı sıra belli ki hafta içinde yapılan lüzumsuz konuşmalar ve bazı yorumlar da rehavete sürükleamişti Bordo-Mavili futbolcuları.

Ancak alıştığımız gibi ikinci yarıda tamamen kapanan rakibi karşısında öyle bir baskı oluşturudu ki Trabzonspor, bu baskı karşısında dayanabilecek bir takım şu an için Spor Toto Süper Lig’de mevcut değil. Her ne kadar da beklenen gol Karabükspor’dan geldiyse de Engin ve Burak’ın mükemmel golleri Trabzonspor’un haklı galibiyetini taçlandırdı.

Bordo-Mavililer bu galibiyetle rakiplerdine ciddi puan farkı yaparak ligin ilk yarısını Avrupa’nın en başarılı üç lider takımından birisi olarak tamamladı. Görünen odur ki, ligin ikinci yarısında da durum bundan pek farklı olmayacak. Ancak şartlar ne olursa olsun Trabzonspor’un hiçbir şekilde oyun disiplininden uzaklaşarak ipin ucunu kaçıracağına ihtimal dahi vermiyorum. Söylemek için belki henüz erken ama Şenol Güneş’in Süper Lig’imizde rekor sayılabilecek başarılara imza atacağına yürekten inanıyorum. O Şenol Güneş değil mi ki, Hugo Broos’la düşme hattına kadar gerileyen bu takımı alıp iki takviye ile Avrupa’da adından söz ettiren bir takım haline getiren.

Şampiyonluk uzak değil, yeter ki, herkes en az Şenol Güneş kadar sorumluluğunun bilincinde olsun.

18 Aralık 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’61 bin Trabzonlu‘’

27 yıldır şampiyonluğun uzağında kalmasına rağmen, taraftar gücünden ve seyircisinden hiçbir şey kaybetmediğinin en güzel göstergesiydi dünkü maç... 61 bin Trabzonspor taraftarının müthiş desteği ile maçın daha ikinci dakikasında Burak’ın attığı tipik bir Trabzonspor golüyle İstanbul’un buz gibi havasını 20 derece (!) birden yükseltti. Her ne kadar rakibin 40. dakikada gelen golü havayı yeniden soğuttuysa da, maçın ikinci yarısında rakibin oyunu kilitleme ve sert futbolla soğutma çabasına, Şenol Hoca’dan öyle bir yanıt geldi ki, yaptığı iki değişiklik ile oyunu çözüp, maça da damgasını vuran adam oldu. Engin ve Alanzinho da, kilidi açan oyuncular oldular.
Trabzonspor’un kadrosu, son 10 yılın en iyi kadrosu mu? Yorum yapamayacağım. Ancak son 10 yılın en hırslı, mükemmel ve Trabzon insanına hitap eden futbolu oynayan bir kadrosu olduğu kesin. Dün Olimpiyat Stadı’nda ‘300 Spartalı’ya (!) nazire edercesine mücadele eden bir Trabzonspor ve onlara eşlik eden 61 bin Trabzonspor taraftarı vardı. Bu mücadelenin adı; şampiyonluk mücadelesiydi. Şampiyonluk yarışında bu takımın ayağının takılacağını bekleyenlerin işi çok zor. Liderliği Trabzonspor’dan almak isteyenler, en az Trabzonspor kadar iyi olmak ve mücadele etmek zorunda. Şenol Güneş yönetimindeki Trabzonspor’un son 30 maçına baktığımız zaman, ne söylemek istediğim çok daha iyi anlaşılacaktır. Dünkü maç, her yönüyle uzun süre konuşulacak. Futbolun tüm güzelliklerinin doyasıya yaşandığı Olimpiyat’ta kırılan seyirci rekorunun yanı sıra, İBB’nin kasasına giren Trabzonspor kaynaklı 1 maçlık 3 milyon TL’lik hasılat da, ev sahibinin ‘kazanımı’ olsa gerek!

13 Aralık 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI