Arama

Popüler aramalar

‘’61 kere maaşallah‘’

Maçın ilk yedi dakikasında Bucaspor üzerinde öyle bir baskı kurdu ki Trabzonspor, rakip daha ne olduğunu anlayamadan topu filelerinde gördü. Trabzonspor’un tek forveti Umut Bulut yaptığı harika vuruşla o çok arzuladığı 61’inci golüne maçın 6 artı 1’inci dakikasında kavuştu. Erken gelen gole rağmen Bucaspor oyun disiplininden kopmadı. Trabzonspor’un yoğun pas trafiğini alan daraltarak etkisizleştirmeye çalıştı. Zaman zaman orta sahada kaptığı toplarla da Trabzon defansına sıkıntılı anlar yaşattılar. Öyle ki maç içerisinde Trabzon’dan daha fazla duran top kullandılar. Ancak bunları gole çevirecek ne güçleri vardı ne de becerileri. Bu maçı ilk yedi dakika ve sonrası olarak değerlendirirsek pek de yanlış yapmış sayılmayız. Öyle ki maç boyunca elde ettiği fırsatların neredeyse tamamına yakınını ilk 7 dakika içerisinde yakaladı. Seyredenler Trabzonspor’un oynadığı futboldan pek memnun kalmamış olabilirler. Ancak bu tür maçlarda oynadığınız futboldan ziyade elde etmiş olduğunuz netice her şeyden çok daha önemli. Tarih bu tür maçlarda kaybedilen puanların Trabzonspor’un şampiyonluğuna malolduğu maçlarla dolu. Kocaelispor, Vanspor, Denizlispor ve Konyaspor maçları hafızalardan silinmedi. Doğrusunu isterseniz benim de beklentim bu maçta sadece üç puandı. Onu da ilk dakikalarda yakaladığı tek golle elde etti Trabzonspor. Tek golle diyorum çünkü doğrusunu isterseniz Engin’e verilen penaltı bana göre pek penaltı değildi.

Trabzonspor şampiyonluğa giden yoldaki engellerini teker teker aşıyor. Ancak Umut’un sırtındaki yük çok büyük. Allah nazardan korusun, bunun sakatlığı var, kart cezası var. 27 senedir kovalanan şampiyonluğun bütün yükünü ligin ikinci yarısında bu çocuk mu sırtlayacak?

04 Aralık 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Deplasman keyfi‘’

Geçen hafta Avni Aker’de puan kaybeden Trabzonspor yenik duruma düştüğü Gaziantep’te de deplasman keyfine devam etti. Yediği şok golün ardından oyun disiplininden ödün vermeyen, topla daha fazla oynayan, ayağa isabetli paslarla kapanan Antep defansını ortadan yaptığı ataklarla öylesine bunaltı ki, sonuçta mağlup başladığı maçın ilk yarısını göbekten bulduğu iki golle lehine çeviren taraf oldu. Trabzonspor, bu yarıda kanatları neredeyse hiç kullanmadı. Ancak ortadan aralara atılan toplarla rakip defansı oyundan düşürdüğü pozisyonlar, ilk yarının en keyifli görüntüleriydi. Taban faullerinin yoğun olduğu maçta Trabzonspor, bu sezon ikinci kez lehine verilen penaltıyı gole çevirirken, deplasmanda da topu ikinci kez filelerinde gördü.

Maçın ikinci yarısında 10 kişi kalan rakibi karşısında oyunun kontrolü tamamen Trabzonspor’un elindeydi. Özellikle oyuna sonradan giren Yattara ve Engin ile kanataları da çok iyi kullanan Trabzonspor, yakaladığı sayısız gol fırsatının ancak birini gole çevirebildi. Şartlar ne olursa olsun, bu kadar da cömert olunmaması gerektiği düşüncesindeyim. Bütün maç boyunca rakibin Trabzonspor kalesine ancak ancak üç kez gelebildiği maçın neredeyse tamamına yakın bölümü Gaziantepspor yarı sahasında oyanandı.

jaja, Burak, Selçuk öne çıkan futbolcular olurken, defansa fazla görev düşmemesine rağmen mükemmel bir takım futbolu oynadı Trabzonspor. Deplasmanda bu kadar rahat oynayan bir takımın, ligin ikinci yarısında İstanbul deplasmanında oynayacağı üç maçta fazla puan kaybetmesini bekleyenlerin bir kez daha düşünmesi lazım.

28 Kasım 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’1 puanın önemi‘’

Bir takımın her maçını kazanacak diye bir kural yok. Zaten yeryüzünde bunu başarabilen herhangi bir takım da mevcut değil. Burada önemli olan, Trabzonspor’un yükselttiği form grafiğinden, hırslı ve arzulu, göze hoş gelen futbolundan taviz vermemesiydi. Ki, ilk yarısı oldukça durgun geçen maçın ikinci yarısında, öylesine bir baskı kurdu ki Trabzonspor, koca bir 45 dakika boyunca Eskişehirspor, Trabzonspor yarı sahasına 5-6 kezden fazla geçme şansını yakalayamadı. Alanzinho ve Yattara’nın da oyuna girmesiyle, maçı tamamen rakip alana yıkan Bordo-Mavili ekip, futbol ve golü bulmak adına her şeyi yaptı. Belki kanatları diğer maçlarda olduğu kadar kullanamadılar ancak, sürekli olarak golü kovalayan ve maçı domine eden taraf Trabzsonspor’du.

Bu yarıda oynadığı futbol, 3 puanı getirmediyse hesabını kale direklerine ve rakip oyuncuların baldırına bacağına sormak lazım. Bazen, olmayınca olmuyor. Ancak siz futbol adına doğruları yapın da varsın olmasın... Kaybedilen 2 puanın yanında, kazanılan 1 puanın önemini lig bitiminde çok daha iyi değerlendirme imkanımız olacaktır. Bu tür maçları kazanamıyorsan, kaybetmeyeceksin. Evet 1 puan, bu maçın kesinlikle hakkı değildi ama Trabzonspor’a şampiyonluğu getiren puan 1 puan olursa buna da kimse şaşırmasın.

Lider olmanın baskısı bu tür puan kayıplarına sebep olabilir. Bundan sonra da buna benzer maçlar izleyebiliriz. Bu hiçbir şekilde hiç kimseyi umutsuzluğua itmemeli. Her şeye rağmen Trabzonspor’un ligin sonuna kadar bu yarışı başta götüreceğine tüm kalbimle inanıyorum.

22 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hedefe doğru‘’

İlk yarıdaki futbol beklentilerden uzaktı. Trabzon’un erken yakaladığı pozisyonlar, maçın gidişatıyla ilgili olarak bizleri biraz heyecanlandırdıysa da, Galatasaray özellikle orta sahada oyunu sıkıştırınca, kanatları da etkili olarak kullanma şansı bulamayınca, doğal olarak oynanan futbolun kalitesi de buğday unuyla yapılan hamsi tava tadını bile vermedi. Galatasaray kalibresindeki bir takımın, oyunu bu kadar sıkıştırmak yerine biraz daha ofansif ve kazanmaya yönelik oyun ortaya koyması, özellikle maçın ilk yarısını daha seyredilebilir bir hale getirecekti. Ancak, ikinci yarıda Galatasaray’ın yapmış olduğu oyuncu değişiklikleri ve maçı kazanmaya yönelik çabaları, Trabzon’a da arzu ettiği futbolu oynama imkanını sağladı. Özellikle Engin’in bitmek tükenmek bilmeyen inadı neticesinde gelen Umut’un golü, haftalardan beri istikrarlı bir şekilde liderliği kovalayan Trabzonspor’u puan farkıyla ligin zirvesine taşımış oldu. Hiç şüphesiz ki Trabzon, bugün bu koltuğa Süper Lig’in en iyi futbol oynayan takımı olarak, bileğinin hakkıyla oturdu. Artık bundan sonrası çok daha zor. Çünkü hedefteki takımsınız. Lider olmanın baskısı da cabası. Ancak Şenol Güneş tecrübesindeki bir hocanın, çok büyük bir aksilik veya şanssızlık olmadığı takdirde, bu takımı mutlu sona taşıyacağına olan inancımız ve güvenimiz tamdır. Onur güven verdi, Egemen kusursuzdu, Engin mükemmel oynadı. Umut, yapması gerekenleri yaptı ve takımını liderlik koltuğuna oturtan gollerin sahibi oldu.

08 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sadece 3 puan‘’

Ayağa pas yaparak, organize ataklarla neticeyi gitmek yerine; kaleyi gören, mesafe tanımaksızın, şut çekerek golü bulma düşüncesi taktik gereğe miydi; yoksa, futbolcuların fazla uğraşmadan ‘Şuradan 1-2 gol çıkartıp eve dönelim’ düşüncesinden mi kaynaklandı anlayamadım.

Galatasaray ve Beşiktaş’ın sıkıntılarla uğraştığı sezona çok iyi başlayan Trabzonspor, bu haftalara oynamış olduğu; hırslı, arzulu, göze hoş gelen ve herkesin beğenisini kazanan futbolunun karşılığı olan puan avantajıyla giriyor. Ancak, Süper Lig’de şampiyon olmak istiyorsan her maçı ve o maçın her dakikasını aynı disiplin ve konsantrasyonla oynamak zorundasın. Ayrıca bu özelliğini oyunun geneline yaymak zorundasın. Yoksa her maçta dünkü kadar şanslı olamayabilirsin. İlk yarıda umutlarımızı askıya alıp 2. yarı için geçen haftanın bir benzerini bekledik ama ikinci yarıdaki görüntü; genel anlamda ilk yarıdakinden pek de farklı değildi. Yine bir duran top neticesinde gelen Egemen’in müthiş golü, sıkıntılı geçen gecenin en güzel görüntüsüydü. Rakibin beraberlik için yüklendiği dakikalarda, kontra ile bulunan pozisyonlar saç-baş yoldurdu.

Dün akşam, Trabzonspor gerçek kimliğinden çok uzaktı... Ancak 1 gol, 1 asistle mükemmel bir futbol oynayan Egemen’in geceye damgasını vurduğu maçta 3 puanla ayrılmasını bildi.

Büyük takımlar bazen kötü oynadıkları maçları da kazanmasını bilirler. Varsayın ki, bu maçta onlardan biri olsun. Umut ediyorum ki, Glowacki’nin sakatlığı, Fenerbahçe maçındaki bozuk zeminin neden olduğu sakatlığın devamı değildir. Eğer öyleyse bu sayfalardan söyleyeceğimiz birkaç sözümüz mutlaka olacaktır...

02 Kasım 2010, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İki farklı takım‘’

Farklı kazandığımız her maçın ardından, bu kadar baskı altında ve rakibe mahkum futbol oynanmasına anlam vermekte zorlanıyorum. Öyle bir maç düşünün ki, ilk 45 dakikada Gençlerbirliği kalecisi Serdar’ın eline top bile değmedi. Kendinden daha güçsüz takımlar karşısında bu kadar konsantrasyon eksikliği ve oyun disiplininden uzak futbol oynanması, ancak spor psikologlarının değerlendireceği bir durum diye düşünüyorum. Maçın ikinci yarısında, bambaşka bir Trabzonspor vardı sahada. İlk yarıdaki ne yaptığını bilmeyen o takım gitmiş ve çok farklı bir takım çıkmıştı sanki. İkinci yarıda oyuna giren Engin’in de gayretleriyle, rakibin üzerindeki baskıyı yoğunlaştırıp, kanatları etkili kullanıp, isabetli ortalarla rakip savunmaya adeta nefes aldırmadılar. Takım, ilk yarıdaki o prematüre görüntüsünden sıyrılmış, gerçek gücüyle galibiyeti kovalayan bir görüntüye bürünmüştü.

Hal böyle olunca da aradığı goller de ardı ardına gelmeye başladı. Bu yarıda özellikle Engin ve Serkan, kanatları mükemmel kullanırken, Jaja, Umut ve Burak Gençlerbirliği savunmasının dengesini alt üst ettiler. Üç golle kazanılan üç puan son derece önemli. İkinci yarıdaki mükemmel futbolu alkışlıyoruz. Ancak bu maçta bir kez daha gördük ki, bu tür rakiplerin direncini maçın başlarında kıramadığınız zaman, sizin için çok büyük sıkıntılar doğabiliyor. Bu galibiyet önümüzdeki haftalarda Trabzonspor’u gerçek liderliğe taşıyacak. Trabzonspor, bu maçın ikinci yarısında ortaya koyduğu performansı maçın bütününe de yayabilecek kapasitede, bu özelliklere sahip olan bir takım. Sürekliliği yakaladığı takdirde 26 yıllık hasretin son bulması hiç de zor olmayacak.

24 Ekim 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu nasıl Paşa!‘’

Bordo-Mavili taraftarlar, uzun süredir bu kadar rahat ve sonucu farklı bir maç izlememişlerdir sanırım. 1. dakikada gelen gol, zaten baskı altında olan Kasımpaşa’nın tüm direncini kırdı. Bu dakikadan sonra da orta sahası ve defansı olmayan bir takım görüntüsü çizen, maç boyunca üst üste 4-5 pas dahi yapamayan Kasımpaşa karşısında, Trabzonspor bulduğu 7 golle maçı kazanırken, benim hatırladığım kadarıyla da tarihinin en farklı ve rahat galibiyetlerinden birini elde etti. Öyle bir maç düşünün ki, kalesinde 4. golü gören Kasımpaşa’nın o dakikaya kadar Trabzonspor kalesine tek bir şutu bile yoktu. Oyunun her bölümünde ve sahanın her yerinde maçı kontrol eden ve neredeyse canı istedikçe gol atan bir Trabzonspor izledik. Erken çözülen maç, bize nihayet kısa süreliğine de olsa Brezilyalı yıldız Jaja’yı izleyebilme fırsatı verdi. Futbolu hakkında pek fazla fikir sahibi olamadıysak da son vuruşlardaki ustalığı, maçı tarihi farka taşıdı. Trabzonspor, dün futbol adına bütün yanlışları bir arada yapan rakibi karşısında, 7-0’lık galibiyetle 3 puanı aldı. Ancak belki de çok uzun yıllar bu kadar teslimiyetçi futbol oynayan bir rakiple karşılaşacağını da pek sanmıyorum. Dünkü maçın benim açımdan en önemli yanı ise Trabzonspor’un rakibinin direncini çok erken kırmasına rağmen, son 10 dakika haricinde oyun disiplininden kopmamasıydı.


18 Ekim 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Geri dönüş‘’

Daha maçın başında öylesine arzuluydu ki Trabzonspor, Teofilo ve Yattara’yla yakladıkları fırsatları gole çevirebilselerdi maçı çok erken koparmaları içten bile değildi. İlerleyen dakikalarda her iki takımın da pozisyonlar bulduğu maçın ilk yarısında Beşiktaş, özellikle Trabzonspr’un sol kanadını Hilbert’le bir hayli hırpalarken, kendi defansının göbeğinden de Bordo-Mavililer’in hücumcularına pozisyon vermekten geri kalmadılar. Ancak Trabzonspor forvetleri son vuruşlarda adına ister şanssızlık, ister beceriksizlik diyelim başarılı olamadılar. Heyecan ve mücadelenin üst düzey olduğu ilk yarının tek eksiği goldü. Ancak her iki takımın da kalesinde gördüğü pozisyonlar, güçlü rakipler karşısındaki zaaflarını açıkça ortaya koyuyordu. Beklendiği gibi bol gollü bir maç olmamasına rağmen maçın genelindeki mücadele ve heyecan izleyenlere keyif verecek nitelikteydi.

Soyunma odasında neler oldu bilemeyiz ama Trabzonspor ikinci yarıya öyle bir başlangıç yaptı ki adeta, “Ben bu maçı kesinlikle kazanmak istiyorum. Başka hiçbir sonuç kabulüm değil” der gibiydi. Genç Mustafa’nın mükemmel golüyle de arzulu futbolun karşılığını almasını bildi. Bu dakikadan sonra bütün riskleri alarak oyunu forse eden Beşiktaş’a orta alanda ne top yapma imkanı, ne de kendi yarı sahasında bir-iki pozisyon dışında net gol pozisyonu vermeden maçı kazanmasını bildi Trabzonspor. Bu arada özellikle Serkan’a bir paragraf açmak istiyorum. Geçen sezondan beri mükemmel bir futbol oynuyor. Ancak bu maçta zirve yaptı.

Trabzonspor bu maçta sadece üç puan değil ligin en iyi futbol oynayan ekiplerinden birisi olarak kendine olan güvenini geri kazanmış oldu.

04 Ekim 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI