‘’Bu kez Omega‘’
Tony Martin bir önceki etapta yarışın başında yaptığı solo kaçışına karşılık bulamamış ve sona kadar tek başına gelmişti. Ancak yarışın son 20 metresinde peloton tarafından yakalanan Danimarka Ulusal Şampiyonu Martin, sprint finişinde direnemeyip zaferi Markov’a kaptırmıştı. “Ulusal Şampiyon olduğumda bu kadar tebrik almamamıştım” diyen Martin, bugün takım arkadaşı Zdenek Stybar’ın galibiyetiyle gülme şansı yakaladı. Cyclo-cross kökeninden gelen ve bu kulvarda Dünya Şampiyonlukları olan Stybar, 3 sezondur yol bisikletinde performans sergiliyor.
BMC’den Dünya Şampiyonu Philippe Gilbert’i arkasında bırakarak finişi ilk geçen isim olan 27 yaşındaki Stybar, hem Gilbert gibi tecrübeli bir bisikletçiyi geçmenin gururunu yaşadı hem de bu zaferini Tony Martin’e hediye etti. Bu yıl Eneco Tur’unu kazanarak ne kadar formda olduğunu ispatlayan Stybar için dağlık ve tırmanışlarla dolu İspanya Turu tam da istediği gibi başlamamış olsa da, aldığı bu etap galibiyetiyle özgüvenini de yeniden kazanmış oldu. Omega belki bu etapta Gianni Meersman için çalışacaktı ama Stybar, eğimli noktalarda kendisini denedikten sonra yakaladığı ivmeyle
başarıya uzandı.
Günün hayalkırıklığını yine Garmin-Sharp’tan Tyler Farrar yaşadı. Bir dönemin başarılı sprinterlerinden Farrar, takım arkadaşı Wouter Weyland’ın 2 yıl önce yarışta geçirdiği kazayla hayatını kaybetmesinden sonra bir türlü toparlanamadı. Farrar bu kez de 12 km kala mekanik arıza nedeniyle geride kaldı ve ön gruba yetişemedi. 7.etap sonunda genel klasman yine değişmedi. Kırmızı mayo Astana’dan Vincenzo Nibali de kaldı. 8. etap bisikletçileri yine zorlayacak. 167 km’lik parkurda yarışçıları 1.dereceden tırmanışın olduğu zorlayıcı bir etap bekliyor.
‘’En hızlı Astana‘’
Vincenzo Nibali önderliğindeki Astana takımı, 21 etaplık turun ilk gününe damga vurdu. Bu yıl İtalya Bisiklet Turu’nda muhteşem bir performans sergileyerek kariyerine yeni bir başarı ekleyen Nibali’nin zaman karşıda 29.59’luk dereceyi getiren takım arkadaşları; günün lideri kırmızı mayonun sahibi Brajkovic ile Tiralongo, Fuglsang, Grivko, Kangert, Zeits, Iglinskiy ve Vanotti oldu. Galiçya’daki start her ne kadar düz bir parkur olarak gözükse de, hafif iniş ve çıkışlarla birlikte denizden gelen rüzgarın da etkisiyle genel klasmanı daha ilk günden şöyle bir salladı. Fabian Cancellara’lı RadıoShack Leopard takımı ikinci sırayı alırken; Tony Martin ’li Omega Pharma Quick Step günü 3.sırada tamamladı.
İlk günü 5. sırada kapatan Movistar’da lider Valverde, 2009’da kazandığı bu yarışı çok seviyor. Fransa Bisiklet Turu’nda yaşadığı talihsizlikler nedeniyle podyumdan uzak kalan 33 yaşındaki İspanyol bisikletçi, kendi topraklarında koştuğu yılın son büyük yarışında taviz vermek istemiyor. Valverde kadar zafer planı olan bir diğer tehlike isim yurttaşı Rodriguez ise daha
büyük özgüvenle pedala basıyor.
68.si düzenlenen İspanya Bisiklet Turu ’nda dağlık etaplar, bahsettiğimiz favorilerin dışında dayanıklılığı yüksek başka isimleri de ön plana çıkarabilir. 21 günün sonuna kadar dengelerin çok fazla değişmesini beklediğimiz 3359 km ’lik yarışta, ilk dağlık etap da bugün Pontevedra ile Monte da Grobe arasında 176,8 km ’de geçilecek. 20.etapta geçilecek kategori dışında olan Angliru tırmanışı ise yılın son büyük yarışında podyumu anlamamızı sağlayacak.
‘’Bu sayfayı kapattık‘’
Bir gün önce Dominik Cumhuriyeti karşısında çok iyi bir geri dönüşe imza atan Filenin Sultanları 5 set sonunda kazanıp, final umudunu son maça taşımıştı. Artık İtalya karşısında puan kaybetmeden alınacak galibiyete ihtiyacımız vardı; ama ilk 2 sette rakibin baskılı oyunu karşısında toparlanamadık. Yeni bir jenerasyonla devam eden İtalyanlar attıkları iyi servislerle belki de turnuva boyunca ilk kez manşette bu kadar sıkıntı yaşamamızı sağlayan takımdı. Kendi oyun dinamiğimizi de tutturamayınca ilk 2 set skor anlamında hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Ardından toparlanan kızlarımız bu kez rakibe farklı skorla göz açtırmadı ve saha içi fundamentallarda daha az hata yaparak, basit hataları azaltarak ve tam tersi bir baskı kurarak maçı karar setine taşıdı.
Neslihan, Gözde, Bahar ve Seda’nın skor yükünü üstlendiği maçta karar setinde en stresli anlar yaşandı çünkü alan 28 Ağustos’ta Japonya’nın ev sahipliğinde yapılacak finallere katılma hakkı kazanmış olacaktı. Maç başındaki ritmine geri dönen İtalyanlar set boyunca millilerimizi zorlayarak final biletini alan taraf oldu. Yenilgisiz Çin, Brezilya, Sırbistan, Usa, İtalya, Rusya ve ev sahibi Japonya artık madalya arayacak.
Bu yıl 20 takımın katıldığı Grand Prix, millilerimiz için genel anlamda verimi geçti diyebiliriz. Massimo Barbolini’nin sistemi oturtması, voleybolcuların alışması ve tabi asıl hedef olan Avrupa Şampiyonası öncesi kaliteli maçlar oynamış olmak tecrübemize tecrübe kattı. Önemli olan aksayan yanlarımızı iyi değerlendirebilmek.
6 Eylül’de Almanya’da; Almanya, İspanya ve Hollanda karşılaşmaları öncesi hazırlanmak için daha fazla vaktimiz olacak. Bronz madalya unvanımızı Grand Prix’te koruyamamış olsakta, Avrupa Şampiyonası finallerinde bunun daha iyisini başarmak için fırsatımız olacak.
Bütün ekibe bize bu heyecanı yaşattıkları için teşekkürler, yüreklerine sağlık. Güçlü bir takımız ve daha büyük başarılar çok yakın...
‘’Final bileti zorda‘’
2 Ağustos’ta başlayan 20 takımlı uzun maratonda artık finalin adını belirlemek için son maçlar. Japonya’nın ev sahipliğinde 28 Ağustos’ta yapılacak finallere ev sahibi haricinde ilk 5’e giren takımlar katılabilecek.
Türkiye, son ayaktaki ilk maçında Dominik Cumhuriyeti’ni geriden gelerek 3-2 yenmeyi başardı. Ama kaybedilen her puan ve set bizi finalden bir adım daha uzaklaştırdı. Genel tablo; Çin, Sırbistan, İtalya, Usa ve son 3 yılın şampiyonu Brezilya’nın ön sıraları domine ettiği... Filenin Sultanları ise şu an 15 puanla 8.sırada...
Dominik Cumhuriyeti, fizikli oyuncuları ve dirençli karakteriyle her zaman zorlayan bir takım olmuştur. Yaklaşık 3 sene önce de uzayan bir maç sonunda galibiyete kavuşabilmiştik. Tecrübeli ve genç oyuncuların iyi harmanlandığı bir grup karşısında yakaladığımız geri dönüş ritmi, bize puanları getirdi.
Milli Takımın sahaya özgüvenle çıktığı anlarda seti aldık rehavetine kapılması, son sözü rakibin söylemesine neden oldu. Teknik molaları önde geçip set sonlarında Dominik Cumhuriyeti’nin yüksek bloklarına çare üretemediğimiz ve servis ritmimizi de düşürdüğümüz anda sıkıntı yaşadık. Ne zaman orta hucümlarını devreye sokup köşeleri biraz daha rahatlatsak kazanan biz olduk. Maç boyunca skor anlamında ise Seda en verimli isimdi. Seda’yı kritik anlarda devreye giren kaptan Neslihan, Bahar ve Gözde
takip etti.
Her türlü kazanmak güzel. Çare üretip geri dönüşü sağlayabilmek önemli ve galibiyet çok büyük bir motivasyon... Ama kolay geçebileceğimiz Cezayir’in yanı sıra şu an formda olan İtalya karşısında yapılacaklar kritik öneme sahip. Artık final bileti sadece bizim elimizde de değil birkaç takımın alacağı sonuçlar da bu yolu belirleyecek. Asıl hedefi Eylül ayında Avrupa Şampiyonası finalleri olan Milli Takım için bundan sonra; disiplini elden bırakmadan, takım oyunundan vazgeçmeden, her bir sayıya daha çok sarılarak oynamak önemli.
‘’Demir Çekiç‘’
3 ayak sonunda finallere gidebilmek için ilk 5 takım arasına girmek gerekiyor ve işler iyice karışmış durumda... Bu mücadelede kalabilmek için son turda rakiplerimiz; Dominik Cumhuriyeti, İtalya ve Cezayir karşısında taviz vermememiz gerekiyor. Her ne kadar en büyük hedefimiz 6 Eylül’de Almanya’da başlayacak Avrupa Şampiyonası finalleri olsa da, burada çıktığımız her maç ve ortaya koyduğumuz takım performansı ‘bizi biz’ yapacak.
Milli takımın bu yıl başına gelen Barbolini’ye alışma sürecini yavaş yavaş atlatırken; geçen yılın Grand Prix bronz madalyalısı Türkiye’yi, Çin karşısında kaptan Neslihan taşıdı. Gözde ve Neriman hücumda en büyük yardımcılardı. Orta oyuncularımız Ergül, Bahar ve Büşra’dan istediğimiz gibi faydalanamadık. Gizem ve oyundayken Güldeniz’in verdiği güven Millilerimizin ayakta kalmasına destek oldu. Pasörümüz Naz’ın ortalama oyunu maçı 5 sete taşırken, kırılma anlarındaki basit hatalar, oyunun köşeye yığılması sonucu belirledi.
Çinlileri bugüne kadar çoğu zaman atasözleriyle andık. Spor literatürlerinde böyle bir arşivleri var mı bilmiyorum ama voleybol için bu sözün ‘Defans, defans, defans’ olduğu kesin... Müdafaa gücü yüksek Asya voleybolu uzun yıllardır bize hep ters gelmiştir. Bunun yanına çabuk hücumlar ve iyi servis de eklediklerinde hep baş belasıdır. 80’li yıllarda Çin’i masa tenisinden sonra Dünya Şampiyonluğuna, Olimpiyat madalyasına oyuncu olarak taşıyan ‘Demir Çekiç’ lakaplı efsane antrenör Lang Ping’in önderliğinde şu an turnuvanın yenilgisiz lideri olan Çinliler, yeni bir demir çekiç daha yaratmış durumda. Önemli anlarda ortaya çıkan Zhu, tecrübelendikçe daha çok canlar yakacak.
Özünde ise çok kaliteli bir maç izledik. Herkesin emeğine sağlık. Yol uzun ve mücadeleye her zaman devam. Bu arada Türk sporseverler Hong Kong’da tribünleri dolduran en az 9000 kişiden de feyz aldıysa çok şey kazandık diyebiliriz.
‘’Bu daha başlangıç...‘’
Bu yıl Nisan ayında Portekiz’de başlayan yarışların ikinci ayağı Antalya’da gerçekleştirilirken, İspanya ve İsviçre’den sonra 5.aya ğa İstanbul Yedikule sahili ev sahipliği yaptı. Son 3 ayak ise; Rusya, Çek Cumhuriyeti ve İspanya’da yapılacak. İstanbul’da oluşturulan ekip ruhu hem sahaya, hem de sporculara yansırken; Gençler kategorisinde İpek Öztosun’un kazand ığı gümüş madalya Türkiye Triatlon tarihinin yaşadığı ilklerden biriydi. Sırada Dünya Şampiyonası var ancak Antalya’da ald ığımız dereceler yeterli olmadığından ITU’dan wildcard bekliyoruz. Bu davetiyeyi alma şansımız var diyebiliriz. Hem kazandığımız madalya, hem de milli takım sporcularının her yarışta üzerine koyduğu performans Avrupa’n ın gözünden kaçmıyor. Bu bekleyiş sürerken vurgu yapmak istediğim nokta; Milli Takımın başına getirilen İtalyan antrenör Andrea GabbaÖ Daha önce Olimpiyat oyunlar ına sporcu yetiştiren çalıştırıcı, Türkiye’de olmaktan dolay ı çok mutlu.. Şu an için tek yaşanan sorun aynı dili konuşamamak. Kadroda yer alan sporcular yabancı dile hakim olmadığından Gabba, bir diğer antrenörün çevirmenliği eşliğinde sporculara hakim olmaya çalışıyor. Bilgi ve birikimi aktarırken arada sarf edilen yollar bazen gerçek anlamın ve ifadenin kaybolmasına yol açabilir. Dünya çapında yarışlara katılması hedeflenen sporcular sadece sportif anlamda değil kültürel anlamda da kendilerini geliştirmek zorundaÖ Umarım; gerek Avrupa’da gerek ise dünyada başarı hedefleyen sporcularımız hem antrenörleriyle tam olarak anlaşabilmek hem de yurtdışında kendilerini ifade etmek açısından dil konusuna da mesai harcayabilirler.
Neden yabancı antrenör tercih edildi? sorusunun cevabı ise Türk triatlonunun seviyesini geliştirebilecek antrenörlerin henüz yeterli olmaması. Gabba ile birlikte hedeflenen aynı zamanda antrenörlerin de onunla birlikte yetişmesi. Umarım hedeflenen bu yolda daha büyük başarılara ülkemizce imza atabiliriz. Aynı zamanda ülkemizde uluslararası yarışların sayısını arttırabilirsek, ciddi rakipler ile mücadele etmeyi öğrenebilirsek kazanan kesinlikle Triatlon sporu ve gençler olacak.
‘’İstanbul triatlonu çok sevdi‘’
Triatlon Federasyonu ve Mottops birlikteliğinden doğan sinerji, Türk sporcularına da yansıyarak, performanslarında önemli bir ivme kazandırırken, senelerdir uluslararası arenada hasret kalınan podyum başarısını da birlikte getirdi. Genç Bayanlar kategorisinde gümüş madalya kazanan İpek Öztosun, federasyonun yeni dönemde hedefleri doğrultusunda ne kadar doğru işlere imza attığının göstergesi oldu. Genç Erkeklerde ilk 10’da iki Türk sporcunu yer alması ve Türk Milli Takımında yer alan diğer sporcuların da kendi derecelerini geliştirmiş olması ileriki dönemde daha çok söz sahibi olacağımızın bir göstergesi olarak bizleri gururlandırdı. Bütün kategorilerde yarışlara katılan toplamda 108 sporcunun arasından sıyrılan ülke ise elit erkekler kategorisinde podyumu domine eden Fransa’ydı. 1920’lerden bu yana triatlonun resmi olarak tanınmadığı dönemde bile bu spora ağırlık veren Fransa, senelerin tecrübesinin meyvelerini toplamaya devam ediyor. Geçen sene İstanbul şampiyonu olarak bu yıl mücadele eden Aurelien Lebrun, yarışı tanıması ve kazandığı tecrübeyle bir kez daha altın madalyaya uzanarak başarısını perçinleşmiş oldu. Genel anlamda bakıldığında; Dünya standartlarında düzenlenen Avrupa Kupası Triatlon organizasyonu kendine yeni şampiyonlar ararken, Türk sporcuların gelecek yıllarda daha sık podyumda yer alması hayal gibi görünmüyor.
‘’Grande Quintana‘’
Açlık, sefalet, yağma ve savaşlardan dolayı yüzyılların en büyük acılarını tatmış ülkenin bağımsızlık gününde parlayan yüzü oldu 1.67 boyunda 56 kilogram ağırlığında Küçük Dev Adam... Nairo Alexander Quintana Rojas... Genç yaşına rağmen, en zorlu dağları tırmanırken bile ülkesindeki milyonların yükünü, umutlarını sırtında taşıyan Quintana, Tur’da bugüne kadar gösterdiği performansa eklediği zaferle geleneksel kıyafeti ruana yerine giydi beyaz ve kırmızı benekli mayoyu....Bugünlere kolay gelmedi, boyunu aşan hayallere kolay ulaşmadı küçük adam...
4 Şubat 1990’da doğan Quintana için, babasının 30 dolar biriktirerek aldığı ikinci el dağ bisikleti Boyaca’da %8’lik eğimdeki evi ile 16 kilometre uzaklıktaki okulu arasındaki mesafeyi kısaltan bir araçtı ilk seferde. Köy yaşamında 4 kardeşli bir ailenin ferdi olmak okul otobüsüne ödenecek parayı bulamamak demekti çünkü. Bisiklet üzerinde geçen günler, işin profesyonelliğinden bile haberi olmadığı bir spor branşında Quintana’nın büyük tablodaki başarılarının doğum noktasıydı aslında. Hayata tutunmanın sadece orduya katılmak olduğuna inanan Kolombiyalı için hayat, bir takımın parçası olmakla değişti. Ama sorunlar bitmedi. Yarışlara katılmak için ödenmesi gereken parayı bulmaları imkansızdı. Oğluna çok güvenen babası, yarış organizatörlerinden avans isteme yoluna gitti. Eğer Quintana yarışı kazanırsa, (ki çoğu zaman öyle olmuştu) birincilik parasıyla katılım ücretini ödeyecekti. 10 yaşından bu yana çiftçilikten, bisiklet tamirinden, taksi şoförlüğünden harçlığını çıkaran Quintana için ‘YOKLUKTAN VAROLUŞ HİKAYESİ’ böyle başlamıştı özünde...
Boyaca’da 23 yaş altında Vuelta de la Juventud yarışıyla özgüvenin tadını yaşayan Quitana, 2009’da ilk profesyonel kontratını imzaladı Boyac· Es Para Vivirla ile...Ardından 2 yıl ise büyük turlara katılmak için gereken biyolojik pasaportu olan tek Kolombiya takımı Colombia Es Pasion forması için ter döktü. 2010’da Tour de l’Avenir’de aldığı iki etap ve genel klasman liderliği, gözlerinden yaşlar boşalan küçük adamın cüssesinden büyük işlere imza atacağını ispatladı. Fransa’daki yarışta elde ettiği bu başarıyla ülkesinde kahraman gibi karşılanan Quintana, tarihin tozlu sayfalarındaki Avrupa’ya da göz dağını vermiş oldu. Avrupalılardan oluşan pelotonun yaklaşık 30 yıldır Kolombiyalılara karşı tutumu dikkate alındığında bu göz dağına senelerin hıncı da diyebiliriz.
Movistar ise böyle bir tırmanışçıyı, genç yeteneği kimseyi kaptırmadan kadroya dahil etti daha büyük başarılar için...Geçen yıl Giro ve Tur kadrosuna alınmayan Quintana, CritÈrium du DauphinÈ de etap zaferiyle büyük turlar için kafalardaki soru işaretlerini kaldırdı.
Ve geldiği nokta; Hayallerini süsleyen Fransa Bisiklet Turu’na ilk katılımında 20.etapta zafer, en yetenekli genç bisikletçinin giydiği beyaz mayo, dağların kralının sırtına geçirdiği kırmızı benekli mayo ve genel klasmanda Chris Froome’un ardından ikincilik. Şimdilik daha ne olsun... Quintana, kahırlı kıtanın küçük dev adamı... Yüzyıllık yalnızlığa mahkum kuşakların parlayan yüzü...